Fransa’da merkezdeki Emmanuel Macron’un cumhurbaşkanı seçilmesi Avrupa Birliği’nde memnuniyetle karşılandı. Ancak arkasında herhangi bir parti desteği bulunmayan Macron’un sınavı yeni başlıyor. Macron hazirandaki genel seçimlerde parlamentoda kendisine destek verecek bir siyasi güce ulaşmak zorunda.
Hürriyet'te yer alan habere göre, Fransa’da üç yıl öncesine kadar adını kimsenin duymadığı, bir yıl öncesine kadar herhangi bir siyasi hareketin parçası olmayan ve seçilmiş olarak herhangi bir görev icra etmeyen Macron, sıfırdan en tepeye çıkmayı başardı. Fransa seçimlerinden, olağanüstü şansının da yardımıyla, açık ara zaferle çıkan ve ülkenin modern tarihinin en genç lideri olan Macron (39) için zorluklar asıl şimdi başlıyor.
Haziranda yapılacak parlamento seçimleri Macron’un, seçim kampanyası boyunca savunduğu fikirleri ve ortaya koyduğu programı beş yıllık görev süresinde uygulamayı başarıp başaramayacağı açısından belirleyici olacak. Macron her ne kadar yüzde 66.1 oy oranıyla yüzde 33.9 oy alan aşırı sağcı Ulusal Cephe’nin (FN) lideri Marine Le Pen’i geride bıraktıysa da bu sonuç parlamento seçimleri açısından fazla bir şey ifade etmiyor. Macron’a oy verenlerin yaklaşık yüzde 40’ının ‘Macron’a değil Le Pen’e karşı’ oy atmış olması, Fransa’nın yeni liderinin ‘umduğunu bulmakta zorlanabileceğinin’ en önemli işaretlerinden.
Seçimlerin önemli sonuçlarından biri yıllardır ülkeyi yöneten sol ve sağdaki iki ana akım partinin ilk turda elenmesiydi. Her iki parti de haziran seçimlerinde toparlanma çabası içine girerken, yenilse de oy patlaması yapan Le Pen de ‘derin değişim’ sinyalleri veriyor. Le Pen’in işe daha sert görüşleriyle bilinen babası Jean-Marie Le Pen ile özdeşleşen Ulusal Cephe’nin adını değiştirerek başlaması bekleniyor.
AB’nin iki beklentisi
Macron’un zaferi, Avusturya ve Hollanda’nın ardından AB’ye şüpheyle bakanların önüne çekilmiş güçlü bir set olarak görülüyor. AB’nin iki beklentisi var. Uzun süredir çoğu konuda geri planda kalan Fransa’nın tekrar AB sahnesinin önünde yer alması. İkinci olarak da AB’nin itici gücü olarak görülen Almanya-Fransa motorunun etkili şekilde işlemesine somut katkı yapması.
Türkiye ile radikal değişiklik beklenmiyor
Emmanuel Macron, Türkiye’ye karşı kategorik bir olumsuzluk içinde değil bununla birlikte olası bir Avrupa Birliği üyeliği için gerekli şartların oluşmadığı görüşünde. Türkiye’ye kapıların kapatılmasına sıcak bakmayan Macron, 16 Nisan referandumu sonrasında yaptığı bir açıklamada ‘hayır’ cephesinden yana tavır takınmasıyla dikkat çekmişti. Eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy gibi radikal adımlar atması beklenmeyen Macron’un, özellikle ilk etapta, Türkiye ile ilişkileri Alman-Fransız aksında ele alması ihtimali oldukça yüksek. Verilen mesajlar, Macron’un Türkiye konusunda Cumhurbaşkanı Hollande kadar sessiz olmayacağına işaret ediyor.
Başarısının sırrı güçlü iletişim
Macron’un en güçlü yanlarından biri kullandığı semboller ve devreye soktuğu iletişim stratejisi oldu:
Seçim kampanyası sırasında AB hep odakta oldu. Son dönemde Avrupa’da hiçbir seçimde bir aday, AB politikasını bu kadar yoğun işlemedi.
Zafer konuşmasını yaptığı, şimdi müze olan, Louvre Sarayı monarşinin ve imparatorluğun sembolüydü, şimdi ise kültürün en önemli sembollerinden. Bu mekanı seçmesi, geçmişin zaferleriyle bugünün modernliğini birleştirmesi açısından önemliydi.
[Macron’un sınavı şimdi başlıyor] Konuşmaya gelirken AB’nin marşı olan Beethoven’ın 9’uncu Senfonisi’nde yer alan Sevince Övgü’nün, konuşma sonrasında ise ulusal marşın çalınması, “Hem Avrupalıyım hem de Fransızım” mesajı içeriyordu.
Yeni First Lady
Emmanuel Macron’un kendisinden 24 yaş büyük olan eşi Brigitte Trogneux’un (64) Macron’un en yakın danışmanlarından olduğu, yeni yönetimde de resmi rol üstlenebileceği belirtiliyor.
Macron, 15 yaşındayken tanıştığı drama öğretmeni Brigitte ile 2007 yılında evlenmişti. Trogneux’nun ilk evliliğinden 3 çocuğu ve 7 torunu var.
