Açıklamada, "İsrail, Gazze’yi abluka altında tutmaya, Filistinli gençleri sokak ortasında öldürmeye, Müslüman liderleri hukuksuzca tutuklamaya, Mescid-i Aksa’yı taciz etmeye devam ediyor. Mavi Marmara gemisinin de aralarında bulunduğu Özgürlük Filosuna yapılan saldırının 9. yılında, yeniden Kudüs davasını unutmadığımızı haykırıyoruz. Şimdi Filistinli kardeşlerimizin yanında olduğumuzu göstermenin vakti. İsrail zulmüne bütün dünya göz yummuşken şimdi yeniden sesimizi yükseltmenin, İsrail’in yaptığı zulümleri hatırlamanın ve hatırlatmanın vakti" denildi.
Filoda 5 gemi vardı
Gazze'ye Özgürlük Filosu, 1 Mayıs 2010 günü Gazze'nin 60 km açıklarında bulunan uluslararası sularda İsrail askerlerinin saldırısına uğramıştı.
Özgürlük Filosu'nda dünyanın farklı ülkelerinden aktivistlerin hazırladğı 5 gemi bulunuyordu. Diğer gemilerde insani yardım taşınırken yolcular Mavi Marmara'da toplanmıştı. Mavi Marmara'da İsrail, İsveç, Almanya ve Kuveyt'ten milletvekillerinin yanısıra 32 ülkeden 700'e yakın yolcu Gazze'ye doğru hareket ediyordu.
Gerçek kurşunlarla müdahele edilen filoda bulunan Ali Haydar Bengi, Cengiz Songür, Çetin Topçuoğlu, Necdet Yıldırım, Cevdet Kılıçlar, İbrahim Bilgen, Fahri Yaldız, Furkan Doğan ve Cengiz Akyüz hayatını kaybetti.
Saldırıda 56 kişi yaralandı. Yaralıların arasında bulunan Uğur Süleyman Söylemez 4 yıl boyunca sürdürdüğü yaşam mücadelesinin ardından 2014 yılında hayatını kaybetti.
Sanıklar hakkında müebbet istenen dava anlaşmayla düştü
Mavi Marmara saldırının ardından mağdurların şikayetlerinin ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından açılan dava Türkiye ile İsrail arasında imzalanan anlaşmanın ardından düştü.
Aralarında dönemin İsrail Genelkurmay Başkanı Rau Aluf Gabiel Ashknazi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Alfred Marom, İstihbarat Başkanı Amos Yadlin ve Hava Kuvvetleri Komutanı Avishay Levi hakkında 9 kez ağırlaştırılmış müebbet isteniyordu.
Sanıklar "Canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürmeye, mala zarar vermeye, yağmaya, eziyete haberleşmenin engellenmesine, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakmaya ve yaralamaya" azmettirmekle suçlandı.
Müebbet hapis cezalarının dışında sanıklar için 18 bin 32'şer yıl hapis cezası istendi.
Savcı: Türkiye egemenlik hakkından feragat etti
2012 yılında başlayan dava 2. yılındayken Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler normalleşmeye başladı. İki ülke arasında yapılan anlaşmanın ardından dava düşürüldü.
9 Aralık 2016'da yapılan son duruşmada, duruşma savcısı yapılan anlaşma gereği Türkiye'nin egemenlik hakkından feragat ettiğini söyleyerek davanın düşürülmesini istedi.
İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti kararında Türkiye ile İsrail arasında imzalanan anlaşmanın 2. cümlesine işaret ederek davanın düşürülmesi kararını verdi.
Söz konusu cümlede şöyle deniliyordu:
"Her halükarda bu anlaşma İsrail'in, İsrail adına hareket edenlerin ve İsrail vatandaşlarının Türkiye Cumhuriyeti veya Türk gerçek veya tüzel kişileri tarafından konvoy hadisesi ile ilgili olarak, kendilerine yönelik doğrudan ya da dolaylı olarak Türkiye'de yapılmış ve yapılacak her türlü hukuki ya da cezai talebe ilişkin her türlü sorumluluktan tamamen muaf tutulmalarını sağlayacaktır"
UCM'de süreç devam ediyor
Mavi Marmara mağdurları, olayı Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne de taşıdı. Mavi Marmara'nın bayrak devleti olan Komor devleti adına 14 Mayıs 2013'te UCM'ye başvuru yapılmış ve bu başvuru sonrasında İsrailli siyasi ve askeri suçlular hakkında Komor, Kamboçya ve Yunanistan devletleri adına süreç başlatılmıştı.
UCM Savcılığı, 6 Kasım 2014'te yoğunluk gerekçesiyle bu yargılamayı yapamayacağına karar vermişti. Mavi Marmara avukatları buna itiraz etmeleri ve tüm itiraz prosedürlerinin sonunda ön inceleme bürosu, 15 Kasım 2018'de verdiği hükümle savcının kararının yanlış olduğuna ve tekrar gözden geçirilmesine hükmederek savcılığa, 15 Mayıs 2019'a kadar konunun kesin şekilde sonuca bağlanmasını karar vermişti.
UCM Savcılığı, mahkemenin bu kararına itiraz ederek kararı yüksek mahkemeye taşımıştı. Savcılığın itirazıyla ilgili mağdur avukatlarının ve savcılığın itirazlarının dinlendiği 1 Mayıs 2019'daki usul duruşmasında, mahkemenin savcıları ile hakimleri arasında itirazla ilgili görüş farklılığı nedeniyle tartışmalar yaşanmıştı.