Yaşam

'Kocam benimle neden sevişmiyor?'

Ayşe Arman, 4 yıllık evli olup eşiyle bu süre zarfında sadece 4 defa birlikte olan Elif Gersen adlı kadınla röportaj yaptı.

04 Ekim 2009 03:00

Köşesinde daha çok cinsellikle ilgili yazılar yazdığı için eleştirilen Hürriyet Gazetesi yazarı Ayşe Arman, bugünkü (04.10.09) yazısında da cinselliği konu başlığı seçti. Arman, 4 yıllık evli olup eşiyle bu süre zarfında sadece 4 defa birlikte olan Elif Gersen adlı kadınla röportaj yaptı.

İşte Arman'ın köşesinde yer alan ilginç röportaj:

Kocam benimle neden sevişmiyor?

“Memleketimden Yatak Manzaraları” dizisi, bütün hızıyla devam ediyor. Huzurunuzda Elif Gersen... Elif Gersen, bana “evlilik ve seks” konusunda mail atan yüzlerce okurdan biri. 4 yıllık evlilikleri boyunca, eşiyle sadece 4 kere sevişmişler. Hikayenin gerisini zaten aşağıda okuyacaksınız, kafanızı şişirmeyeyim. Onu buldum ve röportaj yaptım. Çünkü istedim ki, en azından bir vakayı daha geniş, daha derinlemesine didikleyelim...

Gersen’in anlattıklarını, psikiyatri profesörü Doğan Şahin değerlendirdi. Şahin, tabii ki bunu sadece bu röportajı okuyarak yapmadı, Gersen’e yanıtlaması için yüzlerce soru yolladı. Bu arada pek çok uzman, evlilik ve seks konusunda görüşlerini beyan etmek istedi. Eğer bu gazetenin diğer sayfalarını da işgal edebilseydim, bayılarak onlara da yer vermek isterdim. Ama yer yok. Hepsinden birkaç paragraf koyunca da, yüzeysel olacaktı. O yüzden bir kişiyle derinlemesine bu meseleyi tartışmayı tercih ettim. O bir kişi de Profesör Doğan Şahin... Cinsel Eğitim ve Araştırma Derneği (CETAD) Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Sekreteri. 1991’den beri cinsel sorunlar alanında çalışıyor. İhtisas süresi içinde, cinsel kimlik sorunları, eşcinsellik, cinsel işlev bozuklukları alanlarında bireysel ve grup terapileri yürüttü. Cinsellik alanında 40 civarında ulusal-uluslararası sunum ve yayını buluyor. Bu kadar akademik olup, bir şeyi hepimizin anlayabileceği gibi anlatan çok az adam gördüm. Kendisi yeni kahramanım! Bayıldım anlattıklarına. Sizi şimdi uyarıyorum günlerce devam edecek...

Elif Gersen kimdir?

1973 İzmir doğumlu. Ankara’da yaşıyor. İç Mimar. Orta öğretimini yurtdışında yapmış, 3 dil biliyor. 1 kardeşi var. Annesi-babası doktor. Yıllar önce boşanmışlar. Kocası 1975 doğumlu. Yüksek Elektrik Mühendisi. 1 kardeşi var. Annesi-babası emekli öğretmen. Evliler.

* Elif Gersen, kaç yıldır evlisiniz?
- 4 yıl oldu ama 13 yıldır birlikteyiz.
* Eşinizle nerede, nasıl tanıştınız?
- Ortak bir arkadaşımızın evinde. Daha ilk anda bir elektrik oldu. Kaçamak bakışlar, ilgili sohbet... Gecenin ilerleyen saatlerinde hararetli bir konu tartışılmaya başladı. 6 kişi bir tarafı savunuyor, o tek başına diğer tarafı. Ben de hayranlıkla izliyorum. O kadar sakin ve bilgiliydi ki! Ama kesinlikle bilmiş değil! Kimsenin sözünü kesmedi. Kibirden eser yoktu. Sükûneti karşısındakileri delirtti ve bağırıp çağırıp, komik duruma düştüler. Ve sonuçta herkes onun haklı olduğuna kanaat getirdi. Hayatımda kimseden hem fiziksel, hem düşünsel bu kadar etkilenmemiştim. Hâlâ da etkileniyorum.
* Sizinki nasıl bir aşktı?
- İnanılmaz tutkulu. O gece beni eve bıraktı, telefonumu istemedi! Rezalet! Ne yapacağımı şaşırdım. 10 gün delirdim nasıl bir araya geliriz diye. Başarılı bir operasyon sonucu güya tesadüfen yine karşılaştık. O gece tekrar beni eve bıraktı ve öpüştük. Sonra gözüm hiçbir şey görmedi ondan başka. İnanılmaz bir aşktı.
* Ne kadar süre iki aşık olarak yaşadınız?
- 8 yıl!
* Ne kadar tutkuluydunuz?
- Ben onu tanıyana kadar tutku neymiş bilmiyormuşum! Her anım onu düşünerek ve isteyerek geçiyordu. Telefonda konuşurken ayakta duramıyordum, o kadar dizlerim titriyordu.
* Ne kadar şehvetliydiniz?
- Apandisit ameliyatının ertesi günü hastanede sevişecek kadar!
* Ne kadar sıklıkta sevişiyordunuz?
- İşyerinde ve ailemizle olduğumuz zamanlar harici her an sevişiyorduk! Hatta öğle yemeği saatlerinde buluşup alelacele seviştiğimiz dahi oldu. Asosyalleştik, arkadaşlarımızı daralttık ve darılttık!
* Cinsel sorun var mıydı?
- Yok. En büyük sorunumuz, sevişmekten konuşmaya fırsatımız olmayışıydı...
* Ne zaman evlendiniz?
- Tam sekiz yıl sonra. Önce ben istiyordum. Tam ben artık vazgeçmişken o istedi. 6 ay cevap vermedim. Sonra acayip bir düğün organize ettim ve evlendik.
* Hamile kaldığınız oldu mu?
- Evet. 3 kez hamile kaldım. Eğitimsiz, cahil kadınlar gibi. Herhalde “o da ister ve gökten üç elma düşer” diye geri zekâlıca düşündüm. İstemedi. Korkunç tecrübeler. Kürtajlarda yanımda değildi. Çok yalnız bıraktı beni. Çok üzdü.
* “Acaba beni sevmiyor mu?” diye düşündünüz mü hiç?
- Düşünmedim. Sadece nasıl bu kadar acımasız olduğuna inanamıyordum. Kendi başıma doğurmak ve onu kaybetmek istemedim. Tırstım. Zayıf ve geri zekâlı bir kadın yaptı beni. Hâlâ öfkemi yatıştıramıyorum. Hem ona karşı, hem kendime karşı.
* Ne kadar açık ne kadar içine kapanık bir insandır?
- Asosyal denebilecek boyutta. Garip bir adam. Hiç sesini yükseltmez. Hiç sinirlenmez. Çok güçlü. Zayıflıklarını itiraf etmekten de çekinmez. Hiçbir yapmacıklığı yoktur. Çok dürüsttür.
* Evlendikten sonra cinsel sevişme sıklığı arttı mı, azaldı mı?
- Sıklık mı? Bana evlenme teklif ettiği günden bugüne kadar sevişmelerimiz iki elin parmaklarını geçmez.
* Cinselliği siz başlatsanız da olmuyor mu?
- Çoğunlukla olmuyor. Kırk yılın başı olsa da bir şeye benzemiyor. Tatsız tuzsuz ve kısa.
* Üst üste reddedilince bir kadın ne hissediyor?
- Bunları o kadar zamandır düşünmemeye çalışıyorum ki. Ama cevaplamaya çalışayım. İlk zamanlar daha basit düşünüyordum, “Acaba bir yerlerim mi kokuyor, şişmanladım herhalde, başka bir kadın mı var” filan diye. Olayın kronikleştiğini fark ettiğim zaman daha yıkıcı oldu. Böcek gibi hissetmeye başladım kendimi. Çirkin, aptal, itici, kifayetsiz. Korkunç bir özgüven sarsıntısı yaşadım. Sabahlara kadar ağlamalar, insanlarla daha az görüşme. İş tekliflerini geri çevirme. Sonra başka bir dalga geldi. Kızgınlık. Onu incitmeye çalıştım. Zayıf noktalarına oynadım. Beni üzdüğü gibi onu üzmek istedim. Sonra yoruldum ve vazgeçtim. Vazgeçmek de iyi gelmedi. Daha da kötü oldum. “Başaramadım, zaten neyi başarabiliyorum ki. İşe yaramam ben zaten” hisleri içinde kayboldum. Sonra yine kendime kızdım: Hayat bundan mı ibaret? Nasıl izin verebilirim durumun beni böyle yıkmasına diye. Toparlayamıyorum hâlâ düşüncelerimi galiba...
* Çok güzel bir kadınsınız, başka erkekler size ilgi gösterince kıskanır mı?
- Bilmiyorum. Göstermez ki kıskansa bile. Çok zorladım. Gözlerinde öfke şimşekleri, dilinde aşk sözcükleri.
* Sizin aktifliğiniz, bu herkese her şeye yetişen haliniz, onun libidosunu düşürüyor olabilir mi?
- O öyle olduğunu söylüyor. Ne yapacağım ben şimdi yani? Ayrıca ilk 8 sene de öyleydim ben. Neden o zaman düşmüyordu libidosu? Bak sinirleniyorum yine, birazdan da ağlama krizi gelir.
* “Neden sevişmiyorsun benimle?” deyince ne cevap veriyor...
- Önceleri yorgunum, iş stresi, çok yedim, çok içtim gibi basit şeyler söylüyordu. Sonra “Sen bu konuyla ilgili çok dırdır ediyorsun, o yüzden olmuyor” dedi. Şimdi ise “Haklısın ama neden böyle bilmiyorum” diyor. Ama her gün düzenli mastürbasyon yapıyor. Biliyorum. Fark ediyorum.
* Dışarıdan size bakan biri, “Bunlar aseksüel” der mi?
- Hayır, “Bunlar hâlâ her gün tavşan gibiler” der.
* Televizyon seyrederken sarmaş dolaş mısınız, ya da yatakta sarılarak mı yatarsınız?
- Televizyon izlerken bazen öyle, bazen böyle. Ama yatakta kesinlikle sarılarak yatarız.
* Ne kadar dokunuyorsunuz birbirinize?
- Çok. Yıllardır her sabah ayrılırken öpüşürüz. Hiç sekmez. Akşamları buluşunca da öpüşürüz. Çok sarılırız. Sokakta yürürken hep el ele tutuşuruz. Kucağında oturmaya bayılırım.
* Gerçekten elinizden gelen her şeyi yaptığınıza inanıyor musunuz?
- Hayır. Çünkü elimden başka neler gelir bilmiyorum. Tıkandım. Birilerinin benim yerime bu işi düzeltmesini istiyorum. Yorgunum, sinirliyim, üzgünüm. Odaklanamıyorum artık.
* Birdenbire ona oral seks yapmaya başlasanız belki de sevişir sizinle...
- Evet denedim, bana “Sapık mısın” dedi! Allahım, yarabbim! Delirdim tabii yine! Ne sapıklığı yaaaaaa!!!
* Seksi iç çamaşırları, şarap, erotik numaralar...
- Ve amigo kız kıyafetleri ve aptal sarışın ve doktorculuk ve striptiz. Aklınıza gelen gelmeyen her şey! İsterse tanımadığımız bir kızı bile kabul edeceğimi söyledim.
* Belki de sizin haberiniz yok,
başka biriyle sevişiyor, sizi aldatıyor olabilir mi?
- Yok. Bakındım çok. Yaptım hafiyelik. Garip gelecek ama bir yandan da öyle olmasını istiyorum. Bu kadar kolay bir sebep olmasını istiyorum. Diğeri çözülebilecek gibi gelmiyor.
* Çaresizlikten başka yöntemlere başvurdunuz mu? Başkasıyla sevişmek gibi...
- Ne yazık ki yaptım. Hem cinselliği, beğenilmeyi, istenmeyi özlediğim için, hem de onu incitmek için yaptım. Ama yaptığım şey beni mutlu etmedi. Belki sadece o an isteniyor olmak hoşuma gitti. Ama sonuçta yine sinirlendim. Kendime ve ona. En fenası da hamile kaldım. Tabii kime anlatırsın? Hayattaki en yakınına. O kim? Kocam. Onu çok üzdüm. Bu kadar üzülebileceğini tahmin etmemiştim. Sinirlenir diye düşündüm herhalde. Hiç sinirlenmedi. Çok, çok, çok üzüldü. Ve “Ben hak ettim” dedi! Ya şimdi ne yapayım ben bu adamı sevmeyip!!! Bir kez daha yapamam. Kıyamam onu o kadar üzmeye. Gerçi o bana kıyıyor ama...
* Şimdi durum ne?
- Gökten zembille cevap inmesini bekliyorum.
* Nasıl bir gelecek planlıyorsunuz?
- Hayatın seks olmadığını ve zaten günün birinde biteceğini düşünerek, diğer şeylerden keyif almaya çalışarak geçiyor günlerim. Kocaman bir aile istiyoruz. Çocuklar olsun bir sürü. İVF tedavisi (İn Vitro Fertilizasyon, Klasik Tüp Bebek İşlemi) ile çocuk sahibi olacağız. Sonra yaşlanıp bir Güney kasabasına yerleşelim istiyorum. Mavi panjurlu küçük bir evimiz olsun istiyorum. Birbirimizin ilaçlarını takip edelim istiyorum. Masal, masal olarak devam etsin istiyorum.
* Tüp bebekle çocuk sahibi olmaya çalışmak sizce iyi bir fikir mi? Siz normal yoldan da hamile kalabilirsiniz?
- Bir kötü tecrübeye daha ihtiyacım yok. Ya ben “Uygun gün ve beni istemesi” senkronunu tutturamazsam? Sonra çocuğuma “Ay sen olasın diye babanı yatağa atmaya çok uğraştım, sonra ona zorla sahip oldum ve sen doğdun” diye mi anlatacağım?
* Bu saatten sonra başka birini bul, sev, anlaş... En azından anlaşıyoruz mu diyorsunuz?
- Var öyle bir durum tabii ki ama sadece anlaşmıyoruz. Ben hayatımda en çok onunla vakit geçirmekten hoşlanıyorum. Ne yaparsam yapayım, iyi ya da kötü ne olursa olsun ilk onunla paylaşmak istiyorum. Benimle gurur duysun istiyorum. Ben onunla gurur duyuyorum. Evimi, sevgimi, hayatımı başka hiç kimseyle paylaşmak istemiyorum. Hiç kimseyi merak etmiyorum. Ben bu adamı istiyorum!
* Kimlere anlattınız bu derdinizi?
- Annem, kardeşim ve en yakın arkadaşlarım biliyorlar.
* Çevrenizde sizin yaşadıklarınızdan şikayetçi başka tanıdıklarınız var mı?
- Tanıdığım evli çiftlerin  yarısından fazlasında durum böyle. Garip ama gerçek erkekler artık istemiyor...

Prof. Doğan Şahin değerlendiriyor

Çünkü kocanız kendisini hapsedilmiş, geleceğine el konulmuş ve ele geçirilmiş gibi hissediyor

* Evet, nedir Elif Gersen ve eşinin sorunu?
- Problemin sahibi erkek. Ama başvuruyu yapan kadın. Dolayısıyla, problemin ne olduğuna dair bilgiyi alacağımız kişiyle aslında görüşmedim. Yapacağım değerlendirmenin, akıl yürütme üzerine dayalı olacağını ve yanılma payı içerebileceğini hesaba katın...
* Tamamdır...
- Önce sorunu tanıyalım: Evlilik teklifini yaptığı andan itibaren başlayan bir cinsel isteksizlik. Sanıldığının aksine, erkeklerde sık görülen bir şey. Erkeklerin yüzde 20’sinde bu var...
* Neden kaynaklanıyor?
- Pek çok sebebi var ama bu vakada... Okuyuculara ve hastaya belki tuhaf ve anlaşılmaz gelecek ama daha çok, bir özgüven eksikliği gibi görünüyor...
* Oysa tam tersine çok özgüvenli duruyor...
- Bazı erkekler -bu örnekte olduğu gibi- özgüven eksikliğini, aşırı bir güvenle telafi ederler. Dışarıdan bakıldığında, çok güvenli ve hayranlık uyandıran bir insan izlenimi uyandırırlar. Yakınlık duydukları insanlar kendilerine hayran olsunlar diye hep onların suyuna giderler. Kendilerini, karşı tarafın “arzularının gerçekleştiricisi” gibi davranmak zorunda hissederler. Evet, karşı tarafın hayranlığını kazanırlar. Ama aynı zamanda, böyle davrandıkları için, kendilerini bir şekilde köle gibi hissederler ve karşı tarafa müthiş öfke duyarlar.
* Peki evlenmeselerdi...
- Ha o zaman başka... Diyelim ki bu çift, haftada üç kere görüşüyorlar, geziyorlar, tozuyorlar, problem olmazdı, cinsel ilişki de gayet yolunda giderdi. Böyle insanlar evlenince, ele geçirilmiş, geleceğine el konulmuş gibi hissederler. Hayat onlara, hiç bitmeyecekmiş gibi geldiğinden, önlerinde hep geniş ufuklar olsun isterler. Kendilerini “Bundan sonra hayatım bu! Bu kadınla yaşayacağım ve bu işi yapacağım...” duygusu içinde bulunca, hapsedilmiş hissederler.
* Boşansalar ve sevgili olarak ilişkilerini sürdürseler, seks tekrar başlar mı?
- Arada çok fazla travma ve problem yaşanmış... İkinci kuvvetli bir olasılık da şu: Erkeğin, çocuk sahibi olmaya karşı bir defansı söz konusu. Kadın, üç kere hamilelik yaşamış. Ve her seferinde öfkeyle, yanında olmayarak onu cezalandırmış. Belli ki, hamile kalmasına karşı büyük bir öfkesi var. Eşinin hamile kalmasını istemediği için de onunla cinsel ilişki kurmuyor olabilir.
* O zaman neden bebek peşinde koşuyorlar?
- Bu zaten bilinçli bir süreç değil ki. Bilinçli olarak, “Onunla sevişirsem hamile kalır, ben de tuzağa düşerim!” demiyor ama böyle bir korkusu var ve o korku onun cinsel isteğini ortadan kaldırıyor. Ona sorsak, “Saçmalamayın nereden çıkarıyorsunuz! Ben çocuk sahibi olmak istiyorum. Hatta müracaat ettim, gidip sperm vereceğim” der. Çünkü kendisi bile farkında değil bu korkunun...
* Peki ne yapmalılar?
- Kendi başlarına bu problemi çözemezler. Oldukça karmaşık, araya başka biriyle ilişki ve ondan hamilelik de girmiş...
* Ama kadın, “Sinirlenmedi, kızmadı” diyor...
- Bu hastalar zaten öfkelerini belli etmezler. Öfkeli olmayı, başka adamlar gibi bağırıp çağırmayı, zıvanadan çıkmayı, kendi ulviliklerine ve asaletlerine yakıştırmazlar. Ama bu, içinde öfke olmadığı anlamına gelmiyor. İçindeki öfkeyi, sadece kendi bilir. O öfke ve kızgınlık yatışmadan diğer sorunlar halledilse bile, cinsel isteksizlik çok fazla düzelmez.
* Bu çift size gelse ne yapardınız?
- Muhtemelen onları seks terapisine almazdım. Adamı bireysel terapiye alırdım. Evlilik ve yakınlık kurmakla ilgili korkularının farkına varmasına çalışırdım. Bunlar belli bir yola girdikten sonra, karısına olan öfke, kızgınlık ve kırgınlıklarının açığa çıkması için uğraşırdım. 1-1.5 yıl sonra da bir başkasına “seks terapisi”ne yollardım. Bireysel terapiyle seks terapisini aynı kişi yapamıyor...
* Bu aşamada onların tüp bebek işine girişmeleri...
- Bence uygun değil. Sorunların bir kısmı, adamın çocuk sahibi olmaktan korkmasına bağlıysa, çocuğuyla da çok yakın bir ilişki kuramayacaktır.

Seks terapisi nasıl olur?

* Nasıl bir tedavi bu?
- Farklı farklı metotları var, ben kendi uyguladığım metodu anlatayım. Eşleri ayrı ayrı görüyorum ama tedaviyi çift olarak yürütüyorum. Bir çeşit formatlama tedavisi. Yeniden formatlıyorum, her şeyi sıfırdan oluşturmaya çalışıyorum.
* Nasıl yani?
- Çiftlerin arasında sevgi, şefkat, güven gibi duyguların olması gerekiyor. Birbirlerini kendilerine bırakabilmeleri icap ediyor. Bir sürü insanda, bu konularda çok ciddi sorunlar var. Ben de orayı düzeltmekle başlıyorum. Her şeyi yeniden oluşturuyorum. Aralarında bir yakınlık, yumuşaklık olsun, öfkeler, kızgınlıklar ortadan kalksın diye. Bu, 1-2 hafta sürüyor. Bunun üzerine çok az miktarda “erotik uyarı” koyuyorum. Zaten ilk iki hafta herhangi bir cinsel aktiviteyi yasaklıyorum. Bireysel olarak da, çift olarak da. Erotik bir şey seyretmek de yasak, mastürbasyon yapmak da. İlk iki hafta boyunca birbirlerine sevgiyle dokunmayı öğreniyorlar. En az gün aşırı olarak birbirlerini sevip okşuyorlar. Ama uyarılma yok. Bazı kadınlar şundan çok şikayetçidir: “Sadece sevişmek istediği zaman dokunuyor, sadece o zaman güzel şeyler söylüyor. Bir yakınlık gösterdiği zaman anlıyorum ki, canı seks istiyor, onun dışında ne sarılır, ne saçımı okşar...”
* Siz de o yüzden ilk iki hafta seksi kaldırıyorsunuz...
- Aynen! Sadece sevgi göstermeyi, alabilmeyi ve vermeyi öğrenmiş oluyorlar. Üçüncü haftada bir ilerleme kaydettiler diyelim, biraz cinsel uyarılmaya izin veriyoruz. Bu arada yatakta uzanmışlar. Biri aktif diğeri pasif. Aktif olan pasif olanı okşuyor. Cinsel organlara dokunmak serbest ama kendini şehvete bırakmak ve boşalmak yasak. Bu aşamada, çiftin cinsel sorunu neyse, yan tedaviler devreye giriyor. Mesela sözcük oyunları veriyorum...
* O nedir?
- Her gün bir yere, 5-6 tane sevişmekle ilgili kelime yazıyorlar. Kadın “meme” kelimesini seçiyor mesela. İçinde meme geçen bir cümle kuruyor. “Memelerime şöyle şöyle yapmanı istiyorum” gibi. Ama “Buyur söylediğim şeyi yap!” yok.
* Sonra?
- Terapinin ilerleyen seanslarında öpme devreye giriyor. Pasif olan, aktif olanı yönlendiriyor, duygularını söylüyor. Ama boşalma filan yok bu esnada.
* Adam ereksiyon olmuşsa ne yapacak?
- Ne demek ne yapacak, bir süre sonra normale dönecek. Böyle yanlış bir inanış var. Adamlar uyarılır ve boşalmazlarsa çok kötü olur diye. Tamamen erkeklerin uydurduğu bir şey. Her gün pek çok kez ereksiyon oluyorlar ama boşalmadan normal hayatlarına devam ediyorlar.
* 4’üncü haftada ne oluyor?
- Tedavi cinsi, çiftin cinsel sorununa göre ayrı yollara doğru gidiyor. Mesela erken boşalma sorunu varsa, boşalma kontrolünü öğretiyoruz.
* Peki adam kadının zoruyla size gelmişse, 2 ay boyunca ayıp olmasın diye bütün egzersizleri yapmışsa ne oluyor?  Sonra tekrar aynı “hıyar” adama dönüşmüyor mu?
- Yok, yok. Her şeyin ne kadar değiştiğini görüyor. O da mutlu oluyor. Bir sürü şey öğreniyorlar seks terapisinde. Mesela, “Akşam kaçta geliyorsun?” diyorum. “6’da” diyor. “Anlat bana içeri girince ne yapıyorsun?” diyorum. “Öyle televizyonun karşısına geçip kurulmak yok, bilgisayarın önüne kendini atmak da yok. Adam gibi gidip karını öpeceksin. Mutfakta mı oraya git, yemek mi yapıyor, yardım et, salata yap, sofrayı kur. Beraber yiyip, beraber kalkacaksınız, sofrayı da birlikte toplayacaksınız.. Bunları yapmazsan seni tedavi etmem diyorum...” Birçok erkekte bu tedavinin işe yaradığını gördüm. Ama yaramayanlar da vardır tabii.

Cinsel isteksizliğin 30’a yakın sebebi var

Karı koca, “Çok iyi arkadaşız, birbirimizi seviyoruz ama cinsel arzu duymuyoruz” diyorlarsa, çoğunlukla şu nedenlerden kaynaklanıyordur:

1. Onların sevgileri başından beri böyleydi! Onlar yaşadıkları şeyi, “aşk” zannediyorlardı, oysa değildi. Evet aşkta, şefkat, korunma, esirgenme, bakılma vesaire gibi şeylerin olması gerekir. Hepimiz, küçükken annemizden bir bakım alırız ve annemizle kurduğumuz o yakın ilişki, kendimizi çok iyi hissettiren bir şeydir. Biraz büyüyünce mecbur annemizin kucağından ineriz ama “anne kucağı” hep bir özlemdir. Özellikle de hastalanınca, keyfimiz yerinde değilken anne kucağı ararız. Bir ilişkinin, kadın için de erkek için de böyle bir yanının olması doğaldır. Ama ilişkinin tamamı bundan ibaretse, maalesef cinsel arzu filan duyulmuyor.

2.
Hepimizin bize hayran olunduğunu görmeye ihtiyacımız var. Bu da temel bir ihtiyaç. Çiftlerin birbirine hayranlık duyması lazım. Bizim ülkemizde bu da büyük sorun. Sürekli birbirlerini aşağılayarak yaşayan çiftler var, “Niye öyle yapıyorsun? Ne kadar salak bir kadınsın!” “Sen de adam mısın?” diyen insanlar. Birine hayran değilsen, seksüel arzu da duyamıyorsun.

3. Bir başka unsur da “aşk” dediğimiz şey. Sağlıklı bir insan için söylüyorum, bir erkek çocuğu, annesine 3-5 yaş arasında, cinsel arzu yakınlığı da talep eden bir aşk hisseder. Bir kız çocuğu da babasına. Sonra da bu çözümlenir, unutulur vesaire. Aynı şekilde sağlıklı bir erkek, ileride annesine benzeyen bir kadın arar, kız da babasına benzeyen bir erkek. Bizde burada da çok fazla problem oluyor. Kız mesela, küçükken babasına aşık oluyor ama daha sonraki yıllarda, babasıyla deneyimi çok olumsuz olabiliyor. Baba, ilgisiz, anneyi aldatıyor ya da başka bir şey. Kız da bu duruma tepki duyduğu için; aşk objesinin -ya da babasının- tam tersi birine ilgi duyuyor. Daha mazbut, daha düzgün, daha ne yaptığı belli biri. Ama ona da aşık olamıyor. Dolayısıyla cinsel arzu da duyamıyor. Bu anlattığım şeyin, en az 50 tane versiyonu var.

Gerçek aşk, 3 yıldan sonra başlar

* İnsanların gerçek anlamda birbirine aşık olup olmadığını nereden anlıyorsunuz?
- Kişi eğer, “Biz başlangıçta çok aşıktık ama 2 sene sonra geçti!” diyorsa, bu gerçek aşk değildir. Tutkudur, hevestir. Gerçek aşk, 3 yıldan sonra başlar.
* O zaman “Aşkın ömrü üç yıl” palavra?
- Palavra tabii.
* Ve gerçek aşksa, cinsel istek azalmaz öyle mi?
- Azalmaz efendim. Tabii biyoloji diye bir şey var, hepimiz yaş alıyoruz. Damarlarımız genişliyor, testosteron seviyemiz değişiyor ama yine de gerçek aşksa, cinsellik hep devam eder.
* “Başta acayip sevişiyorduk, birbirimizi o duvardan bu duvara fırlatıyorduk, sonra evlendik, seks küt diye kesildi...” diyorlar. Ne yapsınlar?
- Bize gelsinler. Çünkü esas konu seks değil, bu insanların sevgilerinde problem var. Sevginin 1000 tane çeşidi var, bunlardan bir tanesi sağlıklı, 999 tanesi sağlıksız. Bu insanların, yakınlık kurmakla, bir insanı hayatlarına almakla ilgili problemleri var. Gerçekten de evlenince kesilebilir cinsellikleri. Kendilerini hapishanede gibi hissedebilirler. Her gün belli bir saatte eve gelmekten, hareketlerinin sürekli gözetlenmesinden, birinin gözünün önünde olmaktan hoşlanmayabilirler. Cinsel isteksizliğin bir sürü sebebi ve sonucu olabilir.

Seksi iç çamaşırı ve şarapla bu iş düzelmez!

* Peki evliliklerinde seks olmayan insanlar ne yapsınlar? “Sakın seksi iç çamaşırı giy, şarap kadehi al bekle deme, onu da denedik bir işe yaramadı!” diyorlar...
- E çok haklılar. Erotik film seyretsinler, mum yaksınlar, amuda kalksınlar, bunlarla bu iş düzelmez!
* E neyle düzelir?
- İnsanlar bunların çoğunun farkında değil. Çünkü bunlar bilinçli, açık şeyler değil, alttan alta olan şeyler. Destek almaları gerekiyor.
* “Kocam, bütün gününü bilgisayar ekranı karşısında geçiriyor” diyor mesela. Bu da cinsel isteksizliğe yol açıyor mudur?
- Olabilir. İletişim ne kadar zayıflarsa, birbirlerine olan ilgileri de o kadar zayıflar. O yüzden de biz, “seks terapisi”ne gelenleri o süre zarfında -iki ay sürer bizim tedavimiz- hiç televizyon seyretmemeleri, bilgisayar karşında oturmamaları konusunda uyarırız. Hatta, yasaklarız.

Yarın devam ediyoruz... Bekleriz...

Uzun soluklu bir konu... Burada biteceğini düşünüyorsanız fena halde yanılıyoruz. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı öğretim üyesi Profesör Doğan Şahin röportajı bizi yarın da, öbür gün de eğitmeye devam edecek... Bekleriz...