13 Mayıs 2025 19:04
Güncelleme: 13 Mayıs 2025 19:08
Lozan Antlaşması 24 Temmuz 1923'te imzalandı.
Modern tarihin en önemli hukuki metinleri arasında sayılan antlaşma, Türkiye Cumhuriyeti'nin de kurucu belgesi olarak kabul ediliyor.
Zira Lozan Antlaşması ile Türkiye'nin bugünkü sınırları büyük oranda çizilmiş oldu.
İstanbul'daki Osmanlı yönetiminden bağımsız olarak Ankara'da kurulan hükümet de ilk kez uluslararası meşruiyet kazanmış oldu.
Lozan Antlaşması ile düzenleme getirilen konulardan bazıları şöyle:
Kurtuluş Savaşı'nın sonlarında Ankara hükümetinin Büyük Taarruz'dan zafer elde etmesinin ardından 11 Ekim 1922'de Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalandı.
Antlaşmaya Ankara'da bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) hükümeti, İngiltere, Fransa ve İtalya imza koydu.
Bu antlaşmanın ardından Ankara hükümeti, Ekim 1922'de toplanacak olan barış konferansına davet edildi.
Yazılan mektupta, Lozan'da toplanacak olan konferansın amacı "Doğu'da savaşa son verecek bir antlaşmanın" yapılması olarak tanımlandı.
Konferansa Ankara hükümeti ile birlikte İstanbul'daki saltanat yönetiminin de temsilcileri davet edilmişti.
Bunun üzerine, TBMM, 1 Kasım 1922'deki oturumunda saltanatı kaldırma kararı aldı.
Ankara hükümeti Lozan'a İsmet İnönü önderliğindeki heyetle katıldı.
İlk tur görüşmeler, Musul'un statüsü ve kapitülasyonların durumu gibi bazı konularda yaşanan tıkanıklığın aşılamaması nedeniyle başarısızlıkla sonuçlandı.
Şubat 1923'te ise ikinci tur görüşmeler başladı. Bu kez görüşmelerde sonuç sağlandı ve 24 Temmuz 1923 tarihinde antlaşma imzalandı.
Antlaşmaya TBMM hükümetinin yanı sıra İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya ve ilerleyen yıllarda kurulacak olan Yugoslavya'nın temelini oluşturan Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı imza attı.
Tüm tarafların kendi iç onay süreçlerini tamamladığını bildirmesiyle birlikte antlaşma 6 Ağustos 1924'te yürürlüğe girdi.
Lozan'ın 2023 yılında geçersiz olacağı yönünde birtakım iddialar zaman zaman ortaya atılıyordu.
Ancak Lozan, süresi olmayan, kalıcı uluslararası anlaşmalar arasında yer alıyor.
Antlaşma, Türkiye için olduğu kadar Yunanistan için de önem taşıyor.
Yunanistan Dışişleri Bakanlığı'nın internet sitesinde yer alan "Yunanistan ile ilgili başlıca uluslararası antlaşmalar" listesinde yer alıyor.
Yunanistan için Lozan, sınırlar konusundaki mevcut statükonun korunmasının anahtarını elinde tutuyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dönem dönem Lozan Antlaşması'nı eleştiriyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Eylül 2016'da yaptığı bir konuşmada, "1923'te Lozan'ı bize razı ettiler. Birileri de bize Lozan'ı zafer diye yutturmaya çalıştılar. Her şey ortada. Bağırsan sesinin duyulacağı adaları biz Lozan'da verdik" dedi.
2020'deki Atina ziyaretinde ise "Peki, Lozan sadece Ege'yi mi kapsıyor? Ege'nin dışında Lozan'la ilgili hiçbir şey yok mu? Batı Trakya'daki azınlıkların hukuku yok mu? Şimdi buradaki azınlıkların hukukunu bu anlaşmayla biz nasıl teminat altına alacağız?" dedi.
Lozan Antlaşması ile ilgili eleştiriler iki temel sorun etrafında şekilleniyor:
Ege Denizi
Ege Denizi ile ilgili sorunların başında karasuları ve kıta sahanlığı geliyor.
Türkiye, Ege Denizi'nde karasularının genişliğinin 6 mil olduğunu söylüyor. Yunanistan ise uluslararası deniz hukuku kapsamında bunu 12 mile kadar çıkarma hakkı bulunduğunu savunuyor.
Türkiye, Yunanistan'ın karasularını 12 mile çıkarmasının "Ege Denizi'ndeki çıkar dengelerini Türkiye'nin aleyhine orantısız bir şekilde değiştireceğini" söylüyor.
Ege Denizi'nde kıta sahanlığının sınırları ise belirlenmiş değil.
Türkiye ayrıca Atina'yı Ege Denizi'nin doğusundaki adaların "silahsızlandırılmış statüsüne" aykırı davranarak Lozan Antlaşması ve diğer ilgili uluslararası hukuk düzenlemelerini ihlal etmekle suçluyor.
Batı Trakya
Batı Trakya olarak adlandırılan bölge, Yunanistan'daki Gümülcine, İskeçe ve Dedeağaç şehirlerini kapsıyor. Burada yaklaşık 150 bin civarında Müslüman Türk azınlık yaşıyor.
Türkiye açısından buradaki sıkıntının temelinde başmüftülüğün durumu yatıyor.
Türkiye, Lozan da dahil bu konuyu içeren uluslararası antlaşmalara göre başmüftünün yetki alanı içindeki Müslümanların oylarıyla seçilmesi gerektiğini savunuyor.
Ancak, Yunanistan 1985 yılına kadar seçim sistemini uygulamış olsa da bu tarihten sonra başmüftüyü atamaya başladı.
Yunanistan, geçtiğimiz yıllarda Türkiye'nin Lozan Antlaşması'yla ilgili güncelleme taleplerine tepki gösterdi.
Yunan hükümeti, sınırlardaki mevcut durumun teminatı olarak gördüğü bu antlaşmayı "müzakere edilemez" olarak görüyor.
Yunanistan, Türkiye'nin 1970'li yıllardan bu yana sınırlarla ilgili mevcut statükoyu değiştirmeyi hedefleyen adımlar attığını söylüyor.
Yunanistan Dışişleri Bakanlığı'nın internet sitesinde, "1970'li yılların başında Türkiye, Yunanistan'ın egemenliği, egemenlik hakları ve yetki alanlarına yönelik tartışma yaratan ve hak iddiasında bulunan sistematik bir politika başlatmıştır" deniliyor.
Atina, Türkiye'nin bu politikasının "içlerinde en önemlisi Lozan Antlaşması olmak üzere uluslararası antlaşmalar tarafından sağlanan topraklarla ilgili statükoyu değiştirmeyi" amaçladığını öne sürüyor.
Yunanistan ayrıca, Ege Denizi ile ilgili kendisi açısından çözümsüz kalan tek konunun kıta sahanlığı meselesi olduğunu ve bunun da başta deniz hukuku olmak üzere uluslararası düzenlemelere uygun bir şekilde çözülmesi gerektiğini söylüyor.
Bakanlığın sitesinde azınlıklarla ilgili şu ifadeler kullanılıyor: "Türkiye'deki Rum azınlık ve Ekümenik Patrikhane ile ilgili son zamanlarda doğru yönde atılmış olan adımlara rağmen, hala Ankara çağdışı kalan karşılıklılık mantığına göre davranmaktadır. Türkiye, özellikle insan hakları ve dini özgürlükler (Heybeliada Ruhban Okulu'nun yeniden açılması gibi) konusundaki yükümlülüklerini yanlış bir yaklaşımla Batı Trakya'daki Yunan vatandaşı Müslümanlara yönelik politikasıyla ilişkilendirmeye devam etmektedir."
© Tüm hakları saklıdır.