Gündem

'Kürtlerin kendini yönetmesi ve devlet'

"Kürtlerin hak ve hukukuna yönelik evrensel ölçülerdeki iyileştirmeler bir an önce yapılmalı, yani 'demokrasinin ilerleme temposu' artık yükseltilmeli"

28 Mart 2012 11:21

Oral Çalışlar

(Radikal, 28 Mart 2012)

Kürt sorunu, elbette çok değişik boyutları olan bir sorun olmakla birlikte, çözüm parametreleri karmaşık değil. “Anadilde eğitim”, neredeyse bu çağda tartışılması bile ayıp sayılabilecek kadar temel bir hak. Konunun diğer önemli (ve asıl zorluğu içinde barındıran) boyutunu ise “Kürtlerin kendilerini yönetme isteği” olarak tanımladığımız gerçeklik oluşturuyor.

Mümtazer Türköne dünkü yazısında bu zorluğu tahlil ediyor ve nasıl bir yol bulunabileceğini sorguluyor. “Özerklik” konusunun tek başına Kürtlere yönelik bir hak olarak kabul edilmesinin devlet için imkansızlığına vurgu yapan Türköne’nin endişelerini, “Türkiye’deki geniş kamuoyunun endişeleri” olarak da anlamak mümkün. Yalnızca Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelere verilebilecek bir “kendini yönetme hakkı”nın geniş çoğunluk tarafından tepki görebileceği noktasında hükümetin de kaygıları var. Bu bağlamda, hükümetin esas olarak toplumsal gerçeklikle orantılı bir “demokrasi temposu” ile ilerlemeye çalıştığını düşünebiliriz.

PKK’nın şiddeti tırmandırmasının eski koşullarının kalmadığı bir noktadayız. Kürtlerin büyük çoğunluğu böyle bir kalkışmadan yana görünmüyor. Yasal alanda, bütün sorunlara rağmen elde edilen mevzilerin önemli bir imkan olduğunu düşünenlerin sayısı artıyor. Kürt siyasetçilerin artan bir kesimi de bu imkanlar üzerinden ciddi mesafeler alınabileceğini görmeye başladı.

Tabloya biraz da hükümetin pozisyonundan bakalım: PKK’ya yönelik askeri operasyonların, silahın susturulması için tek başına yeterli olamayacakları bir gerçek. Bu konuyu daha fazla zorlamanın PKK’yı diğer uluslararası aktörlere daha yakınlaştırıcı sonuçlar doğurabileceğini sanırım hükümet de görüyor. İran, 6 ay önce PKK’ya baskı için bir partner olarak düşünülürken bugün tersi bir durum söz konusu. İran, PKK ile anlaştı ve PJAK bu anlaşmanın sonucu olarak tasfiye edildi. Benzer şekilde Irak’taki Şii yönetimi giderek İran’a yaklaşıyor ve onun etki alanı içine girme potansiyeli taşıyor.

Suriye’de ise, (Esad gitse de gitmese de) Kürtlerin daha fazla hak elde etme imkanı bulabilecekleri bir sürece girildiği söylenebilir. “İsrail-Türkiye gerginliği”nin tırmanarak sürmesi, PKK açısından bir siyaset olanağı.

Bu denklemi incelediğimizde, PKK üzerindeki askeri baskıyı artırmanın, çözüm yerine çatışmayı öne çıkaran bir yaklaşım sergilemenin, PKK’yı farklı arayışlara itebileceğini görebiliyoruz. PKK’nın da bunun farkında olarak hareketlendiği bir tablo söz konusu. Newroz’daki anlamsız yasak, PKK için “çatışma” ortamı yaratma vesilesi haline geldi.

Kürtlerin hak ve hukukuna yönelik evrensel ölçülerdeki iyileştirmeler bir an önce yapılmalı, yani “demokrasinin ilerleme temposu” artık yükseltilmeli. Bu bağlamda, “yerel yönetimlerin güçlendirilmesi”, toplumun tamamının içine katılabileceği bir adım olarak görülebilir. Böyle bir adım, sadece Kürt meselesine değil Türkiye’nin demokrasi arayışının geneline derinlemesine katkıda bulunacaktır. Tabii tablonun bir başka boyutu da, PKK’nın silahları susturması için yeni bir iklimin yaratılması. Bu da “yarım kalan görüşmelerin devamı” konusunu yeniden tartışma gündemine getiriyor.

Şunu görebilmek önemli: Demokrasi, bir liderlik meselesinden çok bir toplumsal birikim meselesi, bir “düşünce zenginliği” meselesi, bir “tartışma kültürü” meselesidir. Türkiye, Kürt meselesinde, kim ne derse desin, 10 sene öncesine kıyasla daha “çoksesli” bir noktada. Toplumun derinliklerinde esen rüzgarlar, her şeye rağmen eskisinden farklı… Toplum, özgürlük kavramıyla, eskiye oranla çok daha gerçek bir etkileşim kurabiliyor. Türkler de Kürtler de “dünyayı şiddet ve silahtan bağımsız okuma olgunluğu”nu kazanma açısından önemli bir ilerleme sağladılar.

10 yıldır sürmekte olan AK Parti iktidarının oluşturduğu birikim, sorunları anlamak, toplumsal tepkileri tartmak bakımından, neyin olabilip neyin olamayacağını görmek bakımından bir şans olarak görülmeli. Bu birikimi kullanabilen bir irade, kalıcı bir tarihsel başarıya imza atabilir…

İlgili Haberler