Mahfi Eğilmez*
Bütçe dediğimiz tablo gelirler ve giderler dengesidir. Bu ikisi arasındaki denge giderler aleyhine bozuldukça bütçe açığı büyür. Son dönemde bu eğilim oldukça yüksek görünüyor.
Aşağıdaki tablo 2019 yılının ilk 4 aylık sonuçlarını 2018 yılının ilk 4 aylık sonuçlarıyla karşılaştırıyor.
Tablonun bize gösterdikleri şunlar: (1) Bütçe giderleri geçen yıla göre yüzde 29 artmış. Yani enflasyonun 10 puan üzerinde bir artış sergilemiş. (2) Faiz giderlerindeki artış çok dikkat çekici. Kurlarda, enflasyonda ve risklerdeki artışın faizleri artırmasının sonucu bu. (3) Bütçe gelirleri, bütçe giderlerine göre 10 puan daha düşük artmış. (4) Vergi gelirlerindeki artış yüzde 6 ile sınırlı kalmış. Ki bu görünüm, vergi gelirlerinin enflasyonun çok altında arttığını gösteriyor. Yani Türkiye, bu dönemde enflasyon artışının üçte birinden az vergi artışı sağlayabilmiş. (5) Diğer gelirler hızla artmış ve rekor kırmış. Bu tutarın 33 milyar TL’lik bölümü Merkez Bankası kârı. (6) Tabloda en dikkat çekici nokta vergi gelirlerinin faiz dışı giderlere olan oranıdır. 2018’in ilk 4 ayında faiz dışı giderlerin yüzde 83,1’ini vergi gelirleri karşılarken, bu oran 2019’un ilk 4 ayında yüzde 70’in altına düşmüş bulunuyor ve bu görünüm bütçenin giderek sağlıksız bir görünüm içine girdiğini ortaya koyuyor. Ekonominin küçüldüğü ama enflasyonun çok yüksek oranda kalmaya devam ettiği bir ortamda vergi gelirleri enflasyonu karşılayamayacak bir düzeye gerilemiş ve harcamalar enflasyondan hızlı artmaya devam etmişse bütçedeki sorun ciddidir.
Bütçe böyle bir duruma düştüğünde ne yapılır? 5 şeyden birisi yapılır: (1) Vergiler attırılır. Türkiye sürekli seçim içinde olduğu için vergilerin arttırılması bir yana vergi oranlarını düşürmeyi tercih ediyor. (2) Harcamalar kısılır. Türkiye bunun tam tersini yapıp gerekli gereksiz birçok altyapı yatırımına girişerek harcamaları arttırıyor. (3) Biraz vergi arttırılır, biraz harcama kısılır, böylece karma bir yöntem uygulanarak denge sağlanabilir. (4) Borçlanma arttırılır. (5) Tek seferlik gelirler bulunur (vergi affı, imar barışı, varlık barışı, bedelli askerlik, Merkez Bankası kârının erken aktarımı gibi.)
Türkiye, 4 ve 5’inci yolları tercih ediyor. Biraz borçlanmayı arttırıyor, daha çok tek seferlik gelirler bulmaya yöneliyor. Örneğin Merkez Bankası’nın ihtiyat akçelerinin bütçe gereksiniminde kullanılması konusu gündeme gelebiliyor.
Ne yapmak lazım?
Böyle bir durumda bütçeyi toparlamak mı doğrudur yoksa açık vererek büyümeyi toparlamak mı? İlk yanıtlanması gereken soru budur. Eğer açık vererek büyümeyi toparlamak tercih ediliyorsa riskleri arttıracak hamlelerden kaçınmak gerekir. Oysa Türkiye, büyümeyi toparlamayı tercih ettiği halde riskleri hızla arttıracak adımları atarak ortamı bir türlü büyümeyi yükseltecek duruma getiremiyor.
Eğer bütçeyi toparlamak tercih edilecekse o zaman beyaz fil[i] diyebileceğimiz bir kısım gereksiz yatırımlardan vazgeçmek, harcamaları kısmak, gerekecektir.
Uzun yıllardır Türkiye’ye olan yabancı ilgisini ayakta tutan konuların başında gelen bütçeyi toparlamak önemlidir. Buna karşılık büyümenin eksi olduğu bir ekonominin yabancı yatırımcı çekmesi de kolay değildir.
Özetle Türkiye, bir kez daha, kırk katır ile kırk satır arasında tercih yapmak durumundadır. Bu iki hedef arasındaki çelişkili durumu bir arada çözmenin tek bir yolu vardır: Bekleyişleri değiştirmek, olumsuz bekleyişleri olumluya çevirebilmek.
[i] Beyaz fil, sahibi tarafından, örneğin güzel görünümü dolayısıyla, elden çıkarılmayan, maliyet ve bakım giderlerinin yüksekliği nedeniyle zarara yol açan varlıklar ve mülkler için kullanılan bir deyimdir.
*Bu yazı, Mahfi Eğilmez'in kişisel blogundan alınmıştır.