Yönetmen Kutluğ Ataman, "Benim bütün koleksiyoncularım burjuva. Aralarında bunlardan anlayanlar var. Çoğunluğunu ise cahil buluyorum. Burjuva olmadıkları, köylü oldukları ortaya çıkıyor" dedi.
Radikal gazetesinden Jale Özgentür'ün "Sinemanın kalbi Doğu'da atacak" başlığıyla yayımlanan (2 Eylül 2012) Kutluğ Ataman söyleşisi şöyle:
Sinemanın kalbi Doğu'da atacak
Yönetmen Kutluğ Ataman doğduğu Erzincan'ı bir film platosu haline getirmeye ve 'bu coğrafyanın masallarını anlatmaya' kararlı. Sanatı desteklemeyen Türk burjuvalarının çoğunluğunu cahil buluyor.
Erzincanlı sinema yönetmeni Kutluğ Ataman, yeni filmini doğduğu kentte çekecek. Ataman, Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı stüdyosunu da Ercincan’a taşımaya hazırlanıyor. Ataman, tüm röportajlarını, toplantılarını, üretimini artık bu ilde yapacak. Erzincan Bal Festivali sırasında yine bu kentte doğan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’a yapmak istediklerini aktaran Ataman’ın yanındaydık. Yeni filminin finansmanından, Türkiye ’deki sinema endüstrisine kadar birçok konuda konuştuk. Sanat sinemasının desteklenmesi gerektiğini söyleyen Ataman, Orhan Pamuk’un başlattığı burjuva tartışmasına “Türkiye’de burjuvaların büyük çoğunluğu cahil” yorumuyla katıldı.
Türkiye ’de sinema endüstrisinin durumunu nasıl görüyorsunuz? Uluslararası piyasalarda varlık gösterebildi mi?
Türkiye’de sinema artık bir endüstri haline geliyor. Ancak şöyle spesifik bir sorunsalı var. Türkçe olduğu için ve Türkçe pazar dünyada olmadığı için, daha doğrusu pazarı İngilizce sinema domine ettiği için dar bir müşteri kitlesi var. Eğitimli, orta sınıf ve üzeri. Böyle baktığımız vakit Türkiye’de yapılan sinemanın ya tamamiyle yerel pazar üzerinden hesaplanması ya da uluslararası pazar üzerinden bütçelerinin yapılması gerekir. Lokal pazar üzerinden yaptığınız zaman popülist filmler yapmak zorundasınız. Sinemaları Türk filmleri ayakta tutuyor. Bu koşullarda sanat filmleri ticari olamıyor.
Zaten Türkiye’de sanat filmlerine karşı bir önyargı, müstehzi bir yaklaşım var?
Maalesef evet. Sanat sineması ya da gişe sineması diye alay etmek... Her ikisi de cahilce yaklaşımlar. Dünya artık burada değil. Böyle sahte ayrılıklara hiç kimse kanmıyor. Türkiye’nin de bunları aşacağını düşünüyorum. Türkiye’ye ilk geldiğimde, gişe sineması yapmadığım halde Türkiye’de sinemanın kurtuluşunun gişe sinemasından geçeceğini savunuyordum. Sinema ticari olarak ayağa kalkarsa, sanat sinemasının da yan ürün olarak ayakta kalacağını savunuyordum.
Sermaye oluşması gerektiği için mi?
Evet. 1990’lardı. O zamanlar bana çok kızıyorlardı. “Sen Amerika’dan geldin, dünkü çocuk. Sen ne bilirsin. Sanat sineması tabii ki önemlidir” diye. Tabii ki her alanın feodal lordları, derebeyleri var. Sinemada da böyle derebeyleri vardı. Halbuki onlar da yıkılmış bir Yeşilçam’ın ekmeğini yiyorlardı. Fakat sonra ne oldu? Yeşilçam yeniden canlandı. Tamam belki içerik olarak hiç beğenmediğimiz, benim de beğenmediğim sürüyle kalitesiz film yapılıyor ama bunlardan yüzlerce binlerce insan ekmek yiyor.
Sanata vahşi liberal bakılmamalı
Bir endüstri haline geldi mi yani, yoksa hâlâ destek gerekiyor mu?
Bizim gibi ülkelerde dil sorunundan dolayı devletin desteğinin olması gerekiyor. Nasıl ki eğitim, sağlık gibi alanlarda destek var, kültür ve sanatta da olmalı. Bazı alanlar var ki bunlara vahşi liberal biçimde bakmamamız gerekiyor. “Kendi yağında kavrulsun” diye bakmamamız gerekiyor. Ben buna zaten devlet desteği de demiyorum. Halkın parasından söz ediyoruz. Türkiye ’de maalesef bu yanlış kullanılıyor. Sanki devlet diye bir şeyden, bir kaynaktan para fışkırıyor!
Öte yandan devlet desteğinin yaratıcılığı engellediği savunuluyor...
Eğer devlet desteğiyle ayakta kalmaya çalışıyorsan, bu göbekten bağımlılık anlamına gelir. Bu da tehlikelidir. Günün birinde kullanılabilir.
Devlet desteği konusunda son günlerin tartışması tiyatrolara ilişkin. Hükümet çok sert bir üslup kullandı. Bu konuda yaklaşımınız nedir?
Üslup sorunu karşılıklı. Ülkemizde çoğunluk üzüm yemek değil bağcıyı dövmek taraftarı. Belki de biraz Ortadoğu toplumu olmamızdan ileri geliyor. Ama yavaş yavaş pragmatik bir düşüncenin oluşacağını ümit ediyorum. Sonuçta tamamıyla devlet desteğiyle tiyatro sistemi artık yürümüyor. Bir dönem olmuş cumhuriyetin ilk yıllarında. Ama hali hazırda Türkiye ’den hangi uluslararası tiyatrocu ve eser çıkıyor. Kendi yağıyla kavrulmaya çalışan özel tiyatrolara baktığınızda, onlar uluslararası festivallere davet ediliyorlar. Özel tiyatro desteklensin. Devletin sineması, galerisi var mı da, tiyatrosu olsun?
Destek olmazsa film çekilemeyecek
Yeni film için Kickstarter gibi farklı bir finansman yöntemi kullandınız...
Bu biraz abartıldı. Bu yeni bir metod değil. Geliştirme fonu bu. Nedir? Erzincan’a geliyoruz, Hollanda ’ya gidiyoruz para harcıyoruz. Bu siteden 30 bin dolarlık fon bulduk. Belirli bir yüzdesini amazon ve kickstarter alıyor. Yüzde 30’u ABD’deki gelir vergisine gidiyor. Az da olsa işe yarıyor ama onun dışında biz hala Kültür Bakanlığı’nın desteğine muhtacız.
Sanatçılar belli mi?
Henüz castı belirlemedim. Ekim ayında belli olacak. Sıcak bir aile filmi. Hızla değişen ve modernleşen bir toplumda aile nasıl varolabiliyor. Müthiş mekanlar var. 50 filmlik mekan var burada. İlerideki hayalimiz lokal sinemacıları, hikayeleri de çıkartmak.
Burjuvaların çoğunluğu cahil durumda
Sanatta burjuva sınıfının desteği önemli. Orhan Pamuk Türkiye ’deki burjuvaziye yönelik sert açıklamalar yaptı. Sizin burjuvalara ilişkin yaklaşımınız nedir?
Benim bütün koleksiyoncularım burjuva. Aralarında bunlardan anlayanlar var. Çoğunluğunu ise cahil buluyorum. Sonuçta ben bu ülkenin sanat alanında önemli dinamolarından biriyim ama finansmanımın yüzde 98’i yurtdışından geliyor. Bunun her zaman bir Sabancı, bir Koç, bir Eczacıbaşı ile sınırlı olması çok korkurç bir şey. Bir taraftan liberal ekonomi istiyoruz diyorlar, diğer taraftan liberal ülkelere baktığımızda oralarda mesenlik sistemi var. Para harcamıyorlar. Burjuva olmadıkları, köylü oldukları ortaya çıkıyor.
Güneye Bakan Duvar filmi Erzincan’ı dünyaya açacak
Güneye Bakan Duvar filminiz için Erzincan’dasınız. Bu kentte ikinci filminiz. Neden Erzincan?
Ben Erzincanlıyım, topraklarım var bu kentte. Bundan önce de bir film çektim Erzincan’da. Aya Seyahat. İlk defa stüdyo kuruyorum. 12-15 yıl sonra 8-10 filmim olacak burada. Bunun da Türkiye sinemasında çok özel bir yeri olacak. Bir sanatçı için beylik laf gibi gelse de içinde yaşadığı topluma yararlı olmak güzel bir his.
Sanat üretiminiz İstanbul yerine Erzincan’da mı olacak artık?
Tabii ki İstanbul’dan besleniyorum, tabii ki İstanbul’da evim var. Ülkenin her konuda başkenti. Ama ben üretimimi artık Erzincan’da yapacağım. Basınla asla İstanbul’da görüşmüyorum, buraya davet ediyorum. Yurtdışından müze yöneticileri, küratörler geldiğinde stüdyoma getireceğim. Burayı görecekler. İnsanın ağzı nerede ise hareketleri de orada olmak zorunda. Yıllardır Türkiye ’de paranın bütün Anadolu ’ya yayılmasının daha sağlıklı olduğunu savundum.
Bakan Binali Yıldırım’la yerel yöneticilerle görüştünüz. Erzincanlılar nasıl bakıyor bu duruma?
Bir yörede film yapıldığında bölgeye gelen turist yüzde 20-30 oranında artıyor. Bu tanıtım herhangi bir reklam ya da tanıtım filmiyle başarılamıyor. Sinemanın böyle gizli bir gücü olduğu fazla bilinmiyor. Sinema çok önemli bir turizm endüstrisi aracı.. Bu coğrafyalar kendi masallarını anlattığı sürece hayatta kalabilir. Yoksa yok olmaya mahkumdur. Bu iş sadece Erzincan türküleriyle, cirit oynayarak olacak birşey değil. Yemeğiyle sporuyla kültürüyle aynı zamanda da yüksek sanatıyla varolması gerekiyor.