Söyleşi

Konyalı din öğretmeni nasıl best seller oldu?

FORBES’un “En çok kazanan Türk yazarlar” listesinde Orhan Pamuk’tan...

01 Ağustos 2011 03:00





HAZAL ÖZVARIŞ /  T24

FORBES’un “En çok kazanan Türk yazarlar” listesinde Orhan Pamuk’tan hemen sonra 9. sırada Sinan Yağmur isimli bir din öğretmeni yer aldı. Konya’da yaşayan öğretmenin Aşkın Gözyaşları Tebrizli Şems kitabı 290. baskısını yaptı.

Galatasaray’ın kaptanı Arda Turan, yuhalanmalara karşı kitaptan "Okudum tepkilere sabır çektim" sözleriyle bahsederken Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım aynı kitabı Metris Cezaevi’nde okuyor.

Korsan kitapları orijinalinden 3 kat fazla fiyata satılıyor, imza günlerinde okuyucularına kitap yetişmiyor. Radikal yazarı Ezgi Başaran’ın tabiriyle o bir fenomen.

46 yaşında, evli ve 2 çocuk babası. Ramazan aylarında sarıkla sahneye çıkarak şiir okuyor, kitaplarını yazmak için Afganistan, Suriye, İsrail’e gidiyor. Okuyucularından “can parelerim” diyerek bahsediyor.

Her şeyin 1984 yılında Mevlana’nın rüyasına girerek kendisine “Evladım yaz beni” demesiyle başladığını söyleyen Sinan Yağmur, yakında yayımlanacak Hz. İsa kitabının “sadece Türkiye’yi değil, tüm dünyayı yerinden oynatacağını” söylüyor.

Peki Anadolu’dan çıkan ve reklamı yapılmaksızın tüm Türkiye’ye yayılan bu yazar kim? Diğer çok satan yazarlar, Elif Şafak ve Ahmet Ümit hakkında ne düşünüyor? Türkiye’deki “hastalıklı ortamın iyileşmesi” için önerdiği yol ne? Hz. İsa kitabında neler yazacak? Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için neler dedi? Kitaplarını nasıl yazıyor? Ne kadar kazanıyor ve kazandıklarını nasıl harcıyor?

İşte Sinan Yağmur’un T24’ün sorularına verdiği cevaplar:

Tebrizli Şems kitabınızın önsözünde Şems’in ağzından “Beni bugüne kadar doğru yazamayan kalemlere sesleniyorum!” diyerek “Tasavvufun tozunu yutmayanlar, Konya’nın yolunu tutmayanlar ne derece doğru anlayabilirler beni” sözleriyle bazı kalemleri eleştiriyorsunuz. Röportajlarınızda kastedilen kişilerin Ahmet Ümit ve Elif Şafak olduğunu söylediniz


Hz. Mevlana ve diğer mutasavvıflar kimsenin malı değildir. Herkes Mevlana’yı ve Şems-i Tebrizi’yi yazabilir. Ancak hakikate sadık kalarak yazmak zorundadırlar çünkü yazarlık bir vebal işidir. Ticari kaygı veya şöhret endişesiyle yazı yazılıyorsa kalem sahipleri yazının yazgısına biat etmelidir. 

Elif Şafak Hanım Aşk kitabıyla Mevlana ve Şems'in hafızalarda canlı tutulmasına sağlamış, Şems'i okurlarla tanıştırmış Aşk kitabı yazılmasaydı Aşkın Gözyaşları kitabına bu kadar ilgi olmazdı. Şafak edebiyata bir ivme kazandırdı, eleştiri ona değil.

Eleştiri, Türk yazarlardan ziyade İranlı yazar Saide Kuds’a eleştiridir. Hz. Şems-i Tebrizi’yi, Kimya Hatun'u, Mevlana'yı yakışmayan bir şekilde yazmıştır. Saçma sapan kaynaklara ters kafasındaki fantezini gerçek gibi sunulması karşısında bir Mevlevi olarak benim susmam mümkün değildi.

Twitter'da bir okuyucunuz konferanslarınızdan birisine katılmış ve sizin "
on numara bir söz etti. Mevlana, boğaza karşı kısa etekle oturup kitap yazmakla anlaşılmaz" dediğinizi yazmış. Buradaki eleştiri kime yönelik ve Mevlana'yı yazmanın etek boyuyla ilişkisi nedir? 

Bu söz tam anlamıyla o şekilde söylenmedi. Bu söz, gazetelere de böyle yansıdı. Hz. Mevlana terasta oturularak yazılmaz. Bu söz sadece İstanbul'da yaşayıp da hiç Konya'ya gelmeden, Mevlana'nın yaşadığı coğrafyayı gezmeden, Konyalılarla konuşmadan, dergâhı gezmeden, Şems'in makamını gezmeden onları yazmaya niyetlenen kişileredir. Sadece Elif Şafak yazmıyor Mevlana'yı. 


"Mini etek" sözü kime? 

Ben o kavramı kullanmadım. Kimsenin kıyafetine karışmam. 

"Tasavvufun t'sini bilmemek"ten bahsediyorsunuz ve bunu sizin yaptıklarınızı yapmamakla bağdaştırıyorsunuz. Tasavvuf konusunda kendinizi başka insanları yargılayarak "Bu yanlış anlatıyor" diyecek kadar yetkili merci olarak görüyor musunuz?

Yetkili merci olarak görmek değil, haksızlık karşısında susmamak olarak görüyorum. İnsanları yanlış yönlendiren varsa uyarmak zorundasınız. İkincisi Hz Mevlana mütevazılığı ile ön plandadır, Şems de haksızlık karşısında susmamasıyla. 


‘Ben Mevlana’yı Elif Şafak’tan önce yazdım’

Siz Mevlana ve Şems'i yazan bir yazar olarak, onların öğretileriyle mi yolunuza devam ediyorsunuz? 

Bunun kendime bir övgü olarak algılanmasını istemem. Hz. Mevlana ve Şems-i Tebriz'i yazan bir insan değilim. Yaşayan bir insanım. En azıdan yaşamaya gayret edip bunun sancısını çekiyorum. Bu nedenle kitaplarımı Mevlana'nın doğduğu evde yazdım. O nedenle Hz. Mevlana'nın doğduğu Belh'ten itibaren hangi yol üzerinden Konya'ya gelmişse, ben de o yolculuğu yapmış bir insanım. Turistik gezi değil, onu yaşayabilmek için yaptım bunu. şöyle bir dua ettim: "Yarabbim senin kulların Mevlana ve Şems'i yazıyorum. Yanlış bir kelime yazarsam parmaklarım felç, dinim lal olsun" dedim. 27 yıl bunun sancısını çektim. 

Elif Şafak, Ahmet Ümit ve diğer yazarlar... Onları takdir ediyorum. Herkes kendi yazdığından sorumludur. Ben 15 yıl önce Mevlana'yı yazmış bir insanım. Kamuoyunda şöyle bir izlenim var: "Elif Şafak yazdı, Ümit yazdı, Sinan Yağmur baktı ki Mevlana iyi tutuyor, ben de yazıyım." Hayır, ben onlardan yıllar önce yazmış bir insanım. 27 yıl önce yazdım. Hiç reklamsız, afişsiz, Konya'dan bir öğretmenin kitabı dünyada konuşulur oldu. Neden? Ben birileri gibi billboardlarda, afişlerde boy boy kitabımı yayınlatmadım. 

Bu tanıtımı yanlış mı buluyorsunuz?

Hayır, ticari bir şeydir. Medyada tanınan bir insan değildim, hala da tanınmıyorum. İnsanlar tarafından tanınmak peşinde de değilim. O nedenle beni çağıran insanlara en önce "afişlerinizde asla resmimi kullanmayın, kitabın resmini kullanın" diyorum. Çünkü insanlar kitaba geliyor, Sinan Yağmur'a gelmiyor. 


‘Hz. İsa ‘olmak’ için Kudüs’e gideceğim’

İleriki kitaplarınızdan birinin Hz. İsa ile ilgili olacağını açıklamışsınız. Onun da geçtiği yolları geçecek, çarmıha gerilecek misiniz? 

Kudüs'e gittim, Vatikan'a da gideceğim. Yine Hz. İsa için Suriye'ye gittim.

Bu kişilerin yüzyıllar önce geçtiği yollardan bugün geçmek  yeterli mi? 

Duyguyu yaşamadan kağıda dökemezsin. Yaşamak mekan ve zaman işidir. Peyami Safa, 9. Hariciye Koğuşu'na düşmeseydi bu kadar canlı yazamayacaktı. Bu tür coğrafyalara gitmem bu kaynaklara sabit kalmak için bir hassasiyettir. Anlayabilmek için Şems'leşmeniz, Mevlana'laşmanız lazım. 

Hz.İsa "olmaya" da çalıştınız mı?

Bunun için Kudüs'e tekrar gideceğim. Bu kitap için 10 yıldır uğraşıyorum. Nasıl ki Dustin Hoffman Rain Man filminde deli bir adamı oynamak için 6 ay boyunca ruh ve sinir hastalıkları kliniğe gittiyse ve kısmen deli olduysa siz aşkı ve aşıkları anlatabilmek için onu yaşamanız, ona yaklaşmanız lazım. 

Bu çerçevede "deli" olmak İsa, Mevlana olmaya denk düşüyor. 

İlla İsa olmayı, çarmıha germek olarak görmüyorum ama yaşadığı Kudüs'e gitmek, Beytüllahim'e gitmek. Kıyamet Kilisesi’ne gitmek, Hz. Meryem'in yaşadığı çöle gidip tefekkür etmeniz, o duygu yoğunluğu içinde olmanız size manalar yüklüyor. Siz de o manalarla kalemin ucundan üflüyorsunuz. 


‘Kitabım dünya edebiyatında çığır açtı’

Cennetin Gülü kitabınızda Hz. Muhammed'i birinci dilden anlatıyorsunuz. Bu tepki topladı mı? 

Hayır, olumlu oldu. Peygamber efendimizin hayatını Cennetin Gülü'nde biraz kısa anlatmıştık. Onun için Mekke ve Medine'ye gittim. Ve bu kitap roman değil, akademik bir çalışmadır. Roman haline getirdim ve bu çalışmayı da bitirdim. Kısmet olursa Aşkın Peygamberi adıyla Mart ayında okuyucularla buluşacak. Mekke dönemini, evlatlığı Zeyd ve Medine döneminden vefatına kadar ki hayatını anlattım. Vefatı kısmını, kendi dizinde can veren Hz. Ayşe annemizin ağzıyla aktarıyorum. Bu da edebiyatta bir ilk oldu. Biyografik roman tarzı olmayan dünya edebiyatında Aşkın Gözyaşları çok farklı bir çığır açtı. Bu alanda bir ilk kitap oldu. İkinci olarak, korsanı orijinalden pahalı ilk kitap oldu. Üç, elden ele dolaşarak okuyucunun okuyucuya sanki kendi kitabıymış gibi vermesiyle, reklamsız, sessiz, Anadolu'dan bir çok dezavantajlara rağmen 6 ayda 230'uncu baskı, 1 yılda 290'ıncı baskıya yükselen bir kitap oldu. Yayın dünyasını çok şaşırtıcı oldu. 


Hz. İsa kitabımın ardından İsrail bütün insanlıklardan özür dileyecek’

Hz. İsa ile ilgili kitabınızın Şems kadar satabileceğini düşünüyor musunuz? 

Hiçbir kitabı satış kaygısıyla yazmıyorum. Ama kitap sadece Türkiye'de değil, Hıristiyan ve Yahudi alemde müthiş bir sansasyon yaratacak. Bu kitap dünyada tutulacak. Taşları yerinden oynatacak.

Neden? 

Vatikan'ın maskesi düşecek. Amerika'da Evangelistler saklanacak yer arayacak. Yahudiler veya İsrail bu kitaptan sonra sadece Müslümanlardan değil bütün insanlıklardan özür dileyecek. 

Neden? 

Kitabı okuyunca göreceksiniz.

...

Sahte putları yıktığı için. Tapınak Şövalyeleri, Mason locaları, dinler arası diyalog... Her şey. Kitabın içerisinde var. 


‘Hz. İsa bir Müslüman’dı’

Putların sahteliğini gezerken mi ortaya çıkardınız? 

Sadece gezerken değil, 30 yıllık bir ilahiyatçıyım. Hz. İsa'yı her kaynaktan okuyan bir insanım. İncil'in Matta, Markos nüshalarını okudum. Tevrat'ı okudum. Eksikliklerini, yanlışlıklarını, çelişkilerini buldum. Hz. İsa'yı, tarihi süreçler, Papalığın kuruluşu, Haçlı Seferleri, İsrail, Gazze, Hitler'in soykırımı... Hepsi kitabın içerisinde var. 

İsa'dan çok sonra olan şeylerden bahsediyorsunuz... 

Hz. İsa'nın öğretileri bugünkü dünyaya yansımasını belirtiyor. 

Öğretilerin içinde bugün olacaklar vardı diyorsunuz? 

Evet, Müslüman bir insan. Kul bir insan. 

‘Hristiyan değil, Müslüman bir insan’?

Hz. İsa'nın döneminde ve getirdiği öğretilerin hiç birisinde Hristiyanlık diye bir şey yok. Şu andaki Hristiyanlık Roma tarafından uydurulmuş bir din. Hz. İsa'ya gönderilen din İslamiyet'in kendisi.

Ferisilerin Roma'nın, valiliğin de desteğiyle Yahudi din tüccarlarının Hz. İsa'yı öldürme kararlarını verirken ki belgelerle yer yerinden oynayacak.

İnandırıcı bulunmama ihtimalinizi düşünüyor musunuz?

Öyle bir şey olsaydı, insanlar bugün bu kitabı buraya getirmezdi. Bugünlere taşımazlardı. Gönlü okşamayan kitap için göz yorulmaz. Vatikan'a kaynakçalar için gidiyorum. Vatikan kütüphanesinde bazı kitaplar var. Almanya'da Köln'de Down Kilisesi var. Orda bu dönemle ilgili çok geniş kaynaklar var. Son 6 aydır, büyük bir koşturmanın içinde yolculuklarımı gece yapıyorum. Uykumu ve kitap okumayı otobüse, uçağa bırakıyorum. 6 ay öncesinde benim kitap okuma sürem 6 saattir.

Bu kitap ne zaman bitecek?

Zaman veremiyorum. 2000 yılından bu yana yazıyorum. 11 yıl oldu. Kudüs'e ve Vatikan'a gideceğim, İngiltere'ye gideceğim. Antakya, Hatay'da bazı çalışmalarda bulundum. Kilise olarak ilk bilinen yer Hatay'dadır. Hz. İsa'nın, havarilerinin oraya geldiği söylenir. Havarilerle ilgili kaynakları, Augustine ile ilgili kaynakları araştırıyorum. İsa'nın hayatındaki üçüncü Magdalalı olan Meryem'i araştırıyorum. Çoğu kişi bilmez, 3 tane Meryem olduğunu: Annesi Meryem, havarisinin kızı Meryem ve geçmişte kötü yolda olmasına rağmen İsa'nın kendisini taşlanmaktan kurtardığı Magdalalı Meryem var. İsa, büyük bir kompozisyon. Bir veya iki yılda yazamazsınız, eksik kalır. Bir ayda bitebilecek kitabı ben bitirmiyorum. Uzun bir sürece yayıyorum ki eksik veya yanlış bir şey yapıyor muyum diye bakıyorum, sağlamasını yapıyorum. Kitabın biraz esrarengiz ve ketum kalmasını istiyorum.


‘Mevlana’yı anlasak hastalıklı bir toplum olmazdık’

Mevlana, tevazu ve hoşgörüden beslenen bir kişilik. Ancak, son olarak Prof. Yılmaz Esmer başkanlığında yapılan Dünya Değerler Araştırması'nın sonuçlarında Türkiye'nin hoşgörüden uzak olduğu ortaya çıktı. Halkın yüzde 84'ü eşcinsellere, yüzde 74'ü AIDS’lilere, yüzde 48'i komşu olmak istemiyor. Sizce Türkiye bu duruma nasıl geldi?

Söylediğiniz hastalıklı toplum verilerine inanmıyorum. Amenna, toplumumuzun bir hastalığı var ama bunun sebebi ve zemininde asla siyasal hatalar yok. Bu tamamen psikolojik ve sosyolojik bir olay.

Siyasetin hiç mi rolü yok?

Hayır, sosyologlar topluma projeler sunar. Türkiye'de biz nerede hata yaptık diye sorar ve tahlil yaparlar. Biz bu tahlili yapmıyoruz. bu yüzden ne hatanın farkındayız ne de hatanın çözümünün farkında değiliz. Türkiye veya biz, Mevlana'yı konuşan, Mevlana'yı kullanan bir toplumuz, ancak yaşayan bir toplum değiliz. Yaşasaydık, önceki konuşmaları yapmazdık. Mevlana'yı biz anlatabildik mi ki başkalarına anlatmaya çalışıyoruz. Herkesin Mevlana'yı bir görüş şekli var ama kimse Mevlana'yı olduğu gibi görmüyor. Kendisi demiş zaten, "Ben Kuran'ı Kerim'in kölesi, Hz. Muhammed'in ayaklarının tozuyum." Yani "beni Kuran'ın dışında aramayın, anlamayın" diyen insanı biz başka yerlerde aramaya çalışmışız. Mevlana'dan uzaklaştığımız için, değerlerimizi yeni nesle aktaramadığımız için bugün bunları yaşıyoruz.

Bugünkü "hastalıklı" ortamın Mevlana'yı anlamakla mı çözüleceğini düşünüyorsunuz?

Aynen. Batı, Mevlana'yı bizden daha iyi anlıyor. onlar bunalıma düştü ve keşfettiler. Onlar ateşi gördüler. Her türlü rahata konfora ulaşmalarına rağmen içlerindeki boşlukları dolduramadılar. Türkiye bu travmayı yaşamaya yeni başladı. Bu yüzden son dönemde tasavvufa ilgi arttı. Tasavvufun bir şekil, 4 duvar arasında bir lokma, bir hırka gibi görenler tasavvufun kabuğunu yediler. Portakal yediler ama kabuk yediklerini farkına varmadılar. Özünü yemediler. Biz Mevlana'yı anladığımız zaman bu toplumdaki kavgaların hiçbirisi kalmayacak. Tahammülsüzlük, hoşgörüsüzlük, ötekileştirme, ego... Bütün bunlar ortadan kalkacak. İnsanların yakalandıkları hastalıklardan kurtarmak için manevi sularda yıkayacaksınız. Mevlana'dır, Hacı Bektaşi Veli'dir, Yunus Emre'dir...biz sadece onların sözlerini afişlerini asıyoruz. Yılın belli zamanında sembolik kutlamalar yapıyoruz.


‘Peygamberin yaptığını herkes yapabilir’

Herkesin Mevlana'yı anladığına dair bir iddiası olmadığını düşünürsek, maddi değerlere sahip insanlar için ekonomik sistem, gündelik hayatta karşılaşılan şiddet gibi gerçeklerin etkisi olduğunu düşünmüyor musunuz?

Bunlar yüzeysel ve dış etkenlerdir. Önemli olan içteki dinamiktir, gönüldür. İnsanları gönül olarak görmez ve öyle beslemezseniz, diğerleri aksesuardır. Her şey içten başlıyor. İçteki dekoru güzelleştirirseniz, bu dalga dalga yayılacaktır. Bizim problemimiz bireyin kendisinde.


‘Türkiye’deki Müslümanlık özde mi sözde mi?’

Sizin bu soruna çözümünüz 74 milyon insanın toplu olarak Mevlana'nın yürüdüğü yolları yürümesi mi?

Sayısal değerlerin hiçbir değeri yok. Peygamber dünyanın rengini 23 yılda tek başına değiştirdi.

Her bireyden peygamber nitelikleri beklemek fazla değil mi?

Hayır, peygamber ne yaptı da değiştirdi? Aynı şeyi herkes yapabilir. Biz hep başkaları tarafından kurtarılmayı bekliyoruz. Önce insan kendini kurtarmalı.

 

Yüzde 99'u Müslüman olduğu iddia edilen bir ülkeden bahsediyoruz. İnsanların Müslümanlığı doğru icra edemediğini mi düşünüyorsunuz?

Peki, bu Müslümanlık özde mi sözde mi?

Türkiye'deki Müslümanlığın sözde olduğunu mu söylüyorsunuz?

Sözdeyse, yüzde 99 doğrudur.

Özdeyse, oran Türkiye için nedir?

Özdeyse, yaşadıklarımız ortada.

Söylediklerinizi özetlersek, Türkiye sözde Müslüman bir
 ülke mi? 

İstatistik olarak konuşursak, İslamiyete bakış anlayış ne? Mesela şiddet yanlısı Taliban var. Bugün Irak'ta cuma namazında insanlara bomba atanlar Müslüman olduklarını söyleyen insanlar. Orda parçalanıp ölen yine Müslümanlar. Ortada bir yanlışlık var. İslam bomba atmayı istiyor mu? Hayır. Acaba peygamberimizi doğru anlattık mı? İslamiyeti doğru anlattık mı? Türkiye'de ilahiyatçılar, sosyologlar, psikologlar ve bilim adamları bir araya gelecek, bir teşhis yapacaklar: "Biz nerde hata yaptık? İnsanları nasıl olumlu yapabiliriz?" Ve kimse kimsenin dindarlığını tartamaz. Çünkü din teraziye konacak bir şey değildir.

Ama siz, Türkiye'deki dinin özde mi sözde mi olduğuna dair yorumlarda bulundunuz?

Onu bir tartı olarak değil, söylediğiniz yüzde 99 rakamını söylüyorum. Bir tarlada buğday çok olabilir, harmana geldiği zaman dene kadar, o denenin özü ne kadar? O özden ne kadar hamur oluyor? Meselenin özü bu.


‘Erdoğan, Türkiye’yi iyileştirecek bir hekim’

İslami değerleri ön planda olan bir parti olarak bilinen AKP iktidarda. İçerisinde sözde olmaktan öte özde hareket ettiklerini savunacak kişilikler mevcut. Buna rağmen sizce ortam neden hastalıklı?
 

Bütün hastaları iyileştirmeye bir doktor yetişemez. Diğer insanların o doktora yardımcı olması lazım.

Recep Tayyip Erdoğan'ı bir doktor olarak mı görüyorsunuz?

Erdoğan'ı toplumu iyileştirecek bir hekim olarak görüyorum. Sinan Yağmur olarak siyasetin tamamen uzağındayım, bir görüşüm yok. Ancak, bu memleket sevdalısıyım ve bu memlekete az ya da çok kim hizmet etmişse Allah ondan razı olsun. Devlet Bahçeli Bey de nezaketi tevazu ile Mevlana öğretilerini gösteren bir hizmet eridir, Ülkemize insanımıza kucak açan Kemal Kılıçdaroğlu da bu topraklar da sevgi çiçekleri eken bir yürek sahibidir. Sevdiğim siyasetçilerden bir tanesi de Mustafa Sarıgül'dür. Hangi partiden olduğu beni ilgilendirmez, ben onun şahsiyetine, insanları kucaklayışına hayranım. Onu Mevlana'yı anlayan bir insan olarak görüyorum. Bunu yakinen tanıdığım için söylüyorum. Bundan yıllar önce kendisi beni Mevlana'ya ilişkin bir etkinlik için çağırmıştı.

Erdoğan için de benzer şeyler söyleyebilir misiniz? Mevlana'yı anlamış bir insan mıdır? Örneğin, kendisi "Kürt sorununu tanımıyorum" dedi, son dönemde bu konuda daha sivri bir politika yapmaya başladı. Bir doktor olarak gördüğünüz Erdoğan'ın farklı kimliklere tahammülü azalmış olabilir mi?

Erdoğan'ın yaptıklarıyla, niyetlendikleriyle samimiyetine inanıyorum. Türkiye'yi dolaşıyorum. 20 yıl öncesindeki Türkiye'yi de gördüm. Sözde kalmadan gayret göstermeye çalışmış insanlar var. Sadece Tayyip Bey için demiyorum. Beni ve devletimi temsil eden bir insan. Dünyaya karşı benim hakkımı, emeğimi ve yüreğimi taşıyan bir insan. Bugün bir başkası da olsun niyetine bakmak gerekir. niyet halisse ki buna inanıyorum Mevlana'yı doğru anlamış, onu kullanan değil, yaşayan bir insan.

Siz ne kadar hoşgörülüsünüz? Eşcinseller, nikâhsız yaşayanlar?

Aynı topraklarda yaşıyoruz, aynı havayı soluyoruz, aynı güneşten ısınıyoruz. Niye onları öteki göreyim ki? Onlar da Allah'ın yarattığı bir candır, gerisi dünya tercihidir. Herkes kırmızı elbise giyecek diye bir şey yok. Onları dışlayan ve insan görmeyen düşünce zalimlik, gaddarlıktır.

Mevlana ve Şems arasındaki ilişkinin beşeri bir aşk olma ihtimali hakkında ne düşünüyorsunuz? 

Bu tür iddialar var, oluyor ve olacak. Mevlana hakkında böyle bir şey düşünenleri de hoş karşılamak, düşüncelerinden dolayı yargılamamak, Mevleviliktir. İnsanlar asırlarca zehirli diye domates yemediler. İnsanlar Mevlana ve Şems'in aşk anlayışından, onların bize emanet ettiklerini anlayamamışsa ben onlara sadece "Allah sizi aşkla tanıştırsın ve aklınız, gönlünüz doğruyu görsün" diyerek dua ediyorum. Aşkın gözyaşları ile insanlar Şems'e aşık oldu. insanlar kendi içlerindeki aşkı keşfettiler. Beşeri aşk semboliktir.

Beşeri aşkın bu kadar kötülenmesine gerek var mı?

Onun ismi tutkudur, hoşlanmadır. Aşk değil. Aşk, seni senden alıp ölüden diriltmedir. İnsan birisine aşık oluyor sonra ayrılıyor veya evleniyor ve boşanıyor. Hani aşk vardı? Bu beğenidir.

Aşk ile beğeni beraber yürümez mi?

Hayır, ikisi ayrı uçtur. Beğeni bencildir, sahiplenme vardır. Aşkta yoktur. Aşk, sevdiğinle aynı noktaya bakmak değildir. Yani iki öküz gibi aynı noktaya bakmak değildir. Aşk, göremediğini gösteren, görmediğine erendir.


‘Aziz Yıldırım bence masum’

Okuyucularınız arasında ünlü isimlerde var. Galatasaray'ın kaptanı Arda Turan'dan sonra Aziz Yıldırım'ın da Metris Cezaevinde Aşkın Gözyaşları'nı okuduğunu duydunuz mu?

Evet, duydum. Sinan Yağmur olarak Aziz Yıldırım'ın masum olduğuna inanıyorum ve onu seviyorum. Galatasaraylı olmama rağmen dostlarımın çoğu Fenerbahçeli'dir. Fenerbahçe şampiyon olduğunda arabama Fenerbahçe'nin bayrağını asıp kutlayacak kadar Mevlevi'yim. Aziz Yıldırım yere düşmedi. Yıldırım'ın etrafında onu sevdiğini söyleyenlerin maskesi düştü. Bu benim kişisel görüşümdür.

Okuyucularım arasında futbol dünyasından futbolcu, teknik direktör başka isimler de var. Murat Göğebakan, Anjelika Akbar var. Kitabımızı okuyunca yararlanacağını düşündüğümüz, kendisini ziyaret etmek istediğim İbrahim Tatlıses var. ona da kitabımız ulaştı. Kısmet olursa 8 Ağustos'ta da randevu aldım, kendisini ziyaret edeceğim.

Siyasiler arasında kitabınızı okuyan, okuduktan sonra size ulaşan var mı?

Kesin olarak okuyan herkesi bilmiyorum. Yıllar öncesinden Tennure ve Ateş'i okuyup, takdirlerini bize ileten Mustafa Sarıgül var. Sayın Başbakanımıza kitabın Konya'daki yayınevi tarafından hediye edildiğini duydum. Emine Hanıma, bakanlarımıza ve Deniz Baykal'a da hediye edildi. Ben herkese göndermek isterim. Amerika'da bir haham kitabımı istedi, gönderdim.


‘İbrahim Tatlıses’in şarkısını dinlerken koparım’

Okurlarınız arasında saydığınız ve Tebrizli Şems kitabınızın başlangıcında ismini andığınız Murat Göğebakan var. Kitaplarınızı yazarken kendisini dinlediğini açıklamışsınız. Mevlana'yı anlamak için onun yollarını yürüdüğünü söyleyen bir yazarın ney dinlemesi gerekmez mi?

Murat Bey, kardeşim, 6 yaşından beri tasavvufun içerinde olan bir isim. Cenab-ı Allah şimdi bizimle konuşsaydı, konuşacağı dil müzik olurdu. Her yerde müzik var. Eğer insanların gönlüne bir mesaj sunmak istiyorsanız bunu rockla, popla, raple, Türk sanat müziğiyle, her türlü müzikle yaparsınız. Müziğin evrensel bir tınısı vardır. Neyi dinleyip de etkilenmeyen insan yoktur. Aşkın Gözyaşları'nı dinlerken Murat Göğebakan beni etkileyendir. Grup Dergah’ın Kerbela ilahisi beni bitirdi, gözyaşlarımı akıttı. Kahraman Tazeoğlu'nun şiirleri ve Bedirhan Gökçek. Aşkın Gözyaşları kitaplarına, bilmiyorlar ama, onlarla başladım.

Genelde, Türk tasavvuf musikisi, Türk sanat müziği dinlerim ama bunun yanında Ahmet Kaya, Kazancı Beliği, Aşık Mahsuni Şerif, Neşet Ertaş, Oğuz Aksaç, Erkan Oğur dinlerim. Yazarken bir efkara girmeniz gerekiyor. O atmosferi seslerinde üfleyenlerle yazmaya çalışıyorum. Rapi de popu da dinlerim. Kıraç, Hayko Cepkin, Mustafa Ceceli, Duman da dinlerim. İbrahim Tatlıses'ten "Tükendi nakdi ömrümü” dinlerken koparım. Bir kez bu şarkıyı dinlerken 8 sayfa yazmışım, haberim yok! 

Yazarlardan kendime örnek aldığım, İskender Pala, Nazan Bekiroğlu, Cemil Meriç, Nihat Genç, Bülent Akyürek. Kütüphanemde de çeşit çeşit kitap vardır. Aziz Nesin, Hitler'in Kavgam'ı vardır. Dünya edebiyatından Tolstoy, Milan Kundera, Umberto Eco'yu takip eden bir insanım. 10 senedir okuyorum bunları. Ama ben neden gençliğimde Avrupa'nın beni anlamayan bana katkısı olamayacak yazarını okuyayım.


‘Yazmadan önce abdest alıyorum’

Kutsal insanları yazıyorsunuz. Hazırlık aşamasında abdest alıyor musunuz?

Evet, abdest ve destur alıyorum. Genellikle gece yazıyorum. Hz Mevlana ve Şems ile ilgili hiçbir zaman masa başında yazmadım. Diz çöktüm, dergahta yazdım. o parçaları birleştirdim. Ben bilgisayar kullanmıyorum. Kurşun kalem ve saman kağıdına yazıyorum. veriyorum, onlar bilgisayara aktarılıyor ve bana geri veriliyor. Sonra ben o parçaları birleştiriyorum ve kitabın son hali için kampa çekiliyorum. Telefonları kapatıyorum, bir dağ başı ve göle gidiyorum. En son hale getirdikten sonra her çeşit görüşten, meslekten, cinsiyetten 15-20 tane güvendiğim, sevdiğim can parelerime kitabı taslak olarak gönderiyorum. Hemşire, doktor, üniversite öğrencisi, ev hanımı, değişik siyasi görüşlere sahip insanlara gönderiyorum. Kimisi tasavvufa hakim, kimisi değil. Onlara "kitabı okuyun, görüşlerinizi istiyorum" diyorum. Onları aldıktan sonra "Bismillah, destur" diyorum ve kitabı teslim ediyorum. "Ben böyle yaptım, siz de böyle kabul edin" yok.


‘Kazandıklarımı dağıttım’

Forbes'un açıkladığı "En Çok Kazanan Türkiye'li Yazarlar" listesinde 9. sırada yer aldınız. Yıllık geliriniz 286.250 TL olarak geçti. Bu geliri nasıl değerlendiryorsunuz?

Dağıttım. Şu an bir arabam bile yok. Bankalara hala borcum olabilir. Forbes'un söylediği kadar çok kazanmadım. O resmi bir rakam. Anadolu'da telif oranı düşük olduğundan çok para kazanan bir yazar değilim ama şükür ki çok dua alan, gönül kazanan oldum.  Benim telifim yüzde 3. 

Kimin ihtiyacı varsa onlara gönderiyorum, bağış yapıyorum. Şemsi Tebriz'in hayatı sinemaya aktarılıyor ve sözleşmede şunu yazdırdım: "Bütün gelirleri Şemsi Tebriz'in vakfına ve Hz. Mevlana'nın doğduğu eve..." Başbakan'ı burada tebrik ediyorum işte. Bundan yıllar önce orası Hz. Mevlana'nın evi ahır gibi kullanılırken, Başbakan'a bağlı TİKA'nın oranın restorasyonunu yaptırması büyük bir hizmettir. Gazze'deki mağdurlara, Afrika'daki açlara, Çin'deki depremzedelere bağışlamaya çalışıyorum.

Gittiğim yerlere hediyeyle gidiyorum. Yaklaşık 10.000 kitabı hediye olarak dağıttım. "Kitap yok bulamıyoruz" diyorlar, "adresinizi yollayın" diyorum ve onlara gönderiyorum.

Gezileriniz için uçak biletlerini ve bunları din öğretmeni maaşınızla mı yapıyorsunuz?

6 aydır maaş almıyorum. Ücretsiz izine çıktım. Gittiğim yerlerden de para almam. Telifimle yapıyorum. Alacağımdan düşüyor. Kitabıma ulaşamayan, maddi gücü olmayan kim varsa bana, yayınevine ulaşsın, ben gönderirim.

Tebrizli Şems'in filminin çekileceğini açıkladınız. Çalışmalar hangi aşamada?

Yönetmen olarak iki isimle görüşülüyor: Roger Christian ve Mel Gibson. Bütçeye göre kadroyu kuracağız. Türkiye'den de bazı sanatçılar olacak.