06 Temmuz 2010 03:00
SELİN ONGUN / T24
[email protected]
“Kürt siyaseti ve PKK Kürt aydınlarını dışlıyor” eleştirisi giderek yaygın kabul gören bir tespiti ifade ediyor. Kürt siyasetinde bir dönem öne çıkan figürlerin de, birdenbire yok olduğunu, geri plana itildiğini, dışlandığını gözlemliyoruz. Kandil'in “6 aylığına, 1 yıllığına fast-food siyasetçi” tercih ettiğine ilişkin son tespiti de, Tarık Ziya Ekinci yaptı.
Araya kitabın ortasından bir not düşelim. 1950’lerden itibaren Kürt siyasi hareketinin içinde yer alan, bilgi, tecrübe ve kıdemiyle her cenahta “ağabey” olarak kabul gören Tarık Ziya Ekinci (85) www.t24.com.tr için yaptığımız söyleşi esnasında “Kürt sorununu Türk burjuvazisi çözer (…) Türk burjuvazisinin dayatması ile devlet bu sorunu er geç çözecektir” deyince sorduk:
“Başbakan, Seda Sayan, Ali Şan’lar ile Kürt sorununu konuştu. Sizin Başbakan'ın kahvaltılarına, İçişleri Bakanı'nın davetlerine çağrılmadığınızı biliyoruz. Acaba şimdi bu söylediklerinizden sonra BDP'lilerden davet alır mısınız?”
En kıdemli Kürt aydınlarından Ekinci'nin bu soruya verdiği cevap, Kürt sorunu tartışmasının ihmal edilen boyutunu ortaya koyuyor:
“Silahlı mücadelenin artık Kürtlere sağlayabileceği hiçbir şey kalmamıştır, silahlı mücadele Kürt halkına zarar veriyor, dediğimden bugüne o taraftan da hiçbir davet almadım ben.”
Kürt açılımı hakkında konuşmanın reyting aldığı günlerde hükümetin ve Kürt siyasetçilerinin fihristinde “görünmez olan” 85 yaşındaki Kürt aydını Tarık Ziya Ekinci’nin yukarıdaki sözlerini, projeksiyonu Kürt burjuvazisi ve Türk burjuvazisine çevirerek yaptığı değerlendirmeleri biyografisinin eşliğinde okumak gerek...
Hekim, TİP milletvekili, kardeşi öldürüldü, 10 kitabı var
1965’te TİP Diyarbakır Milletvekili olarak Meclis'e giren, 1967’de yapılan ve Kürt etnik varlığının Cumhuriyet sonrasında ilk kez kitle gösterilerinde dillendirildiği “Doğu Mitingleri”ni örgütleyen Tarık Ziya Ekinci bir Kürt aydını, bir sosyalist. 1925 Lice doğumlu, dahiliye doktoru. 12 Mart'ta ve 12 Eylül’de Diyarbakır Askeri Cezaevi'nde yattı. 1982'de yurtdışına çıktı, 1989'a kadar Paris'te hekimlik yaptı. 1989'da Türkiye'ye döndü, eski mahkûmiyetinden kalan kısa süreli cezasını çektikten sonra İstanbul'a yerleşti.
Ekinci'nin “Doğu Dramı”, “Devlet ve Ben”, avukat kardeşi Yusuf Ekinci'nin öldürülmesini konu alan “Faili Meçhul Bir Cinayet”, “Vatandaşlık Açısından Kürt Sorunu ve Bir Çözüm Önerisi”nin de aralarında bulunduğu yayımlanmış 10 kitabı var.
‘Hikmet Çetin, Mehmet Şimşek, Mehdi Eker, Kürt sorununun çözümünde engel konumdalar’
- Söyleşiye başlamadan önce söz etmiştik; Kürt siyasi hareketi içinde yer alan tecrübeli isimlerden benzer bir cümle işitmeye başladık: “40 yıldır anlatıyoruz, dilimizde tüy bitti!”
Öyle, aynı sözleri tekrar edip duruyoruz.
- Resimdeki karelerden birinde “varsayım değişikliği” yaparak sorsak...
Evet.
- Tayyip Erdoğan’ın Kürt olduğunu farz edelim?
Etseniz ne olacak; Hikmet Çetin, Kürt. Parti genel başkanı oldu, Dışişleri Bakanı oldu, Meclis Başkanı oldu. Hikmet, benim kardeşimin sınıf arkadaşıydı, üniversiteye başlarken Türkçe bilmiyordu. Şimdiki Maliye Bakanı Şimşek, Mehmet Şimşek; bu çocuk da okula girerken Türkçe bilmiyordu. Ama ne diyor; “Ben Kürdüm, ana dilim Kürtçe, Kürtçeden başka dil bilmiyordum, ama Türkiye Cumhuriyeti, devlet, bana bu imkânları sağladı. Ayrım yoktur.” Böyle bir iddia ile ortaya çıkıyor ve aynı zamanda da Kürt sorununun önünde önemli bir engel oluşturuyorlar. Hikmet Çetin olsun, Mehmet Şimşek olsun ya da Tarım Bakanı Mehdi Eker, o da Kürt. Ama Kürt sorununun çözümüne engel oluşturan konumdalar şimdi.
~
‘Kürt küçük burjuvazisi Kürt kimliği konusunda çok duyarlı’
- Neden bir engel oluşturduklarını düşünüyorsunuz?
Demokrasi, hakların inkârı üzerine inşa edilemez, gelişemez, yürütülemez. Bu insanların öyle bir demokrasi perspektifi yok. Kendi mevkileri için devletle bir tür bağımlı konumdalar. Burada aslında sosyolojik bir sorun da var; bugün Kürt sorununda en duyarlı olan kesim kimdir; köyden ve kasabadan çıkan, anadili Kürtçe olan, şehirlere gidip eğitim gören insandır. Eğitim ve kariyer yılları boyunca bulunduğu ortamda iyi kabul görmeyişi, itilip kakılması dolayısıyla Kürtlüğüne sarılır. Bir başka katman daha var; ben onlara “proleter Kürt küçük burjuvazisi” diyorum. Şehirlerde, gecekondularda büyük bir sefalet içinde yaşayan bu insanlar da Kürt kimlikleri konusunda çok duyarlılar.
- Bu kitle nasıl oluştu?
1950'lerden itibaren özellikle tarımda kapitalizmin gelişmesi ile birlikte büyük köylü yığınları şehirlere akın etti. Bunlar, eski maraba, yarıcı, kiracı konumundaki topraksız köylü aileleriydi. Göç ettikleri şehirlerde büyük gecekondu mahalleleri oluşturdular. Zamanla hem sayıları arttı, hem de ayrıma uğradıkları için Kürt olmanın bilincine vardılar.
‘Mücadele eski feodallerden küçük Kürt burjuvazisine geçti’
- Şimdi kaçıncı kuşakta bu Kürtler?
Üçüncü kuşak nesiller yetişti.
- Sizin “proleter Kürt küçük burjuvazi” diyerek adlandırdığınız bu kitleye dahil olan Kürtler kim?
Köylü değiller, gerçek anlamda işçi ya da memur değiller. İnşaat işçiliği, berberlik, ayakkabı tamirciliği, sıvacılık, terzilik, bakkallık, tuğlacılık gibi işlerde çalıştılar, çalışıyorlar. Tarım sektöründen kovularak büyük şehirlere göç edenlere, boşaltılan 3 bin köyün eski sakinleri de eklenince proleter nitelikli Kürt küçük burjuva katmanı yığınsallık kazandı. Bugün bu Kürtler, İstanbul'da, İzmir'de, Adana çevresinde, Türkiye'nin dört yanında kentlerde. Büyük çoğunluğu proleter küçük burjuva niteliğini korumakla birlikte, aralarında gerçek sanayi işçisi, hatta orta boy kapitalist işletmecilik yapanlar da az değil. Artık Kürtlerin özgürlük mücadelesi eski feodallerden çıktı ve bu yeni katmana, proleter Kürt küçük burjuvazisine geçti. Bu kitle de mücadelenin, demokratik insan hakları çerçevesindeki taleplerinin daha modern ve çağdaş nitelikle olmasından yana.
Ekinci’ye göre Kürtlerin bağımsız devlet kurması neden imkânsız?
Bakın, basit bir sosyolojik tahlil Kürtlerin Türklerden, Türkiye’den ayrılmasını imkânsız kılıyor. Açıkça söyleyelim: 1) Hiçbir insan topluluğu daha kötü şartlarda yaşamak için elindeki imkânları bırakacak kadar aptal değildir. Türkiye'deki Kürtler bir devlet kuracak ve o devleti inşa ederken yeniden sefaletle boğuşacak; bunu kim ister? 2) Bir ulusun bağımsız devlet olmasında öncülüğü yapan burjuvazidir. Burjuva kendi sınırlarını oluşturup kendi pazarını kurmak ister. Başkasının onun pazarına girmesini istemez. Ve bağımsız devlet böyle oluşur.
‘Kürt burjuvazisinin bağımsız devlet gibi milliyetçi bir sevdası yok’
- Hemen soralım o halde; Kürt burjuvazisi ne istiyor?
Bir defa Kürt burjuvazisini ikiye ayırmak lazım; toprak burjuvazisi ve ticaret burjuvazisi. Kürt toprak burjuvazisi 1950'lere kadar hep devlet karşıtı bir konumdaydı.
1950'lerde Demokrat Parti iktidarıyla köklü bir değişiklik oldu. Kürt tarım burjuvazisi devletle bütünleşti, devletle olan bu organik bağından ötürü ayrılıp bağımsız bir devlet kurma, ortak pazar kurma talebine sahip değil.
- Kürt ticaret burjuvazisinin durumu nedir?
Kürt ticaret burjuvaları da büyük ölçüde tarımda olanak sağlayarak ticarete atılan insanlar. Ulusal pazar oluşturma peşinde değiller. Çünkü varlığı Türk kapitalist sınıfı ile olan ilişkisine dayanıyor. Bağlarını kopardığı an biter. Keza Kürt tarım burjuvazisi de devlete göbekten bağlı. Bu iki burjuva katmanının ayrılıp, kendi gümrük duvarlarını, ulusal pazarını kurması, bir milliyetçilik sevdasıyla ortaya çıkması mümkün değil.
‘Demokratik özerklik demek laf-ü güzaf’
-Kandil ve BDP çevrelerinde dillendirilen “demokratik özerklik” kavramının içi boş mu yani?
Tabii, bunlar laf-ü güzaf. Anayasa'nın 127. maddesinde “Yerel yönetimler merkezi devletin vesayeti altında çalışırlar” diye bir hüküm var. Şimdi bu böyle iken, “Ben yaptım oldu” diyemezsiniz, sözünüz bir şey ifade etmez. Diğer yandan seçim sonuçlarına bakın, Kürt tarım ve ticaret burjuvazisi kimi destekliyor; Türkiye’deki egemen sınıfların partilerini.
- Bu söyledikleriniz Kandil'in gündeminde nasıl yer alıyor sizce?
Onların kafasında ne var; bilemem. Ama görüyoruz; bütün politikayı Abdullah Öcalan'ın özgürleşmesine endeksliyorlar. Hem örgütün, hem de BDP tabanının kafasında Mandela örneği var. Bunun olabileceğine de inanıyorlar.
‘Kürt sorununu Türk burjuvazisi çözer’
- Siz Öcalan'a siyaset yolunun açılmasını gerçekçi buluyor musunuz?
Bugünkü Türkiye koşullarında gerçekçi bulmuyorum. Ama bakıyorsunuz, eskiden “Sayın Öcalan” dediğiniz zaman beş yıl mahkûm olurdunuz. Şimdi Sedat Aloğlu çıkıyor, “Çözüm aşamasında İmralı'nın görüşmelere katılması, Anayasa'ya ‘bu ülkeyi Türkler ve Kürtler kurdu’ maddesinin eklenmesinin de tartışılabilmesi”ni söylüyor. Bugüne kadar sesi çıkmayan Türk burjuvazisi de buraya geldi. Aslında Türk burjuvazisinin bunu dayatması lazımdı. Çünkü, Kürt sorununun çözümü demek, oradaki pazarın genişlemesi, insanların alım gücünün artması, savaş için harcanan o muazzam paraların sermaye olması demektir. Türk burjuvazisi, kendisinin devleti, toplumun genel gidişini etkilemek gibi bir misyonu olduğunun farkında değil. Türk burjuvazisi böyle bir görev üstlense sorunu halleder.
- Kürt sorununu Türk burjuvazisi çözebilir mi?
Tabii. Esasen bu onun görevi zaten.
‘Türk burjuvazisinin dayatması ile devlet bu sorunu çözecektir’
- Neden?
Çünkü o demokrasi ister, daha ileri insan hakları ister, pazarın genişlemesini ister; sermayenin çarçur edilmesine karşıdır. Türkiye'deki milli gelir son 30 yıldır nereye gidiyor? TÜSİAD bunları ilk defa açıkça konuştu; ilk kez cesaret ettiler.
- Önümüzdeki takvim size ne gösteriyor?
Uluslararası prestiji, ekonomik sorunları aşması, ülkede huzuru kurabilmesi, Türkiye'ye dışarıdan sermaye gelebilmesi bakımından Türk burjuvazisinin dayatması ile devlet bu sorunu er geç çözecektir.
‘Açılım fare doğurdu ama eskiye dönüş artık mümkün değil’
- Türk burjuvazisinin çözüm konusunda bu denli bir hacmi olabileceğini neden
düşünüyorsunuz?
Çünkü eskiye dönüş artık mümkün değil.
- Hangi eski?
Kürt yoktur, kart kurt v.s. Bunlar çok geride kaldı. Açılım denen süreç, fare doğurdu.
Ama bir “yere” geldik; militarizmin peşine takılan, devletten ödü kopan Türk burjuvazisinin de sorduğu, söylediği ve cesaret ettiği bir yere. Bakın, Ümit Boyner de ileri sözler söylüyor.
~
‘Silahlı mücadele Kürtlere zarar veriyor, dediğimden beri BDP’den davet almadım’
- Ama önümüzdeki resim de şu; Başbakan, Seda Sayan, Ali Şan’lar ile gazetecilerle Kürt sorununu konuştu. TÜSİAD'ın açıklamalarına sıcak bakmadığını belli etti. Sizin de ne Başbakan'ın kahvaltılarına, ne de İçişleri Bakanı'nın davetlerine çağrıldığınızı biliyoruz. Acaba şimdi bu söylediklerinizden sonra BDP'lilerden davet alır mısınız?
“Silahlı mücadelenin artık Kürtlere sağlayabileceği hiçbir şey kalmamıştır, silahlı mücadele Kürt halkına zarar veriyor” dediğimden bugüne o taraftan da hiçbir davet almadım ben.
‘Ahmet Türk çok çekti. Ne hakaretler ettiler, ama yine de gitti sırnaştı, hep itaat etti’
- Kandil, Kürt aydınını ciddiye almıyor mu?
Ancak kendisine bağlı olanı benimsiyor. Birçok insanı feda ettiler. Kaç kez söyledim;
“Bugün birini benimsiyorsunuz, iş başına getiriyorsunuz, bir sonraki kongrede adamı yok ediyorsunuz.” Murat Bozlaklar, Feridun Yazarlar'a ne oldu; nerede bu insanlar? Hepsini tasfiye ettiler. Şimdi birden bu hanım kızımız (Emine Ayna) çıktı. Ben tanımıyorum kendisini, hareket içinde en ufak işlevi olmamış birçok insan var orada. Bakıyorsunuz; ya eşi, ya kardeşi ya da yeğeni dağa gitmiş, onlar da orada.
- Bozlak'ların, Yazar'ların kuşağından en tasfiye edilmeyen Ahmet Türk mü?
O da çok çekti. Ne hakaretler ettiler, ne atılmalar yaşadı. Ama yine de gitti sırnaştı, hep itaat etti. Bir bakıma en uzun o kaldı.
‘Birinin lider haline gelmesi Kandil’i rahatsız ediyor, Baydemir’i bir daha aday yapacaklarını sanmıyorum’
- Oysa Kandil uzun soluklu değil “fastfood” Kürt siyasetçi mi istiyor?
Öyle, birer senelik, altı aylık... Belli bir kişinin çıkıp, Türkiye çapında lider haline gelmesi de onları rahatsız ediyor. Mesela şimdi Osman'ı (Baydemir) bir daha aday yapacaklarını sanmıyorum. Dizginleri elde tutmak, son sözü söylemek, karar merci olarak kalmak istiyorlar.
‘BDP, Şeyh Sait’e sahip çıktı, çünkü meydanı Hizbullah’a bırakmak istemiyorlar’
- O halde, güncel bir soru: BDP, Şeyh Sait'i anma programına Kandil'den bağımsız katılabilir mi?
Kandil'den bağımsız böyle bir inisiyatif, onu zora sokabilir. Dolayısıyla mutlaka oranın da tasvibi vardır.
- Bu “onay”ın stratejik olarak ifade ettiği yeni bir “şey” var mı sizce?
PKK, Kürtlerin yaşadığı bölgede etkin olan İslami akımın farkında. Hizbullah, PKK'yi zamanında ezdi, bu da bir gerçek. Bu çevrenin de (Hizbullah) bölgede kutsal bir şahsiyet olarak kabul gören Şeyh Sait'e sahip çıkmasının yanı sıra, o çevreden olmayan Sünni Kürtler ile aralarına mesafe koymak istemiyorlar. Meydanı Hizbullah’a bırakmak istemiyorlar.
Kimi Kürt siyasetçileri Şeyh Sait ayaklanmasını bağımsızlığı amaçlayan milliyetçi bir kalkışma olarak sunar. PKK da bu suretle, ilk kalkışmaya sahip çıkıyor. Oysa, sosyolojik verilere, hareketin niteliğine ve o günkü koşullara yakından bakıldığında bu hareketin milliyetçi hiçbir yanının bulunmadığı açık.
‘Kürt feodallerinin ortak bir milli devlet oluşturması için en uygun zaman 1918-1919 arasıydı’
-Neden?
Çünkü, kalkışma sadece Sünni Kürtlerin bir ayaklanması olarak kalmıştır. Alevi aşiretler tarafından desteklenmemiş, aksine Aleviler Elazığ cephesinde hükümet kuvvetlerine destek vererek, isyancıların bölgedeki kazanımlarını yenilgiye dönüştürmüşlerdir. Bu ayaklanma, tüm Kürt aşiret ve beylerinin katıldığı bir hareket değildir. Harekete daha çok Şeyh Sait’in dini otoritesine bağlı Bingöl, Darahini, Hınıs, Muş, Palu, Piran, Hani, Lice, Maden ve Siverek yörelerindeki dini lider ve feodal beyler katılmışlardır. Urfa, Mardin, Siirt, Van ve Hakkari bölgelerindeki aşiret ve beyler ayaklanmaya katılmamıştır. Kaldı ki bu ayaklanmanın bir kışkırtma olduğu sonradan yayımlanan anı ve belgelerde ortaya çıkmıştır. Örneğin Şeyh Sait’in de üyesi olduğu söylenen, Kürt aydınlarının oluşturduğu Azad Cemiyeti’nin bilgisi ve iradesi dışında gerçekleşmiştir olay. O günleri bizzat yaşayan cemiyet üyesi Kadri Cemilpaşa Bey, anılarında Azad cemiyetinin ayaklanmayı duyduğunda hayret ve tereddüt içinde kaldığını, açıkça ifade eder. Diğer yandan Şeyh Sait isyanı tartışılırken atlanan çok önemli bir konu var; Kürt feodallerinin birleşerek ortak bir milli devlet oluşturmaları için en uygun zaman, savaş sonuna denk düşen ve devlet otoritesinin kalmadığı 1918-1919 yılları arasındaki dönemdi. Ama bu dönemde Kürt Teali Cemiyeti yöneticilerinin tüm çabaları Kürt aşiret ve beyleri tarafından reddedildi.
‘Kürt feodalleri yeni devlette eski konumlarını sürdürmek istedikleri için bağımsız Kürt devletine karşı çıktı’
-Kürt burjuvazisi o dönemde de “Kürt ulusal pazarından” yana değildi yani?
Tabii hatta öyle ki Kürt feodalleri, cemiyetin Paris’teki temsilcisi Kürt Şerif Paşa’nın 1919’da Paris Konferansı’nda Ermeni temsilcisi Nubar Paşa ile anlaşarak bağımsız bir Kürt devletinin kurulması için yaptığı girişimleri şiddetle protesto etti. Paris’e gönderdikleri telgraflarda ve İstanbul basınında yayımladıkları ilanlarda Şerif Paşa’nın Kürtleri temsil etmediğini söyleyerek, temsilcilikten istifa etmesini istediler.
-Amaçları neydi?
Yolladıkları ilanlarda “Vazifemiz, Devlet-i Aliye’yi Osmaniye’yi yeniden ihya etmektir. Kürt devleti tahayyülü sadece İslam düşmanlarının işine yarar” diyorlardı. Çünkü yeni devlette de eski konumlarını sürdürmek istiyorlardı.
© Tüm hakları saklıdır.