Gündem

Kılıçdaroğlu’ndan önemli açıklamalar; devletin istihbaratının bir bölümü iktidara hizmet ediyor, iktidar Esad’la temas kurmalı, Sayıştay'ın yaptığı açıklama yanlıştı

CHP lideri T24’ün sorularını yanıtladı

19 Haziran 2019 19:35

Seçim çalışmalarını İstanbul’da sürdüren Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, T24'e konuk olarak canlı yayında Murat Sabuncu’nun sorularını yanıtladı. Ekrem İmamoğlu ve Binali Yıldırım’ın katıldığı ortak canlı yayına ilişkin tartışmalara tepki gösteren Kılıçdaroğlu,  “Siyasetin bir hizmet yarışı olduğunu unutturdular topluma. Baskıyla, konuşanların sesini kısarak, kendilerine özgü bir medya dünyası yaratarak farklı bir sürecin içine sokuldu Türkiye” dedi. İmamoğlu’nun görüşme yaptığı otelin kamera kayıtlarının AKP ve iktidara yakın medya tarafından kullanılmasını “Demokrasi açısından vâhim bir şey” olarak tanımlayan Kılıçdaroğlu, “Birincisi; otel yöneticileri, siyasi iktidara hizmet eder bir konumda. O güvenlik görüntülerinin orada korunması lazım. İkincisi devletin istihbaratının bir bölümünün siyasal iktidara çalışmış olması. Neresinden bakılırsa bakılsın, demokrasi açısından kan kaybettiğimiz bir süreç” diye konuştu. Kılıçdaroğlu, İstanbul seçimi için, “Ekrem Bey kazanmıştı, ikinci kez kazanacak. Demokrasi kültürümüzün gelişmesi için önemli bir tablo olacak” değerlendirmesi yaptı.

Kılıçdaroğlu, son günlerde yeniden kamuoyu gündemine gelen Suriyeli sığınmacılar konusunda da Türkiye’nin Esad ile temas kurması gerektiğini söyledi. İstihbarat servisleri aracılığıyla temas kurmanın yetmeyeceğini belirten Kılıçdaroğlu, “Esad da Suriye'nin toprak bütünlüğünden yana biz de. Aksi halde İdlib'de çok daha ağır bir fatura ile karşı karşıya kalabilir Türkiye. Uzlaşmalılar, bir an önce bitmeli” diye konuştu.  

Murat Sabuncu’nun CHP lideri Kılıçdaroğlu’na yönelttiği sorular ve Kılıçdaroğlu’nun yanıtları şöyle:

- Pazar gecesi 17 yıl sonra hepimizin sevindiği bir yayın oldu. Seyrettiniz mi nasıl buldunuz?

Seyrettim, yayını. Samimi söylemek gerekiyorsa şöyle tanımlamak gerekiyor: Masanın bir tarafında yönetici dışında, geçmişi anımsatan birisi var. Masanın öbür tarafında da geleceği ve umudu anımsatan birisi var. Böyle baktım ben. Binali Bey, başbakanlık, bakanlık, Meclis Başkanlığı yaptı. Bir anlamda geçmişte yaptıklarını anlattı. Türkiye'nin, İstanbul'un temel sorunlarının çözümüyle ilgili olarak umut vaat eden Ekrem Bey vardı. Ekrem Bey geleceği inşa etme konusunda daha başarılıydı. Sonunda tabii bizim uzun süredir unuttuğumuz adayların bir araya gelip konuşmaları açısından bir kulvar açıldı. Bence güzel bir kulvar.

Siyasetin bir hizmet yarışı olduğunu unutturdular topluma. Baskıyla, konuşanların sesini kısarak, kendilerine özgü bir medya dünyası yaratarak farklı bir sürecin içine sokuldu Türkiye. Demokrasi neydi? Toplum neredeyse bunu unutur hâle geldi. Ekrem Bey bir kapı araladı.

- Son iki gündür yayının moderatörü İsmail Küçükkaya'nın, Ekrem Bey ile bir görüşme yaptığı tartışılıyor. Etik midir değil midir tartışması da devam etti. Mahir Ünal da bu konuyu eleştiren bir konuşma yaptı. Öncelikle Küçükkaya ile İmamoğlu'nun konuşma yapmasını nasıl değerlendirirsiniz?

Bildiğim kadarıyla İsmail Bey iki tarafla da görüşeceğini zaten söylemişti. Binali Bey ile telefonda görüşme yapmış. Ekrem Bey ile de yüz yüze görüşme yaptı. Bu görüşmede bir şey yok. Aynı sorular iki tarafa da soruldu. Ayrıca Binali Bey ve Ekrem Bey’e “Siz 3'er soruyu birbirinize sorabilirsiniz” denildi. Burada özel bir şey çıkarmak çok doğru değil diye düşünüyorum.

‘Kaset siyaseti’ yeniden mi başladı?

- Fenerbahçe'de bir taziyeye gittiğiniz görüntünüz çekildi, iktidara yakın medyada gördük. Daha sonra bu görüntü servis edildi. Bir süredir unutmuştuk bunları aslında, tekrardan bir kaset siyaset başlatma isteği var. Nasıl görüyorsunuz bunu?

Demokrasi açısından vâhim bir şey. İki açıdan bakmak gerekiyor. Birincisi; otel yöneticileri, siyasi iktidara hizmet eder bir konuda. O güvenlik görüntüleri. Orada korunması lazım. İkincisi devletin istihbaratının bir bölümünün siyasal iktidara çalışmış olması. İki yanlış bir doğru etmiyor maalesef. Neresinden bakılırsa bakılsın, demokrasi açısından kan kaybettiğimiz bir süreç. İktidarın bundan bir şey çıkarması değil, aslında bundan utanması gerekiyor. Utanacak yüz var mı? Onu da ayrı bir yere koymamız lazım. Baktığım tablo şu; bir görüşme, bir tartışma var, evet. Medyanın önünde oldu. İnsanlar karşılıklı aldılar, baktılar, değerlendirdiler.

İsmail Bey de önceden açıklama yaptı, iki tarafla da görüşeceğini söyledi. Bir tarafla telefonla görüştüğünde biz hiçbir şey demedik. Toplantıyı, oturumu yönetecek arkadaşın kendi inisiyatifi. Tek taraflı olsa etik değil derdim ama iki tarafla da görüştü. Burada ahlaki olan bu tartışmanın kamuoyu önünde olmasıdır. Ahlaki olmayan ise telefonla ve yüz yüze yapılan görüşmelerin sanki gizli bir görüşme gibi, otelden alınan kamera kayıtlarıyla kamuya sunulması. Devletin istihbaratının bir bölümünün siyasal iktidara hizmet etmesi. Buna baskı rejimlerinde rastlanır.

Erdoğan, bir ara benim için "Nefes alışını bile dinliyoruz" demişti. Bugün bile dinleniyorum, biliyorum. Gizli bir şey konuştuğumuz yok ki. Bir şey konuşuyorsak bu ülkenin çıkarları için konuşuyoruz.

‘VIP tartışması’nı nasıl değerlendiriyor?

- Yine bir süredir gelen bir polemik konusu var. İmamoğlu bir Karadeniz turu yaptı. Ciddi bir kalabalık toplandı. Ordu Havalimanı'nda geçerken polislerle bir polemik oldu. Bunu nasıl görüyorsunuz?

Birincisi şu, VIP'ten geçme konusunda Vali baştan şunu yapabilirdi: Kusura bakmayın, VIP’ten geçemezsiniz. Kapıda bir uyarı yapsaydı bu iş çözülürdü. X-ray'den eşyalar geçiyor, Ekrem Bey’in annesi geçiyor, bir sorun yok. Sonra birdenbire tam ortada durun diyorlar, VIP'ten geçemezsiniz diyorlar. Tamam, “Bir tartışma olmasın” diyor. Oradan ayrılıyorlar. Normal süreçten geçiyorlar. Vali bey, gerçekten VIP'ten geçirmek istemiyorsa daha girerken görevlilere talimat verirdi. Kimse de ısrarcı olmazdı. Yarısını geçirip, yarısını geçirmemek, vali tarafından yapılan bir kumpas aslında. Karadeniz’deki tartışmaları başka bir alana çekmek için yapılan bir kumpas. Devletin valisi değil, iktidarın valisi. Duruma böyle bakmak lazım. Binali Bey giderken bırakın VIP'i, apronda bile uğurlama ekibi var yüzlerce kişi sıraya girmiş vaziyette. Ona hiç kimse bir şey söylemiyor.

Bu aslında devlet dediğimiz kurumun sağlıklı çalışmasını içine sindiremeyen anlayışının tezahürüdür. Rakibine zorluk, engel çıkarmak gibi bir anlayış var ama toplum bunu aşacaktır. Ekrem Bey, Pazar günkü seçimlerde iyi bir sonuç elde edecektir.

“İmamoğlu’nu o makama getirecek olan milli iradedir”

- Erdoğan, "Ordu Valisi'nden özür dilemezse o makama gelemez" dedi, nasıl yorumluyorsunuz?

O’nu o makama getirecek olan Erdoğan olsaydı bir anlamı olurdu. Niye özür dileyecek?  O makama getirecek olan milli iradedir. İstanbullular getirecek o makama. Dolayısıyla hiçbir güç, milli iradenin üstünde değildir. ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ diyor anayasa. Dolayısıyla Erdoğan’ın kendisini milli iradenin üzerinde görmesini zaten kabul görmüyoruz. Söyleyebilir, Erdoğan için bu sıradan bir sözdür. Çünkü onda demokrasi kültürü yok. Demokrasinin içselleştirmiş birisinin bu tür bir cümle kurmaması lazım.

- İmamoğlu tekrar kazanırsa yeni bir iptale doğru gidebilecek bir argüman olabilir mi bu?

Hayır, olamaz. Bu seçimlerde Ekrem Bey açık farkla alacak. YSK'da özel bir kumpas kurmaya kalksalar bile sonuç değişmeyecek.

Sandık güvenliği konusu

- Sizin B planlarınız var mı?

Yapacakları her türlü eyleme karşı elbette biz de düşünüyoruz. Seçim sabahı, bir önceki seçimde kullanılan seçmen listelerinin basımını yapıp, yeni seçmen listeleriyle oynamasınlar diye, her sandık itibariyle kendi örgütlerimize vereceğiz. Her türlü önlem alınmış vaziyette. Ciddi destekler var STK'lardan, meslek kuruluşlarından başta barolar olmak üzere. 

23 Haziran seçimleri bir referandum değil”

- 23 Haziran seçimlerinin sadece İBB ile ilgili değil de farklı bir havaya doğru AKP iktidarının bir referandum gibi görüyor musunuz?

Hayır. Normalde Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan birisinin tarafsız olması lazım. İki aday var. İki adayın düşünceleri, projeleri var. Takdir zaten İstanbulluların. Ama araya birisi girip ‘benim yerim niye yok bu tartışmada’ diye. “Ordu Valisi’nden özür dilemezsen o koltuğa oturamazsın” diyor. Kim oluyorsun sen ya? Kim? Kendini halkın üzerinde gören bir milli irade mi olur yani? Halk en büyük güçtür. Herkes oturacak, haddini bilecek. Hangi koltukta olursa olsun. En büyük güç milletse herkesin saygı duyması lazım. Saygı duymadılar, ikinci kez gidiyoruz. Halk bu sefer gerekli dersi verecek. Her insanın bir vicdanı var. İnsanların büyük kısmı Ekrem Bey’e haksızlık yapıldığının farkında. Bu haksızlığı kim giderecek? Bozulan adalet terazisini kim düzeltecek; halk düzeltecek. Kapalı kapılar ardında bozulan adalet terazisini halk düzeltecek.

İstanbul seçimleri ayrıca şu mesajı verecek dünyaya: Bütün baskılara rağmen, halk demokrasiden yana oy kullandı. Baskılar var, baskılar sadece halkın üzerinde değil, YSK üzerinde de yapıldı. YSK bazı hâkimlerine talimat verildi, şöyle oy kullanacaksınız diye. O talimatların gereği yapıldı.

YSK kararıyla bizim sokağa taşıp, sokaklarda eylem yapmamızı istediler. Biber gazları, joplar olacaktı.

- İstihbarat mı vardı?

Elbette, biz bu tuzağa düşmedik. Çünkü biz haklıydık. Biz zaten halktan korkmuyoruz ki. Ekrem Bey kazanmıştı, ikinci kez kazanacak. Demokrasi kültürümüzün gelişmesi için önemli bir tablo olacak.

“Bir erken seçimi doğru bulmuyorum”

- 23 Haziran gecesi çıkacak sonucun farklı olacağını söylüyorsunuz. Anketlerde de 5-6 puan fark gözüküyor. Bu Türkiye'yi erken genel seçime götürür mü?

Erdoğan ne derse desin, Türkiye'nin çok ciddi sorunları var. Halk seçimlerden bıktı. Bu seçim bile gereksizdi. İstanbul’un rantı o kadar değerli ki. Ekrem Bey, “Bu rant bir kişiye değil, halka gitsin” diyor. Bunu savunuyor. O gece yapılan tartışmada Ekrem Bey, insana dokunan, insanın günlük sorunlarını çözmeye yakın olan bir belediye başkanı imajı çizdi. İstanbul'da gerçekten bir bunalım var, mutfaklarda yangın var. Halka dokunmak, sorunlarını çözmek lazım. Bütün bunlar Ekrem Bey'in gündemindeydi ve bunları aşmak konusunda son derece kararlı. 

Bir erken seçimi Türkiye açısından doğru bulmuyorum. Türkiye bunaldı, Türkiye'nin sorunları var. Sorunları çözme iradeleri yok. Nasıl çözeceklerini bilmiyorlar. Türkiye savruluyor, içte de dışta da. Türkiye, ciddi sorunlar karşısında sorunları çözemeyen bir yönetimle karşı karşıya. Bize başvururlarsa düşüncelerimizi söyleriz. Zaten açıklıyoruz düşüncelerimizi. Yazılı olarak da açıklıyoruz.

“3.5 milyon Suriyeli Türkiye’ye gelirse çok daha büyük problem olacak”

Dış politikada iki sıcak gündemimiz var; S-400 ve Doğu Akdeniz. Bunların çözülmesi lazım. Parlamentoya bilgi verilmiyor yeterince. Parlamento Saray tarafından devre dışı bırakılmış durumda. Parlamentonun yetkilendirilmesi lazım belirli konuda. Dış politika milli olmak zorundadır. Dış politikada iktidar, muhalefet olmaz. Saray ve çevresi biz ne derse o olacak diyor. Bir de İdlib var. 3-3.5 milyon Suriyelinin Türkiye'ye gelme gibi bir riski var. Soçi’de ve Astana’da Rusya'ya verilen sözler var. “Biz oradaki ağır silahları ve terör örgütü mensuplarını dışarı çıkaracağız” diye… Çıkaramıyorlar. Karadan Esad'ın güçleri, havadan Rusya İdlib'de terör örgütlerini vuruyor ve 3,5 milyon Suriyeli Türkiye’ye gelirse çok daha büyük problemler olacak. Bu sorunları biz ve sokaktaki vatandaşlar görüyor ama iktidar göremiyor.

“S-400 konusunda parlamento yeterince bilgilendirilmedi”

-Hazır konu dış politikadan açılmışken; bu S-400'ler konusu. Türkiye bir savunma sistemini Rusya’dan almak üzere, NATO ile belli bir ara açılıyor. Bir mektup var. Bu noktada iktidarın diğer ortağı MHP lideri “NATO'dan ayrılmayı tartışmalı” dedi. S-400'ler alınmalı mı?

Türkiye kendi güvenliği sağlamak zorundadır. Bunu hepimizin kabul etmesi lazım. Bulunduğu yer itibari ile stratejik bir noktada. Orta Doğu ve Kafkaslar’da çok ciddi sorunlar var. Terör örgütlerinin beslendiği ve yuvalandığı yerler buralar. ABD ve İran arasında sıkıntılar var. Ciddi bir istikrarsızlık var bölgede. Türkiye kendi hava savunma sistemini güçlendirmek zorunda. Burada yanlış olan şu; bu konuda parlamento yeterince bilgilendirilmedi, siyasi partiler hiç bilgilendirilmedi. Yanlış buradan başlıyor. Hangi savunma sistemi kullanılmalı, koşullar neler? Bunların bilinmesi lazım.

Türkiye’nin şu veya bu ittifaktan çıkması gibi bir düşüncemiz yok. Avrupa Parlamentosu'ndan, AB’den NATO’dan… Türkiye kendi gücünü her zaman gösterebilir. Pire için yorgan yakmaya gerek yok. Biz hangi gerekçe ile hava savunma sistemini güçlendirmek istiyorsak, halkımıza anlatmalıyız bunu.

“Eksiklerimizi kanaat önderlerinden dinledik”

-31 Mart’a giden sürecin taşları sizin tarafınızdan oluşturuldu. CHP, bu seçimlerde hem oyunu hem de bir dönem küstürdüğü seçmenlerini geri kazanmış durumda. Nasıl bu stratejiyle bunu hayata geçirdiniz?

Mitinglerin bizim oyumuzu arttırma konusunda çok büyük bir etkisi yok. Miting yapıyorsunuz, partililer geliyor. Birebir toplumun kanaat önderleri ile birlikte olmak, samimi olarak onların sorularına cevap vermeniz yeni kitleleri kazanmanıza yol açıyor. Referandum sürecinden itibaren biz bunu yapmaya başladık. Bize mesafeli olan, CHP'ye oy vermeyen veya CHP’ye kızgın kitleler ile değil, o kitlelerin kanaat önderleri ile birlikte olduk.

Toplumun her kesimi ile konuşunca bize neden oy vermediklerini anlattılar, biz de eksikliklerimizi onların dilinden dinledik, eksikliklerimizi gidermeye çalıştık. Çok da güzel bir tablo ortaya çıktı. Toplumun çok geniş bir kesimi ile kucaklaşma imkânı ortaya çıktı. Türkiye büyük bir ülke, bu çalışma tavrını bütün Türkiye’de yapmak için zamana ihtiyaç var. Burada bir zaman kısıtlamamız vardı. O nedenle belirli yerlerde miting yaparken ağırlıklı olarak bu tür çalışmalar yaptık. Yalnızca ben değil, grup başkanvekilleri, milletvekillerimiz, genel başkan yardımcılarımız Türkiye geneline dağıldı ve bu tür çalışmalar yapıldı. Birebir insanlarla sohbet edildi. Toplumun en sorunlu kesimleri ile bir araya gelmeye özen gösterildi. Geçenlerde apartman görevlisi- kapıcı kardeşlerimiz ile bir araya geldik. Onların sorunlarını siyasetçi hiç görmemiş aslında. Bu insanlar bodrum katlarında yaşıyor, bu insanların sorunları, yasal hakları var. Birisi çıkıp şöyle söyledi bana: "Uzun süredir çalıştırılıyorum. Ayda 11 gün sigortalı gösteriliyorum. Korkudan sesimi çıkaramıyorum. 30 gün sigortamı neden yapmıyorsunuz dersem beni kovarlar, gidecek yerim yok."  Bu tür insanları örgütlemek, sorunlarını dinlemek, çözüm üretmek çok değerli. Onlar için de bizim için de değerli.

Örneğin biz, Türkiye’de görülmeyen, taşeron işçilerinin sorunlarını dile getirdik. Taşeron işçilerinin büyük bir kısmı kadro aldı. Türkiye Cumhuriyeti’nde hiç yapılamayan sokak ekonomisi çalıştayını yaptık. Çöpten kağıt toplayan insanlar var, sosyal güvenlik sorunları var. Bunlara eğiliyoruz. Bugüne kadar sadece CHP’nin değil, pek çok siyasal partinin görmediği, görmek istemediği kesimlerle buluşuyoruz. Bunları önce örgütlüyoruz, dernek kurmalarını istiyoruz. Ortak ses çıkarmalarını istiyoruz. Biz bunların sorunları için kanun teklifleri vereceğimizi söylüyoruz. Karşılıklı bir güven ilişkisi kurmaya çalışıyoruz. CHP olarak geniş çerçeveleri ulaşmaya çalışıyoruz.  Mesela bir miting yapsak apartman sakinleri gelebilir ama kapıcı gelemez, işi vardır. Ama benim onlarla buluşmam lazım. 

“Kürtlerle ilgili geçmişte sağlıklı politikalar üretemedik”

-Pazar günkü tartışmadan sonra birkaç kuruluş rapor yayımladı. Uzun süre CHP, hem Doğu ve Güneydoğu'da oy olarak yoktu. 31 Mart’ta ve şimdi Kürt seçmen de CHP oy verir noktaya geldi. Demirtaş'ın da bir çağrısı oldu. CHP açısından yeni bir durumu da konuşmamız lazım.

Kürt seçmen büyük ölçüde kendisini dışlanmış bir seçmen olarak görüyordu. Kürtler bu ülkenin asli unsuru. Onları azınlık olarak görme hakkımız yok. Onlarla ilgili geçmişte belki sağlıklı politikalar üretemedik. Doğu ve Güneydoğu’daki her kesim ile konuşuyor, görüşüyoruz.

“Erdoğan eskiden, ‘Sivas'ın ötesine geçemiyorsunuz’ derdi, o tablo değişti”

Erdoğan eskiden, "Sivas'ın ötesine geçemiyorsunuz" derdi, o tablo değişti. Ben Diyarbakır'a 5-6 kez gittim. Sorunları nasıl çözebileceğimize dair düşüncelerimizi de ifade ettik. Erdoğan, “Siz bunları söylüyorsunuz ama kanun teklifi geldiğinde kabul etmiyorsunuz” diyordu. Bunun ardından biz “Bütün taahhütlerimizi kanun teklifi olarak hazırlayın ve imzalayalım” dedim. Böylece bizim samimiyetimizi de test etmiş olsun. Bize yönelik eleştiriler de kesildi.

Elbette ki Ekrem Bey haksızlığa uğradı. Uludereli vatandaşlarla bir araya geldik. Birisi aynen şunu söyledi: “Ekrem Bey haksızlığa uğramıştır, bunu en çok biz biliriz, bizler çocuklarımızı kaybettik. Haksızlığa karşı durarak hakkını teslim edeceğiz”

Haksızlığa karşı durmak insani bir davranıştır. Haksızlığa uğrayan bir kişiye hakkını teslim etme seçimine dönmüştür.  Bu bağlamda baktığımızda AK Partili kardeşlerimin de “Bu kadar da haksızlık olmaz” diyeceğini düşünüyoruz. O nedenle farkın açılacağını düşünüyoruz. Ekrem Bey’in kullandığı dil toplumun her kesimini kucaklayan bir dil. "Harcadığım her kuruşun hesabını millete veririm" diyor, siyaseten yönetme yetkisi alanlar, vatandaşlardan alınan vergileri kullanırlar. Öyle de olmalı zaten. Ekrem Bey unutulan hesap verme kavramını dile getiriyor. Bundan kimsenin alınganlık göstermemesi lazım. Hesap vermezse siyasal iktidar der ki, “Harcadığın her kuruşun hesabını verecektin, neden vermiyorsun?” Sayıştay denetçisini gönderir, İçişleri Bakanlığı müfettişini gönderir, kontrol ettirir...  O hesap verme konusunda çok kararlı.

“Sayıştay'ın yaptığı açıklama yanlıştı”

-Sayıştay raporu çok tartışıldı o gece. Her ne kadar Sayıştay siyasi dile benzeyen bir açıklama da yapmış olsa… O rapordaki ve başka raporlardaki vakıflara verilen arsa ve mülk konusu da gündemde…  

Sayıştay'ın yaptığı açıklama yanlıştı. Sayıştay internet sitesine koymuş zaten. Sayıştay’ın özel bir açıklama yapmış olması siyasal baskı nedeniyle. Sayıştay TBMM’ye bağlı bir kurum. Sayıştay denetçisi denetleme yapar, hazırladığı rapor taslağı ön denetimden geçer. Kesinleştikten sonra internet sitesinde yayınlanır. Raporu okumadıysan konuşmayacaksın. Raporu okuyan kişinin sözlerine bakacaksın. Oradaki rakamlar yanlış mı? Yanlışsa Sayıştay’ın raporu yanlış.  Sayıştay “Benim raporum yanlıştır” demiyor. Kulağı tersinden göstererek acaba  iktidar lehine bir iki laf edebilir miyim gibi bir arayışa giriyor. Bu Sayıştay'ın Sayıştay olmasının saygınlığına gölge düşüren bir şeydir. Sayıştay, “Arzu eden vatandaşlar rapora bakabilirler” diyebilirdi.

-Türkiye’deki pek çok organ siyasetin baskısını ne yazık ki üzerinde hissediyor, bununla bir karar alma noktasına kadar gidiyor…

Tıpkı BDDK’nın gazetecilere soruşturma açması gibi. Akıl alır gibi değil. Umarım yargı reformu paketi gelir. Yargı reform hareketini siyasal iktidarın hissetmesi güzel bir şey. Ülkede bir adaletsiz var. Bu adaletsizlik uygulanan yasalardan kaynaklanıyor. Belki baskıyı biraz daha hafifletir.

“Sandığa gitmeyenler bu kez hakkı teslim etmek için sandığa gidecek”

-2014 yerel seçimlerinde katılım yüzde 89 olmuştu İstanbul'da. 31 Mart’ta bu oy oranı yüzde 83.88’e düştü. CHP’nin kazandığı Şişli, Beşiktaş ve AKP’nin kazandığı Fatih, Beyoğlu’nda oy kullanma oranı düşüş vardı. Sandığa gitmeyen kitleyi götürme konusunda çalışma yaptınız mı?

Sandığa gitmeyenler bu kez hakkı teslim etmek için sandığa gidecek. Böyle bir düşünce olduğunu sanıyorum. Tuttuğumuz nabızda da böyle bir anlayış ortaya çıkıyor. Gerçekten de bir haksızlık var ortada. Bu haksızlığın giderilmesi lazım.

“Orta Doğu bataklığına saplandılar kaldılar”

-Yarın Dünya Mülteciler Günü. Türkiye yaklaşık 4 milyon Suriyeliye ev sahipliği yapıyor. Küçük problemler çıksa da bu insani bir vazife. Sayın Yıldırım, Suriyelilerin bir kısmının Fırat'ın doğusuna gönderileceğini söyledi. O da çok tartışıldı. Türkiye’de bazı belediyelerin zaman zaman Suriyelilerin denizden yararlanmaması üzerine cümleleri de oldu. Bu konuda çok fazla şey konuşulmuyor...

Suriyelilerin Türkiye'ye savaştan kaçıp gelişlerini anlayışlı karşılamak gerekiyor. Sorun var mı var. Harcanan para 35 milyar dolar. Bu para gerçekten harcandı mı? Bununla ilgili elimizde sağlıklı hiçbir veri yok. Sadece bir söylem var. 35 milyar dolar çok ciddi bir para. 35 milyar dolar Suriyelilere harcansaydı bugün Suriyelilerin durumu çok iyi olurdu. Nerede bu para, nasıl harcandı kimse bilmiyor: Ben ve parlamento dahil olmak üzere. Suriyelilerle ilgili AB'ye gittiğimde, “Siz Suriye'de iç savaş çıkarken görmezden geldiniz. İnsan dramını da görmediniz. Sizin kusurunuz var. Siz insanlar sizin kapınıza geldiğinde gördünüz. Suriyelilerin Afganistan’a kadar gidecek hali yok. Demokrasileri gelişmiş yerlere gideceklerdi. Sizin birinci göreviniz Suriye’deki savaşı bir an önce sonlandırın. Bu yetmez, savaş bittikten sonra imar için elinizi cebinize atmanız gerekir. Her şeyi yaptıktan sonra ülkelerine göndereceksiniz” dedim. Bana hak verdiler. Türkiye'nin de benzer bir uygulamayı yapması lazım. Siyasal iktidarın Esad ile temas kurması gerekir. İstihbarat aracılığıyla temas kurulması yetmez.  Esad da Suriye'nin toprak bütünlüğünden yana biz de. Aksi halde İdlib'de çok daha ağır bir fatura ile karşı karşıya kalabilir Türkiye. Orta Doğu bataklığına saplandılar kaldılar.  Süleyman Şah Türbesi'ni bile kaçırmak zorunda kaldılar. Uzlaşmalılar, bir an önce bitmeli.  Suriye'nin inşasını sağlamalılar.

-Nerede takip edeceksiniz seçimleri?

Ankara'da takip edeceğiz.