Ekonomi

Mahçupyan: Keyfi bir yönetim tutturursanız, yatırımcıların çekingen durmasından şikâyet edemezsiniz!

"Reel faiz oranlarının fahiş hale gelmesi söz konusu ülkenin yatırım yapılma potansiyelini yıprattığının işaretidir"

24 Kasım 2017 13:49

Karar yazarı Etyen Mahçupyan, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi'nin, "Enflasyonla mücadelede yüksek faiz uygulayarak likiditeyi daraltmak yanlış bir yöntemdir.  Tüketimi daraltmak yerine üretimi artırmak lazım" sözlerini, "Bu epeyce teorik bir beklenti" diyerek eleştirdi. "Reel faiz oranlarının fahiş hale gelmesi söz konusu ülkenin yatırım yapılma potansiyelini yıprattığının işaretidir" diyen Mahçupyan, "OHAL altında, kararnameler üzerinden keyfi bir yönetim tutturursanız, yatırımcıların çekingen durmasından da şikayetçi olamazsınız…" ifadesini kullandı.

Etyen Mahçupyan'ın "Eksik teoriden doğru pratik çıkmıyor" başlığıyla (24 Kasım 2017) yayımlanan yazısı şöyle:

Geçen gün Elif Çakır önemli bir hizmette bulunarak Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’ye faiz/enflasyon ilişkisine hükümetin nasıl baktığını sordu. Erdoğan’ın ‘faiz nedendir, enflasyon sonuç’ teorisinin yanlış olduğunu yazıp duran benim için önemli bir kaynak. Erdoğan’a bakılırsa faiz düşerse enflasyon da düşecekti ama ‘bunu arkadaşlara bir türlü anlatamıyordu’. Bu vesile ile öğrendik ki aslında Merkez Bankası dahil tüm ekonomi yönetimi aynı görüşü savunmaktaymış ve kurumlar arası uyumda sorun yokmuş.

***

Yine Elif’in yazısından öğrendiğimize göre Cumhurbaşkanı ve ekonomi yönetimi teoriyi pratikle birleştiren kişiler olmaları hasebiyle ortaya gerçekçi bir tez koymakta imişler… Zeybekci bu tezin haklılığını şöyle açıklamış: “Enflasyonla mücadele ederken ekonomiyi kısırlaştırmamak lazım… Enflasyonla mücadelede yüksek faiz uygulayarak likiditeyi daraltmak yanlış bir yöntemdir. Tam tersine finansmanı ucuz, bol ve kolay ulaşılabilir hale getirerek, yatırım yapılabilir, üretim yapılabilir ve stok yapılabilir hale getirmek gerekiyor. Dolayısıyla bu arzı artırma yöntemidir. Enflasyonla gerçek mücadele yöntemi de budur. Bu da düşük faiz ortamında gerçekleşir. Tüketimi daraltmak yerine üretimi artırmak lazım.”

Zeybekci’nin ‘niyetinde’ bir yanlış yok. Enflasyonla mücadele ediyoruz diye piyasaları daraltıp büyüme ve istihdamdan fedakârlık etmektense, aksi yönde gidip arzı artırmak çok daha doğru bir tutum. Ne var ki bu epeyce teorik bir beklenti… Diğer her şey sabitken faizi düşürebilirseniz gerçekten de yatırımı teşvik etmiş olursunuz. Öyle ise zaten faizi düşürebiliyorsanız düşürmeniz gerekmez mi? Demek ki mesele zaten sizin faizi düşüremiyor olmanızdır! Nitekim faiz üzerindeki enflasyon baskısı bu denli yüksek olduğunda faizi ‘idari karar’ alarak düşürmeniz mümkün olmaz, hatta tam terse teper ve faizler daha da yükseğe çıkar. Bu hamle sizin faizi piyasa koşulları içinde düşüremediğinizi ima ederek beklentileri ve öngörüleri bozar… Kısacası ‘diğer her şey sabitken’ faizle oynamak ancak teoride anlam ifade eder, çünkü diğer her şey sabit kalmaz…

Ayrıca faizi düşürerek yatırımı ‘teşvik’ etmek, yatırımların gerçekleşeceğini garanti etmez. AK Parti iktidarının ilk yıllarının ortaya koyduğu üzere, hiçbir yatırımcı faiz yüksek diye potansiyeli olan bir pazardan uzaklaşmaz. Çünkü yatırımını tamamen kredi ile yapsa bile, reel faiz oranları fahiş hale gelmedikçe, faiz giderleri toplam yatırımın ufak bir yüzdesi olarak kalacaktır. Öte yandan reel faiz oranlarının fahiş hale gelmesi söz konusu ülkenin yatırım yapılma potansiyelini yıprattığının, yani sorunlarla başa çıkamadığının, son kertede kötü yönetildiğinin işaretidir. OHAL altında, kararnameler üzerinden keyfi bir yönetim tutturursanız, yatırımcıların çekingen durmasından da şikayetçi olamazsınız…

***

Elif, ABD Merkez Bankası’nın 2008 ekonomik kriz sonrası faiz düşürmesini de sormuş. Ekonomi Bakanı ABD’nin talep artışı istediği için faiz düşürdüğünü, bizim ise arzı artırmak için aynı adımı atmamız gerektiğini savunmuş. Atladığı nokta Türkiye’de sanayinin tam kapasiteye yaklaşmasına rağmen faiz dışı nedenlerle yatırım yapmaması, buna karşılık tüketim talebinin krediler sayesinde çok üst düzeye çıkması… Yani 2017 Türkiye’si 2008 ABD’sinin tam aksi noktada. Orada talep aşırı düşüktü, bizde aşırı fazla. Onlar faiz düşürdüler, biz ise faizi yükseltmek zorunda kalıyoruz. İstesek de istemesek de… Ve gerçeklikle uyuşmayan bir teori uğruna düşürmek istedikçe de, aslında faizi kendimiz yükseltiyoruz. Ama bunu istemeden yapığımız ve ekonominin işleyişinden anlamadığımızı her gün açık ettiğimiz için de faiz yükselişi tüketim talebini durduramıyor.

Mesele epeyce basit… Teori ile pratiği birleştirmiş deneyimli bir ekonomi yönetiminin bundan bihaber olması zor. Yeter ki ideolojik direnciniz olmasın…