Gündem

Mehmet Yılmaz: AKP 'tek partili dönem' istiyor

Öğrencilerin yumurtalı protestolarına hükümetten gelen eleştirilere Hürriyet gazetesi yazarı Mehmet Y. Yılmaz köşesine taşıdı.

13 Aralık 2010 02:00

T24 - Öğrencilerin yumurtalı protestolarına hükümetten gelen eleştirilere Hürriyet gazetesi yazarı Mehmet Y. Yılmaz köşesinde, "Çünkü bu arkadaşlar esasen sivil bir demokrasi peşinde filan değiller. İstedikleri şey ellerindeki polis ve yargı gücünü de kullanarak yeni bir “tek parti dönemi” başlatmak. Tek parti, tek lider, tek sesli, tek medyalı bir ülke!" dedi.


Mehmet Y. Yılmaz'ın "Hukuk hocasının hukuk anlayışı!" başlığıyla yayımlanan (13 Aralık 2010) yazısı şöyle:


Hukuk hocasının hukuk anlayışı!

TBMM Anayasa Komisyonu’nun AKP’li başkanı Burhan Kuzu “Prof. Dr” unvanına sahip bir “hukukçu”.

Bakın geçen gün Anayasa Mahkemesi’nde düzenlenen bir sempozyum sırasında Hürriyet muhabirine nasıl bir değerlendirme yapmış: “Yumurtadan sonra taş atarlar. Taştan sonra silah gelir.”
Aynı gün düzenlediği basın toplantısında da şunları söylüyor: “Bu (yumurtalı eylemi kastediyor) eğitim özgürlüğünün engellenmesine giriyor, kamu suçu var!”
Onun için de yumurta atan öğrencilerin cezalandırılmasını istiyor.
YÖK’ün açtığı soruşturmayı da destekliyor, “Arkalarında birileri olmadan bu işler olmaz” diyor.
Kuzu’nun hukuk profesörü olduğunu tekrar hatırlatmak zorundayım!
“Yumurtadan sonra taş atarlar, taştan sonra sıra silaha gelir” değerlendirmesi, üzerinde uzun uzun konuşulması gereken bir değerlendirme.
Bu kriminolojik tespiti hangi deneyimle söylüyor bilemiyorum ama bir küçük kabahatin ileride daha büyük suçlara temel teşkil edeceği inancının çağdaş hukukta yeri olmadığını biliyorum.
Böyle düşünene medeni ülkelerde hukuk profesörü unvanı değil, hukuk fakültesi birinci sınıfından tasdikname verirler.
Bir de yumurta atan öğrencilerin “arkalarında birilerinin olduğuna” ilişkin propaganda sürüyor.
Başbakan da öyle söylüyor, Kuzu da, AKP’de konuyla ilgili konuşan diğer politikacılar da, yandaş medyanın köşe yazarları da da! “Arkalarında biri var” dan sonra, eylemin “ideolojik olduğu” fikri de geliyor.
Eskinin “askeri vesayet” günlerinin sivil eylemleri toplum nezdinde kötülemeyi hedefleyen jargonu, böylece günümüzün “sivil siyaset şampiyonlarının” elinde aynı amaç için kullanılıyor.
Yakında “milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz günlerden” de söz edecekler, göreceksiniz.
Çünkü bu arkadaşlar esasen sivil bir demokrasi peşinde filan değiller. İstedikleri şey ellerindeki polis ve yargı gücünü de kullanarak yeni bir “tek parti dönemi” başlatmak.
Tek parti, tek lider, tek sesli, tek medyalı bir ülke!
Ajandalarında gerçekte nelerin yazılı olduğunu, bu hedefe ulaştıklarında göreceğiz.


Ankara’da ve İstanbul’da ‘savcılar’ var


Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Burhan Kuzu’ya yönelik yumurtalı protesto gösterisinden sonra öğrenciler hakkında soruşturma başlatmış.
Eylemi gerçekleştiren öğrenciler kamera görüntülerinden birer birer tespit edilecekmiş. Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün Güvenlik Şubesi bu işle görevlendirilmiş.
Başbakan’dan başlayarak bütün iktidar mensuplarının eylemlerin ardında gizli komünist parmağı aradıkları bir olayda savcılığın sessiz kalması zaten düşünülemezdi.
Ama doğrusunu isterseniz bunca yükün Ankara savcıları için fazla olduğunu düşünüyorum.
Deniz Feneri soruşturmasını hâlâ bitiremediler, bir iddianame yazamadılar. Deniz Feneri skandalı patladığında yeni doğan çocuklar bu yıl yuvaya başlayacaklar, ortada hâlâ bir şey yok!
KESK sınavında kopya çekenler ile ilgili soruşturmayı da onlar yürütüyorlar ama bir türlü fırsat bulup ilk sınavda tam puan alan kopya şüphelilerini bile sorgulamaya başlayamadılar.
Bu kadar yoğun çalışmanın arasına şimdi bir de bunu katmak ne kadar doğru olacak, bilemiyorum.
 Oysa bakın İstanbul savcıları, öncelikli yoğun işlerini bırakıp, bu öğrenci meselelerine hiç girmiyorlar.
Polis tarafından sapa sağlam gözaltına alınıp, gözaltından burnu kırılarak çıkan öğrenci için hiçbir soruşturma yapılmadı.
 Bu aslında takibi şikâyete bağlı bir suç değil. Hem tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmeler, hem de yasalarımız gözaltında işkence ve kötü muameleyi yasaklıyor ve bu ağır bir suç, takip edilmesi için kimsenin şikâyetçi olması da gerekmiyor.
Ama bir soruşturma başlatıldığını duymadık, ifade veren yok, soruşturma için görevli memurların amirlerinden izin almaya teşebbüs bile yok!
“Sivil demokrasimiz” artık böyle işliyor!


Kızmak yetmez sebebini öğrenelim!

Ankara’da polis, içkili lokantaları basarak ailelerinin yanındaki 18 yaşından küçük çocukları yakalamış! Sonra da bir tutanakla çocukları, onları o lokantaya getiren ailelerine geri teslim etmiş!
Bir tür Nasrettin Hoca fıkrası gibi ama gülmek de çok zor!
Gece yarısı içkili barlarda 18 yaşından küçük çocuklara içki satılması ve oralara girmelerine izin verilmesi benim de anlayabileceğim bir durum değil. Bununla mücadele edilmemesini eleştirdiğim yazılar da yazdım.
Ama bir lokantada ailesinin yanında yemek yiyen çocukların ve ailelerinin böyle taciz edilmesi görmezden gelinecek bir durum da değil. Orada, gerekiyorsa polisin yapabileceği şey, çocukların alkollü içki içip içmediklerini kontrol etmek olabilir. Nitekim bu konularda çok titiz olan ABD’de bu kontrolü en başta garsonlar yapar. Ailesinin yanında da olsa içki isteyen ve yaşı küçük görünen kişilere kimlik sorar, yaşı küçükse içki servisi yapmaz.
Bu yapılmayıp da aileler ve çocuklar taciz edilirse bunun arkasında başka şeyler aramak hakkımız da doğar.
Gazeteler Ankara Emniyet Müdürü’nün bu işi yapan ekibe çok kızdığını da yazıyor.
Kızmak yetmez. Bunu neden yaptıklarının ciddi bir soruşturma ile ortaya çıkarılması da gerekir!