23 Mayıs 2017 16:45
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin olarak, "Kontrollü bir darbe girişimiydi" iddiasını sürdürerek "Kontrollü darbe girişiminin ipliğini yakında pazara çıkaracağız, bunu da herkes görecek" diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, Sözcü gazetesine yönelik başlatılan 'FETÖ' soruşturmasıyla ilgili de "Savcı kardeşim sen FETÖ'cü arıyorsan Bakanlar Kurulu'na, Saray'a bakacaksın" yorumunda bulundu.
Partisinin grup toplantısında konuşan Kılıçdaroğlu'nun açıklamaları şöyle:
"Gazi Mustafa Kemal 16 Mayıs 1919'da o gemileri gördüğünde der ki; Geldikleri gibi gidecekler. 19 Mayıs 2919, Türkiye Cumhuriyeti'nde Milli Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcıdır. Biz bu töreni, tarihimizi hatırlayarak kutlamak istiyoruz. Beşiktaş belediyemiz de bu çerçevede kutlamak istedi. Valilikten izin istedi. Valilik izin vermedi. Bunun üzerine belediye başkanımız bütün gazetelere tam sayfa ilan verdi. Yaptıkları tüm hazırlıkları anlattılar.
Bunun üzerine "Vay efendim sen toplumu tahrik edici ve kamu düzenini bozan ilan verdin" denerek belediye başkanımız hakkında soruşturma açtılar. Ya sen kim oluyorsun Vali Bey de, bizim geri adım atacağımızı düşünüyorsun. Asıl toplumun huzurunu bozan sensin. 19 Mayıs'ı kutlamak ne zaman suç olmaya başladı. Diğer belediyelere izin verirsin, Beşiktaş Belediyesi'ne neden izin vermezsin? Bize Saray'ın valisi değil, bize devletin valisi lazım.
Sözcü gazetesine operasyon yapılıyor. Gazete çalışanları hakkında yapılan suçlamayı okuyorum; FETÖ'ye üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek. Yani herkesi FETÖ'yle suçlarsın da Sözcü'yü suçlamak aklın ve vicdanın kabul edebileceği bir şey değil. Peki Sözcü gazetesi nedir? Sözcü, halkın sözcüsüdür arkadaşlar. Halk adına yayın yapar. Halkın sesi, gözü ve kulağıdır Sözcü. Atatürkçülükten, demokrasiden ödün vermeyen bir gazetedir.
Sözcü'nün yazarları kalemini satmayan, dik duran onurlu yazarlardır. Sözcü'nün sürekli denetlendiğini biliyoruz. Sürekli denetlerler ama açık bulamazlar. Yazarlarına sansür uygulamayan ender gazetelerden biridir. Sözcü ihale peşinde koşmaz. "İktidara, hükümete biraz yalakalık yapalım da biraz malı götürelim"diyen bir kişiliği de yoktur Sözcü gazetesinin.
Burak Akbay diyor ki; "Tek suçum Türkiye'de gazetecilik yapmak". Türkiye'nin yarı açık cezaevi olduğunu biliyoruz zaten. Bakın kamu bankaları bütün gazetelere ilan verirler, ama Cumhuriyet'e, Sözcü'ye ilan vermezler. THY, bütün havuz medyasının okunmayan ne kadar gazetesi varsa verir. Ama Cumhuriyet'i, Sözcü'yü sokmazlar. Ne Cumhuriyet'i susturabilirsiniz, ne de Sözcü'yü susturabilirsiniz. Cumhuriyet için bir FETÖ'cü buldular, savcı, davayı ona açtırdılar. Savcı açamıyor, dosya boş. Savcı sonunda davayı açtı ve gözaltı kararlarını verdi. O savcıya seslenmek istiyorum; sen sarayın savcısısın, Cumhuriyet savcısı değilsin. Cumhuriyet savcısı emir almaz, yasalara bakar.
Savcı iktidarın maşası olmaz, Saray'dan gelen talimata göre iddianame hazırlamaz. Onurludur, cumhuriyetin savcısı. Cumhuriyetin savcısı dik durur. Cumhuriyetin savcısı medya özgürlüğünden yanadır. Cumhuriyet savcısı evrensel hukuktan yanadır. Cumhuriyet savcısı iradesini saraya teslim etmişse o cumhuriyetin değil, sarayın savcısıdır. FETÖ'cü arıyorlar. Cumhuriyet'te bulamadılar, Sözcü'de bulur muyuz diye? Savcı kardeşim, sen FETÖ'cü arıyorsan bakanlar kuruluna bakacaksın, saraya bakacaksın. Bu savcı kardeşime bir küçük ipucu da vereyim, Star gazetesinden
24 Kasım 2013'te bir yazar, bakın şunları yazıyor:
“Başbakan Tayyip Erdoğan, Rusya’dan dönerken uçakta gündeme ilişkin konularda açıklamalarda bulundu. Erdoğan, ‘Cemaat üyeleri şimdiye kadar bizden ne talep ettiler de yapmadık? Cemaatin en ileri gelenleri, mensupları bugüne kadar acaba ne getirdiler de Tayyip Erdoğan bunu geri gönderdi? Yani üniversitelerin verilmesiyle alâkalı adımlardan tutun da birçok faaliyetlere yönelik yapabileceğimiz ne varsa bunları yaptık. Benden geri dönen hiçbir şey yoktur. Buna rabbim şahittir’ dedi.
Gerçekten de ne istediler de vermediler? Arkadaşlarım bakın, kontrollü darbe girişiminin ipliğini yakında pazara çıkaracağız, herkes tanık olacak buna göreceksiniz.
Bugün bu kontrollü darbe girişiminin ağır ağır ipuçları ortaya çıkıyor. Kimin ne yaptığını gayet iyi biliyoruz. 15 Temmuz karşı darbe girişimidir arkadaşlar. Bugün Türkiye, karşı darbeyle karşı karşıya arkadaşlar. Binali Bey ne diyor; FETÖ'nün siyasi ayağı yok. Siyasi ayağı var kardeşim. Saraydan başlayarak AKP grubuna kadar ineceksin.
FETÖ'yü beslediler, büyüttüler. "Ne istediler de vermedik" dediler, Türkiye'yi teslim ettin. "Sözcü'de FETÖ'cü var mı" diye soruyorlar. Ya sensin FETÖ'cü, senden iyi FETÖ'cü mü var? Kendi suçlarını gizlemek için garibanların üzerine gidiyorlar.
Bunlar sadece terör örgütlerine sıcak davranmadılar, bazen beslediler de. Bunların biri de IŞİD terör örgütü. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, TÜSİAD'ın YİK toplantısına katılır ve orada bir konuşma yapar. Ama bir bölüm var ki, yayınlanmaz. Merkez medyasında yazı yazan bütün yazarlara sesleniyorum, bunu görmedik diyemezsiniz. Gazetecilik refleksi ile bu sizin önünüze gelir zaten. "İşte Suriye, biz Gaziantep'teki DEAŞ saldırısı olana kadar hep sabrettik.
Ama kadın, çocuk öldürüldükten sonra 'Daha duramayız' dedik". Ya bunun terör örgütü olduğunu biliyorsun, sabrediyorsun. Bir terör örgütüne sabır gösterilir mi? Gaziantep saldırısına kadar ne oldu? Tarih tarih vereceğim arkadaşlar. Niğde'de 2 polisimiz şehit edildi. IŞİD şehit etti. 11 Haziran 2014, Musul Başkonsolosluğumuz basıldı, yine terör örgütü demediler. 6 Aralık 2015, Sultanahmet'te bir polisimiz şehit oldu, yine terör örgütü demediler. 20 Temmuz 2015 Suruç'ta 34 kişi hayatını kaybetti, yine terör örgütü demediler. Sabrettiler. Bunlar toplu gösteriler yaptılar, yayın organları çıkardılar.
1 Eylül 2015 Kilis'te bir askerimizi şehit ettiler. 10 Ekim 2015, Ankara'da katliam yaptılar, terör demediler, kokteyl dediler. Sultanahmet'te 13 kişi hayatını kaybetti, yine sabrettiler. 29 Ocak 2016, İstiklal Caddesi, 5 kişi hayatını kaybetti. 28 Haziran 2016, Atatürk Havalimanı İstanbul'da, 45 kişi hayatını kaybetti yine seslerini çıkarmadılar. Gaziantep saldırısına kadar 209 vatandaşımız IŞİD terör örgütü tarafından şehit edildi. Israrla terör örgütü demediler.
Şimdi kalkıyor bu suçunu itiraf ediyor. Gaziantep saldırısına kadar sabrettik diyor. Bu 209 kişinin günahı kimin boynuna? Seyrettik diyor, 209 kişi hayatını kaybederken. Değerli arkadaşlarım, bu yüzlerce vatandaşın ölümünü niye beklediler? Çünkü ideolojik akrabalıkları var bunların. Çünkü bunlar Suriye'ye silah gönderiyorlardı IŞİD'e, El Nusra'ya, TIR'larla silah gönderiyorlardı.
Şimdi soruyorum sevgili savcı, saraydan talimat almadan bu cümleyle ilgili olarak bir şey yapıyor musun? Neden sen sabrettin kardeşim 209 kişi hayatını kaybedecek? Bunların bir belediye üyesi var, "IŞİD iyi ki varsın, Allah kurşununu azaltmasın" diyor. Bu cumhuriyet savcısına sormak istiyorum, senin ne işin var Sözcü ile, Cumhuriyet ile... Bu ülkenin bekasını düşünüyorsan asıl bunların üzerine gideceksin.
Değerli arkadaşlarım. 15 Temmuz darbe girişimini hepimiz biliyoruz. Kontrollü bir darbe girişimi olduğu konusunda kanaatimiz iyice güçleniyor zaten. OHAL'le bütün istediklerini gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Çıkardıkları kararnamelerle demokrasiyi askıya aldılar. Ve bu süre içinde anayasayı değiştirdiler. Bu anayasa, hukuksuz bir anayasadır. Bu anayasa, mühürsüz bir seçimin ortaya çıkardığı anayasadır. Bu anayasanın, cumhurbaşkanının yemini bölümünü bir daha okuyorum;
"Üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma, büyük Türk milleti ve tarih huzurunda namusum ve şerefim üzerinde and içerim". Şimdi ben merak ediyorum, tarafsızlık gidip bir partiye üye olduğunuz anda biter. Genel Başkan olduğunuz anda biter. O zaman bu namus ve şerefi nerede bıraktınız siz? "
Adalet ve Kalkınma Parti'sinin nerelerden nerelere savrulduğunu anlatacağım size. 14 Ağustos 2001, Recep Tayyip Erdoğan partisinin kuruluşunda şunları söylüyor; "Bugün oligarşinin çöktüğü gün olarak, tekelci bir anlayışa dayanan liderlik anlayışının çöktüğü, kolektif liderlik anlayışının yerleştiği bir gün olacak". Adalet ve Kalkınma Partisi programı ile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına ne vaat etti? Okuyayım, biraz güleceksiniz ama olsun.
"Herkes özgür olmadıkça kimse özgür değildir” özdeyişi, partimizin temel ilkelerindendir. Partimiz, bireyi bütün politikaların merkezine alarak demokratikleşmenin sağlanmasını, temel insan hak ve özgürlüklerini temin etmeyi ve korumayı en önemli ödevleri arasında sayar. Partimiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin birlik ve bütünlüğünün, laik, demokratik, sosyal hukuk devletinin, sivilleşmenin, demokratikleşmenin, inanç özgürlüğünün ve fırsat eşitliğinin esas kabul edildiği bir zemindir." ve şöyle devam ediyor program; "Toplumları ve devletleri tahrip eden yozlaşma, yolsuzluk, usulsüzlük, çıkarcılık, iltimas, hukuk önünde ve fırsat açısından eşitsizlik, ırkçılık, partizanlık, despotluk gibi olumsuzluklar partimizin en yoğun mücadele alanlarıdır" Yolsuzluklarla mücadele edeceklermiş, yolsuzluk sıradanlaştı artık. Bir hükümetin, başta dönemin başbakanının bir devleti nasıl soyduğuna tanık olduk. Bunları her yerde anlatmanız lazım. Zarrab'ı kurtarmak için ABD'ye sefer düzenliyorlar. Vermeyecekleri ödün yok. Ama ABD'liler diyor ki; "Ya bizde yargı bağımsız".
El öpüyorlar, etek öpüyorlar kirli geçmişleri ortaya çıkmasın diye. Ya siz zaten rezil oldunuz, haberiniz yok. Hiçbir saygın lider bunlarla aynı kareye girmek istemiyor. Neyse devam ediyorum; "Kamusal yaşamın her alanında tam şeffaflık ve hesap verme anlayışını hakim kılacak". Şeffaflık, şu an Türkiye Avrupa'nın en büyük kara para aklayıcısı ülkesi konumundadır. Yolsuzluk paraları, rüşvet paraları, fuhuş paraları... İstediğiniz zaman Türkiye'ye getirin, istediğiniz zaman aklayın. Merkez Bankası, gelen milyarlarca dolar, "Nereden geldiğini bilmiyorum". diyor. 12 milyar dolar para gelecek, nereden geldiği belli olmayacak. Rüşveti aklıyorlar arkadaşlar.
Devam ediyor, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin programı; "Düşünce ve ifade özgürlükleri uluslararası standartlar temelinde inşa edilecek, düşünceler özgürce açıklanabilecek, farklılıklar birer zenginlik olarak görülecektir" Düşüncelerini özgürce açıklayan akademisyenleri kapının önüne koydunuz, koydukları cümleye bakın programa.
Yine devam ediyorum; "Partimiz bütün vatandaşlarımızın özgür haber alma ve düşüncelerini yansıtma hakkını esas kabul eder. Çağımız demokrasilerinin vazgeçilmez koşullarından biri özgür medyanın varlığıdır. Başta anayasa olmak üzere medyaya ilişkin tüm yasal çerçeve ele alınarak, medyanın ifade özgürlüğüne getirilen ve demokratik toplum düzeninin gerekleri ile bağdaşmayan yasak ve cezalar kaldırılacaktır. Yazılı ve görsel medyanın özgürlükleri, titizlikle korunacak ve tekelleşmeye fırsat tanınmayacaktır".
Bugün geldiğimiz nokta, 150'nin üzerinde gazeteci hapiste. Dünyada gazetecilerin hapiste olması sayısı itibariyle Türkiye bir numara. Ne söylüyorlardı, nereye geldik. Devam ediyorum; "Hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı bütün unsurlarıyla gerçekleştirilecektir.
Tüm bireylerin hak arama yolları kolaylaştırılacaktır". Ya taşeron işçisi bile hak arayamıyor. Taşeron işçisi. Ya BM'ye mektup gönderdi Türkiye, adil yargılama yapmayacağım dedi. Tutuklulara insanca davranma maddesi, işkence yapacağım diyor. Neyse devam ediyorum; "Parti içi demokrasi, bireyin ve azınlık görüş sahiplerinin hukuku ve demokratik yarışma hakları sağlanarak geliştirilecektir". Ya Davutoğlu'nun bir darbeyle kapının önüne koydunuz, hangi parti içi demokrasi?
Devam ediyorum arkadaşlar; "Seçimle gelen herkesin kanunen vermek zorunda olduğu mal bildirimi şeffaf olarak kamuoyunun bilgi ve denetimine sunulacaktır". Şimdi burada sayın Davutoğlu'nun hakkını yemeyelim. "Ben siyasi etik kanunu çıkaracağım" dedi. Adalet ve Kalkınma Partisi başkanı dedi ki, "Bu bize sorun doğurur yapmayalım". O da haklı, sonuç olarak Davutoğlu'nu kapının önüne koydular.
Değerli arkadaşlarım bir parti düşünün, kendi programında demokrasiden, ahlaktan söz etsin ve bugün 16'ncı yılın sonunda tam bir dikta yönetimi olarak ortaya çıksın. Bunlar zulümden hoşlanıyorlar, adaletten değil. Ahlaksızlıktan hoşlanıyorlar, ahlaktan değil. İbn Haldun'dan bahsediyorlar, adım gibi eminim İbn Haldun'dan tek satır okumamışlardır. Okusa zaten yasaklarlar. Bakın ne diyor İbn Haldun; "İlme yasak koyanlar veya insanları yalanlarla meşgul edenler insanlığın en büyük düşmanıdır".
Bakın devam ediyorum; "Kuvvetler ayrımı ilkesi hassasiyetle uygulanacaktır. Yasama, yürütme ve yargı güçleri arasında ve denge denetim sağlanacaktır". Ya ne kuvvetler ayrılığı? Kuvvetler ayrılığı yok, demokrasi artık oksijen çadırında. "
© Tüm hakları saklıdır.