Mahfi Eğilmez*
Bu hafta içinde açıklanan verileri ele alarak Türkiye ekonomisinin ne durumda olduğuna bir bakalım.
Sanayi üretiminde hızlı bir çöküş söz konusu. 2018 yılının son aylarında sanayi üretimi neredeyse çökmüş durumda. Bunu TÜİK sitesinden aldığımız grafikle gösterelim.
2018 yılının sanayi üretim grafiği sanayi üretimindeki çöküşü açıkça ortaya koyuyor.
Perakende satışlarda düşüş hızlanıyor. Bunu da TÜİK sitesinden aldığımız grafikle gösterelim.
Grafik, 2018 yılının son aylarında ortaya çıkan talepteki çöküşü ortaya koyuyor.
Ekonominin üretim ve tüketim ya da arz ve talep yönlerinin görünümü böyle. Şimdi de gelelim işin kamu kesimi yönüne.
Bütçe fazlası nereden kaynaklanıyor? Ocak ayında yapılan bir yasa değişikliğiyle, her yıl Nisan ayında Hazine'ye devredilen Merkez Bankası kârı bu yıl Ocak ayında avans olarak devredildi. Tutarı 33 milyar TL olarak açıklandı.
Ocak ayında bütçenin görünümü de şöyle (Kaynak: Hazine ve Maliye Bakanlığı, https://www.hmb.gov.tr/duyuru/2019-ocak-ayi-butce-gerceklesme-raporu)
Tablodan görüleceği gibi 2019 Ocak ayında bütçe giderleri geçen yılın Ocak ayına göre yüzde 63 oranında artmış. Bu artışın asıl ağırlığı da faiz dışı giderlerden kaynaklanmış. Buna karşılık devletin temel geliri olan vergi gelirleri yüzde 7 artmış. Asıl artış diğer gelirler içinde yer alan teşebbüs ve mülkiyet gelirlerinde olmuş. Ne oldu da devletin teşebbüs ve mülkiyet gelirleri bir yılda yüzde 3.410 arttı derseniz yanıtı Merkez Bankası’nın 33 milyar TL tutarında kârının erken tahsil edilmesidir.
Eğer 33 milyar TL öne çekilip de Ocak ayında tahsil edilmeseydi bütçe 29,3 milyar TL açık verecekti.
Bütçenin gidişi sanal olarak iyiymiş gibi görünse de vergi gelirlerinin yüzde 7 arttığı bir ortamda faiz dışı giderlerdeki yüzde 68 oranındaki artış bu gidişin çok tehlikeli olduğunu ve kalan tek çıpanın da elden gittiğini gösteriyor.
Cari açık düşüyor. Sanayi üretiminin ve perakende satışların hızla düştüğü bir ortamda büyüme de hızla düşüyor demektir. Büyüme düşerse dışticaret açığı ve cari açık da düşer.
Türkiye’de üretimin önemli bir bölümü ithal girdiyle yapıldığı için bu düşüşlerin ithalat düşüşü ve dolayısıyla cari açık düşüşü getirmesinden normal bir şey olamaz. Dolayısıyla cari açığın büyümenin düşmesi dolayısıyla ortaya çıkması olumlu görünümü olumsuz kılmaktadır.
İşsizlik hızla artıyor. Açıklanan 2018 Kasım ayı verilerine göre işsizlik yüzde 12,3’e yükselmiş bulunuyor.
Aşağıdaki tablo 2017 yılı Kasım ayı istihdam ve işgücü verileriyle 2018 Kasım ayı verilerini karşılaştırmalı olarak gösteriyor (Kaynak: TÜİK İşgücü İstatistikleri, Kasım 2018.)
Tabloya göre son bir yılda işgücü yüzde 1,6 artarken istihdam yüzde 0,7 azalmış ve işsiz sayısı yüzde 21,6 artmış. Anketin yapıldığı son 4 hafta içinde işsiz olarak başvuranların oranı (resmi işsizlik oranı) yüzde 12,3, başvurmayanlarla birlikte işsizlerin oranı (geniş işsizlik oranı) yüzde 17,8 olmuş bulunuyor.
Geleceğe ilişkin beklentilerdeki olumsuzluk yükseliyor. TÜİK’in yayınladığı Ocak ayı ekonomik güven endeksi geleceğe ilişkin beklentilerin bozulmaya devam ettiğini gösteriyor.
2018 yılı Ocak ayında ekonomiye duyulan güveni gösteren endeks sayısı 105,2 iken 2019 Ocak ayından 78,5’e düşmüştür. Düşüş bir önceki ayın 81,9’luk endeks sayısına göre bile ciddi orandadır.
Sonuç. Türkiye’de yüksek enflasyon ve ekonomik küçülmeye yüksek işsizlik ve cari açığın yerini alacak olan bütçe açığı eşlik edeceği, ekonominin depresyona sürüklenmesi olasılığı oldukça yüksektir.
Her ne kadar ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşında bir yumuşama eğilimi ortaya çıkmış olsa da Çin ekonomisinde yaşanan ciddi ivme kaybı, İngiltere ile Avrupa Birliği arasında yaşanan Brexit sorunu, Fransa’daki sosyal gerginlikler, İtalya’daki siyasal ve ekonomik sıkıntıların yarattığı olumsuz bekleyişler, Japonya’nın bir türlü durgunluktan çıkamaması, Güney Amerika’da Arjantin ve Venezuela kökenli ekonomik kargaşa küresel sistemi resesyon beklentisine sokmuş bulunuyor.
Küresel sistemde beklentilerin bozulduğu bir ortamda Türkiye’de de beklentilerin bozulmaya devam etmesi sorunu daha da büyütüyor.
Açıklama Notları
Ekonomik güven endeksi; tüketici ve üreticilerin genel ekonomik duruma ilişkin değerlendirmelerini, beklenti ve eğilimlerini özetleyen bir bileşik endekstir. Endeks, mevsim etkilerinden arındırılmış tüketici güven endeksi, reel kesim (imalat sanayi), hizmet, perakende ticaret ve inşaat sektörleri güven endekslerinin alt endekslerinin ağırlıklandırılarak birleştirilmesinden oluşmaktadır.
Depresyon; bir ekonomide ekonomik faaliyetlerin uzun süreli olarak aşağı yönlü olması halini ifade eder. Depresyon ile resesyonu birbirinden ayıran üç önemli nokta vardır: (1) Resesyon ekonomik faaliyetlerde daha kısa süreli bir küçülme halidir. Genellikle iki çeyrek ile birkaç yıl arasında sürer. Depresyon daha uzun süreli bir çöküşü ifade eder. (2) Resesyonda GSYH küçülmesi daha düşük düzeydedir. (3) Resesyonda ekonomi küçülürken işsizlik, enflasyon (deflasyon), paranın dış değerinde kayıp gibi diğer ekonomik göstergelerin buna eşlik etmesi pek görülmez. Oysa depresyonda ekonomik küçülmeyle birlikte bütün göstergelerde bozulma ortaya çıkar.
*Bu yazı ilk olarak Mahfi Eğilmez'in kişisel internet sitesinde yayımlanmıştır.