Karar yazarı Etyen Mahçupyan, inceledikleri saha araştırmalarında siyasi partilerin tabanlarında, seçmenlerinde bir değişim yaşandığını söyledi. "AK Parti, iktidar olmak için gereksindiği tabanın üçte birlik kısmından giderek uzaklaşıyor" diyen Mahçupyan, "AK Parti’de bir ‘demokratik yönetim anlayışı’ hamlesi gerçekleşmez ise, siyasi yelpazenin o kanadında da partileşme arayışları mukadder gibi gözüküyor" dedi.
Mahçupyan’ın Karar’da “Yeni partilerin zamanı geldi mi?” başlığıyla bugün (10.07.2016) yayımlanan yazısı şöyle:
Toplumsal değişim ile siyasetin kurumsal yapısı arasında ilişki inişli çıkışlı olmaya mahkumdur. Temsil yeteneği çok güçlü partiler bile, yönetim anlayışlarını değiştirmez ve buna uygun kadroları üretmezlerse, tabanın bir bölümüyle ayrı düşebilirler. Küresel ortam bugün bütün toplumları evrensel norm ve standartlara taşıyor. Her toplumun bir bölümü bu gelişmeye uyum sağlarken bir bölümü de milliyetçi bir içe kapanma psikolojisine giriyor. Sorun şu ki bu dinamik her partinin tabanını çatlatan bir etkiye sahip. O nedenle böylesi hızlı değişim dönemleri sürekli yeni toplumsal koalisyonlar üretiyor. Bağlılık, sadakat ve biat üçlemesi içinden siyasete bakanların bunu anlamakta zorlanmaları çok doğal… Onlar her koşulda ve ne yaparsa yapsın kendi partilerinin desteklenmesi gerektiğini düşünüyorlar. Ancak seçmenin seçim sonuçlarını etkileyecek kadar kritik bir bölümü bu anlayışta olmayabiliyor.
Bir haftadır incelemekte olduğumuz saha araştırması bütün siyasi partilerin bu sorunla karşı karşıya olduğunu gösteren bulgulara sahip. İlk tespit olarak HDP’nin Kürtlük ortak paydasına bile tam olarak sahip olmadığını, hele Türkiyelilikten çok uzakta durduğunu görüyoruz. Bu parti kendisine bir ‘siyasi kimlik’ sorunu yaratmış durumda ve bunu sosyolojik kategorilerle bağdaştırmakta zorlanıyor.
MHP iktidar ile ana muhalefet arasına sıkışmış, sürükleyici özellikleri olmayan pasif bir sosyolojiye hitap eden, toplumsal tabanını sadece Türk milliyetçiliği üzerinde kimlikleştiren bir parti ve üstelik söz konusu ideoloji de sadece tepkisel siyasetin taşıyıcılığını yapabilecek güçte. Oysa bu partinin hem AK Parti’den hem de CHP’den çok daha geniş bir oy devşirmesi mümkün. Yapılması gereken katı ideolojik duruşun getirdiği irrasyonaliteden kurtularak, gerçek ihtiyaç ve taleplere yoğunlaşan bir siyaset üretmek. Diğer taraftan bu haliyle MHP’nin olmadığı bir siyaset yelpazesi de ‘eksik’ gibi durmuyor. Çünkü sosyolojik açıdan kimse bu partiye mahkum değil. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde eğer kendini yenileyemez, ya da yeni bir partiye doğru evrilmez ise, giderek küçüleceğini öngörebiliriz.
CHP’nin sorunu sosyolojik bütünlüğe sahip olmakla birlikte siyasi anlayış ve zihniyet olarak çok ayrımlaşmış iki farklı kitlenin temsilciliğini yapmaya kalkması ve muhtemelen hiçbirine yaranamaması. Araştırmanın gösterdiği üzere tabanın üçte ikisi Batı demokrasilerindekine benzer bir vatandaşlığı en azından beğeniyor ve kendisini o konumda hayal ediyor. Bu ille de demokrat bir seçmen kitlesi anlamına gelmiyor. Ancak normlar açısından bir ‘sıçrama’ yaşanmış olduğunu ve seçmenin CHP’yi beğenme ihtimalinin çok aza indiğini görmekte yarar var. Soru partinin bu gerçeği ne denli kavradığı ve buna doğru bir yanıt verip veremeyeceği… Eğer değişemezse, bu alanda yeni bir partinin önü açık görünüyor.
Nihayet AK Parti de, seçmenin çoğunluğunu lider etrafında kenetlemesine karşın, iktidar olmak için gereksindiği tabanın üçte birlik kısmından giderek uzaklaşıyor. Araştırmaya göre bu grup bugün için kendi farklılığını ortaya koymaktan ziyade izlemekle yetiniyor. Ama söz konusu birikimin uygun koşullarda, örneğin iktidarın başarısızlığında, açığa çıkması şaşırtıcı olmaz. İşin daha vahim tarafı partinin üçte ikilik konsolide olmuş kesiminin günümüz vatandaşlık anlayışının gerisinde bir tablo çizmesi ve buradan Türkiye’ye hitap eden bir gelecek tahayyülünün çıkmasının epeyce zor olması… Bu nedenle AK Parti’de bir ‘demokratik yönetim anlayışı’ hamlesi gerçekleşmez ise, siyasi yelpazenin o kanadında da partileşme arayışları mukadder gibi gözüküyor…