Tayfun Ertan
Diyarbakır'daki Nevruz töreni sırasında dün önce PKK yöneticilerinden Cemil Bayık'ın yaptığı konuşma dinlendi dev televizyon ekranlarından. Daha sonra da Abdullah Öcalan'ın mesajı okundu.. Bu mesajlar, bir yıldır devam eden barış sürecinin İmralı ve Kandil nezdinde nerede olduğunu anlamak açısından çok önemliydi. Nitekim bu mesajların nasıl okunması gerektiği bugün siyaset gündeminin tartışmalarından birini yaratmış durumda.
Acaba görüşmelerde somut ilerleme yok, dendiği bir zamanda Öcalan hükümet karşısında yumuşak bir tutum mu aldı mesajında? Bu sabah Diyarbakır'da Kürt siyasetinin önde gelen isimlerinden BDP Eşbaşkanı ve şimdi BDP Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkan adayı Gültan Kışanak ile bu konuları konuştuk. Öcalan'ın konuşmasının odak noktasının belirsiz kalıp kalmadığını sordum. Kışanak, Öcalan'ın dört temel noktaya vurgu yaptığını söyledi:
"Öcalan'ı şöyle okumak lazım. Birincisi, Öcalan için demokratik çözüm, stratejik bir yaklaşım. Mesajı da bu stratejik hedefe bağlı kalmak, geliştirmek, ve ileri götürmek mesajı. Sonra, geçen yıldan bu yana yol alınmamış olmasının yarattığı düş kırıklığını yansıtıyor. Üçüncü olarak, çözüm olmazsa, hiç kimsenin arzu etmeyeceği durumlara geri dönüleceğinin kaygısını dile getiriyor, ve dördüncüsü, sadece Kürt halkına değil, özellikle Türkiye halkına sesleniyor ve bağlı olduğu stratejik çözümü, halkların barışması anlamında, halkların birlikte yürütmesi gereken bir çözüm olarak gördüğünü ifade ediyor. Böyle bakıldığında, bir yıldır ilerleme kaydedilmedi diye hükümetle uğraşmak yerine, onun üzerinden Türkiye halkına konuşuyor ve ben bunun isabetli ve doğru olduğunu düşünüyorum."
Kışanak'a, Cemil Bayık ile Abdullan Öcalan'ın mesajları araındaki farklı tonlamanın ne anlam ifade ettiğini soruyorum :
"Bunlar spekülatif. Bu konuşmalar, stratejik hedeften sapmadan, Öcalan'ın liderliğinin tartışmasız kabul edildiği bir perspektif içinde birbirini tamamlayan konuşmalardır. İmralı ve Kandil, birbirlerinin görüşlerini bilmekteler. Öcalan stratejik hedefinden kopmadan siyaset yapıyor. Kandil ise reel siyasetle uğraşmakla da sorumlu. Pozisyonları itibariyle reel siyasetle ilgililer. Kamuoyunun önünde İmralı ile Kandil arasında bir fark varmış gibi bir izlenim yaratılmaya çalışılabilir, ama bu çok ucuz olur. Kaldı ki, Öcalan herkese, 'barış istiyorsanız bana gelin, savaşacaksanız bana ihtiyacınız yok' diyor hep."
Acaba Öcalan'ın mesajı, hükümeti kollama gibi anlaşılabilir mi ?
"Böyle birşey mümkün değil. Türkiye, demokratik cumhuriyete dönüşürse birlikte yaşayabiliriz; birlikte yaşayacaksak demokrasi olması lazım. Öcalan, demokratik çözümün mimarıdır. Öcalan, hükümeti de eleştiriyor, paralel yapıyı da eleştiriyor, dış güçlerin Türkiye'yi etkileme çabalarını da eleştiriyor. Yanlışlıklardan birinin yanında durmak zorunda değiliz. Birini ötekine tercih etmek durumunda değiliz.Öcalan'ın dünkü çağrısında bu var. Halka, demokratik sürece siz sahip çıkın diyor. Çünkü siyasi kutuplaşma içinde asıl demokratik muhalefetin ayaklar altında kalma ihtimali var. Öcalan, diyaloğu AKP ile yürütüyor. Doğal olarak onu muhatap alıyor. İleride başkaları ile görüşmek durumunda kalırsa görüşmem mi diyecek ? Ama mesele görüşmenin ötesine geçip de, demokratik inşaaya gelince Öcalan halkları muhatap alıyor."
Gültan Kışanak'a aktif siyasetin içindeki bir siyasetçi olarak görüşmeler sürecinin nasıl ilerlediğini soruyoruz :
"Diyalog süreci önemli, ama sürüncemede. Kopmaması önemli, ama yetersiz. Biz müzakere koşullarının yaratılmasını istiyoruz. Kalıcı barış sağlamanın ilk adımı olarak diyalog kuruldu, ama bundan böyle kim kimle nasıl konuşacak? Kamuoyuna açık bir müzakere komisyonu oluşturulmalıdır. Bunun için parlamentoda kolayca bir yasal düzenleme yapılabilir. O zaman durumun bir meşruiyeti olur."
Diyaloğun bir müzakere sürecine dönüşmesi ve taahhütlerin siyasal iktidarın ötesinde, devletin taahhütü altına girmesi açısından önem veriliyor yasal bir komisyon oluşturulmasına. Kışanak'a, Abdullah Öcalan'ın serbest bırakılmasının bir koşul olup olmadığını soruyoruz :
"Öcalan'ın serbest kalması müzakere şartı değil, ama halk kendiliğinden bir imza kampanyası yürütüyor. Tabii bu bir toplumsal beklenti ve sürecin etkin sonuçlar yaratması için gerekir. Sonra bu vicdani bir meseledir. Sayın Öcalan'a özel hukuk uygulanıyor ve eğer zaten eksik yasalar karşısında bile eşit değilsek, bu bir ırkçı ayrımcılığa dönüşmüş oluyor. Öcalan serbest kalmadan tam barış olmaz. Kalıcı bir barış istiyorsak, tabii Öcalan dışarıda olmalıdır."