Mehmet Altan
Posta gazetesinde 15 yıldır aralıksız sağlık yazıları kaleme alan, İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Teoman Cem Kadıoğlu geçen hafta bir tweet attı ve bu tweet yüzünden işinden oldu.
Kadıoğlu tweetinde “Hürriyet gazetesi İstanbul gerçek bayi satışı 28.000, toplam Türkiye bayi satışı 60.000. Bu sayılara inilmesinin tek nedeni sosyal medya ve dijital devrim mi?” diye sormuştu.
Bugün tüm Türkiye’de bayii satışı 60 bine indiği söylenen " ilk kez 1 Mayıs 1948’de yayımlandı. Hürriyet’in ilk yıl ortalama tirajı 30 bin kadar oldu.
1949’da tiraj 56 bine yükseldi, 1950’de 83 bine, 1951’de 100 bine… Sonra çok daha büyük satış rakamlarına ulaştı… Ancak 1951 satışı bugünkünden daha fazla gözüküyor.
Tabii, gazetenin çıkışı tek parti döneminin sona erdiği, Demokrat Parti iktidarının başladığı yıllara denk gelmişti.
Tek partiden çok partili rejime giderken satışlar artmış.
***
Gazete tirajlarının yerlerde süründüğü epeydir söyleniyor, son zamanlarda rakam da verilir oldu.
Gerçek tiraj rakamı açıklamanın çok riskli bir hâle geldiği bu ortamda ben de basın tarihinin tiraj serüvenini merak ettim.
Ayrıca hangi dönemlerde tirajlar coşuyor, hangi dönemlerde soluyor, bu sorunun cevabını da aradım.
***
Türkçe yayınlanan ilk gazete Takvim-i Vakayi’dir (11 Kasım 1831). Gazete yenilikçi bir padişah olan II. Mahmud’un çabası ile çıktı.
14 Eylül 1829’da imzalanan Edirne anlaşmasından sonra devlete yeni bir düzen vermek üzere “ıslahat meclislerinin” toplanmasına başlanmıştı. Hükümetin bir gazete çıkarması tasarısı ilk defa bu Meclis toplantılarında ortaya atıldı. Padişah tasarıyı olumlu karşıladı ve gazetenin adını da kendisi koydu.
Gazetenin boyutu 40x27 cm. idi. İlk sayı 5 bin nüsha basıldı. Bütün devlet örgütüne, subaylara, taşra eşrafına ve elçiliklere gönderildi. Gazetenin yıllık abone ücreti de 120 kuruştu.
Devlet zorlamasıyla çıkan ilk gazetenin tirajı beş bindi.
***
Tirajlar üzerinden geçmişe göz gezdirince ilginç bir tarihi olan Basiret gazetesinin 1871’de baskı sayısının on bine çıktığını görürsünüz. Fiyatı kırk paraydı ve dış haberlere ağırlık veriyordu.
İyi gazetecilik tabii ki satışın önemli etkenlerinden biri. Dönem de bu satışın akıbetini çok etkiliyor.
Sağlıklı haber alınamayan ortamlarda gerçek gazetecilik yapıldığında satışın arttığını da eklemek gerek. Örneğin Birinci Dünya Savaşı sırasında baş yazarlığını Ahmet Emin Yalman’ın üstlendiği Sabahon beş bin baskıya ulaşmıştır.
Bir de II. Abdülhamid’in baskısı arttıkça dışarlarda çıkartılan Jön Türk gazeteleri var. Bunlar dışarda basılıyor, içerde gizlice elden ele dağıtıyorlardı. Tirajları az ama özellikle aydınlar arasında etkisi fazlaydı. Etki ile tiraj her zaman atbaşı gitmiyor.
***
1896’da Abdülhamid’in istibdat rejiminde yayınlanmaya başlayan İkdam gazetesi II. Meşrutiyet’in en etkin gazetelerinden biri oldu.
İkdam gazetesinin Meşrutiyet’in ilk yıllarında baskı sayısı 40 bine kadar yükseldi. Öyle ki 25 Temmuz 1908 tarihinde II. Meşrutiyet’in ilanı ile İkdam karaborsaya düştü.
Özgürlük ortamı anlaşılan satışı fırlatıyor.
Nitekim II. Meşrutiyet’in ilk zamanlarında, daha doğrusu ilk iki ayında gazete sayısı 200’ü aşmıştı. Tirajlar iki binden 50 bine fırlamıştı.
***
Cumhuriyet rejimi de gazetecilik dünyasını susturmak ve demir yumrukla yönetmek için Takrir-i Sukûn yasasını çıkardığında basının rengi solmuş, gazetelerin hepsi bir birine benzemiş ve satışlar tepe aşağı gitmişti.
Ancak özgürlükler ortalıktan çekilirken direnenler de büyük satış yakalayabiliyor. Aynı zamanda da basın tarihinin onurlu örnekleri olarak yerlerini alıyorlar.
Tarihsel örneklerden biri Yurt gazetesidir, 1930’larda Halk Partisi’ne karşı kurulan Serbest Fırka’yı destekleyen Yurt gazetesi o zamana kadar görülmemiş bir şekilde tirajını 80 bine çıkarabilmişti.
Recep Peker kafasına karşı çıkan Aziz Nesin’in Marko Paşa’sı da 1946 ila 1950 yılları arasında akıl almaz baskılara direnirken 60 binlik bir satışı yakalamıştı.
***
Bunun ne kadar zor bir başarı olduğunu ayni dönemde yayınlanan Akşam gazetesi üzerinden anlamak olasıdır.
“Akşam’ın başyazarı Necmeddin Sadak 1948’de Dışişleri Bakanı olunca gazete 1950 seçimlerine kadar başyazısız çıktı. Akşam particilik yapmadan, ciddi ve ağırbaşlı olmaya çalışıyordu. Gazetenin başında Kâzım Şinasi Dersan vardı, o da CHP Şehir Meclisi üyesiydi, ama Akşam’ı politik tartışmaların dışında tuttu. Gazetede DP’ye karşı polemiklere yer verilmedi. Yazı işleri müdürü Enis Tahsin Til , kuruluşundan beri Akşam’a güven sağlamış, görgülü ve bilgili bir gazeteciydi. Gazeteyi maceralara sürüklemekten kaçındı. Akşam’ın o zamanki sürekli yazı kadrosunda Vâlâ Nurettin (Vâ-Nû), Şevket Rado, Cemal Refik, Cemalettin Bildik ve Mustafa Ragıp Esatlı vardı. Refik Halit Karay da genellikle imzasız ufak fıkralar yazıyordu. Ankara muhabirliğini önce Mekki Sait Esen yaptı. Daha sonraki yıllarda Nizam Payzın, sonra Çetin Altan, daha sonra da Mehmed Kemal Kurşunluoğlu bu görevi üstlendi. Bütün bunlara rağmen Akşam’ın baskısı o dönemde 10 bini pek geçemedi.”
***
Demokrat Parti de iktidarının ikinci yarısında faşizmden medet umdu. Basın en önemli hedef hâline geldi. Besleme basın, basına tek elden ilan dağıtma, dağıtım kanallarına bulaşma türü buluşlar o baskı döneminin ürünleridir. Gazete kâğıdı tahsisi de bu dönem buluşlarındandır. Gazeteleri açık ve gizli örtülü ödeneklerden yemleme de bu dönemin icadı olmuştur. Hastalıkların kuluçka dönemidir. Tek parti rejiminin baskıcı ve yandaş anlayışı daha geniş bir yapılanma içinde semirmiştir.
“Ekim 1960’da ‘besleme basınla’ ilgili bir kararname yayınlandı. Buna göre DP’nin iktidarı döneminde tirajı düşük olan gazetelere, tirajı yüksek olan gazetelerden daha çok veya aynı ölçüde ilan verildi. Resmî ilanlarda Zafer gazetesinin aldığı miktar 500-900 bin lira arasındaydı. İzmir’de rekor Yeni Asır’da , İstanbul’da da Havadis’teydi. 1959 Ağustosundan itibaren tiraj ve abone esasına göre yürürlüğe giren kararname de kötüye kullanılmış, tiraj ve abone sayısı göz önünde tutulmaksızın DP organı gazeteler birinci kategoriye, DP’yi destekleyenler ikinci kategoriye, tarafsızlar üçüncü kategoriye alınmış, Ulus, Dünya ve Yeni Gün gazetelerinin adları ilan listesinden çıkarılmıştı. Daha sonra Yeni Sabah’ın da ilanları kesilmişti. Resmî ilanlar kesildikten sonra özel ilanların da verilmemesi için genel müdürlere telefon edildiği tespit edilmişti. Kâğıt tahsisi konusunda da yine DP’yi tutan gazetelere, tirajlarına göre büyük ölçüde kâğıt verilmiş, tarafsız ve muhalif gazetelere ise bu alanda çok hasis davranılmış, hattâ Kim dergisinin 1958 Temmuzunda kâğıdı kesilmişti. Muhalefeti tutan gazeteler ve tarafsız basın kâğıt darlığı yüzünden tirajını kısmak zorunda kalmıştı.”
***
Yine Ekim 1960’da geniş bilgiler içeren “besleme basınla” ilgili kararnamedeki belgeye göre Havadisgazetesi ilk kuruluşunda örtülü ödenekten 55 bin lira, Necip Fazıl Kısakürek ise 27 Mayıs’a kadar 147 bin lira almıştı.
Kararnamede Orhan Seyfi Orhon’a ve Yusuf Ziya Ortaç’a örtülü ödeneklerden çeşitli tarihlerde 100 bin liraya yakın para verildiği belirtilmekteydi.
Peyami Safa da başbakanlığa çeşitli tarihlerde dilekçeler göndererek yardım istemiştir. Yine aynı belgeye göre örtülü ödeneklerden ajans ve gazetelere 723. 809 lira dağıtılmıştı.
***
Gazetelerin tirajları ne zaman düşüyor ya da yükseliyor, tarihsel süreçleri tarayınca çok daha net ortaya çıkıyor.
Faşizm baskıdan medet umuyor ama baskı tiraja çare olmuyor. Özgürlük artınca da tirajlar coşuyor.
Cenaze töreni yapılmakta olan medya canlanmak için tek çarenin özgürlük istemek olduğunu anlamadıkça eriyip yok olmaktan kurtulamayacak.
Bu yazı ilk olarak P24'te yayımlanmıştır.