Politika

Meclis Başkanı Çiçek: Toplumdaki gerginliğin merkezinde sebze haline dönen grup toplantıları var

'Hidayet Karaca'nın özgürlüğüne kavuşmasından yanayım'

04 Mayıs 2015 10:21

7 Haziran’da görevine veda edecek olan Meclis Başkanı Cemil Çiçek, her Salı gerçekleşen partilerin grup toplantılarını eleştirerek, "Toplumdaki gerginliğin merkezinde salı günleri yapılan grup toplantılarıdır. Bu bir rezalettir" dedi. "Anayasa’ya da iç tüzüğe de göre, grup toplantısı sadece milletvekillerinin katıldığı toplantıdır" diyen Çiçek, "Eski milletvekilleri bile grup toplantılarına giremiyor. Bu salatalık, bu domates grup toplantısına nasıl giriyor? Ayrancı pazarı gibi. Genel başkanlara hediye sunacağız diye Kastamonu’nun sarımsağından Antalya’nın narenciyesine, Polatlı’nın soğanına hepsi geliyor. Meclis hale dönüyor" ifadelerini kullandı. 

Çiçek, Gülen cemaati lideri Fethullah Gülen'le görüşüp görüşmediğine ilişkin olarak, "Tabii. Birebir olarak değil ama zaman zaman faaliyetlerine gittik. Gidiyoruz. Biz siyasetçiyiz, gideriz. Ama benim kendime göre bir ilkem var; aklımı ve vicdanımı kimseye ipotek vermem" dedi. Çiçek, 23 Nisan’daki geleneksel Meclis resepsiyonu için 14 Aralık operasyonunda tutuklanan Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca'ya davetiye gönderilmesi krizine ilişkin olarak ise, Sorumsuz bir arkadaşın hatası olmuş. Onu da bir temenni kabul edin. Ben herkesin özgürlüğüne kavuşmasından yanayım" diye konuştu.  

Hürriyet'ten Cansu Çamlıbel'in sorularını yanıtlayan (4 Mayıs 2015) Cemil Çiçek'in açıklamalarından bazı bölümler şöyle:

 

‘HDP’ye ilgi Hz. Ali sevgisinden değil Muaviye’ye düşmanlıktan’

 

- Sizce HDP barajı aşabilecek mi, aşamazsa TBMM açısından büyük bir kayıp olduğunu düşünür müsünüz?

Şu anki Meclis yüzde 10 barajına rağmen seçmenin yüzde 95’ini temsil ediyor. Bir sonraki seçimde kimin ne olacağı, seçime katılım oranına bağlı. HDP’ye ilgi biraz da şuna benziyor; Hazreti Ali sevgisinden değil, Hazreti Muaviye’ye düşmanlıktan dolayı bazen insanlar bir yerde olur. Galiba Ak Parti’nin iktidar olmasını arzu etmeyen bir kısım çevrelerin şöyle bir hesabına dayanıyor; HDP barajı aşarsa büyük ölçüde AK Parti’den oy alacak, AK Parti’nin milletvekili sayısı düşecek, böylece başkanlık sistemi de engellenir. Oysa vatandaş kimi seçerse herkesin kabul etmesi lazım. HDP de bir partidir, seçime giriyor.

- Meclis Başkanı gözüyle ‘HDP’siz bir parlamento eksik bir parlamento olur’ der misiniz?

Vatandaş bunları değerlendirir, ben vatandaşa güveniyorum. Ben şimdi bir parti lehine ya da aleyhine konuşmayı doğru bulmam. Ama vatandaşımız Meclis’te en yüksek temsilin olması yönünde 2011’de önemli bir irade koydu; yüzde 95 temsil. Bu da parlamentonun yaptığı işlerin meşruiyeti açısından önemli bir fırsat. Şunu kabul edelim, ondan sonrası kolay; kurallara uymak kaydıyla her siyasi görüş siyaset yapabilir, Meclis’e girebilir. Partilere düşen de vatandaşın bu beklentisinin hilafına demokrasiyi kullanmamalarıdır.

 

‘Her salı kâbus yaşadığımız gün’

 

- Partilerin Meclis’teki grup toplantılarına dışarıdan getirilen kalabalıkları uzun zamandır eleştiriyorsunuz. Sözlü, yazılı uyarılarınız oldu ama sonuç değişmedi. Bu ısrar Meclis’in atmosferini nasıl etkiliyor sizce?

Bugün herkesin kabul ettiği bir şey var ki; toplumda ciddi bir gerginlik var. Bu gerginliğin önemli platformlarından biri salı günleri yapılan grup toplantılarıdır. Bu bir rezalettir. Yazdım, söyledim, herkesle konuştum. Benim çevik kuvvetim yok, kapının önüne dikemem. Parlamento içinde fiziki güç kullanılmaz, bu parlamento kavramıyla bağdaşmaz. Tatlı dille, nezaket içinde bunları yapmamalarını söylersiniz. Buna rağmen her salı adeta kâbus yaşadığımız gün. Daracık bir mekânda 15-20 bin kişi. Hepsi de kendi grup yönetmeliklerine açıkça aykırı. Kuralı koyan kurala kendisi uymuyor.

 

‘Meclis sebze haline döndü’

 

- Sorumluluk kimde?

Burada da en büyük sorumluluk parti başkanlarına ait. Anayasa’ya da iç tüzüğe de göre, grup toplantısı sadece milletvekillerinin katıldığı toplantıdır. Eski milletvekilleri bile grup toplantılarına giremiyor. Bu salatalık, bu domates grup toplantısına nasıl giriyor? Ayrancı pazarı gibi. Genel başkanlara hediye sunacağız diye Kastamonu’nun sarımsağından Antalya’nın narenciyesine, Polatlı’nın soğanına hepsi geliyor. Meclis hale dönüyor. Milletvekili oturacak yer bulamıyor. Balkonlarda da korolar. Bindirilmiş kıtalar sebebiyle milletvekillerine yer kalmıyor. 300-500 kişilik salonda 10 bin, 20 bin kişi. Ve o balkonlardakilerin o sloganlarına nasıl müsaade ediliyor?

 

“Yuh çekene ‘ayıptır’ diyen yok”

 

- Kendi partinizi de bu konuda ayrıca uyardınız mı?

Ben hepsiyle konuştum. Hepsi ‘Haklısınız’ diyor. Ama sonuç yok. Zaten üzücü olan da bu. Meclis siyasi parti faaliyeti yeri değil, yasama faaliyeti yeri. Çoklu katılımlı basın toplantılarına döndü grup toplantıları. Buralarda en üst düzeyde şarj edilmiş olan milletvekilleri o psikolojiyle yarım saat sonra genel kurula giriyor. Ondan sonra karşılıklı ‘yuh’lar. E bu ortamda sükûnet mümkün değil. ‘Yuh’ çekiliyor, birisinin de demesi lazım ki ‘Ayıptır, burası Meclis’tir. Bakıyorum herkes memnun bu işlerden. Böyle bir parlamento içerideki ilişkiler kadar toplumsal barışa da çok olumsuz etkiler yaptı, yapmaya da devam eder böyle giderse. Herkesin 8 Haziran sabahı bir özeleştiri yapması lazım. Bu grup toplantıları ciddi bir felakettir. Şu an yaşadığımız gerginliklerin merkezinde de bu grup toplantılarında yapılan konuşmalar var. Önümüzdeki dönem böyle olmamalı. Ama iyimser değilim bu yönde.

- Grup toplantılarındaki çatışmacı üslubun genel kurula da sirayet etmesinden rahatsızsınız.

Evet. Bu kadar da canlı yayın yapıldığı için tüm Türkiye’ye sirayet ediyor.

 

‘Cemaat konusunda en masum benim’

 

- AK Parti’nin Cemaat’in faaliyetlerine göz yummasını sebebi dindarlık ve muhafazakârlık ortak paydası mıydı? AK Parti’nin kadrolara insan seçerken dikkate aldığı tek kriter dindarlıktı eleştirisini kabul eder misiniz?

Tabiatıyla her eleştirinin kabul edilebilecek yanları vardır. Ama bu eleştiriyi yapanlar ne kadar masum, onu da görmek lazım. Sadece tek taraflı bakılırsa bu manşet olur, hükümeti suçlama aracı olarak kullanılır. Ben böyle bir suçlamaya alet olmam. Hangi işadamlarının Amerika’ya gittiğini, hangi basın mensuplarının gittiğini herkes biliyor. İşi birilerine yıkarak bu problemi çözemeyiz. Eğer bu konuda masum birini arıyorsanız, en masum insan benim.

- Siz hiç gitmediniz mi Pensilvanya’ya?

Ben Amerika’ya gitmedim ama görüştüm. Ben siyasetçiyim herkesle görüşürüm.

- Fethullah Gülen’in kendisiyle görüştünüz...

Tabii. Birebir olarak değil ama zaman zaman faaliyetlerine gittik. Gidiyoruz. Biz siyasetçiyiz, gideriz. Ama benim kendime göre bir ilkem var; aklımı ve vicdanımı kimseye ipotek vermem. Herkesle görüşürüm ama doğruya doğru, eğriye eğri demeye çalışırım. Bunda bazen isabet ederim, bazen yanlış da yapabilirim. Bugün şimdi hükümete karşılar diye orayla irtibat kurmuyor mu? Birileri dün tu kaka dediklerine bugün arka çıkmıyor mu? Kendi üzerlerine düşeni bir kenara bırakıp sadece tek kareye yoğunlaşırlarsa gerçeği yine göz ardı etmiş oluruz. Bu oportünizmden, kuralsızlıktan Türkiye’nin kurtulması lazım.

 

‘Karaca’ya davetiye sorumsuz memurun işi ama temenni kabul edin’

 

- 23 Nisan’daki geleneksel Meclis resepsiyonu için tutuklu yargılanan Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca’ya davetiye gittiği doğru mu?

Doğru. Biz zannediyorum 2000 civarında kişiye davetiye göndeririz. Bir liste var, bunun her yıl güncellenmesi gerekiyor. Ama ne yapalım ki sorumsuz bir arkadaş bunu ikinci defa yaptı. Bu sefer şahıs tutuklu olunca gündeme geldi. Geçen sefer de yeni Türk-İş Başkanı’na gitmemiş.

Tutuklu bir insana davetiye gönderen insan ne kadar hayattan ve gündemden kopuk, görevini yapsa da yapmasa da ayın 15’inde maaşını alan bir sorumsuz kişiyse böyle bir hatayı yapmış. Onu da bir temenni kabul edin. Ben herkesin özgürlüğüne kavuşmasından yanayım. Adamları uzun süre içerde tutup, sonunda beraat kararı verip ‘Kusura bakma’ demek yerine mahkemelerin başta mevzuata dikkat etmesi gerekir. Bu ülkeye şu an yapılabilecek en büyük hizmet, yargının hukuku uygulamasıdır.

 

‘Belli görevlerden sonra fazla yapacak iş kalmıyor’

 

- 8 Haziran’da Cemil Çiçek’i nerede göreceğiz?

Evvela benim bir partim var ve bu partiyi önemsiyorum. Başarısı için de bir gayret gerektiğinde veririz, bu bizim ahlaki sorumluluğumuzdur. Ama belli görevlerden sonra yapacağınız işler o kadar sınırlı ki. Çok fazla yapabileceğiniz bir şey de kalmıyor. Kalan alanda ne yapabileceksek onu yaparız. Zaten belli bir yaşa da geldik. Bana ‘Siyasette nasıl uzun kaldın’ derler. Eğer siyasette uzun kalmak istiyorlarsa yaşadığı günü son gün, seçildiği dönemi son dönem, yaptığı görevi de son görev kabul etmeliler. Ben siyasete ilk başladığımda hırsım önde, aklım arkadaydı. Sonradan rahmetli Özal’la düşüp kalktıktan sonra aklımı öne, hırsımı arkaya almaya çalıştım.

Söyleşinin tamamı için tıklayın.