Gündem

Mehmet Tarhan: Devlet vicdani retçinin burnundan nasıl getiririz, diye düşünüyor!..

Vicdani retçi Mehmet Tarhan, gördüğü kötü muamele nedeniyle Türkiye’yi AİHM’de 12 bin euro tazminata mâhkum ettirdi

18 Temmuz 2012 21:15

- Hülya Karabağlı

 

Ankara

 

AİHM’in, ilk kez Türkiye Cumhuriyeti devletinin pozitif yükümlüğüne dikkat çektiği, 12 bin Euro’ya mahkum ettiği Mehmet Tarhan davasında çıkan karar vicdani retçilerin yüzünü güldürdü. Kararı T24’e değerlendiren davanın sahibi Mehmet Tarhan, “AİHM kararında, devlete bu hakkı tanı diyor. Tanımıyorsan gerekli mekanizmaları oluştur. Pozitif yükümlülüğünü yerine getir diyor”dedi.

Mehmet Tarhan vicdani reddin yeni anayasanın kritik başlıklarından olabileceği hatırlatmasına,  “Bu anayasal bir mesele değil. Yasalarda düzenlenebilir” yanıtı verdi. Tarhan’a göre,  devlet vicdani redde, bir hak olarak bakmıyor. Bunu bir taviz olarak görüyor.  ‘Burnundan nasıl getiririz’ diye düşünüyor.

Tarhan, “Zihniyet dönüşümü olmadan vicdani reddin bir hak olarak tanınması mümkün görünmüyor. Ancak, baskıları azaltacaktır” dedi.

Mehmet Tarhan’ın T24’ün sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

-Türkiye vicdani reddi bir hak olarak tanır mı?

Hali hazırdaki zihniyetle bunu bir “hak” olarak tanıması mümkün değil gibi görünüyor. Ancak bu hakkı kullananlar üzerindeki baskıyı azaltmak zorunda kalacaktır. Kasım ayındaki tartışmalardan hatırlanacağı üzere “hak” olarak değil daha çok cezalandırıcı önlemler üzerinden tartışılmaktaydı. Hatta seçme seçilme hakkının olmaması, aşağılayıcı işler, neredeyse sınırdışı etme gibi pek çok şey dile bile getirildi. Bu nedenle bir zihniyet dönüşümü olmadan mümkün görünmüyor.

-AİHM’in daha önceki kararları da dikkate alındığında Türkiye’yi uyardığı anlamına gelir mi?

Kararda, Sözleşmenin kötü muamele yasağını düzenleyen maddesi dışında, düşünce, vicdan ve inanç hürriyetini koruma altına alan 9. Maddesinden de ihlal tespit edilerek hüküm kuruldu. 2006 yılında verilen Osman Murat Ülke kararından bu yana Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından Türkiye her 3 ayda bir uyarılıyor. Hatta 2011 sonbaharında Komite Türkiye’den bir takvim istemekle beraber genel önlemlerin yanında özel önlemler alması gerektiği yönünde de uyarılarda bulundu.

Ülke, Erçep, Demirtaş ve Savda kararlarında türkiyemahkum edilmişti. Ancak benim hakkımda verilen kararda dikkat çekici olan kısım 9. Maddeden kaynaklanan korumanın sağlanabilmesi için devletin pozitif yükümlülüklerinden bahsediliyor. Bu bir ilk ve AİHM’in bakanlar komitesi ile uyumlu bir çizgide hareket ettiğini gösteriyor.

- Hükümet bir sür önce vicdani redde ılımlı bir mesaj geldi.  Sonra  geri adım atıldı. Bize, ne olduğunu söyler misiniz?

Aslına bakarsanız ne olduğunu anlamak çok mümkün değil. Bir gün Adalet Bakanı çıkıp  ‘vicdani ret’ konusunda hazırlıklar yapıyoruz’ dedi. Birkaç gün içinde Savunma Bakanı da benzer açıklamalar yaptı. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Türkiye’ye düzenleme takvimi sunması için süre verdiği dönemde bedelli askerlik tartışmasıyla birlikte sunulması oldukça manidardı. Gerek basının ilgisi, gerekse sosyal medyadaki olumlu duruşun hoş karşılanmadığı düşünülebilir. Zira vicdani retçiler de bedelli askerlik tartışmalarında “sınıfsal eşitsizlik” yaratacağı iddiasıyla kamuoyunun çoğunluğu tarafında yer aldı.Bütün bu tartışmalar sürerken 27 Kasım 2011 tarihinde AİHM tarafından Türkiye’nin Erçep davasında 3.6 ve 9. maddesinden mahkum edilirken, Başbakan aynı saatlerde vicdani reddin hiçbir zaman gündemlerinde olmadığını, askerliğin kutsal olduğunu söylüyor, hemen arkasından da bedelli askerlik tarifesini –kutsalın ederini- açıklıyordu. Vicdani ret tartışmasının hükümetin umduğu şekilde gitmemesi ve bedelliden beklenen geliri tehlikeye atması dolayısıyla geri çekildiği düşünülebilir.

- AİHM'de kazanılan başarıların iç hukukta yerini bulmadığı görülüyor. 

Maalesef Anayasanın 90. Maddesinin varlığına rağmen AİHM içtihatlarına uyum sağlamak mümkün olmuyor. Yargının bağımsız olmaktan ziyade “devleti/iktidarı koruma” refleksiyle hareket etmesi, yani tamamen siyasallaşmış olması bunun nedeni.

 

AİHM’e giden yol

 

Mehmet Tarhan, 2001 yılında, inancı gerekçesiyle askerlik yapmayacağını açıkladı. Ayırt etmeksizin öldürmeye yönelik bütün eylemleri reddettiğini bildirdi. 8 Nisan 2005 tarihinde İzmir’de askere alındı. Tokat’taki alaya sevk edildi. 10 Nisan 2005 tarihinde vicdani ret beyanında bulundu,  askeri üniforma giymeyi reddetti. 10 Ağustos 2005 tarihinde Sivas askeri mahkemesi toplam 4 yıl hapis cezasına mahkum etti. Ceza kovuşturmasında 10 aydan fazla tutuklu kaldı. 

13 Nisan 2005-8 Haziran 2005 tarihleri arasında  saçını ve sakalını kesmeyi reddettiği için kınama, 1 aylık ziyaretçi yasağı, 1 aylık mektup alma ve gönderme yasağı, 7 gün hücre gibi çeşitli disiplin cezaları aldı.

Saç ve sakalları 7 askerin yardımıyla ve zorla kesildi.  Tarhan,  7 askerin kendisini yere yatırdığını ve onu tutmak için üzerine çıktığını ve bu davranışların vücudunun farklı yerlerinde ekimozlara yol açtığını söyledi.

Tarhan,  AİHM başvurusunda, vicdani ret hakkının bulunmaması ve vicdani redde bulunması sebebiyle kendisi aleyhine ceza kovuşturmaları yürütülmesi sebebiyle 9. Maddenin ihlal edildiğini öne sürdü. Sözleşme’nin 9. Maddesi şöyle: Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, açıkça veya özel tarzda ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama özgürlüğünü de içerir.  Din veya inancını açıklama özgürlüğü, ancak kamu güvenliğinin, kamu düzenin, genel sağlığın veya ahlakın, ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için demokratik bir toplumda zorunlu tedbirlerle ve yasayla sınırlanabilir.”