31 Mart 2013 15:13
Nevruz’da Diyarbakır’da sahneye çıktığı için bazı çevrelerce eleştirilen Kazım Koyuncu’nun kardeşi Niyazi Koyuncu, “Karadenizlilerle Kürtlerin arasında sanki düşmanlık var gibi bir şey yaratılmaya çalışılıyor. Sanırım onlar da bunu kırmak için böyle bir adım attılar. Bizde öyle düşmanlık müşmanlık olamaz” dedi.
Sosyal medyada annesine gelen küfürlere kızgın olduğunu söyleyen Koyuncu, “Bu kadar aşağılık bir şey olabilir mi? Niye küfürle konuşuyoruz? Annemin ne günahı var? Zaten olay anne değil mi burada, bu durumda anneler ağlamıyor mu? Ve hâlâ anneye laf gidiyor” diye konuştu.
Niyazi Koyuncu, Milliyet gazetesinden Asu Maro’nun sorularını yanıtladı. Milliyet’teki söyleşi şöyle:
Bir albüm geçti 2012’nin son aylarında elime, Muço Pa. Kapağında uzun saçlı, sakallı bir genç adamın fotoğrafı. Hem yeni bir yüz, hem çok tanıdık... Niyazi Koyuncu adı. 2005 yılında kanserden ölen unutulmaz müzisyen Kazım Koyuncu’nun kardeşi. Ve şaşırtıcı derecede benziyor abisine... Karadeniz müziği yapıyor o da... Sesi de benziyor, biraz iç burkuyor dinlerken ama iyi müzik yapıyor, güzel besteleri var, dinledikçe seviyorsunuz.
Sonra 21 Mart geliyor, bir daha duyuyorum Niyazi Koyuncu adını; Diyarbakır’daki tarihi Nevruz’da sahneye çıkan sürpriz müzisyen olarak. Lazca şarkılar söylüyor, barış coşkusuna coşku katıyor... Ama sosyal medya anında giriyor devreye... Niyazi Koyuncu’yu destekleyenler kadar köstekleyenler de var. Kıyamet kopuyor, bir Karadenizli’nin ne işi var orada diye... Özellikle de Karadenizliler memnun değil durumdan. Küfürler uçuşuyor havada...
Niyazi Koyuncu hazırmış olacaklara... Sıkmıyor canını fazla. Kendisinden emin, açıklıyor neyi niye yaptığını... Müzik yaparken, Nevruz’a giderken neleri hedeflediğini... Karadeniz insanını anlatıyor, kendisi gibi olanları ve ona kızanları... Ve tabii ki önündeki en önemli örneği; abisi Kazım Koyuncu’yu...
Öncelikle şaşırdınız mı şu son dönemde olanlara diye sorarak başlamak istiyorum... Bekliyor muydunuz böyle tepkiler?
Tabii ki ben bunu göze alarak gittim Diyarbakır’a. Gitme sebebim de benim barışa ve kardeşliğe olan inancımla ilgili bir şey. Aslında kabul etmemde başka bir neden de vardı; BDP’li vekillerin Karadeniz’de karşılaştığı linç olayı.
O beni üzdü açıkçası. Ben çok fazla Güneydoğu’ya konsere gidiyorum ve her seferinde iyi bir şekilde ağırlanıyoruz. Onlara bunun yapılması beni zaten üzmüştü, böyle bir teklif geldiğinde ben de gittim, belki katkım olur diye. İnsanlar belki sorgular, “bu adam neden gitti” diye. Güzel bir atmosfer de vardı, ben hiç bu kadar kalabalığa şarkı söylememiştim hayatımda. Bir ara başım döndü.
Neden sizi çağırdılar sizce? Karadeniz’den biri olsun diye mi?
Muhtemelen. Çünkü son dönemde Karadenizlilerle Kürtlerin arasında sanki düşmanlık var gibi bir şey yaratılmaya çalışılıyor. Sanırım onlar da bunu kırmak için böyle bir adım attılar. Bizde öyle düşmanlık müşmanlık olamaz. Gittim şarkılarımı söyledim, belki bir köprü olur o şarkılar, siyasetçiler değil de belki insanlar arasında.
Pişman oldunuz mu sonradan, başıma bir sürü iş açıldı diye...
Yok, her şeyi göze almıştım zaten ben. Öyle de yaşayan biri değilim, kafasında doğruları olan biriyim, bir şeye inandıysam tamamdır. Körü körüne bir durum olsa tabii ki üzülürdüm ama ben bunu bilinçli yaptım, gittim şarkımı söyledim, geldim. Bir daha olsa yine giderdim. “Kelleyi koltuğa koydun” dediler mesajlarda, gerekirse öyle oldu.
Karadeniz’deki arkadaşlarınızdan, tanıdıklarınızdan nasıl reaksiyonlar aldınız?
Benim güzel bir çevrem var aslında. Karadenizli olup da muhafazakâr olan arkadaşlarım da var, onların birçoğu da destek verdi. Herkes çünkü insan olarak düşündü. Ne olursa olsan kan dökülmesin, artık bu ülke başka bir şey yapmalı.
O yüzden arkadaş çevremden tepki almadım ama birkaç akrabam bir şeyler yazmış, beni arayamadılar tabii, bir de Karadeniz’de belli bir kesim. Bunların olacağı belliydi. Zaten normalde de benim konser takvimimde Diyarbakır, Van varsa o tipler hemen altına yazıyordu, “Ne işin var orada?” diye. Bunlar bugün o kampanyaları yapan insanlar ve beni dinleyen insanlar da değil.
Sizin büyüdüğünüz yıllarda Karadeniz nasıldı? Siz de bu topraklardan çıktınız ama gitgide milliyetçiliğin kalesi haline geldi Karadeniz...
Ben evimden başlayayım, mesela Hopada Laz-Hemşin ayrımı diye bir şey vardır. Ama ben bu ayrımı şehre gittiğimde anladım. Bizim evde öyle bir ayrım olmazdı, Kürtmüş, Lazmış, ben öyle bir kavram da bilmezdim. Hatta ben bütün ülkenin Laz olduğunu düşünüyordum küçükken. Bir düşmanlık falan yoktu. Ta ki şehre inene kadar. Şehirde indiğimde Hemşin-Laz ayrımını gördüm. Eskişehir’de bu sefer Kürt-Türk ayrımı gördüm.
Siz nerede duruyordunuz?
Ben hep ortadayım çünkü ben babamdan, ailemden çok düzgün şeyler aldım. Babamın bize aşıladığı şey, kimseyi ötekileştirmemek ve insan olmak. Biz onun çocukları olarak ırkçılık kavramını hiç bilmedik. Bana o şovenistliği yapanların da çok fazla olduğunu düşünmüyorum, sadece sanal âlemde fazlalar. Karadeniz’e gidemeyeceksin muhabbeti var, inanmıyorum öyle şeylere.
Fazla değiller diyorsunuz ama sesleri çok çıkıyor?
Çünkü sistem de bunu istiyor, hep ötekileştirmek istiyor bir şeyleri. Ama ne bileyim bana parlayabilir, “Naaptun, ne ettun?” diye ama bir-iki konuşmadan sonra “Ha” der yani. Kindarlık yok, gidip konuşmak lazım. Ben hatta bana yazanları bir düğün salonuna toplayıp herkese kendimi anlatmak istedim aslında. Savunmak için değil, onları anlamak ve bu işin doğru olmadığını anlatmak için. Ama sonrasında birkaç arkadaşla konuşmayı denediğimde bunun mümkün olmayacağını gördüm. Çünkü başka taraftan bakıyorlar ve hiçbir şey almıyorlar. Bazen değiştiremiyorsun. Bu Karadeniz’de de oluyor, Güneydoğu’da da, Akdeniz’de de, Ege’de de. Ben direkt Karadeniz diye bakmıyorum.
2003 senesiydi, abiniz Kazım Koyuncu Nevruz’da çıkmıştı, kıyamet kopmamıştı. O zaman farklı mıydı?
Evet. Sanırım yeni bir nesil geliyor ve belki de o zaman sanal âlem bu kadar revaçta değildi. Abim de ben de, hep barışa inandık. Kardeşliğe inandık, paylaşıma inandık. O da onun için oradaydı, ben de onun için ordaydım. Bize bu Cavit Koyuncu’nun yaptığı bir şey.
Babanız mı?
Babam. Çünkü bu tip durumlarda aile endişesi yaşıyorsun haliyle. Babam beni aradı ve “Oğlum senle gurur duyuyorum, sen bir barış güvercinisin, ne derlerse desinler ben arkandayım, annen de iyi” dedi. Öyle bir gönderme yaptı.
Annenize küfrediyorlar sosyal medyada çünkü değil mi?
Evet, bu kadar aşağılık bir şey olabilir mi? Niye küfürle konuşuyoruz? Annemin ne günahı var? Zaten olay anne değil mi burada, bu durumda anneler ağlamıyor mu? Ve hâlâ anneye laf gidiyor.
Oraya gittiğinizde 10 yıl önce de abim burada çıktı diye düşündünüz mü?
Duygulandım tabii çünkü abime müthiş bir sevgi var Diyarbakır’da. Ben her oraya gittiğimde herkesin anlattığı o Nevruz konseridir, abimin “Denizin çocuklarından dağların çocuklarına selam getirdim” sözleridir. Sahneye çıktığımda tabii ki etkilendim, orada abim de çıkmıştı.
Siz altı kardeşsiniz değil mi? Kazım abiniz en büyük müydü?
Hayır, benden bir büyük. Kazım beşinci, ben altıncı. 13 yaş vardı aramızda.
Müzik hep var mıydı evinizde?
Ben gözümü açtım, abim vardı zaten, Zuğaşi Berepe vardı, onu dinliyorduk. Zaten Karadeniz ailesinde mutlaka çay toplarken şarkı söylenir ya da köyde toplanılır, biri atma türkü atar.
Siz de küçüklükten meslek olarak düşündünüz mü müziği?
Meslek olarak bakmadım ama gitar çalıyordum, şarkı söylüyordum, profesyonellik Eskişehir’de öğrencilik yıllarımda başladı. İlk kez sahneye çıktım ve bir daha inmek istemedim.
Neden Eskişehir’e gitmek istediniz okumak için?
Ben önce Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde okudum iki yıl. Orayı bıraktım. Sonra abime bir söz verdim, dört yıllık üniversiteyi kazanacağım dedim. Hopa’ya gittim çalışmaya, abim hastalandı, her şeyi bıraktım. Eskişehir’e gitme amacım okul falan değildi, biraz kaçmaktı. Haritada yerini bilmediğim bir yere gittim, abimi kaybettikten sonra. Biraz acıyla baş başa kalmak istiyordum.
Abinizi dinliyor musunuz hiç?
Vefatından sonra dinleyemedim bayağı bir zaman. Şimdi de tek başıma dinleyemiyorum. Ama her yerde karşılaşıyorsun, İstiklal’de yürürken abim çalıyor. Ben bir seneden fazla İstanbul’a gelmedim duymamak için. Cihangir’e uzun zaman gelmedim çünkü abim orada oturuyordu. Ama bir gece onu yıktım, bir arkadaşımla abimin evini izledik.
Anneniz babanız sizin müziğinizi beğeniyor mu?
Annenin babanın beğenmesi zordur, bir de abim gibi bir faktör vardı. Ama annemin babamın desteği oldu, ablam hâlâ Kazım’ı dinleyemiyor, abimin VTR’si geçerse annem bayılıyor. Ama şimdi ablam “Ben seninle müzik dinlemeye başladım” yeniden diyor. Belki özlem gideriyor benimle ama abimi hâlâ dinleyemiyorlar.
Nasıl bir ilişkiniz vardı abinizle?
İyiydi, bazen çok kızardı ama iyiydi. Bir de benim annem beni biraz yaşlılıkta dünyaya getirdiği için bazı sıkıntıları vardı. Kazım bakardı bana, bir baba, bir anne, bir arkadaş, her şeyin bütün olduğu bir kavramdı benim için abim.
Birlikte müzik yaptınız mı hiç?
Yok, ben utanıyordum zaten karşısına çıkmaya. Bir sefer tuvalette şarkı söylüyordum, “Ne güzel söylüyorsun, yarın stüdyoya gel, bir-iki kayıt alalım” dedi, ben stüdyodan kaçtım. Ailemin karşısında ilk kez bu sene şarkı söyledim, Ghetto’da.
Abinize benziyorsunuz gerçekten... Siz de benzetiyor musunuz kendinizi?
Keşke benzeyebilsek. Yani fiziksel olarak var benzer yanlar ama keşke her şeyimizle benzeyebilsek Kazım’a. Çünkü o doğruydu.
Onun bıraktığı yerden Niyazi devam ediyor gibi bir bakış var. Siz de öyle düşünüyor musunuz?
Abim bir yol açtı ama ben tek başıma onun izindeyim dersem abime de saygısızlık olur, çok güzel müzik yapan Karadenizli arkadaşlar var, onlara da saygısızlık olur. Aklı başında tüm Karadeniz müziği yapan dostlarımızla o yoldan gitme hedefindeyiz. O yol doğru bir yol çünkü, bize insanlığı, barışı öğreten bir yol. Müziğin sadece müzik olmadığını öğreten bir yol.
Yaptığınız açıklamada “Olaya insani açıdan baktım, politik değil” diyorsunuz ama her zaman politika olmuş hayatınızda...
Politika hayatta zaten mevcut bir şey ama ben sadece insanım diyorum, istediklerim çok masumane şeyler hayattan, bunun için illa bağırmaya gerek yok. Ben son dönemde hümanistliğe çok inanmaya başladım ve bunun için vicdanımla Diyarbakır’daydım. Biri şey demiş; İsrail, Filistin’e saldırıyor, hiç Filistinlilerin yanında oldun mu? Biz Filistin’in yanındayız, biz hep zulüm görenin yanındayız.
Kazım Koyuncu Kültür Merkezi Başkan Yardımcısı Dilek Dindar “Karadeniz’de yaşanan süreç biz namuslu Karadenizlilerin başını öne eğen bir süreç” demiş. Siz de bir sorumluluk hissediyor musunuz bu anlamda?
Tabii sorumluluk hissediyoruz, oradan o tip durumların çıkması bizi üzüyor. Bunu da düzlüğe çıkarmak istiyorsun, olmaması gerektiğini düşünüyorsun, o kişilerin Karadenizli olmasını düşünmek de istemiyorsun.
Ya da bu ülkede böyle şeylerin yaşanmamasını istiyorsun, ben sadece Karadeniz olarak bakmıyorum.
© Tüm hakları saklıdır.