Prof. Büşra Ersanlı'nın da adının geçtiği, KCK davasının iddianamesinden örnekler veren Yeni Şafak gazetesi yazarı Kürşat Bumin, "Önümüze getirilen suçlamalar ve bu suçlamaların dayandırıldığı deliller, bu ve benzer durumların bırakın 'ceza yasası' mantığını, doğrudan düz mantığın bile kabul edemeyeceği büyük atlamalar-boşluklarla dolu" dedi.
Bumin, kapatılması gündemde olan özel yetkili mahkemeler konusunda AKP'yi de eleştirerek, "AKP'nin, ülkeye vaat ettiği 'ileri demokrasi'yi 'özel yetkili'lerin asla gerçekleştiremeyeceğini anlaması gerekirdi" dedi.
Kürşat Bumin'in Yeni Şafak gazetesinde "'Özel yetkililer'e veda ederken bir iddianameden notlar" başlığıyla yayımlanan (30 Haziran 2012) yazısı şöyle:
'Özel yetkililer'e veda ederken bir iddianameden notlar
Anlaşılan o ki "özel yetkililer"e ilişkin yapılması beklenen düzenleme bir iki fasıla dokunulmasıyla yetinmeyip onu da atası DGM'ler gibi hukuk sisteminin tamamen dışına çıkaracak. "Geç bile kalındı" diyorsanız tabii ki haklısınız. "Eski Rejim"den miras bu "olağanüstü" yargılama düzeni gerçekten de fazlasıyla çok yaşadı. Ak Parti'nin bir zamanlar ("yemin gecesi") tutuklamak için Merve Kavakçı'nın kapısına dayanan aklını "Devletin Güvenliği"ne aklını takmış DGM savcılarının ellerinin nerelere kadar uzanabileceğini çok daha erkenden tahmin edip, bu mahkemelerin devamı niteliğinde olan "özel yetkililer"in varlığının gölgesinde ülkeye vaat ettiği "ileri demokrasi"yi asla gerçekleştiremeyeceğini anlaması gerekirdi.
Neyse de, "geç olsun da güç olmasın" diyelim...
Köşe tutmuş olmanın gereği olarak "özel yetkililer"in elinden çıkan iddianamelerden birkaçına ben de göz gezdirdim. Dikkat ediyorsanız, okudum-hatmettim demiyorum, sadece "göz gezdirdim". Çünkü doğrusu şüphelilerin-sanıkların müdafileri dışında kalanlar için bu iddianameleri kıraat etmek gerçekten de büyük bir azim, zaman ve soğukkanlılık gerektiriyordu. Duruşmada okunması (Biliyorsunuz bu iddianameleri görevlendirilmiş "TRT spikerleri" okuyor; yeri gelmişken soralım: Dünyada –"totaliter sistemler" hariç tabii ki- bu uygulamanın var mıdır bir benzeri!) günlerce süren binlerce sayfa iddianameler, onlarca-yüzlerce ek "klasörler" ve tabii olarak bitmek tükenmek bilmeyen, nereye kadar gideceği meçhul duruşmalar... Benzerlik kursam kırılan olur mu bilmiyorum ama bu derece geniş tutulmuş iddianameler ve "klasörler" ile ilk kez 12 Eylül yargısında karşılaşmıştık...
İçinizden pek çoğu bu iddianamelerden hiç değilse birisine göz atmıştır muhakkak. O zaman bu metinlere ilişkin şimdi söyleyeceğim şu özelliği tabii ki hatırlıyorsunuzdur: İddianamelerin çok büyük bir bölümü (artık) çözülüp-kağıda dökülmüş dinleme kayıtlarından oluşuyor. Üstelik bu çözümler - kayıtları kim çözüyor ise- "olduğu gibi", yani dinleyenin anlayıp kaleme aldığı "konuşma dili" tarzında. (Bugüne kadar önlerine her zaman düzgün-ciddi metin konulan "TRT spikerleri" iddianamelerin bu bölümlerinde nasıl davranıyorlar acaba?)
Lafı daha fazla uzatmadan önünüze KCK davasının bir sanığının iddianamesinden (ve "klasörler"inden) seçtiği örneklerle nasıl bir hal içinde olduğumuzu bence çok iyi analiz eden yazısından bazı bölümleri getireceğim. Sanık, Büşra Ersanlı, söz konusu yazı 10.06.2012 tarihli Radikal 2'de yayımlandı.
"Keceke" denen iddianamenin ve dava dosyasının 50. klasörünün benimle ilgili ana fikri, benim PKK talimatlarını ve Abdullah Öcalan'ın görüşme notlarındaki talimatlarını, bir "yönetici" sıfatıyla yerine getirmem ve bu konuda "yoğun gayret sarf etmem" olarak görünüyor. Yani PKK yerine BDP olarak düşünmemiz lazım, çünkü PKK üyeliği/yöneticiliği ile ilgili herhangi bir delil yok. Olması da imkansız zaten.
Emniyet diyor ki, "2002-2012 yılları arasında defaatle ülkemizden yurtdışına giriş çıkış yaptığınız tespit edilmiş olup; PKK terör örgütü ve KCK /TM faaliyetleriniz çerçevesinde yurtdışında faaliyet gösterdiğiniz değerlendirilmektedir" (Klasör 50 s.14). Yani Marmara Üniversitesi'nden tüm izin dilekçelerini takip etmeye gerek yok, onlara göre faaliyetim belli.
390-391 sayılı dokümandan şu sonuç çıkmış: "... Kürt halkının taleplerinde haklı olduğunun anlatılmaya çalışıldığı, bu nedenle PKK /Kongra-Gel terör örgütünü de bir nevi haklı gördüğü anlaşılmıştır." Allah Allah! Hem "yönetici" yapılıyorsun hem de bir nevi haklı görüyorsun. Tam haklı görsen ne olacak kim bilir?
Bir telefon görüşmem de Emek Özgürlük Demokrasi Bloku'nun önemini anlatmam için beni Roj TV 'ye davet eden Baki Gül ile. Kendisine Blok'u desteklemek için "gelmek isterdim ama gelemiyorum" diye cevap veriyorum. O da "Bir dahaki sefere" diyor. Beni defaatle davet etmiş ve sadece telefondan tanıdığım Baki'ye "İnşallah, inşallah Baki" diyorum. Çıkan sonuç: " BDP 'nin öncülüğünde sözde 'demokratik anayasa ' hazırlama faaliyetlerine başlandığı, bu kapsamda çeşitli çevrenin katılımı ile sempozyumların düzenlendiği tespit edilmiş, Büşra Ersanlı'nın da Abdullah Öcalan ve üst düzey örgüt mensuplarının talimatları doğrultusunda sözde demokratik anayasa faaliyetleri içerisinde bilerek ve isteyerek görev almak istediğini, 'İnşallah, inşallah Baki' şeklindeki ifadelerle açıkça beyan ettiği tarafımızdan tespit edilmiştir" (Klasör 50, s. 365-366).
Ara yorum: Ersanlı'nın bu bölümde yaptığı yorum gibi verdiği şu bilgi de çok dikkat çekici: "Klasör 50", "BDP'nin öncülüğünde sözde 'demokratik anayasa' hazırlama faaliyetlerine başlandığı.." diyor: Daha doğrusu "diyebiliyor"! Bu cümlede hepimizi-herkesi hayrete düşürmesi gereken sözcük "sözde" ekinin artık –basbayağı- "yargı dili"nin de bir parçası olduğunu gösteriyor ki, maazallah!
2400 sayfalık iddianamede şahsıma ait alan 27 sayfadır. Dava dosyasının 582 sayfalık 50. klasörü tamamen bana ait, 400 sayfasını tasnif ettim. Öncelikle tümünün ifade özgürlüğü kapsamında olduğu açık seçik görülü-yor. Neler var? İki dosyaya ayırdım. Birincisi "akademik ağırlıklı", ikincisi "telefon görüşmeleri, resmi ve ayrıca çok şahsi notlar.(...)
Peki bu sayfalarda neler mi var? Liste uzun, aktarmamız imkansız. Ama isterseniz olanların kısa bir özetini şöyle yapabilirim: "Neler yok ki!"
Türkiye toplumu bu türden iddianamelerle bırakın yargılanmayı, karşılaşmayı bile hak etmiyor. Çünkü önümüze getirilen suçlamalar ve bu suçlamaların dayandırıldığı deliller, bu ve benzer durumların bırakın "ceza yasası" mantığını, doğrudan düz mantığın bile kabul edemeyeceği büyük atlamalar-boşluklarla dolu.