Mehmet Altan*
Korkunç ve kanlı darbe girişiminden bu yana bir ay geçti ama biz hala bu darbe girişiminin siyasal iktidara saat kaçta ve hangi kanallarla iletildiğini öğrenemedik.
Bu bilgiyi bile sağlıklı şekilde öğrenemediğimiz böyle bir ortamda, darbe dönemlerinde dahi rastlanmamış biçimde binlerce insanı kapsayan ve yargı denetiminden geçmeyen sistematik bir kıyım var.
Ayrıca darbe girişiminin ardından bu olaylarla hiç alakası olmayanların da FETÖ’cü suçlamasıyla aynı torbaya konması ve on dört yıllık iktidar döneminin her türlü karanlık işinin faili olarak da bu adresin gösterilmesi, gittikçe daha anlaşılmaz ve trajikomik bir karmaşaya dönüşmüş vaziyette.
Artık iyice cifeleşen Göbels medyası ise “fanatik Erdoğan’cı olmayan herkes ya FETÖ’cü ya darbeci veya her ikisi birden” tepinişinin en iğrenç versiyonlarını sergileyerek, muhalif sesleri aklınca korkutmaya çabalıyor.
Demokrasiden böyle süratle uzaklaşılmasına şüpheyle bakan insanları hedef gösterip, bu dalkavukluk yarışından nemalanma gayreti içinde olan bu zavallılar sürüsü, burası yeniden sağlığına kavuştuğunda adalete havale edileceklerini unutarak rezilliklerini sürdürüyor… Sanıyorlar ki bu hukuksuzluk ve çılgınlık sonsuza kadar sürecek.
Demokrasi ve hukukun üstünlüğünü şiar edinmiş ‘Batı Dünyası’ da bütün bu gelişmeleri hayretle izliyor.
* * *
Batı’nın onca insanımızın hayasızca öldürüldüğü 15 Temmuz sonrasındaki gelişmeleri sorgulayan örneklerinden birine Almanya’nın Sesi ‘Deutsche Welle’nin Türkçe sitesinde rastladım.
‘Batı’nın yeni Türkiye kuşkusu’ başlıklı uzun haber yorumun Batı dünyasının endişelerini özetleyen ‘Birinci Cumhuriyet yıkılıyor mu’ başlıklı bölümü şöyleydi:
“Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR) Berlin Bürosu Direktörü Josef Janning’e göreyse Türkiye’de ‘Birinci Cumhuriyet’ olarak adlandırılan bir dönem sona eriyor ve Batı’nın kuşkulu ve mesafeli tavrı bundan kaynaklanıyor. Janning, ‘Birinci Türkiye Cumhuriyeti, Kemalist Türkiye yıkılıyor, İkinci Cumhuriyet’e doğru yol alıyoruz. Belki yeni devlete ‘Erdoğan Cumhuriyeti’ diyeceğiz ve bu tıpkı Kemalist Cumhuriyet’in ilk döneminde olduğu gibi, güçlü devlet yapısı inşa edilmesini hedefleyen otoriter bir sistem olacak’ görüşünü dile getirdi.
Eski yapının bir devrimle yıkılmadığını, aşamalı olarak kurumların bilinçli bir şekilde zayıflatılarak yerinden söküldüğünü söyleyen Janning, ‘Erdoğan başkanlık sistemini inşa edip, gücü kendinde topladıktan sonra devlet kurumlarını İkinci Cumhuriyet’e hizmet etmesi için yeniden güçlendirecektir’ şeklinde konuştu.
Erdoğan’ın Gülen cemaati ile bağlantılı insanlara cemaat ile aralarına mesafe koyma fırsatı tanımadığını, gerilimi tırmandırdığını, aynı tavrı Kürt sorununda da sergilediğini savunan Janning, ‘Erdoğan ülkeyi İkinci Cumhuriyet’e taşıyabilmek için, geçiş sürecini meşrulaştırmak için kendisinin de pay sahibi olduğu istikrarsızlığı araçsallaştırıyor, varoluşçu bir tehlike ile değişimi gerekçelendiriyor’ görüşünü kaydetti.
Janning, Erdoğan’ın devletin yeniden inşası söyleminin Batı’da ne şekilde algılandığını şu sözlerle aktardı:
‘İnşa etmek istediği kamu idaresinin AKP’nin devlet algısıyla örtüşmesini istiyor. Erdoğan’ın devletinde kamu hayatında dinin rolü olacak ama devlet üzerinde dini denetim olmayacak. Çünkü mollaların denetimde olan bir başkan olmak çıkarına değil.’”
* * *
Bu ülkede yaşananların siyasal sorumluluğunun ülkeyi on dört yıldır yönetenlere ait olduğunun asla hatırlatılmasını istemeyen, olup bitenin bir siyasi sorumlusunun olması gerektiğinin söylenmesini engellemeye uğraşan, medyadaki fiili sansürle ilgili sorulması gereken tüm soruları susturmaya çabalayan bir bağırış çağırış var şu anda iktidar cenahında.
Bir yandan siyasal iktidarın zikzaklarla dolu her adımını hiç sorgulamadan alkışlarken, bir yandan da toplumu paralize etmeyi amaçlayan bir korku yaymaya çalışan Göbels medyası ise mafya tetikçileri gibi davranarak suç üstüne suç işliyor.
‘Oldu bitti’yle yasamanın ve yargının yok olduğu, Göbels medyasının aklını yitirmiş gibi davrandığı bu garip dönemde ‘devleti Erdoğanlaştırmak’ isteyen girişimlerden ise gelişmiş dünya rahatsızlık duyuyor.
* * *
Ancak benim tabii ki Janning’in ‘İkinci Cumhuriyet’e geçiliyor’ tespitine şiddetli itirazım var.
Kemalist bir rejimden siyasal İslamcı bir Baas rejimine geçme gayretinin elbette ‘İkinci Cumhuriyet’ ile bir ilgisi olamaz.
İkinci Cumhuriyet, ‘Kemalist bir cumhuriyeti’, demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu, ‘demokratik bir cumhuriyete’ dönüştürme önerisidir…
Şimdi ise ne yasama, ne yargı, ne hukuk, ne hukukun üstünlüğü, ne de demokrasinin kırıntısının kalmadığı, anayasayla çelişen kararnamelerle kaosun büyüdüğü bir dönemde, karanlık bir istikamete doğru ne ile karşılaşacağımızı bilemeden yol alıyoruz.
Ama bu dönem de geçecek…
Ve Türkiye gerçek huzura kavuşmayı, kalıcı istikrarı, özgürlüğü ve refahı aradığı zaman, cumhuriyetin demokratikleştirilmesi anlamına ‘İkinci Cumhuriyet’ kavramına mecburen geri dönecek.
* * *
Ülkenin okka okka satılmaya hazırlanıldığı, Sayıştay’ın devre dışı kaldığı, Kamu İhale Yasası’nın yüzlerce kez değiştirildiği, tıp fakültelerinin başına veterinerlerin atandığı, itibarlı ülkeler sıralamasında bir yılda 19 basamak birden düşen bir Türkiye’nin, İkinci Cumhuriyet ile hiçbir alakasının olamayacağı açık ve seçik. İkinci Cumhuriyet’in ne olduğu çok geniş bir şekilde www.ikincicumhuriyet.org’da anlatılmakta, niye alakası olmayacağını daha detaylı görmek isteyenler oraya da bakabilir.
Birinci Cumhuriyet yıkılıyor belki ama biz katiyen İkinci Cumhuriyet’e gitmiyoruz…
Biz her türlü demokratik ve hukuki ölçüyle ilişkilerimizi keserek kestirmeden bir belaya koşuyoruz.
* Bu yazı gazete360.com'da yayınlanmıştır