Tarihin en büyük iklim toplantısı, Danimarka'nın başkenti Kopenhag'da 192 ülkeden 15 bin kişinin katılımıyla başladı. İki hafta sürecek toplantılara 105 dünya lideri de katılacak. Amaç 2012'de sona erecek Kyoto Protokolü yerine yeni bir anlaşma koyabilmek.
Milliyet gazetesi yazarı Sami Kohen'in bugünkü (15.12.2009) yazısı:
Türkiye’nin gündeminde şu sırada yer alan bunca ivedi iç ve dış mesele arasında, Türk kamuoyunun küresel ısınma gibi çevre sorunlarıyla fazla ilgilenmemesi doğal karşılanabilir. Ancak hepimizin yaşamını giderek etkilemeye başlayan bu probleme eğilmemiz için şimdi bir fırsat var: Türkiye dahil, 192 ülkenin katıldığı Kopenhag’daki İklim Değişikliği Konferansı...
Geçen hafta başlayan ve önümüzdeki cuma günü, devlet ve hükümet başkanları düzeyindeki bir oturumla tamamlanacak olan bu konferansın amacı, küresel ısınmanın yıkıcı sonuçlarını önlemeye yönelik bir ortak strateji belirlemek.
BM’nin düzenlediği bu konferansın, 2012’de sona erecek olan Kyoto Sözleşmesi’nin yerini alacak bir anlaşma sağlaması, insanlığın -hepimizin- selameti bakımından hayati bir önem taşıyor.
Kopenhag zirvesi, böyle bir müjde ile mi, yoksa umut kırıcı bir fiyaskoyla mı sonuçlanacak?
Bunu herkes gibi, bizlerin de yakından izlemesi gerek.
Nedenler ve sonuçlar
İklim değişikliği veya küresel ısınma diye tanımlanan olayın nedenleri ve yol açmaya başladığı sonuçları hepimiz biliyoruz.
Sanayileşme ve modern yaşam tarzı, sera gazı etkisi yapan karbondioksit salımında tehlikeli bir yükselişe yol açıyor. Genelde en çok kullanılan enerji kaynaklarından fosil yakıtların (petrol, gaz, kömür gibi) bunda büyük payı var.
Sonuçta artan karbondioksit emisyonu doğanın dengelerini bozuyor, küresel çapta ısınmaya neden oluyor. Bu da, kendisini yer yer kuraklık, çölleşme veya seller, kasırgalar olarak dışa vuruyor. Bunun sonucunda da açlık, göç, hastalık, ölüm gibi felaketler ortaya çıkıyor...
Türkiye de iklim değişikliğinin etkilerini hisseden ülkeler arasında...
Dolayısıyla, tüm ülkelerin katkısıyla, bu duruma yol açan uygulamalara son vermek -yani dünyanın daha fazla ısınmasını önleyecek etkin tedbirler almak- gerekiyor.
Teoride bu önlemlerin ne olması gerektiği belli: Sanayiye, modern yaşam tarzına bir çekidüzen vermeli... Küresel ısınmaya neden olan karbondioksit salımını asgari düzeyde tutmak için, yinelenebilir enerji kaynaklarına başvurmalı, yeni teknolojiler geliştirmeli, vesaire...
Pratikte ise, bu ilkeler üzerinde uluslararası bir mutabakat sağlamak, bunları hep birlikte uygulamak hiç de kolay olmuyor. Kopenhag’da yapılmakta olan toplantılar, aynı endişeleri taşımakla beraber, çeşitli ülkelerin sorumluluk üstlenmekte farklı tavırlar aldıklarını gösteriyor.
Zengin-fakir farkı
Tartışılan konuların başında gelen gaz salımı ve ısınma limitleri üzerinde henüz tam bir mutabakat yok. Daha önemlisi, bazı rakamlar belirlenebilse de anlaşmaya taraf olacak devletlerin hangi kıstasa göre, ne oranda buna katkıda bulunacağı konusunda bağlayıcı bir anlaşma sağlamak çok zor.
“Az gelişmişler”, ABD, AB, Japonya gibi ileri sanayi ülkelerinin daha geniş katkısını beklerken, “zenginler” de Çin ve Hindistan gibi “devler”in ve diğer gelişme halindeki ülkelerin gaz emisyonlarını yüksek oranda kısmalarını istiyorlar. Bu sonuncular ise sanayileşme sürecini aksatacak böyle bir şartı kabul etmiyorlar.
Bu son nokta, sanayileşme sürecindeki Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. Türk kamuoyunun bu konuda daha ayrıntılı şekilde bilgilendirilmesi gerekiyor. Kopenhag zirvesinden -daha önce Kyoto Sözleşmesi ile ilgili çalışmalar sırasında olduğu gibi- uzak kalmayalım...