Kültür-Sanat

'Kürtçe ile Türkçe akraba bile değil'

'İki Dil Bir Bavul'u Kürt Şair Bejan Matur ve Türk dilinin yılmaz savunucusu yazar Feyza Hepçilingirler yorumladı.

01 Kasım 2009 02:00

Türk sineması bir dönüşüm yaşıyor, bu yıl  70 film birden vizyona girerken, sosyal ve siyasi mesajları, toplumsal duyarlılığı olan filmler de yapılmaya başlandı. yeni mezun bir öğretmenin Doğu'da bir okulda Türkçe bilmeyen öğrencileriyle geçirdiği bir yılı anlatan 'İki Dil Bir Bavul'u Kürt Şair Bejan Matur ve Türk dilinin yılmaz savunucusu yazar Feyza Hepçilingirler yorumladı. 

Salon bazında doluluk oranları çok yüksek olan 'İki Dil Bir Bavul' tam da yaşadığımız günlerin konuşulan meselelerinden olan 'anadilde eğitim' konusuna parmak basıyor.Akşam Gazetesi'ndeki röportaj ise şöyle,


- Nasıl buldunuz filmi?

F. Hepçilingirler: Çok etkileyici; tümüyle yabancısı olmadığım halde beni bile çok şaşırttı. Doğu'dan hiç haberi olmayanlara 'böyle mi yaşanıyor oralarda' diye sorduran bir film. Doğu ile Batı arasında bu kadar büyük uçurum olması, birçok insanın aklının alamayacağı bir gerçeklik. Filmin en önemli yanı, bunu yarı-belgesel olarak gösteriyor olması... 


B. Matur: Bazı filmleri, sırf ismini sevdiğim için izlerim. 'İki Dil Bir Bavul' da böyle oldu; ismi çok tanımlayıcı. Adından dolayı, bir uzaklığı, iki dilin karşılaşmasını, yabancılığı anlatacağını tahmin ediyordum ama bu kadar gerçek olması beni şaşırttı. Yarı-kurgu olmasına rağmen sahiciliğini korumuş olması başarı. Samimiyeti çok etkileyici; model olabilecek bir bakış açısı üretiyor film. 'Bir Doğu var, başka bir dil var ama biz ne yaşandığını bilmiyoruz'u gösterebildiği için çok önemli. Seçilen öğretmen tipi de önemli; Cumhuriyetin idealist, taşrayı modernleştirecek, dönüştürecek olan öğretmen tipi değil. O da aksanlı konuşuyor ve çok sıradan. Yabancılığı ve yalnızlığı kendi ruhunda yaşıyor, çok trajik. Bazı sahneler çok etkileyici; mevsimlerin değişimi, anneyle konuşurkenki çaresizlik, dışarı çıkıp gökyüzüne baktığındaki yalnızlık... 


F. Hepçilingirler: Sadece taşlardan oluşan bir doğa. Ekili bir toprak olmayışı, hayvanlarla iç içe yaşam...

- Coğrafi ve sosyal boyutuyla yaşamı böyle anlatıyor. Peki, dil açısından, anadilinin dışında bir dil bilmeyen ve bilmediği bir dili öğrenmeye çalışan çocukların gözünden bakınca neler gördünüz?

F. Hepçilingirler: Çocukların durumu o kadar acıklı ki... Okula başlıyorlar ama adlarını bile söyleyecek durumda değiller. Düşünün, Türkiye'nin herhangi bir yerinde, okula adımınızı attığınız anda bir Amerikalı giriyor dersinize ve hiçbir şey anlamıyorsunuz... Durum aşağı yukarı bu. Daha da acıklı olanı, 'Türküm, doğruyum, çalışkanım' diye başlayan andı ezberletiyor öğretmen ve onlar ne söylediklerini bilmeden tekrarlıyorlar. Her dil, o dili konuşan insanın duygusunu da taşıma aracıdır. Çocuklar, duygularını da yansıtamıyor öğretmene, tabii öğretmen de yansıtamıyor. 

- Çok sevdiklerini hissediyoruz öğretmeni, ama söylemiyorlar, çocuklardan biri çiçek veriyor...

F. Hepçilingirler: Öğretmen de birinin saçını okşuyor, yani daha çok bedensel bir iletişim. Duygu iletişimi, dil aracılığıyla sağlanır. Anadilde eğitim vermezseniz, eğitimin amacı sapar. Bir şeyler mi öğretmeye çalışıyoruz, yoksa başka bir dil mi? Benzeri bir sorun başka boyutlarıyla birçok üniversitemizde de yaşanıyor... İstanbul Teknik Üniversitesi İngilizce öğretime geçti; tekniği mi öğretecek, İngilizce'yi mi? Filmde de öğretmen, 'Bu yıl sadece Türkçe'yi öğreteceğim' diyor; oysa matematiği, hayat bilgisini, coğrafyayı öğretmesi gerekiyor... Bir yıl Türkçe'yi öğretmeye çalıştığı çocuklar okul bitip de tatile girer girmez Kürtçe konuşmaya başladı. Geri geldiğinde, öğrettiğini sandığı Türkçe'den hiç eser kalmayacak. 

- Siz de böyle bir eğitim sürecinden geçtiniz. O çocukların gözünden bakınca siz neler gördünüz?

B. Matur: İngilizler; 'bir çocuğun iki annesi vardır, biri doğal annesi, bir de eğitim sistemi' der. Eğitim sistemi, doğal annemize ne kadar yakın olursa, o kadar sağlıklı olur. Kürt çocukları maalesef bir üvey anneyle büyüdü. Benim için de, Doğu'daki tüm çocuklar için de okula başlamak zor ve travmatik bir karşılaşma. Anadil dediğimizde sadece gramer ve kelimeleri anlamıyoruz. Anadilin içine, doğduğum evin karanlığını da, işittiğim rüzgarı da, balkondan bakarken duyduğum derenin sesini de dahil ediyorum. Bütün bunlardan yoksun olarak hiç bilmediğiniz bir dile geçiyorsanız, o geçişin çok şefkatli olması gerekir. Maalesef bizim eğitim sistemimizde bu şefkat yoktu.  Muhakkak istisnaları vardır. Anadilim Kürtçe, ama 3 yaşında onu unutup Türkçe öğrenmişim, sonra onu da unutup yeniden Kürtçe... 


Sizin anadille ilişkiniz çok daha travmatik yani...


B. Matur: İlkokula başlamak, unuttuğum bir dili yeniden hatırlamaktı. Arkadaşlarımdan ilerdeydim. Avantajlıydım ama olmayadabilirdi. 3. sınıfta adı Sıddık olan hocamız evlerimizde de Kürtçe konuşmamızı yasaklamıştı ve her gün birimize görev veriyordu, köyde dolaşıp annesiyle Kürtçe konuşanları not edip ona bildiriyorduk. 


F. Hepçilingirler: Hem de ihbarcı yetiştiriyor, tam bir asimilasyon.


B. Matur: Bu çok uç bir örnek, kabul ediyorum ama bunlar yaşandı. Eğitimi anadille görmenin yaratıcılığa doğrudan etkisi var. İnsan sermayemizin de bu nedenle heba olduğunu düşünüyorum.


F. Hepçilingirler: Evet, çünkü insan projeyi de anadilde üretir. Yapacağı işin düşünü anadille kurar. Bir yabancı dili iyi bilme ölçütünüz o yabancı dille rüya görmenizdir. İnsan rüyalarını anadilde görür. Bilincin dışındaki alanda bile anadil bu kadar egemenken, bilinçli olarak bir şey yaratıp, ortaya eser koyacaksanız tüm aşamalarını anadille geçersiniz. Kuşaklar ziyan edildi, kim bilir ne yetenekler çıkacaktı?

'Kürtçe ile Türkçe akraba bile değil'

- Siz rüyalarınızı hangi dilde görüyorsunuz?

B. Matur: Türkçe görüyorum. 

- Şiirlerinizi de Kürtçe yazmıyorsunuz...

B. Matur: Kürtçe benim için kelimenin tam anlamıyla anne dili, çünkü sadece annemle konuşabiliyorum. Lokal Kürtçe'yi biliyorum. Biz iki dilliyiz. Evde Türkçe de konuşuluyor.


F. Hepçilingirler: Dün kadar yakın bir zamanda bırakın öğretmek, öyle bir dil yoktur iddiası vardı hatta bazı çevreler hala böyle diyor. Film bunu da kanıtlaması açısından önemli, Kürtçe eğer Türkçe'nin bir kolu olsaydı, iyi kötü bir iletişim kurulabilirdi. Kürtçe, Hint Avrupa Dilleri Ailesi'nden; Farsça'yla hatta İngilizce'ye daha yakın. Türkçe Ural Altay Dil Ailesi'nden ve tamamen farklı, Kürtçe'yle arasında akrabalık bile yok.

- Neden Kürtçe yazmıyorsunuz, ya da yazamıyorsunuz?

B. Matur: Ben şiir yazıyorum ve bu bir tercih değil. Gazeteye yazmak gibi daha zihinsel bir uğraş olsaydı, hangi dilde yazdığınız tercihe konu olabilirdi ama şiir benim kontrolümde değil. Rüyaların dili gibi, bilinçdışının devrede olduğu bir uğraş.

- Yani ilham Kürtçe mi geliyor?

B. Matur: Elbette. Hangi dilde geliyorsa odur. Benim onu başka bir şeye tercih etmem onun kalitesinden eksiltir. Kürtçe yazmayı düşünmedim değil ama folklorik, basit, ninni ve ağıt türünden dizeler yazdığımı gördüm ama şiir bu değil, modern şiir dediğimiz çok daha derinlikli, çok katmanlı, içinde felsefesi olan bir şey. Türkçe geldiği için Türkçe yazdım.

- Alfabeye yeni harfler eklenmeli mi, yoksa farklı bir çözüm mü bulunmalı?

F. Hepçilingirler: W yasaksa sadece Newroz'da değil, World Card'ta da yasak olmalı. Maximum, World... Hayatımız bunlarla dolu, bu nedenle alfabeye bu harflerin girmesi sorun değil, bunlar zaten hayatımızda, girmişler, bir tek kağıt üzerinde girsin demek kalıyor. Harflere tavır almak çok saçma, zaten nereye baksanız orada görüyorsunuz.

B. Matur: Doğal olan neyse, hayat nasıl akıyorsa, ona bakmalıyız. İnsanlar arasında büyük bir gerilim olmadığını düşünüyorum. Bizi sadece dillerimiz ayırıyor. Bunun dışında kültürel kodlarımız o kadar derin bir benzerlik içinde ki. Köklerimiz çok derinde karışmış bizim. Aynı türküye ağlar, aynı müzikte halay çekeriz. Böyle bir toplumuz, hatta içinde Ermeniler de, Yunanlar da, Araplar da var. Bütün bunları birbirinden ayıran dildir.


F. Hepçilingirler: O yüzden belki de dilden başlanmalıydı açılıma. 


B. Matur: Bu farka saygı, bu farklılığı yaşatmaya özen, aslında bizim ne kadar demokrat olduğumuzu gösterir. Dil en önemli hatta tek sorundur, çünkü diğer bütün sorunlar hallolur, çünkü diğerleri siyasetle ilgili... Toplumu eşit bireyler olarak yaşatmanın anahtarı dilde. TRT 6'in açılması, sembolik olarak çok önemli. Devletin resmi kanalında Kürtçenin yayın dili olarak kullanılması Kürtlerin meşru olarak var kabul edilmesidir. 


F. Hepçilingirler: TRT 6'in 20 yıl önce kurulması 20 bin canın gitmesini engellerdi. Bu kadar kesin...   

- Kürtçe'de 'beklenti' kelimesinin karşılığı olmadığını, Türkçe'sinin kullanıldığını yazmıştınız.

B. Matur: Irak'takiler de Türkçe kullanıyor. Hangi dilde neyi üretiyorsanız o diğer kültürleri etkiler. 

- Biz üretmedik ama computer yerine bilgisayar diye bir kelimeyi kullanıyoruz. Dil nasıl zenginleşir?

F. Hepçilingirler: Teknoloji, hangi ülkede bulunmuşsa onların verdiği adıyla alıp hayatınıza geçiriyorsunuz ve bu bir çeşit yama gibi. Kelimenin köküyle ilişki kurmadığımız için, yamalı bohça gibi bir dil kullanarak yeni bir şey yapmanız mümkün olmuyor. Sadece teknoloji değil, bilim üretmek, sanat üretmek, şiir yazmak... Yamalı bohça bir dil kullanırsanız o dille üreteceğiniz her şey de kısır döngü içinde olur.

Şiir zihnimde bir müziktir,yazınca kelimelere dökülür


B. Matur: Dil benim için ritim demek, kelimeler değil. Gramerden bağımsız ve bir ses anaforu gibi algılıyorum dili. Türkçe'yi de öyle, Kürtçe'yi de. Ve şiir de öyle gelir. Kağıt kalem varsa ancak şiire dönüşüyor. Kağıdım kalemim yoksa o bir müzik olarak zihnimde durur ama kelimeleri yoktur. Zihnimde kelimeler kuramıyorum. Bunu anadilimle yaşadığım deneyimle ilişkilendirmişti bir psikiyatr arkadaşım. Maraş'ın bir köyünde doğdum. 3 yaşında babamın büyük halasına vermişlerdi beni. Küçük çocuğu olmadığı ve beni çok sevdiği için annemden istemiş. Annem de veriyor. Tarsus'ta oturuyorlardı. 3 yaşına kadar Kürtçe öğrenmiş ve konuşuyorum. Tarsus'a gidince sadece anneden değil dilden de koptum. Orada sadece Türkçe konuşuluyordu. Bir yıl sonra tekrar köyüme döndüğümde Kürtçe'yi tamamen unutmuştum ve tek kelime bile Kürtçe konuşamadığım gibi, annemi ve kardeşlerimi de tanımıyordum. Annem beni kucağına almak istiyor, reddediyorum, tanımıyorum çünkü. Babam 'bak bu senin annen, bunlar senin kardeşlerin' demişti. O sahneyi hatırlıyorum. Babam beni köye götürdüğünde yeniden aileyle ve Kürtçe'yle tanıştım. İlkokula başladığımda da yani 3 sene sonra, yine Türkçe'yi unutmuştum. İlkokulda yeniden öğrendim. Kaybettiğim bir şeyi bulmak gibiydi Türkçe'yi öğrenmek ama diğer çocuklar için asla böyle değildi. Orada ciddi bir eşitsizlik var, önce Türkçe'yi öğrenmeye çalışıyorlar, sonra dersleri...


Kürtlere Türkçe'yi Türklere İngilizce'yi öğretmeye çalışıyoruz


F. Hepçilingirler: Bir insan, bir yabancı dili, en çok anadili kadar iyi öğrenebilir. Kürtlere Türkçe'yi, Türklere de İngilizce'yi öğretmeye çalışıyoruz. Ama Türkçe'yi ne Kürtlere doğru dürüst öğretebildik ne de Türklere. Türklere de İngilizce'yi dayatınca 150 sözcükle konuşmaya çalışıyorlar. Bir dilin, eğitim dili olarak gelişebilmesi için o dille eğitim verilmeli. O dille eğitim vermediğiniz sürece, 'bu dil eğitim dili değildir' deme şansınız olamaz. YÖK Başkanı; 'Türkçe eğitim dili değildir, Türkçe yoksul bir dildir' dedi. Çünkü Türkçe'de felsefe terimleri, fizik terimleri yok. Çünkü biz fizik terimlerini başka dilde almışız. Boğaziçi Üniversitesi'nde Türk edebiyatı ve Osmanlı tarihi İngilizce anlatılıyor. Aynı şey Kürtçe için de geçerli. Kürtçe'den evlerin içine hapsedilmiş bir dil olarak bahsediyoruz, o zaman elbette eğitimde eksikler olacaktır. Dil ihtiyacı olan şeyi doğurur. Bir anne evladıyla konuşurken her halde felsefe terimi üretecek değil, o nedenle  eksiklik ancak uygulama içinde giderilebilir.   O dille bilim yaparsanız, bilim dili; sanat yaparsanız sanat dili olur. Türkçe için ne düşünüyorsak Kürtçe için de aynı şeyleri düşünmeliyiz. Moda deyimle empati yapmalıyız. Nasıl ki Türkçe elden gidiyor diye yüreğimiz titriyorsa, Kürtçe de elimizden gitmesin. Globalleşme, dünyayı tek renk hale getirmesin. Bütün diller, kültürü yaratan, taşıyan araçtır...  Bir dil unutulduğu zaman o dilde üretilmiş ninniler, türküler, ağıtlar, masallar, hepsi yok olacak demektir, buna nasıl gönlümüz el verebilir, aklımız olur diyebilir ki?

İstanbul'da 19.yy'da kürtçe dergi vardı

- Kürt edebiyatına ne kadar yakınsınız?

F. Hepçilingirler: Maalesef yakın değilim. Kürtçe'nin bir edebiyat dili olarak yaşaması aslında Kürtlerin bir zenginliği değil, Türkiye'nin zenginliğidir. Türkiye, Kürtçe yaratılan edebiyatı dışlayarak ulaşabileceği bir hazinenin anahtarını suya atıyor. Türkiye'de Kürtçe'nin ortak bir yazı dili oluşturması gerekli, bu konuda konuşmaya çok yetkin değilim ama standart bir yazı dili olmalı. Asıl edebiyat gelenekleri sözlü, o sözlü edebiyatı mutlaka yazıyla geçirmeleri, daha sonra da Mehmed Uzun'un yaptığı gibi Kürtçe edebi eserler verilmesinin desteklenmesi gerekiyor. Kürtçe'nin standart ortak yazı diline kavuşması, edebiyatının kalıcılığa ulaşması gerek.

B. Matur: Aslında bir standart var, Botan Kürtçesini merkez alan ve Celadet Bedirhan'ın alfabesini kullanan bir Kürtçe var. Mehmed Uzun da bunu kullanıyor. Yüzyıl başından beri yazılı eserler var Kürtçe'de. Irak ve İran'da daha erken başlamış yazılı edebiyat. 19. yüzyıl sonunda İstanbul'da da çıkarılmış Kürtçe dergiler var.

F. Hepçilingirler: Bakın 21. yüzyılda hala neyi tartışıyoruz?

B. Matur: Botan Kürtçesi Cizre çevresinde kullanılan, Mem u Zin'in yazıldığı Kürtçe'dir. Kültür dili olarak o kabul ediliyor.

- Bunda bir mutabakat var mı?

B. Matur: Evet var. Maraş gibi, Kars gibi periferi de kalan diğer yörelerin de sözlü edebiyat geleneği çok gelişmiş, masallar, destanlar, müzik, bunlar da yazıya geçirildikçe beslenecektir.