Gündem

Mabel Matiz: Sanatın sansürlenmesi, müzisyenin tutuklanması kabul edilemez

"Her şeyin tek tip olduğu, baskılandığı bir ortamda toplum da, sanat da, hayat da mutsuz olacaktır"

Mabel Matiz

22 Temmuz 2018 16:20

Mabel Matiz, şarkı sözlerinden dolayı tutuklanan müzisyenler için, "Sanatın sansürlenmesi, bir müzisyenin eserlerindeki içerik sebebiyle tutuklanması kabul edilemez bir durum"dedi. 

Müzisyen Mabel Matiz,  adını annesi Maya Karaca'dan alan yeni albümü Maya'nın hikayesini BirGün'den Burak Abatay'a  anlattı. 2 CD’den oluşan albümde 21 şarkı, dijitalde ise 23 şarkı birden yer alıyor.

Konuşmasında her şeyin tek tip olduğu, baskılandığı bir ortamda toplum, sanat ve hayatın mutsuz olacağını hatırlatan Matiz, şunları söyledi: "Bu sistematik baskılar, tektipleştirme çabaları durmalı. Bu coğrafya bütün renkleriyle güzel. Bütün bir dünya gibi, tabiatın kendisi gibi" 

Mabel Matiz'in BirGün'de yer alan"Mabel Matiz: Tektipleştirme çabaları durmalı" başlıklı röportajı şöyle:

"Gök Nerede albümünden 3 yıl sonra dinleyicilerinizle 2 CD’lik bir albümle buluştunuz… Albüm nasıl bir hazırlık sürecinden geçti?

 

Gök Nerede boyunca yoğun konser programımız hep devam etti. Bu sırada ben de yollarda, tatillerde, evimin salonunda şarkılar yazmaya devam ettim. Synth pop ve elektronik dinlediğim bir dönemdi. Bestelerimse folk ağırlıklıydı, yer yer disko bir şeyler de çıkıyordu. Zamanla bunları birleştirme fikri doğdu. Yeni sound arayışıyla önce Sabi’ye, daha sonra da başka prodüktör arkadaşlarıma gittim. Hem yerli hem de yepyeni bir şeyler söylemek istedik. Albüm temel ilhamını Anadolu’dan ve 70’ler Anadolu pop soundundan alıyor.

Herkes tek tek şarkı yayımlarken siz 23 şarkı birden paylaştınız. Bu iddialı bir çıkış mı?

Belki. Şarkı şarkı gitmek de güzel. Onu da deneyebilirim ilerde. Ben eteğimde ne varsa dökeyim dedim bu albümle. Çok birikmişti. Kafamdaki içeriğe göre bütün şarkıların karşıladığı bir yer vardı ve albümü ancak bu şekilde tamamlanmış hissettim. Ayrıca biraz kurak bir dönemdeyiz, üretim anlamında. Müzik piyasasına da biraz hareket getirmek istedim açıkçası.

İlk başlarda ‘söylemek’le ilgiliydim

 ‘Mabel Matiz’ albümünden bu yana müziğinizde neler değişti?
Daha özgürleştiğimi hissediyorum. Özellikle de son birkaç yılda. İlk yıllarımda daha çok “söylemekle” ilgiliydim. Sound arayışı sonradan geldi. Daha elektronik, daha yerli, melez bir sound’a yöneldim zamanla. Dilim de bir nebze sadeleşti sanırım.

‘Yeni bir dönemin başlangıcı’ olarak değerlendiriyorsunuz albümü. Ne türden bir başlangıç bu?
Öncelikle kendim ve kendi müziğim için yeni bir dönemi işaret ediyorum. Daha topraklı, kökleriyle daha bağlantıda, daha aydınlık bir döneme geçişi simgeliyor albüm. Bunun arzusunu, ümidini taşıyor. Diğer yandan, Türk müzik tarihi için de yeni şeyler söyleyen, yeni kapılar açacak olan bir çalışma oldu.

Demin de biraz bahsettiniz ama türler arasında sizi bir yere oturtmak çok kolay değil. Nasıl anlamak gerekli müziğinizi?
Melez bir müzik yapıyorum. İçinde synth pop, disko, folk ve daha bir sürü şey var. Hepsi bende birleşiyor. Mabel müziği bu. Bir adı, tanımı olmak zorunda da değil aslında. Hissettirdiği şeyleri konuşmak, anlamak isterim daha çok.

Albümde Korhan Futacı, Taner Yücel, Derya Türkan, Cenk Erdoğan, Tunç Çakır ve Emin İnal gibi müzisyenlerle beraber çalıştınız. Nasıldı?
Albümün prodüktörlüğünü Sabi Saltiel ile birlikte üstlendik. Pek çok aranjmanı da birlikte yaptık. İsimlerini saydıklarınız ve daha birçok kıymetli müzisyen de önemli katkılarda bulundu. Hepsi de müzikle, kendi enstrümanıyla derin bir gönül bağı içinde yaşayan, gerçekten çok kıymetli isimler. Albümü Cenk Erdoğan’ın yaylı tambur solosuyla açmak, Yaban’ın sonunda Korhan Futacı’yı eşsiz saksafonuyla dinlemek, Babamı Beklerken’de Derya Türkan’ın kemençesiyle 90’larda bir aile sofrasına ışınlanmak; bunlar çok güzel hislerdi. Keza yine Eyüp Hamiş’in Boyalı Da Saçların’daki ikonik zurna performansı, Mustafa İpekçioğlu’nun perdeli cümbüşü… Bizi ağlattılar hep. Pek çok şarkıda Emin İnal’ın psikedelik synthlerini ve Tunç Çakır’ın şamanik perküsyonlarını duyuyoruz. Sabi’nin dışında Taner Yücel, Başak Günak, Mark Dobson, Kaan Düzarat gibi prodüktörlerle de çalıştım. Beraber harika bir bütün yakaladığımızı düşünüyorum. Oldukça uzun, yoğun, karmaşık bir süreçti. 1.5 yılın sonunda albüm biterken artık ben de biraz tükenmiş hissediyordum. Her şeyiyle içime sindi neyse ki.

Kelimelerle bir titreşim yayıyoruz

Sizin şarkı sözleriniz her şarkınızda dikkat çeken unsurlardan. Şarkı sözleri ne kadar önemli müziğinizde?
Çok önemli. Söylenen her söz sihir çünkü. Bir titreşim yayıyoruz kelimelerle. Neyi nasıl söylediğimiz çok önemli bu yüzden. Şarkı sözlerim insanlara kendileriyle ilgili bir fikir, bir anahtar sunsun isterim. Kendime de tabii. Bu anlamda sözün müziğimde kapladığı alan oldukça büyük.

‘Maya’ albümü adını annenizden alıyor. Öte yandan ‘Babamı Beklerken’ şarkınız da var. İyiden iyiye dinleyicilerinize içinizi döküyorsunuz diyebilir miyiz?

Evet; bütün albüm bir dertleşme, bir iç dökme hali taşıyor. Bu yakınlık, dinleyiciyle olan ilişkimi daha özgürleştiriyor bence. Geçmişe bolca selam var. Anne, baba, çocukluk ve memleket hikâyeleri var bolca. Bunlar oldukça katmanlı ve zamana yayılıyor.

Peki, Türkiye’de müzikteki üretimi nasıl izliyorsunuz? Kalite düşüyor mu, yükseliyor mu?
Her alanda iyiler kötüler var, genelleme yapmak istemem. Anaakımı biraz sıkışmış ve tekdüze buluyorum. Ne dediğini çok da önemsemeyen bir yere saptı gibi geliyor. Alternatif tarafta daha özgün işler duyuyoruz. Değişeceğini, daha iyiye gideceğini umuyorum müziğin. Besteciler, şarkı yazarları daha çok bir araya gelmeli bence; daha çok ortak iş çıkarmalı.

Kayda değer bir uluslararasılaşmaya epeydir şahit olamıyoruz. Siz dünyaya açılmak gibi bir hayal kuruyor musunuz?

Dünyada şuan 70’ler Türk müziğine, psikedelik müziğe büyük bir ilgi var. Selda Bağcan, Barış Manço, Erkin Koray gibi ustaların müzikleri büyük bir sevgiyle ilgiyle karşılanıyor. Bunu ilham verici buluyorum. Bizim kuşaktan Gaye’nin (Su Akyol) kendi kendine açtığı yolu, müziğiyle dünyada festival festival geziyor oluşunu da yine hayranlıkla, sevinçle izliyorum. Çok bereketli, zengin bir coğrafyada yaşıyoruz. Buranın eşsiz hikayelerini bütün bir dünyaya dinletebilmek çok önemli ve benim de kendi hayallerim arasında. Müziğimi Türkiye sınırlarının ötesine taşımayı planlıyorum. Maya albümü bu anlamda önemli bir adım.

Sanata sansür kabul edilemez

Yaşadığımız güncel gelişmeler sanatı ve sanatçıyı nasıl etkiliyor? Şarkı sözlerinden dolayı tutuklanan müzisyenler oldu…
Sanatın sansürlenmesi, bir müzisyenin eserlerindeki içerik sebebiyle tutuklanması kabul edilemez bir durum. Bunlar ifade özgürlüğü kavramının, dolayısıyla da bütünde kurulacak ortak bir yaşam hayalinin içini boşaltan hareketler. İnsan üzülüyor, endişeleniyor elbette. Her şeyin tek tip olduğu, baskılandığı bir ortamda toplum da, sanat da, hayat da mutsuz olacaktır. Bu kaçınılmaz. Kırılan bir ümidin, temelinden incinmiş bir adalet duygusunun peşine söylenecek çok şey var o noktada.

Rap neden son yıllardaki en büyük patlamasını yaşıyor?

Çünkü insanların söyleyecek çok sözü var. Duyulmadıkça büyüyen, biriken sözler... İncindikçe daha sertleşen, yorulan bir kolektif bilinç söz konusu. Nasıl mutlu olacağız? Nereye gidiyoruz? İyi niyetle, yumuşaklıkla, doğru yerlerden okumak gerek. Bu sistematik baskılar, tektipleştirme çabaları durmalı. Bu coğrafya bütün renkleriyle güzel. Bütün bir dünya gibi, tabiatın kendisi gibi.

Bir söyleşinizde “Bir araya gelmek ve hayatı iyileştirmek için müzik yapıyorum” diyorsunuz. Bu misyonunuzda bir değişiklik var mı?
Hâlâ benzer şeyler hissediyorum. Sistem ayrıştırmayı seviyor. Bu hep böyleymiş. Müzik bu konuda bir aracı, birleştirici olabilir. Bir misyon gibi değil de, daha içgüdüsel bir yerden yaklaşmaya çalışıyorum. Hayata, insanlara bir yararı olsun müziğimin. Bir şeylerin yumuşayıp akmasına katkım olsun.

Özgür bir Türkiye hayal ediyorum

Siz nasıl bir Türkiye hayali kuruyorsunuz?
Fikirlerden, farklılıklardan, seslerden korkmayan; herkesi kapsayan, adaletli, açık, özgür bir Türkiye…

Her seçimden sonra gençlerin ülkeyi terk etme hayallerini duyuyoruz. Siz ne düşünüyorsunuz bu bıkkınlık ve yılgınlıkla ilgili?

Umutsuzluğa alışmamak gerek. Hayat her gün yeniden başlıyor. Kulağa klişe gibi gelse de gerçek bu. Bir yeri terk etme isteği uyandıracak hislerin ağırlığını anlıyorum. Neden bulmak çok zor değil. Ama bu tarz bir adımda insan kendine doğru soruları da sorabilmeli. Dünyayla, insanla ilgili çok temel sorulardan bahsediyorum. Fotoğrafa daha büyük bakmaktan söz ediyorum. Hayattaki gerçek motivasyonlarımızı tanımamız, anlamamız lazım. Bu nereye gidersek gidelim böyle sanki. Sonuçta içerden inşa edilmemiş bir şeyleri dışarda bulmak zordur.

Yakın zamanda bizi bekleyen klip olacak mı?
Ağustos ayında Sarmaşık ve A Canım şarkıları için eşzamanlı olarak iki yeni videoklip çekeceğiz. Ondan sonra da sık sık yeni video klip çekeceğiz; albümde bu anlamda değerlendirilmesi gereken çok fazla şarkı var. "