Gündem

'Mahir Çayanların firarı için cezaevine kezzabı ben taşıdım'

Aydın Engin: Koğuş sorumlusu bendim, tünel için kezzap ve tuz ruhu gerekiyordu...

06 Mayıs 2015 18:17

Cumhuriyet yazarı Aydın Engin, 44 yıl önce 12 Mart döneminde Maltepe Askeri Cezaevi'nden Mahir Çayan ve arkadaşlarının firarına nasıl yardım ettiğini anlattı. Koğuş sorumlusunun kendisi olduğunu söyleyen Engin, "Tünelden kaçış için kezzap ve tuz ruhu gerekiyordu. Ben de bir aktar dükkanından gerekli malzemeleri aldım" dedi.

THKP-C'nin önderi Mahir Çayan ve 4 arkadaşının, Deniz Gezmiş'in idamını engellemek için Kartal Maltepe Askeri Cezaevi'nden 44 yıl önce tünel kazarak gerçekleştirdikleri firarın perde arkasını ele alan ve Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan Can Dündar'ın yazı dizisinde dikkat çeken ayrıntılar gün yüzüne çıkıyor.

Dizinin bugün "Kezzabı içeri ben taşıdım" başlığıyla yayımlanan (6 Mayıs 2015) yazısında Can Dündar, Aydın Engin'in rolünü şöyle anlattı:

 

İlk sorun malzemeyi bulmaktı. Betonu delmek için tuzruhu gerekiyordu; toprağı kazmak için çekiç, tüneli aydınlatmak için kablo...

Malzemelerin dışarıdan alınıp cezaevine sokulması gerekiyordu. Bu işi, koğuş sorumlusu olarak tutukluların pazar alışverişini yapan bir gazeteci üstlendi.

Adı ilk kez burada açıklanan o gazeteci Aydın Engin'di.

Firara katkısını 44 yıl sonra şöyle anlattı:

"Bir akşam üstü Cihan Alptekin yanıma geldi: 'Kazetecum gel volta atıp laflayalım' dedi. Voltaya çıktık. Büyük koğuşun, daha çok THKO tutuklularının kaldığı küçük bölümde lağım kanalı boyunca tünel kazılacaktı. Bunu sadece THKO tutuklularının önde gelenleri biliyordu. Ama koğuş sorumlusuna -malum ben oluyorum- üstü kapalı ayrıntıya girmeden, hele zaman planından söz etmeden, firar öncesi ve sonrası hesaplara değinilmeden de olsa bilgi verilmesi gerekiyordu.

Hayır "koğuş sorumlusu" olduğu için değil, çarşıdan alınacaklardan o sorumlu olduğu için... Çünkü tünel için kezzap ve tuz ruhu gerekiyordu. (...) 
Tuvalet temizliği için bir şişe alınabilirdi ama bir şişe kime ve neye yetsin?

Birkaç hafta alışveriş listesine iki, baze üç şişe kezzap yazdık. Fena yürümedi ama ihtiyaca yetmiyordu.

Birgün küçük çaplı bir mucize gerçekleşti. Yarbay hapishanede değildi. Belki izinliydi. Alışverişe Pendik pazarına bir cemse inecekti. Ben de listeyi hazırlamıştım. Cemse ile gidecek teğmen, 'Gazeteci yürü sen de gel. Kaçacak değilsin ya' deyiverdi.

Yeni Ortam dergisinin düzenli okuruymuş. Ben de içeri girene kadar derginin yazıişleri müdürüydüm. Oradan tanıyor. Canıma minnet. Cemseye ben de bindim. Birlikte Pendik pazarına gittik. Çay bahçesine oturup birer kahve içip birer de cigara tellendirdik.

Sonra da listede eksik kalan ihtiyaçlar için bazı dükkanlara girdim çıktım. Bir aktar dükkanından kezzap istedim; 'Kalmadı ama tuzruhu var' dedi. Eh o da olur. Baktım teğmen kapıda bekliyor. Yaradana sığındım, 10 şişe tuzruhu istedim. Adam raftan alıp gazeteye sarıp paket yaptı."

Hapishaneye döndük. 'Kaya eritici kimyasal zulamız' bayağı yüklü bir takviye almıştı. 'Malzemeyi' teslim alan Oktay Kaynak kıs kıs gülerek dalga geçti, "Aydın 10 şişe almışsın ama 4'ü çamaşır suyu çıktı. Onları ne yapalım?"

Sadece, "Sizin şeflere söylemeyin rezil olurum" diye rica edebildim. Onlar da sözlerini tuttular. Kimseden bir ima bile gelmedi. Tuzruhu yerine çamaşır suyu rezaletini ilk kez burada açıklıyorum."