Politika

Markar Esayan: 19. yüzyılda Osmanlı’nın hikâye yazma gücü yoktu ama bizim var!

"Yeni Türkiye bu yüzden yenilemiyor..."

11 Haziran 2016 12:20

AKP İstanbul Milletvekili ve Akşam yazarı Markar Esayan, "Türkiye Osmanlı'nın son dönemindeki gibi benzer bir kıskaca alınmak isteniyor. Başarılı olunamıyor; çünkü “Yeni Türkiye ideolojisi ve Yerli/Milli konsept”, Aydınlanma’ya verilmiş değerli özgün bir cevaptır" görüşünü savundu. "Halk bu oyunu artık gördüğü için lidere sahip çıkmaktadır" diyen Esayan, "Reformların finansmanı kaynak yaratarak halkı fakirleştirmeden sağlanmakta, iç barış/adalet önemsenmektedir. Diplomasi konusunda hâlâ sıkıntı varsa da, 19. yüzyıldaki felaket boyutunda değildir. Bundan sonraki hikayenin seyri, bizim performansımızla ilgilidir. 19. yüzyılda Osmanlı’nın hikaye yazma gücü yoktu. Bugünkü en büyük fark ise bence bu: Bizim var..." ifadelerini kullandı.

Esayan'ın Akşamda "Yeni Türkiye neden yenilemiyor?" başlığıyla yayımlanan (11 Haziran 2016) yazısı şöyle:

Son yazıda Türkiye’nin 19. yüzyılın başında olduğu gibi bir kıskaca alınmaya çalışıldığını ifade etmiştim. Bu devletler Rusya, İngiltere, Fransa ve Balkanlar bağlamında Avusturya idi. 
Rusya: Amacı egemenliğini Balkanlar’a yayarken, açık denizlere inmekti. Bunun için hem askeri gücünü, hem de Osmanlı’ya üstünlük sağladıkça Ortodoksların ve Slavların hamiliği anahtarını kullanıyordu. 

İngiltere: Onun için önemli olan Doğu Akdeniz ile İran Körfezi ve Hint Okyanusu arasındaki hatta kontrol sağlamaktı. Sanayi devrimlerinden sonra petrolün varlığı denkleme girince işler çok daha ölümcül hale gelecekti. 

Fransa: Meselesi Suriye, Lübnan ve Irak’taki Hıristiyan toplulukları üzerindeki ticari statüsünü korumak ve artırmaktı. Petrolün varlığı bu ülke üzerinde aynı etkiyi yaptı.

Avusturya: Hem Osmanlıyı Balkanlar’dan kovmak, hem de Rusya’yı, Boğdan sınır olmak üzere buradan uzak tutmaktı. 

(Ek) Almanya: 19. yüzyılın başı itibarıyla henüz içindeki birliği sağlayamamıştı ve bu gecikmişlik bir yüzyıl sonra dünyaya iki büyük savaş olarak geri dönecekti. Osmanlı’ya yakınlığı bu geç kalmışlıkla ilgilidir. 

Önceki yazıda Osmanlı üzerindeki bu baskının onun hasta adam olduğunun teyit edildiği dönemde kıskaca dönüştüğünü ifade etmiştik. Reformlar geç/yüzeysel olduğu ölçüde çözülmeyi arttıran bir ters etki yapmıştır. 17. yüzyıldaki medrese sistemindeki doktrin değişikliği Osmanlının özgün model üretecek ve Aydınlanma’ya cevap verecek kanallarını kapatacaktır.

Dolayısıyla Osmanlı Batı’da Rönesans, Reformasyon, kentleşme ve bilim devrimi ve toplamda Aydınlanma ile neyin değiştiğini hiç anlayamamış, onu askeriye alanında taklide çalışmış, içine gönüllü olarak uzmanlardan oluşan birçok “ajan” sokmuştur.

Batı, Osmanlıyı kurtarmaya çalışan yetkilileri ya hayranlığa ya da ümitsizliğe sevk etmiştir. Batılılaşma hareketi ile ülkeye birçok yabancı kurum sokulmuş, ülke dışarıda sonu felaket olan savaşlarla uğraşırken, içeride Batılılaşma ile kimyasına müdahalelere maruz kalmıştır. Bu müdahaleler “Son Osmanlı” 2. Abdülhamid’i 1908’deki Gezi ile hal etmiştir.

Bundan yaklaşık bir yüzyıl sonra, Türkiye benzer bir kıskaca alınmak isteniyor. Başarılı olunamıyor; çünkü “Yeni Türkiye ideolojisi ve Yerli/Milli konsept”, Aydınlanma’ya verilmiş değerli özgün bir cevaptır. Halk bu oyunu artık gördüğü için lidere sahip çıkmaktadır. Reformların finansmanı kaynak yaratarak halkı fakirleştirmeden sağlanmakta, iç barış/adalet önemsenmektedir. Diplomasi konusunda hâlâ sıkıntı varsa da, 19. yüzyıldaki felaket boyutunda değildir. 

Bundan sonraki hikayenin seyri, bizim performansımızla ilgilidir. 
19. yüzyılda Osmanlı’nın hikaye yazma gücü yoktu. 
Bugünkü en büyük fark ise bence bu: 
Bizim var...