Calvin Clein, Zac Pozen gibi dünyaca ünlü tasarımcılarla aynı okulda okuyan moda yazarımız İpek Tohumcu ‘Marka kişinin önüne geçmemeli’ diyor.
Seninle dergisi’nden Güzide Yülek Hüyük, sitemizde moda yazarlığı yapan İpek Tohumcu’yla stil ikonu kavramından trendlere kadar her şeyi konuştu.
Sultan Beyazıt’ın kaftanını, Anadolu motiflerini, Ege’nin asma yapraklarını, Kütahya’nın çinilerini, Antakya mozaiklerini, ikat desenlerini ya da -haydi sizi biraz daha şaşırtalım- Hacivat, Karagöz ya da Beberuhi’yi elbiselerinizin üzerinde bir tablo gibi taşımaya ne dersiniz? Eğer tereddütünüz varsa tasarımcı İpek Tohumcu’nun imzasını attığı işleri görmenizi tavsiye ederim.
Tempo24 web sitesinin moda yazarlığını da yapan Tohumcu’nun mesleği aslında biraz kaderinde varmış desek yeri. Çünkü ismi ve soyadının da çok ilginç bir hikâyesi var: “Dedemden geliyor adım. Soner Yalçın’ın bir dizisi vardı ‘Osmanlı Topraklarındaki Almanlar’ diye... O dizide de adı geçen Karl Mertz, Karadeniz bölgesine ipekçiliği getiren kişi. Dedem de bu fabrikaya girip bu işin nasıl yapıldığını öğreniyor Almanlardan. 1800’lerin sonu 1900’lerin başında Almanlar ülkelerine dönmeye karar veriyor. İpek fabrikasını dedem satın alıyor ve bu işi yapmaya başlıyor. Bursa’nın ipeğini veriyor. Gidip Çin’den en iyi kozayı alıyor. Osmanlılar devrinde de Abdülhamit’in bir numaralı ipekçisi oluyor. Bizzat Abdülhamit tarafından hediye edilmiş nişanı da var. Bu nişan dedemden babama, babamdan da bana geçti. Tohumcu soyadı da ipek tohumundan geliyor” diyor. Robert College ve Boğaziçi Üniversitesi’nin ardından Amerika’da Fashion Institute of Technology’de okuyan, ardından Fashion Design’da da öğrenim gören, yetinmeyip Colorist yani renklendirme alanında da sertifika alan İpek Tohumcu, buna şimdi yazarlığı da ekledi.
Gelecek yılın trendleri neler?
Trend belirli bir dönemle sınırlıdır. Ama bu, gelecekteki trendlere alt yapı oluşturur. Buradan herkes kendi trendini oluşturabilir.
Siz tasarımcı mısınız yoksa modacı mı?
Amerika’da şöyle derler: ‘Tasarımcılar ikiye ayrılır. Bazı tasarımcılar iyi satıcıdır, bazıları iyi yaratıcı.’ Çünkü birinde güçlüyseniz diğerinde biraz daha geri plândasınızdır. Herkes her şeyde yeterli olmayabilir.
Siz şimdi hangi gruptasınız?
Bundan önce yaratıcı gruptaydım, şimdi şartlar açısından satıcı durumundayım.
Türkiye’de daha çok hangi kumaşlar kullanılıyor ya da seviliyor?
Doğal olmayı seviyor Türkler. Ama daha çok ne buldularsa onu kullanmayı tercih ediyorlar. Oysa tiftik Türkiye’de çıkıyor. Gayet güzel kumaşlar var. Yünlü kısmında da Türkiye iyi.
İpekte iyi değil miyiz?
Maalesef değiliz. Hem de hiç. Keşke olsak. Biraz sentetikte ve yünlülerde iyiyiz. İpekte Çin’e yaklaşamıyoruz. Onlarda işçilik ve üretim maliyetleri daha ucuz.
Kumaş üretiminde böyle, ya moda tasarımında da geride miyiz?
Moda tasarımına daha yeni başladık. Bir moda tasarımcısının yetişmesi için 8 yıl gerek. Bunun dört yılı okul, dört yıl da tecrübe için gerekli. Şu anda 8 sene sonrasını siz ne kadar bilebiliyorsunuz? Oysa şimdi tüm ekipmanın hazır olması gerekirdi.
Bir yanda tasarımcılık, diğer yanda öğretmenlik, bir taraftan siparişler, renklendirme çalışmalarınız. Hep böyle aktif miydiniz?
Dinamik bir aileden geliyorum ben. Fabrika açan bir dedenin genlerini taşıyorum. Annem olgunlaşma enstitüsü mezunu. Her zaman çalışan bir aile yani. Bizim ailede kadınlar da erkekler de hep çalıştı. Bu bakımdan ben de hiçbir zaman çalışmamayı, üretmemeyi düşünemiyorum. Dedem nasıl en iyi koza için Çin’e gidip bulduysa, ben de kendi işimin en iyisi için uğraşıyorum. Babamın benim için ayırdığı limitli bütçeyi ben moda eğitimim için kullandım.
Tek çocuk musunuz?
Evet.
Nasıl bir aileydi sizinkisi?
Kafkas kökenliyim, Çerkezim. Çok demokrat bir aileden geliyorum. Babam beni karşısına alıp, ne yapmak istediğimi, nasıl yapacağımı sorardı. Hep konuşarak karar verirdik.
Tempo 24’te moda yazarlığı nasıl gerçekleşti?
Mağazama gelip kıyafet beğenen Doğan Grubu yöneticilerinden biri, tasarımlarıma hayranlığını dile getirdi. Sohbet ederken bunu pek çok kişiye anlatabilmem için Tempo24’te moda yazarlığı yapmamı istedi. ‘Ben okulda zaten bunu öğrencilere anlatıyorum’ dedim. O da ‘Daha çok insanlara anlatın’ deyince, sıcak baktım.
Sizin tasarımlarınızdaki farklılık nedir?
Kalıplarım çok güzeldir. Çünkü okulumuzda bunu öğrettiler bize. Calvin Klein ve Zac Pozen’le aynı okuldan mezunum. Kalıplarımız arasında hiç fark yok. Onlar ne öğrendiyse ben de onu öğrendim.
Aynı okuldan mezun olduğunuz dünyaca ünlü tasarımcılar arasında beğendiğiniz kim?
Ben meslektaşlarımla ilgili yorum yapmayı sevmiyorum. Ayrıca, kim en güzel giyiniyor konularına da girmiyorum. Bu tip yorumların kişilik haklarına müdahale olduğunu düşünüyorum. Benim alıştığım eleştiri tarzı şöyle: Teknik olarak güzel, tasarım potansiyeli geniş diyebilirim, ama bir insanın tasarımlarını beğenmiyorum diyemem. Çünkü herkes farklı tasarım ortaya koymak zorundadır ki, çeşitlilik olsun. Bunu söylemeyi ayıp buluyorum, tarzım değil.
Çok farklı tasarımlarınız var. Stilinizi nasıl tanımlarsınız?
Bir stilin en güzel tarafı değişkenlik alt yapısının yani yaratıcılığın olmasıdır. Yaratıcılığın belirli bir zamanın trendiyle sınırlanmaması gerekir. Meselâ zannediliyor ki bu kişinin tarzı bu, ölene kadar da bu tarzda gidecek. Hayır değil. Olmamalı da. Aslında stil, yapılmayanla yapılabilen arasındaki genel bir oluşumdur. Ben bu yıl bunu yaparım, gelecek yıl başkasını. Aynı stili uzun süre devam ettirmekten sıkılırım. Değil ki, giyenler sıkılmasın! Hiçbir modelim diğerinin aynı değildir. Hepsini tek yaparım. Klâsikten kaçarım. Çünkü klâsiği yaratıcı bulmuyorum. Ben dahil artık insanların uzun süre aynı imajı devam ettirmek istediğini de zannetmiyorum. İnsanlar artık farklı imajlar dönemine girdi. Deneme imajları içindeyiz. Günlük imajımla, gece ya da arkadaşlarımla buluşacağım zamanki imajım farklı olmalı. Ya da insanların bana damga gibi ‘O şu tarz giyinir’ demesi hiç hoş bir şey değil.
'Marka kişinin önüne geçmemeli'
Neden?
Siz sürekli aynı markayı giydiğiniz zaman o markanın statüsünü satın almış oluyorsunuz. Artık insanlar ‘benim bir şahsiyetim var’ diyor. ‘Bugün LV giyerim yarın Chanel, öbür gün başka bir marka’ diyor. Markanın kişinin önüne geçmemesi gerek. Kişiyi ortaya çıkartan unsur olmalı. İnsanların şu anki gelişmelerini dinamik ve düzgün buluyorum. Doğru olan bu. Farklı kumaşlarla oynamayı, yüzeyleri kendim desenlemeyi çok severim.
Müşterilerinize seçim yaparlarken ne öneriyorsunuz?
Bazen ‘siz bir şey seçmeyin. Ben stilinize uygun bir şey yaratacağım’ dediğim de oluyor. Bu tasarımcıyı zorluyor ama ben seviyorum.
Bir tasarımcının koleksiyona nasıl başlaması gerekir?
Kişiye özel bir tasarım yaparken o kişinin her huyunu anlamalısınız. Seri üretimde de hedeflediğiniz pazar kitlesinin ihtiyaçlarını öğrenmek zorundasınız. Bunu öğrenmeden tasarım yapmak abesliktir. Siz kendinize göre tasarım yaparsınız. Hâlbuki pazara giren tasarımı yaratmalısınız. Bir tasarımcının en kuvvetli olduğu alan aslında satılabiliri enteresan bir şekilde yaratabilmek ve üretebilmektir. Koleksiyon bu şekilde yaratılır. Yoksa sırça köşkünüzde oturup ‘şöyle bir şey yapayım insanlar giysin’ olmaz. Tabii ki hayal gücünüz olacak. Ama bu hayalin de uygulanabilir olması gerek.
Renk size neyi ifade ediyor?
Renk benim bam telim. Ben renk sevmem. Ton severim. İnsanlar için de aynıdır. Kırmızıyı herkes giyer. Ama dört farklı kırmızı vardır. Herkese farklı bir tonunu giyer. İTÜ İç Mimarlık’ta renk kuramı dersi veriyorum.
Çalışma malzemeleriniz ve fiyat aralığınız...
İpek de organze şifon da ceket de çalışıyorum. Fiyat aralığım 1800-2500 TL arasında. El boyamalarında biraz daha farklıdır. Onların her biri birebir şablonlanıp, birebir boyanıyor. Çok pahalı tutmamaya çalışıyorum. Ne kadar ulaşılabilir olursam, o kadar çok hoşuma gidiyor.
Tasarımlarınızı kimler giyiyor?
Türkiye’de iki yıldır varım. Jerry Hall, Lamia Kaşıkçı gibi isimler özel tasarımlarımı giyiyor.
Tasarımcı olarak mı kalmak istersiniz, markalaşmak mı?
Türkiye’de ne yazık ki bunun ikisini bir arada düşünüyorlar. Oysa dünyada yok böyle bir şey. Tasarımcılık ayrı, markalaşmak ayrı bir şey. Ben kendimi tasarımcı olarak görüyorum.
Müşterilerinize seçim yaparlarken ne öneriyorsunuz?
Bazen ‘siz bir şey seçmeyin. Ben stilinize uygun bir şey yaratacağım’ dediğim de oluyor. Bu tasarımcıyı zorluyor ama ben seviyorum.
Bir tasarımcının koleksiyona nasıl başlaması gerekir?
Kişiye özel bir tasarım yaparken o kişinin her huyunu anlamalısınız. Seri üretimde de hedeflediğiniz pazar kitlesinin ihtiyaçlarını öğrenmek zorundasınız. Bunu öğrenmeden tasarım yapmak abesliktir. Siz kendinize göre tasarım yaparsınız. Hâlbuki pazara giren tasarımı yaratmalısınız. Bir tasarımcının en kuvvetli olduğu alan aslında satılabiliri enteresan bir şekilde yaratabilmek ve üretebilmektir. Koleksiyon bu şekilde yaratılır. Yoksa sırça köşkünüzde oturup ‘şöyle bir şey yapayım insanlar giysin’ olmaz. Tabiî ki hayal gücünüz olacak. Ama bu hayalin de uygulanabilir olması gerek.
Renk size neyi ifade ediyor?
Renk benim bam telim. Ben renk sevmem. Ton severim. İnsanlar için de aynıdır. Kırmızıyı herkes giyer. Ama dört farklı kırmızı vardır. Herkese farklı bir tonunu giyer. İTÜ İç Mimarlık’ta renk kuramı dersi veriyorum..
Stil ikonu olmanın kuralı var mı?
İlk kuralı kendine yakışanı bilmek, ikincisi taşıyabilmektir. Ama bunu herkes çok zayıf, incecik, manken gibi, uzun boylu kişi taşır zanneder. Ben aynı fikirde değilim. Özgün tasarımları, kendi havasıyla birleştirerek taşıyabilene stil ikonu denir. Uç noktalara gidildiği zaman, çarpıcı görüntüler verenler, vücudu ortaya çıkaran kesimlerle stil ikonu olunmaz. Amerika’da böyle yaparsanız asla stil ikonu olamazsınız. Vücudunuz hafif toplu olabilir; ama renklerinizle, havanızla stil ikonu olabilirsiniz. Üstelik yüzünüzün de güzel olması gerekmiyor. Amerika’da moda editörleri birer stil ikonudur. Çok şık giyinirler. Stil ikonu tanımlaması genelde Türkiye’de kullanılıyor. Tasarıma çok açık Türkiye, bu tarif de bundan kaynaklanıyor. Alışılmışın dışında giyinme, biraz daha enteresan giyinmeye yeni giriyor Türkiye’ye. Stil ikonu hem güzel seçebilen hem de güzel taşıyabilen kişidir. Oysa Türkiye’de reklam amaçlı abartılıyor. Stil ikonu dendiği zaman arkasından bazı insanları sürükleyen bir misyonunun olması gerekiyor.