01 Kasım 2009 02:00
- Nasıl buldunuz filmi?
F. Hepçilingirler: Çok etkileyici; tümüyle yabancısı olmadığım halde beni bile çok şaşırttı. Doğu'dan hiç haberi olmayanlara 'böyle mi yaşanıyor oralarda' diye sorduran bir film. Doğu ile Batı arasında bu kadar büyük uçurum olması, birçok insanın aklının alamayacağı bir gerçeklik. Filmin en önemli yanı, bunu yarı-belgesel olarak gösteriyor olması...
B.
Matur: Bazı filmleri, sırf ismini sevdiğim için izlerim. 'İki Dil Bir
Bavul' da böyle oldu; ismi çok tanımlayıcı. Adından dolayı, bir
uzaklığı, iki dilin karşılaşmasını, yabancılığı anlatacağını tahmin
ediyordum ama bu kadar gerçek olması beni şaşırttı. Yarı-kurgu olmasına
rağmen sahiciliğini korumuş olması başarı. Samimiyeti çok etkileyici;
model olabilecek bir bakış açısı üretiyor film. 'Bir Doğu var, başka
bir dil var ama biz ne yaşandığını bilmiyoruz'u gösterebildiği için çok
önemli. Seçilen öğretmen tipi de önemli; Cumhuriyetin idealist, taşrayı
modernleştirecek, dönüştürecek olan öğretmen tipi değil. O da aksanlı
konuşuyor ve çok sıradan. Yabancılığı ve yalnızlığı kendi ruhunda
yaşıyor, çok trajik. Bazı sahneler çok etkileyici; mevsimlerin
değişimi, anneyle konuşurkenki çaresizlik, dışarı çıkıp gökyüzüne
baktığındaki yalnızlık...
F. Hepçilingirler: Sadece taşlardan oluşan bir doğa. Ekili bir toprak olmayışı, hayvanlarla iç içe yaşam...
- Coğrafi
ve sosyal boyutuyla yaşamı böyle anlatıyor. Peki, dil açısından,
anadilinin dışında bir dil bilmeyen ve bilmediği bir dili öğrenmeye
çalışan çocukların gözünden bakınca neler gördünüz?
F.
Hepçilingirler: Çocukların durumu o kadar acıklı ki... Okula
başlıyorlar ama adlarını bile söyleyecek durumda değiller. Düşünün,
Türkiye'nin herhangi bir yerinde, okula adımınızı attığınız anda bir
Amerikalı giriyor dersinize ve hiçbir şey anlamıyorsunuz... Durum aşağı
yukarı bu. Daha da acıklı olanı, 'Türküm, doğruyum, çalışkanım' diye
başlayan andı ezberletiyor öğretmen ve onlar ne söylediklerini bilmeden
tekrarlıyorlar. Her dil, o dili konuşan insanın duygusunu da taşıma
aracıdır. Çocuklar, duygularını da yansıtamıyor öğretmene, tabii
öğretmen de yansıtamıyor.
- Çok sevdiklerini hissediyoruz öğretmeni, ama söylemiyorlar, çocuklardan biri çiçek veriyor...
F.
Hepçilingirler: Öğretmen de birinin saçını okşuyor, yani daha çok
bedensel bir iletişim. Duygu iletişimi, dil aracılığıyla sağlanır.
Anadilde eğitim vermezseniz, eğitimin amacı sapar. Bir şeyler mi
öğretmeye çalışıyoruz, yoksa başka bir dil mi? Benzeri bir sorun başka
boyutlarıyla birçok üniversitemizde de yaşanıyor... İstanbul Teknik
Üniversitesi İngilizce öğretime geçti; tekniği mi öğretecek,
İngilizce'yi mi? Filmde de öğretmen, 'Bu yıl sadece Türkçe'yi
öğreteceğim' diyor; oysa matematiği, hayat bilgisini, coğrafyayı
öğretmesi gerekiyor... Bir yıl Türkçe'yi öğretmeye çalıştığı çocuklar
okul bitip de tatile girer girmez Kürtçe konuşmaya başladı. Geri
geldiğinde, öğrettiğini sandığı Türkçe'den hiç eser kalmayacak.
- Siz de böyle bir eğitim sürecinden geçtiniz. O çocukların gözünden bakınca siz neler gördünüz?
B. Matur: İngilizler; 'bir çocuğun iki annesi vardır, biri doğal annesi, bir de eğitim sistemi' der. Eğitim sistemi, doğal annemize ne kadar yakın olursa, o kadar sağlıklı olur. Kürt çocukları maalesef bir üvey anneyle büyüdü. Benim için de, Doğu'daki tüm çocuklar için de okula başlamak zor ve travmatik bir karşılaşma. Anadil dediğimizde sadece gramer ve kelimeleri anlamıyoruz. Anadilin içine, doğduğum evin karanlığını da, işittiğim rüzgarı da, balkondan bakarken duyduğum derenin sesini de dahil ediyorum. Bütün bunlardan yoksun olarak hiç bilmediğiniz bir dile geçiyorsanız, o geçişin çok şefkatli olması gerekir. Maalesef bizim eğitim sistemimizde bu şefkat yoktu. Muhakkak istisnaları vardır. Anadilim Kürtçe, ama 3 yaşında onu unutup Türkçe öğrenmişim, sonra onu da unutup yeniden Kürtçe...
Sizin anadille ilişkiniz çok daha travmatik yani...
B.
Matur: İlkokula başlamak, unuttuğum bir dili yeniden hatırlamaktı.
Arkadaşlarımdan ilerdeydim. Avantajlıydım ama olmayadabilirdi. 3.
sınıfta adı Sıddık olan hocamız evlerimizde de Kürtçe konuşmamızı
yasaklamıştı ve her gün birimize görev veriyordu, köyde dolaşıp
annesiyle Kürtçe konuşanları not edip ona bildiriyorduk.
F. Hepçilingirler: Hem de ihbarcı yetiştiriyor, tam bir asimilasyon.
B.
Matur: Bu çok uç bir örnek, kabul ediyorum ama bunlar yaşandı. Eğitimi
anadille görmenin yaratıcılığa doğrudan etkisi var. İnsan sermayemizin
de bu nedenle heba olduğunu düşünüyorum.
F. Hepçilingirler: Evet,
çünkü insan projeyi de anadilde üretir. Yapacağı işin düşünü anadille
kurar. Bir yabancı dili iyi bilme ölçütünüz o yabancı dille rüya
görmenizdir. İnsan rüyalarını anadilde görür. Bilincin dışındaki alanda
bile anadil bu kadar egemenken, bilinçli olarak bir şey yaratıp, ortaya
eser koyacaksanız tüm aşamalarını anadille geçersiniz. Kuşaklar ziyan
edildi, kim bilir ne yetenekler çıkacaktı?
'Kürtçe ile Türkçe akraba bile değil'
- Siz rüyalarınızı hangi dilde görüyorsunuz?
B. Matur: Türkçe görüyorum.
- Şiirlerinizi de Kürtçe yazmıyorsunuz...
B. Matur: Kürtçe benim için kelimenin tam anlamıyla anne dili, çünkü sadece annemle konuşabiliyorum. Lokal Kürtçe'yi biliyorum. Biz iki dilliyiz. Evde Türkçe de konuşuluyor.
F. Hepçilingirler: Dün kadar
yakın bir zamanda bırakın öğretmek, öyle bir dil yoktur iddiası vardı
hatta bazı çevreler hala böyle diyor. Film bunu da kanıtlaması
açısından önemli, Kürtçe eğer Türkçe'nin bir kolu olsaydı, iyi kötü bir
iletişim kurulabilirdi. Kürtçe, Hint Avrupa Dilleri Ailesi'nden;
Farsça'yla hatta İngilizce'ye daha yakın. Türkçe Ural Altay Dil
Ailesi'nden ve tamamen farklı, Kürtçe'yle arasında akrabalık bile yok.
- Neden Kürtçe yazmıyorsunuz, ya da yazamıyorsunuz?
B.
Matur: Ben şiir yazıyorum ve bu bir tercih değil. Gazeteye yazmak gibi
daha zihinsel bir uğraş olsaydı, hangi dilde yazdığınız tercihe konu
olabilirdi ama şiir benim kontrolümde değil. Rüyaların dili gibi,
bilinçdışının devrede olduğu bir uğraş.
- Yani ilham Kürtçe mi geliyor?
B.
Matur: Elbette. Hangi dilde geliyorsa odur. Benim onu başka bir şeye
tercih etmem onun kalitesinden eksiltir. Kürtçe yazmayı düşünmedim
değil ama folklorik, basit, ninni ve ağıt türünden dizeler yazdığımı
gördüm ama şiir bu değil, modern şiir dediğimiz çok daha derinlikli,
çok katmanlı, içinde felsefesi olan bir şey. Türkçe geldiği için Türkçe
yazdım.
- Alfabeye yeni harfler eklenmeli mi, yoksa farklı bir çözüm mü bulunmalı?
F.
Hepçilingirler: W yasaksa sadece Newroz'da değil, World Card'ta da
yasak olmalı. Maximum, World... Hayatımız bunlarla dolu, bu nedenle
alfabeye bu harflerin girmesi sorun değil, bunlar zaten hayatımızda,
girmişler, bir tek kağıt üzerinde girsin demek kalıyor. Harflere tavır
almak çok saçma, zaten nereye baksanız orada görüyorsunuz.
B.
Matur: Doğal olan neyse, hayat nasıl akıyorsa, ona bakmalıyız. İnsanlar
arasında büyük bir gerilim olmadığını düşünüyorum. Bizi sadece
dillerimiz ayırıyor. Bunun dışında kültürel kodlarımız o kadar derin
bir benzerlik içinde ki. Köklerimiz çok derinde karışmış bizim. Aynı
türküye ağlar, aynı müzikte halay çekeriz. Böyle bir toplumuz, hatta
içinde Ermeniler de, Yunanlar da, Araplar da var. Bütün bunları
birbirinden ayıran dildir.
F. Hepçilingirler: O yüzden belki de dilden başlanmalıydı açılıma.
B.
Matur: Bu farka saygı, bu farklılığı yaşatmaya özen, aslında bizim ne
kadar demokrat olduğumuzu gösterir. Dil en önemli hatta tek sorundur,
çünkü diğer bütün sorunlar hallolur, çünkü diğerleri siyasetle
ilgili... Toplumu eşit bireyler olarak yaşatmanın anahtarı dilde. TRT
6'in açılması, sembolik olarak çok önemli. Devletin resmi kanalında
Kürtçenin yayın dili olarak kullanılması Kürtlerin meşru olarak var
kabul edilmesidir.
F. Hepçilingirler: TRT 6'in 20 yıl önce kurulması 20 bin canın gitmesini engellerdi. Bu kadar kesin...
- Kürtçe'de 'beklenti' kelimesinin karşılığı olmadığını, Türkçe'sinin kullanıldığını yazmıştınız.
B. Matur: Irak'takiler de Türkçe kullanıyor. Hangi dilde neyi üretiyorsanız o diğer kültürleri etkiler.
- Biz üretmedik ama computer yerine bilgisayar diye bir kelimeyi kullanıyoruz. Dil nasıl zenginleşir?
F. Hepçilingirler: Teknoloji, hangi ülkede bulunmuşsa onların verdiği adıyla alıp hayatınıza geçiriyorsunuz ve bu bir çeşit yama gibi. Kelimenin köküyle ilişki kurmadığımız için, yamalı bohça gibi bir dil kullanarak yeni bir şey yapmanız mümkün olmuyor. Sadece teknoloji değil, bilim üretmek, sanat üretmek, şiir yazmak... Yamalı bohça bir dil kullanırsanız o dille üreteceğiniz her şey de kısır döngü içinde olur.
Şiir zihnimde bir müziktir,yazınca kelimelere dökülür
B.
Matur: Dil benim için ritim demek, kelimeler değil. Gramerden bağımsız
ve bir ses anaforu gibi algılıyorum dili. Türkçe'yi de öyle, Kürtçe'yi
de. Ve şiir de öyle gelir. Kağıt kalem varsa ancak şiire dönüşüyor.
Kağıdım kalemim yoksa o bir müzik olarak zihnimde durur ama kelimeleri
yoktur. Zihnimde kelimeler kuramıyorum. Bunu anadilimle yaşadığım
deneyimle ilişkilendirmişti bir psikiyatr arkadaşım. Maraş'ın bir
köyünde doğdum. 3 yaşında babamın büyük halasına vermişlerdi beni.
Küçük çocuğu olmadığı ve beni çok sevdiği için annemden istemiş. Annem
de veriyor. Tarsus'ta oturuyorlardı. 3 yaşına kadar Kürtçe öğrenmiş ve
konuşuyorum. Tarsus'a gidince sadece anneden değil dilden de koptum.
Orada sadece Türkçe konuşuluyordu. Bir yıl sonra tekrar köyüme
döndüğümde Kürtçe'yi tamamen unutmuştum ve tek kelime bile Kürtçe
konuşamadığım gibi, annemi ve kardeşlerimi de tanımıyordum. Annem beni
kucağına almak istiyor, reddediyorum, tanımıyorum çünkü. Babam 'bak bu
senin annen, bunlar senin kardeşlerin' demişti. O sahneyi hatırlıyorum.
Babam beni köye götürdüğünde yeniden aileyle ve Kürtçe'yle tanıştım.
İlkokula başladığımda da yani 3 sene sonra, yine Türkçe'yi unutmuştum.
İlkokulda yeniden öğrendim. Kaybettiğim bir şeyi bulmak gibiydi
Türkçe'yi öğrenmek ama diğer çocuklar için asla böyle değildi. Orada
ciddi bir eşitsizlik var, önce Türkçe'yi öğrenmeye çalışıyorlar, sonra
dersleri...
Kürtlere Türkçe'yi Türklere İngilizce'yi öğretmeye çalışıyoruz
F.
Hepçilingirler: Bir insan, bir yabancı dili, en çok anadili kadar iyi
öğrenebilir. Kürtlere Türkçe'yi, Türklere de İngilizce'yi öğretmeye
çalışıyoruz. Ama Türkçe'yi ne Kürtlere doğru dürüst öğretebildik ne de
Türklere. Türklere de İngilizce'yi dayatınca 150 sözcükle konuşmaya
çalışıyorlar. Bir dilin, eğitim dili olarak gelişebilmesi için o dille
eğitim verilmeli. O dille eğitim vermediğiniz sürece, 'bu dil eğitim
dili değildir' deme şansınız olamaz. YÖK Başkanı; 'Türkçe eğitim dili
değildir, Türkçe yoksul bir dildir' dedi. Çünkü Türkçe'de felsefe
terimleri, fizik terimleri yok. Çünkü biz fizik terimlerini başka dilde
almışız. Boğaziçi Üniversitesi'nde Türk edebiyatı ve Osmanlı tarihi
İngilizce anlatılıyor. Aynı şey Kürtçe için de geçerli. Kürtçe'den
evlerin içine hapsedilmiş bir dil olarak bahsediyoruz, o zaman elbette
eğitimde eksikler olacaktır. Dil ihtiyacı olan şeyi doğurur. Bir anne
evladıyla konuşurken her halde felsefe terimi üretecek değil, o nedenle
eksiklik ancak uygulama içinde giderilebilir. O dille bilim
yaparsanız, bilim dili; sanat yaparsanız sanat dili olur. Türkçe için
ne düşünüyorsak Kürtçe için de aynı şeyleri düşünmeliyiz. Moda deyimle
empati yapmalıyız. Nasıl ki Türkçe elden gidiyor diye yüreğimiz
titriyorsa, Kürtçe de elimizden gitmesin. Globalleşme, dünyayı tek renk
hale getirmesin. Bütün diller, kültürü yaratan, taşıyan araçtır... Bir
dil unutulduğu zaman o dilde üretilmiş ninniler, türküler, ağıtlar,
masallar, hepsi yok olacak demektir, buna nasıl gönlümüz el verebilir,
aklımız olur diyebilir ki?
© Tüm hakları saklıdır.