Politika

Kongredeki 'hayır' oyu ABD'den uçak alımını engelledi

ABD Başkanı Barack Obama ile Tayyip Erdoğan arasında Kanada’da yapılan görüşmenin detayları ilginç

05 Temmuz 2010 03:00

T24 - ABD Başkanı Barack Obama ile Tayyip Erdoğan arasında Kanada’da yapılan görüşmenin detayları ilginç. Obama, Türkiye’ye BM’deki “Hayır” oyu nedeniyle sitem ederek İsrail’e karşı söylemin yumuşatılmasını istemiş. Obama, Ankara’nın PKK’ya karşı Predator insansız hava uçağı talebine de “Kongre’de şu anda Türkiye’ye karşı bir tepki var. Böyle bir satışın bu ortamda onaylanacağını sanmıyorum” cevabını vermiş.

Milliyet gazetesi yazarı Aslı Aydıntaşbaş'ın "Kongre'den Predetor engeli" başlığıyla yayımlanan (5 Temmuz 2010) yazısı şöyle:



ABD Başkanı Barack Obama ile Başbakan Tayyip Erdoğan arasında iki hafta once Kanada’da yapılan görüşmenin detayları yavaş yavaş ortaya çıkıyor.

Mavi Marmara baskını ve Birleşmiş Milletler’de Ankara’nın “hayır” oyu sonrasında gerçekleşen bu temas,  Türk-Amerikan ilişkilerinin nispeten “sıkıntılı” bir dönemine denk geldi. Washington’da Türkiye konusunda kaygı, BM’deki “Hayır” oyuyla ilgili gizlenmeyen bir “kırgınlık” var.

Yanlış anlaşılmasın tabii. Bu, iki ülke arasında bir “kriz” olduğu anlamına gelmez. Görüşme de “gerilimli” ya da bağrış çağrış içinde geçmiş değil.

Ancak görüşmenin içeriğinden haberdar olan Türk ve ABD’li yetkililerden edindiğim izlenim, bu randevunun, Tayyip Erdoğan’ın 8 yıllık iktidarı döneminde ABD başkanlarıyla yaptığı baş başa toplantılar içinde en “hayal kırıklığı” yaratan, karşılıklı hoşlukların en az seviyede olduğu görüşme olduğu gerçeğini ortaya çıkarıyor.

Zaten iki taraf da yaptıkları resmi açıklamalarda “Karşılıklı görüşlerimizi aktardık” dediler. Bunun Türkçesi, “Biz sitem ettık, onlar dinledi; onlar sitem etti, biz dinledik.”


“Müttefikler yapar mı?”

“Ne konuşuldu?” derseniz içeride konuşulanlar, bölük pörçük de olsa medyada yer aldı. Özetle Obama, bir gece öncesinde Erdoğan’ı telefonla arayarak, “En azından çekimser kalın” ricasında bulunduğu BM’deki İran oylaması konusunda sitemlerini, yanlış anlaşılmaya mahal vermeyecek net bir dille iletmiş gözüküyor. Amerikalılar, “Müttefikler kritik stratejik konularda birbirlerine böyle davranmaz” diyor.

Erdoğan ise Obama’ya Türkiye’nin neden “Hayır” oyu verdiğini, Tahran’da imzalanan uranyum takas anlaşmasını ayakta tutmanın ancak böyle mümkün olduğunu; Brezilya’dan farklı oy kullanmasının doğru olmayacağını anlatmış.

İsrail konusunda, Obama Mavi Marmara’daki kanlı baskınla ilgili Türkiye’nin isyanını anladığını belirterek, bu konuda Türkiye’nin İsrail’den taleplerini  bu hafta Washington’da görüşeceği Binyamin Netanyahu’ya da iletmeyi vaat etmiş gözüküyor.


Siyasilere söylem uyarısı

Ancak Amerikalılar, iki ülke arasında ilişkilerin kopmasını istemiyor ve Türkiye’den yükselen İsrail karşıtı söylemin dozunun aşırıya kaçtığı görüşünde. Obama, Erdoğan’dan Türkiye’nin özür, tazminat ve diğer taleplerini uzun uzadıya dinledikten sonra, İsrail’le bir cins uzlaşı zemini aranması konusunda ısrarcı olmuş. (Ahmet Davutoğlu ve İsrail Sanayi Bakanı arasındaki gizli görüşmenin bundan sonra gerçekleşmesine şaşırmamak lazım.) Obama, ayrıca Türkiye’de siyasilerin İsrail’le ilgili kullandığı üsluba dikkat çekerek, dolaylı yoldan Başbakan Erdoğan’ın baskın sonrası Konya’da yaptığı konuşma ve benzerlerini üstü kapalı eleştirmiş olmuş.  

Gelelim işin Türkiye için en can alıcı bölümüne, PKK’yla mücadele konusunda Ankara’nın taleplerine... Görüşmenin notları ve iki taraftan da sızan haberlerden anlıyoruz ki, Başbakan Erdoğan, Amerikalı muadiline açılımın geldiği bu noktayı özetleyip ve artan şiddet ortamında PKK terörüyle mücadelenin hükümet için ne kadar önemli olduğunu anlatmış.

Türkiye’nin burada Amerika’dan çok önemli birkaç talebi var. Bir tanesi, PKK’yla Güneydoğu’da mücadele için Süper Cobra saldırı helikopterleri. TSK daha kullanışlı olduğu için Amerika’nın vermek istediği Apache değil Cobra’ları tercih ediyor.

Bu tarz büyük savunma sanayi harcamaları için Amerikan hükümetinin desteği ve Kongre’den onay gerekiyor. Washington prensipte Cobra’ların satışına karşı değil; ancak Obama’nın da belirttiği gibi üretilen ürünlerin çoğu doğrudan Irak ve Afganistan’da kullanılmak üzere ABD ordusuna gidiyor. Arz fazlası şu aşamada yok. Olduğunda Türkiye bu satışı tamamlayabilir.

Ankara’nın diğer talebi ise daha sıkıntılı gözüküyor.

Türkiye terörle mücadelede “insansız hava aracı” konseptine kilitlenmiş durumda. Kuzey Irak’tan PKK sızmalarının bu şekilde önlenebileceği algısı var. Ankara her ne kadar İsrail’den Heron satın almış olsa da bu sistem yeterli değil. TSK, daha uzun soluklu ve daha üstün bir teknoloji olan Predator insansız hava uçaklarından 6 adet satın almak istiyor.

Başbakan Erdoğan, görüşmede Türkiye’nin Predator talebini hatırlatınca, ABD Başkanı, “Bakarız, ederiz” tarzı diplomatik bir üslup yerine “Açıkçası şu anda Türkiye’ye karşı bir  tepki var. Böyle bir satışın bu ortamda onaylanacağını sanmıyorum” demiş.

Aslında Obama’nın verdiği cevap, Kongre’deki atmosferin özeti. Eksen kayması tartışmaları, İsrail lobisinin etkisi ve Türkiye’nin BM’deki “Hayır” oyu nedeniyle şu anda Kongre’de Türkiye karşıtı bir rüzgâr esmekte.

Bu, Washington’daki hükümet için azımsanamayacak bir komplikasyon. Çünkü ABD yönetimi, büyükelçi atamalarından bütçe harcamalarına kadar birçok konuda Kongre’nin onayını almak zorunda. Kongre, özellikle hassas silah teknolojilerin satışı konusunda zaten hiç istekli değil. (İngiltere’ye bile Predator’leri zor sattılar.) Şimdiki atmosferde, hele de ABD’de ara seçimin yaklaştığını düşünürsek Türkiye’ye Predator satışı imkânsız gözüküyor.

Başbakan Erdoğan, Obama’nın bu açıklamasından ne ölçüde tatmin oldu bilemiyoruz. Muhtemelen Türk tarafı verilen cevabın, BM oyuna karşı bir misilleme olduğunu varsaydı.


Terörde destek sözü

Görüşmenin en olumlu sonucu ise terörle mücadele konusunda oldu. ABD Başkanı, Erdoğan’ın terörle mücadele ve PKK konusundaki diğer talepleri ve işbirliğinin “anlık istihbarat ötesine çıkarılması” isteğine olumlu yaklaşmış gözüküyor. Obama, Erdoğan’a “elinden geleni yapacağını” söylüyor. Bunu söylerken de cümlesini, manidar bir üslupla, “Çünkü müttefikler birbirlerine zor zamanda yardımı esirgemezler” diye bitiriyor. “Siz İran konusunda yapmadınız ama biz PKK konusunda yapacağız” gibisinden bir imayla...


Erken seçim yok!

Nice zamandır ortada bir şehir efsanesi var: Anayasa Mahkemesi, anayasa değişiklik paketini iptal ederse 12 Eylül’de erken seçim olacak. Aslında sanırım birkaç ay önce hükümet çevrelerinde böyle bir düşünce gerçekten vardı.

AKP, böyle bir senaryoda 22 Temmuz 2007’deki “sihirli formülü” yakalayacağını, sandığa giderek “Bakın, seçilmiş hükümeti engelliyorlar. Yeter, söz milletin!” diyerek oy patlaması yapacağını varsaydı.

Ancak aradan geçen haftalarda siyasi konjonktür hızla değişti. Öncelikle artan terör olayları ve Mavi Marmara baskını sonrası dış politikada yaşanan sıkışma var. Hiçbir hükümet her gün üç beş şehit cenazesi gelirken seçime gitmek istemez. Mavi Marmara baskını ise, kısa vadede AKP’ye belli bir sempati getirmiş olsa da Türkiye’yi yönetenler “Amerikan ve İsrail karşıtlığı” üzerine bir seçim stratejisi kuramayacaklarını, bunun AKP’nin uluslararası saygınlığı ve Türkiye’nin Batı’daki yeri açısından sıkıntı yaratacağını biliyorlar. Bu yüzden Mavi Marmara olayının hükümet açısından büyük bir “artı puan”a dönüşmesi zor.

Bir de Kemal Kılıçdaroğlu faktörü var. Her ne kadar iktidar partisi yapılan yoklamalarda hâlâ birinci parti çıksa da, Deniz Baykal sonrası CHP oylarından yukarı doğru bir tırmanış var. İktidar partisi bu anlamda zamanın lehine işleyeceğini, zaman içinde “Kılıçdaroğlu rüzgârı“nın hızının kesileceğini düşünüyor.


Erdoğan istemiyor

Bunlara bir de Başbakan Erdoğan’ın erken seçim konusundaki tutumunu ekleyin. Erdoğan, erken seçim yapmamayı bir prensip meselesi olarak görüyor, bunu da defalarca kamuoyuna deklare etti. Başbakan’ın bu konuda kendi sözüne aykırı hareket etmesini beklemiyorum.

İşte bu yüzden 12 Eylül erken seçim değil, sadece bir referandum tarihi olarak kalacağa benziyor.


Washington’la diyalog için...

1- Ankara, ABD başkentini “Obama iyi, çevresi kötü” gibisinden kişiler üzerinden okumamalı. Günün sonunda Washington’da değişen hava Obama’yı da etkileyecektir.

2- Ankara, ABD yönetimini “İsrail ile Türkiye arasında seçim” noktasına itmemeli. ABD açısından bu sorunun cevabı İsrail olur.

3- Türkiye, hem Avrupa hem de ABD’de sadece askeri çözümden değil “açılım”dan da söz etmeli.

4- Washington’u okurken, sadece iyi haberleri duymak değil, siyasi atmosfere bir bütün olarak bakmak lazım. Kriz olmasa da Amerikan kamuoyu açısından sıkıntılı bir tablo olduğunu açıkça kabullenmek gerekiyor.