Dünya

LA Times'tan Trump yazı dizisi: Neden yalan söylüyor?

"Richard Nixon "Ben sahtekâr değilim" demişti ama bu sözü öyle olduğunu gösteriyordu..."

07 Nisan 2017 18:15

Los Angeles Times Editör Kurulu*

Donald Trump yalanı keşfetmedi ve yalan ustası da sayılmaz. Yalanlar 200 yıldan uzun süredir Beyaz Saray’dan ve siyasetçilerin ağzından (herkesin ağzından) çıkıyor. Yalan muhtemelen insan konuşmaya başladığından beri var.

Ancak güçlenmek, sevenleri memnun etmek, düşmana zarar vermek ve gerçekliğin verdiği rahatsızlıktan kendimizi korumak için bize ve diğerlerine söylenen tüm bu yalanların ortasında, insanlık her zaman gerçeğe saygısını koruyor.

Bazı insanların diğerlerine hükmetmek için yıllardır kullandığı yalanların kullanılması ve reddedilmesiyle sürekli olarak yeniden ve yeniden doğan ABD’de, gerçek adalet ve özgürlük gibi toplumsal ve düşünsel kültürümüzün çok önemli bir parçası. Medeniyetimiz, bilinebilir ve doğrulanabilir gerçek var oldukça, bunun her türlü otoriteden ve popüleriteden bağımsız olacağına ve er ya da geç üstünlük sağlayacağına inanıyor.

Genelde yalan söyleyen Amerika’nın liderleri bile yaptıkları açıklamalar ile gerçek arasındaki farkı biliyor. Richard Nixon “Ben sahtekâr değilim” demişti ama bu sözü öyle olduğunu gösteriyordu. Bill Clinton “Kadınlarla seks yapmadım” dedi ama öyle olmadığını biliyordu.

Donald Trump’ın bu denkleme yönelik hakareti, gerçeğe hiç saygı duymadığını ve kendisine hizmet ettiğine inandığı yalanlar ile gerçek arasında gerçek bir ayrım yapmıyor olabileceğini gösteriyor. Kendisini dinleyenleri doğal olmayan bir şekilde kavrama becerisi sayesinde bu yönelimi başarılı oluyor. Konuşmayı iyi bilen ve eğitimli bir siyasetçi olmamasına rağmen, haber kaynağı sayılamayacak yayınlardaki hangi komplo teorilerinin ve hangi düşüncelerinin insanların kalbini kazanacağını algılama konusunda güçlü bir içgüdüsü var. Hepimizin içinde gizli olan karanlığı, öfkeyi ve güvensizliği hedefliyor, sonra onları kendi amaçları doğrultusunda kışkırtıyor. Yalanlarından biri işi yaramazsa, onun hakkında da yalan söyler.

İçimizde gizli bir ırkçılık varsa ve Müslüman radikallerin terör saldırılarından korkuyorsak hemen bir dedikoduyu kamuoyunda tartışılsın diye ortaya atıyor: “Barack Obama Kenya’da doğmadı mı, bu nedenle gerçekte başkan değil mi?”

Twitter’da şu mesajları paylaşmıştı:

“Çok güvenilir bir kaynak ofisimi arayıp Barack Obama’nın doğum sertifikasının sahte olduğunu söyledi.” 6 Ağustos 2012

“Libya İslamcı radikallerin eline geçti. Barack Obama’nın açık desteğiyle.” 31 Ağustos 2011

Kendi egosu tehdit edildiğinde, örneğin bir televizyon ya da fotoğrafta yemin törenine istediğinden daha az kişi geldiği görülüyorsa, o medya organını hedef alır, onları “sahte haber” yaymakla suçlar ve aksi yöndeki tüm kanıtlara rağmen haklı olduğunda ısrar eder.

ABD’ye gelen Müslümanların sayısını sınırlama girişimi bir fiyaskoya dönüşürse ve yönetiminin yetersizliğini gösterirse, terör saldırılarının eksik rapor edildiğini öne sürer. (Bununla ilgili Beyaz Saray’ın öne sürdüğü bir olay, aslında dünya çapında birçok habere konu olan 2015’teki San Bernardino saldırısıydı. Los Angeles Times konuyla ilgili haberiyle Pulitzer Ödülü kazandı.).

Takipçilerinin eylemlerinden dolayı yorulduğunu fark ettiğinde, ya da Rusya’nın kendi seçildiği seçimlere müdahale ettiği iddialarıyla ilgili soruşturmadan endişelendiğinde, gecenin bir yarısı Başkan Obama’nın telefonlarını dinlediği konusunda inanılmaz komik bir iddiayı tweet’le ortaya atıyor. Kanıtlar onu desteklemediğinde, yardımcılarına “telefon dinleme” derken aslında telefonlarının dinlendiğini kastetmediğini söyletir. Gerçekle karşı karşıya kaldığında geri adım atmak yerine, aksi ispatlanmış iddialarının doğruluğunun gelecekte görüleceği konusunda ısrar ediyor.

Trump’ın gerçek olmayanı kolayca kucaklaması, Muammer Kaddafi’nin Birleşmiş Milletler konuşması ve 6 yaşındaki bir çocuğun kendi kendine konuşması gibi zaman zaman eğlenceli olabiliyor. Ama sadece komik değil, tehlikeli de. Yanlış olanı tercih etmesi ve sanki gece gündüz yatağının yanındaki radyoyu ya da düzenli olarak blogundaki yazıları okuyan bir talk show sunucusunun saçmalıklarını dinliyormuş gibi genelde tweet’lerle onları kusma şekli, Trump’ın düşünme şeklini ve muhtemelen bir kaynak eksikliği olduğunu işaret ediyor. Yalancıların şefi değil de onların ahmak bir aracı olduğunu her şekilde ortaya koyuyor.

Kendisini her türlü çılgın blogger’ın, siyasi dedikodunun, ırkçı teorisyenin, yabancı bir liderin ya da bir kaçığın sözlerine alet ediyor. Bir tweet’le, bir atamayla, bir kararnameyle ya da politikayla kendi çıkarı için hikayeyi yeniden paketleyip satıyor. Bir mahkemede ya da bir laboratuarda kullanılan ve Beyaz Saray’da da bulunması gereken doğrulama, kanıt arayışı ve kanıtlama konseptlerine tümüyle yabancı.

İnsanların kendi doğrularını yaratma hakkı olduğuna dair düşünsel açıdan iflas etmiş bir düşünceyi kabul edenler her zaman vardır. Ancak Trump’ın açıklamaları ilk defa alternatif gerçeklik kültürünün 1600 Pennsylvania Ave (Beyaz Saray) adresine yerleştiğini gösteriyor.

Amerikalılar hangi Trump’la karşı karşıya olduklarından emin olmayabilir (Machiavelli’nin basit kafaları manipüle etmek için yalan söyleyen müzakerecisi mi, yoksa kendisi de basit düşünen biri mi), ama ne fark eder ki? Her durumda kamusal söylemde ve politik kararlarda gerçeğin ve doğrulanabilir gerçeklik algısının rolünü sarsarak ülkeyi tehlikeye atıyor.

Gelecek aylarda Trump, alternatif gerçeğe olan bağlılığını ülkesinin adına Çin, Kuzey Kore ve çıkar çatışması yaşadığımız ve dışarıdan tehdit oluşturan bir dizi ülkeyle görüşmelerde kullanacak. Ülkede Trump, doğrulanabilir gerçeğin sadece eski kafalı entelektüeller tarafından uydurulmuş olduğu ve popüler liderlerin bunun yerine bir şey koyabileceği yönündeki popülist söylemin (solda ve sağda derin köklere sahip) vücut bulmuş hali. Bunun gibi insanları daha önce gördük ve onlara demagog ismini veriyoruz.

Medeniyetimiz kısmi olarak gerçeğe ulaşmak için sistematik yöntemler geliştiren bilim, hukuk ve gazetecilik disiplinleriyle belirleniyor. Vatandaşlık da benzer bir süreci uygulama zorunluluğunu beraberinde getirir. İyi vatandaşlar iddiaları test eder, liderleri sorgular, ayrıntıları düşünür, öne sürülenleri araştırır.

Araştır. Oku. Yaz. Oku. Konuş. Düşün. Araştırmacıları, okuyucuları, yazarları, dinleyicileri, konuşmacıları ve düşünürleri kötüleyen kişilere karşı dikkatli ol. Gerçeği televizyondaki şovlarla karıştıranlara, tüm kanıtlara rağmen söyledikleri gerçek olmayan şeylerin gerçek olduğunda ısrar edenlere karşı şüpheci olun. Özgürlüğü savunmak için gerçeğin peşinde olun.


* Los Angeles Times, ‘Times Editör Kurulu’ 
Bu yazı ilk olarak Latimes.com'da yayımlanmıştır