*Perihan Mağden
Geçen hafta mı ne, bir Veda Yazısı yazmış Yeni Şafak'ta Abdülkadir Selvi.
''Ceketimi alıp gidiyorum'' diye.
HA HA HA: Yeme yaaa! Oldum.
2 güne filan kalmadı, kokusu çıktı.
Önce Habertürk balonu dolaştırıldı nedense ve birazcık ortada.
Sonra baktık, ceketini aldığı gibi pek tabiidir ki, vestiyere koşmuş.
Hürriyet gastesinde o mırıl mırılll üslubuyla operasyon çekmeye, tehdit savurmaya koyuldu bile.
Genelkurmay'la ilgili bir hesaplar, bir kitaplar: Örtülü Şantaj kokan hareketler bunlar!
Pazar ola, hayrola.
CNN Türk ekranlarında, Zart Zurt ekranlarında bu denli teveccüh görmesinin / kapış kapış gitmesinin nedeni de, alameti farikası olan BU üslubuydu işte.
İnce ince ince giydiriyor Selvi.
Hep o sahte efendi, sözüm ona kontrollü üslubuyla kriptolu yolluyor tehdit mesajlarını.
Anlayana- bu uzmanlığı.
Ayrıca, Davutoğlu'na çok yakın olduğu, o cephe kazanırsa umuduyla kumarhane fişlerinin bir kısmını o cephenin has adamlarından birinin önüne sürmenin zorunluluğunu-
Vesaireyi de düşünmemiz icap ediyor, bu 'Pes artık!' dedirten transferle birlikte.
Yani Batak Amiral Özkök'ün met etmelere doyamadığı, kaleminin hasretiyle divane olduğu Büyük Kulak, pardon, Ulak Fehmi Koru yerine-
MırrMırrr Selvi'nin tercih edilmesi O cepheden, boşuna değil.
Fehmi Koru kendi cephesinde mevzisiz kalmış vaziyette.
Abdullah Gül ağır garantici / apatik bir tablo çizdiğine göre, Hareket Edemeyenler Cephesinden bir kalem efendisini transfer etmenin hayrı yok Hürriyet'e.
Bu yüzden de, ''Ya Davutoğlu kazanırsa bu 2 korkuncun yarışını?'' hesabını yapan Hürriyet'in Selvi transferini yadırgayamayız Oportünizm Pazarında.
Muhakkak Cem Küçük'ten de feci 1 figür olan Küçük Ahmet H. ve kendini çok sofistike bir kalem zanneden, hepten işlevsizleştirilmiş (o da cephesiz / cephanesiz kaldı zira) A. Beki'yle nereye kadar? Değil mi ama?
Ben diğer ikisini kapının önüne koyup 1 Cem Küçük, 1 A. Selvi alırdım oportünist Hürriyet gastesinin yerinde olsam gerçi.
Garanticilikten hepten utanmamak, sermayemi sağlam kazığa bağlamak adına.
Zira hangi kazığımızın altı bataklık, hangisininki kayalık göremiyoruz madem.
Reise karşı Müsamere Başbakanının bu korkunç savaşı kazanma ihtimali ne olabilir ki? Diye de düşünmeden edemezdim.
''Ya dış rüzgarlar?'' diyeceksiniz malum- Hürriyet gastesinin feci muhasebecileri.
Davutoğlu'yla ilgili 1 klip yapmış Almanlar.
Ay herkes bi sevgi dolu, bi habire dokunuyor Davutoğlu'na.
Avrupalı politikacılar, kendilerini tutmasalar, altın beşik yapıp havalara fırlatacaklar.
O denli şirin buluyorlar bizim müsamere çocuğunu.
Klipte Türkiye'den korkunç görüntüler eşliğinde, elma yanakları, yüzüne Japon yapıştırıcılanmış gülüşünü de verip Davutoğlu'nun; ''HEP NEŞELİ / HEP MUTLU'' diyorlar.
Yurdumuzun Doğusu ateş altında. Takır takır ölüyor analar, çocuklar.
Harbiden; omurgasızlıktan, duyarsızlıktan, kaygısızlıktan gelen mutluluğun sonsuzluğu afallatıcı!
Zaten ceketini asacağın varrak vestiyeri hazırlamışsın, konjonktür icabı, ceketini sallasan ellisi.
Gün senin günün Selvi & Benzerleri!
Peki neden bi de ''Kan kustum kızılcık şerbeti içtim. Gazeteciliğimden öldür Allah ödün vermedim!'' tadında bir Veda Yazısı topaçlamaktan dahi imtina etmez ki insan?
Var mı bu ekstraların iler tutar bi açıklaması?
Artistlik yapmadan git işte!
Gide gide, özel ulak kontenjanından Hürriyet'e gidiyorsun 5 dakika sonra!
Yani artık arsızlığın / karşındakini eşşek yerine koymanın / kör parmağım gözüne gözüne yapmanın tavan yaptığı zamanlardan; cümlemizin içine bulantılar geldi.
Ebru Gündeş'in Miami'ye kocasının yanına gideceğine dair bir haber uçuruldu mesela. Kocası Sarraf mahkemeye çıkacaktı da, o da kocasının yanı başında olacaktı.
Sadık Eş şovuyla gazımızı almayı hedefleyen muhtemelen, bir palavra üretimi. İffetsizce.
O haberi okuduğum anda da ''YOK YAAAA!'' oldum. 1 saniye bile inanmadım.
Sonra tabii Gündeş Yüzsüzler Kraliçesi, ne biçim ''kariyerine'' devam edeceğini müjdeledi sesinden ayrı kalsa kuruyup gidecek Türk halkına.
Aaaa, baktık Rıza'nın kimlerden, hangi yollarla çarptığını yakında Amerika sayesinde haritasıyla öğreneceğimiz paracıklarıyla alınmış ''özel'' uçağıyla uçuvermiş Antalya'ya. Skandal sonrası ilk konserine.
Yüzünde güller açıyor. Cümlemize ''İttirin gidin! Para da bende, keyif de'' kıvancı olsa gerek.
Necip Türk milleti konser esnasında ''Gidiyor gönlümün efendisi''ni istemişmiş!
Ne ironik bir davranış! NE ölçülü bir tepki!
Aman Türk milletiyle eğlencesinin arasına kimse girmesin. Allah korusun!
Kösele ruhuyla bu istek parçasını da (muhakkak ki neşeyle) seslendiriyor Gündeş.
Sonra yine hoplayarak hapishanedeki kocacığının ''şerrref teriyle'' aldığı uçağına atladığı gibi yine Zencani mahkemesinde sözü geçen paraların eseri olsa gerek, ikiz yalılarına dönmüştür!
Abdülkadir Selvi bizleri ve hatta kendi has okurlarını eşşek yerine koyan o Veda Yazısını -en azından- yazmasa!
Gezi sonrası dönemde pek bir muhalifmiş ayaklarına yatıp kalkıp, hem koyu Ergenekon savunucusu, hem de sağ gösterip sol vurucu çizgisiyle ortaya karışık bir tablo arz eden Hürriyet-
Ennn azından BU kadarına tenezzül etmese!
Küçük Ahmet H.'nın ortalıkta fırrr dönerek sergilediği operasyonel gastecilik ''seviyesiyle'' yetinse?
Başı gözü dağıttığı üçücük haliyle, yetmedi mi? Yetmez mi?_
Gündeş, bari başını 5 dakikalığına öne eğip bu seneki konserlerinden okkalayacağı paracıklardan feragat etse?
Ekranlarda zırlayarak aşkını ilan ettiği kocasının yanına gitmeyeceğinden eminiz de-
Bu topraklarda sinirlerimizin üstünde tepinmese bari, omurga özürlü seyircisiyle!
Çok mu talepkarım?
Evet.
Zira yüzsüzlük, onursuzluk, belkemiksizlik, satışçılık BU tiynette (fıtratta mı demeliyim? moda ya.) insanların yaptıkça yapası gelen şeyler.
Ar Damarı denilen hayali damar çatlamışsa-
Üstelik kolektif olarak çatlamışsa-
Yani ar damarı çatlamış bireyler, kariyerlerini bu çatlağın büyüklüğü üstünden pazarlayabiliyorlarsa-
Bu toplum artık ar damarı ennnn çatlak, çatlamış olanı mükafatlandıran, paralandıran, mevkilendiren bir toplum.
En büyük çatlak, en baştaki çatlak olmak üzere, aşşağı doğru diziliyoruz.
Sırayla.
Sırasıyla.
Bu yazı Nokta Dergisi'nde yayımlanmıştır