04 Kasım 2013 16:46
Partisinde başörtülü adaylara yeşil ışık yakan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Gelip adaylık başvurusu yapsınlar, şu anda fiilen parti yönetim kadrolarında başörtülü çok sayıda kadın var. Hiçbir zaman onlara niye geliyorsunuz demedik" ifadelerini kullandı.
Taraf gazetesinden Hayko Bağdat'a röportaj veren Kılıçdaroğlu, Mustafa Sarıgül'ün CHP'ye katılması sonrası Genel Başkan olacağı söylentilerine ilişkin, "Sayın Sarıgül, 'Ben CHP’nin Genel Başkanı olacağım' diyorsa, bunun yolları vardır, kuralları vardır, kurultayı vardır. Gelir, kurultaya girer, seçilirse seçilir" dedi.
Ergenekon davalarından Dink cinayetine, Türkiye’nin Suriye politikasından Mustafa Sarıgül’e, 1915 olaylarından Türk üst kimliğine kadar merak edilen pek çok konuda açıklamalarda bulunan Kemal Kılıçdaroğlu'nun Taraf gazetesinden Hayko Bağdat ile gerçekleştirdiği röportaj şöyle:
Kişisel olarak Başbakan’a karşı ne hissediyorsunuz?
"Egosunu kontrol edemeyen, her söylediğinin yüzde 100 doğru olduğuna inanan, farklı bir kişilik olarak görüyorum. Demokrasinin ne olduğunu yeterince kavrayamamış, kendi sözlerine itirazı asla kabul etmeyen, iç dünyasında kendisiyle barışık olmayan bir insan. Benim gördüğüm Recep Tayyip Erdoğan bu."
1915’te bir Ermeni halkı vardı bu topraklarda ama bugün yok. Ermeni halkının başına geleni tarif etmek için nasıl bir tanımlamanız olur?
"1915 olaylarını, Osmanlı tarihinin dramatik olaylarından birisi olarak görüyoruz. Zaten görmemek mümkün değil. Ama bu konuda yeteri kadar kaynağın, arşivlerin gün yüzüne çıktığına inanmıyoruz. Sadece Osmanlı kayıtları değil, Rusya’daki, Ermenistan‘daki arşivlerin, kayıtların da açıklanması gerekiyor."
Yani dramatik diyorsunuz?
"Elbette yani baktığınız zaman, o günün koşullarında insanların bir bölgeden diğer bir bölgeye gönderilmeleri, binlerce kişinin yaşamını yitirmesi, kadın erkek, çoluk çocuk vs... Baktığınız zaman oldukça dramatik bir tablo tabii."
2015 gelirken, parti olarak ne yapmayı düşünüyorsunuz?
"Doğrusunu isterseniz Dışişleri Bakanlığı’nın bazı hazırlıklarının olduğu bize söylendi. Bizim parti olarak görüşümüz, bu olayı tarihçilerin objektif olarak ele alıp, kamuoyunu, toplumu bilgilendirmeleri yönünde. Bu bağlamda arşivler açılırsa olayı bütün ayrıntılarıyla öğrenme imkânı olacak. Biz de öğrenmiş olacağız, toplum da öğrenmiş olacak, tarihçiler de öğrenmiş olacak."
Kişisel olarak kırgın olduğum bir konuda sorum olacak. Deniz Baykal’ın genel başkanlığı döneminde, Ak Parti’nin azınlık mallarının iadesi konusunda aldığı karar üzerine, Anayasa Mahkemesi’ne giden bir dilekçe var. Altında sizin Grup Başkan Vekili olarak imzanızın olduğu bu metinde, ASALA’dan, Ermenistan’ın toprak taleplerinden bahsediliyor. Azınlık vakıf mülkleri konusunda hâlâ aynı fikirde misiniz?
"Sadece bu ülkede yaşayan insanları değil, nerede yaşıyor olursa olsun insanları üzmek, kırmak doğru değil. Eğer biz, hem demokrasi hem özgürlükleri savunacaksak, insanları düşüncelerinden ötürü ağır ifadelerle eleştirmemeliyiz. Azınlıklar, tabii bizim ülkemizin bir gerçeği. Lozan’da hakların güvence altına alındığını da biliyoruz. Onları ötekileştirmek değil, bu ülkenin uygar yurttaşları olarak, toplumun ya da yaşamın her kesiminde rol almalarını istememiz gerekiyor. Çok büyük hizmetleri var azınlıkların ülkeye. Onu da çok iyi biliyoruz. Dolayısıyla ayrıştırmak doğru değil. Kendi köklerinin, tarihte yaşadıklarına inandıkları haksızlıklar konusundaki tepkilerine de saygı duymamız gerekir."
Siz başbakan olsaydınız, Ruhban Okulu’nu açar mıydınız?
Evet, açılabilir Ruhban Okulu.
Ben Rum bir anne, Ermeni bir babadan geliyorum. Sizce Anayasa’da tarif edildiği şekliyle “Türk üst kimliği” beni kapsayabiliyor mu?
"Anayasa’daki tanıma baktığımız zaman orada bir etnik kimlik tanımı yapılmıyor. Kendimizi Türk olarak tanımlıyoruz, etnik kimliklerimiz çok farklı olabilir."
Türk kavramı aynı zamanda bir etnik kimliğin de adı olunca bir çelişki olmuyor mu?
"O tür duyarlılık sahiplerine de saygı duyarız. Ama önemli olan şu: Türk denmesi, diğer kimlikleri inkâr anlamına gelmemektedir."
Mesela Türkiyeli kavramı size uzak mı?
"Zaman zaman söyleniyor. “Biz zaten Türkiyeliyiz” diyenler de var. “Niye sen Türkiyeli dedin” diye onları da suçlamıyoruz. Türk kimliğini, katı bir etnik kimlik olarak dile getirmek de doğru değil. Anayasa’da, “ırk, dil, cins ayrımı yapılmaksızın” diye gayet güzel bir tanım da var. Bu ayrımı zaten yapmıyoruz. Bizim kendi parti programımızda da bu var. Bu ülkede yaşayan herkesin bir bayrağı var değil mi? Adına Türk bayrağı diyoruz. Bir ülke var, adına Türkiye diyoruz. Burada yaşayan yurttaşlar var, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları diyoruz. İnsanların etnik kimlikleri farklı olabilir ama bu etnik kimlikler onların. Amerikalı’ya ne diyoruz? Amerikalı. Alman’a Alman diyoruz. Türkiye’de yaşayana da Türk diyoruz ama bunu, diğer etnik kimlikleri de yok sayan bir tanım olarak görmemek lazım."
Anadilde eğimin sıkıntılara yol açabileceğini belirttiniz. Bu ülkede Ermenilerin, Rumların anadilde eğitim hakkı var. Kürtlerin Ermenilerden farkı ne? Ermenilerin mi hakkı fazla, Kürtlerin mi hakkı az?
"Bu hak azınlıklara verilirken, onların okulları vardı, öğretmenleri vardı, eğitim kurumları vardı. Böyle bakmak gerekiyor. Onun dışında, azınlıklar dışındaki Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının tek eğitim sistemi vardı. Dinî eğitimi de katarsak, birden fazla seçenek vardı. Tevhid-i Tedrisat ile bunlar birleşti. Şimdi anadili öğrenmek konusunda bir sorun yok. Temel nokta, bu işin pedagogların alanına giriyor olması. Pedagogların bu konuda siyasetçiler için iyi raporlar hazırlamaları gerekiyor."
Bilimsel tavsiye olumlu olduğunda, anadilde eğitime sıcak mı bakacaksınız?
"Biz de isteriz bu ülkede herkesin barış içinde, huzur içinde, daha özgürlüğü genişlemiş alanda yaşamasını. Kategorik olarak neden karşı çıkalım? Ama belli konular var ki; oturup uzun uzun tartışılması ve düşünülmesi lazım. Bir talep geliyor, o talebe karşı hemen “olur” veya “olmaz” diyoruz. Olaylara, bir zaman dilimi içinde bilgimizi, birikimimizi geliştirerek bakmamız gerekiyor ve dünya uygulamalarına bakmak gerekiyor."
Bugün Başbakan olsaydınız, çatışmalarınızın sona ermesi için Öcalan’la görüşür müydünüz?
"Ben mi? Hayır. Bizim önerdiğimiz Âkil İnsanlar Komisyonu bu tip görüşmeleri yapmak için öngörülmüştür."
Peki bu süreçte Kürtlerin dile getirdiği talepleri haklı buluyor musunuz?
"Şimdi onların bazı talepleri var. Taleplerinin karşılanmasını istiyorlar. Talepleri resmî olarak ilettikleri makam iktidar. İktidarın bu talepleri ne ölçüde karşılayıp karşılamadığını bilmiyoruz. Ama bir görüşme yapılıyor aralarında, o görüşmenin ne olduğunu da bilmiyoruz. Dolayısıyla bilinmeyen bir konuda yorum yapmak gibi bir lüksümüzün olduğuna inanmıyorum."
Sol siyasette artık HDP de var. HDP’nin kuruluşunu nasıl değerlendiriyorsunuz? CHP’nin alternatifi olma ihtimalini ön görüyor musunuz?
"Hayır. HDP’nin, CHP’nin alternatifi olma imkânı yok."
Ergenekon, Balyoz gibi davalarda hukuki aksamalar olduğunu ifade ediyorsunuz. Fethullah Gülen cemaatinin bunda sorumluluk sahibi olduğunu düşünüyor musunuz?
"Yargıçların belli bir merkezden talimat aldığı ve o talimat çerçevesinde yola çıktıkları söyleniyor. Ben bu talimatın siyasal iktidar tarafından verildiğini düşünüyorum. Yani bunu cemaate değil doğrudan doğruya iktidarın yargı üzerindeki baskısına bağlıyorum. Yoksa iktidar bütün bu haksızlıkları görüyor mu? Görüyor. İktidarın varlık nedeni nedir? Haksızlıkları çözmektir. Hukukun üstünlüğünü sağlamaktır. Eğer iktidar bunu bilinçli olarak yapmıyorsa, siz bunu kalkıp da başka bir grubun üstüne atamazsınız. Buna hakkınız yoktur. Ya da çıkar söylersiniz, “Ben bunu yapamıyorum çünkü cemaat engelliyor” diye. Bunu söylemiyorlar. Kapalı kapılar ardından böyle bir ifade dolaşıyor. Ama biz siyasetçiyiz bizim muhatabımız siyasal iktidardır. Siyasal iktidar bu kadar hukuksuzluğun olduğu yerde sesini çıkaramıyorsa, bir başbakan “Ben bu davaların savcısıyım” diye üstleniyorsa, kalkıp kimi suçlayacaksınız."
Başörtülü vekiller Meclis’e girdi, siz de çok mutlu olduğunuzu söylediniz. CHP’de bir başörtülü vekil ya da belediye başkan adaylığı yolu açık mı?
Önümüzdeki dönem CHP’de başörtülü bir vekil görebilir miyiz?
"Öncelikle gelip bize başvuracaklar, biz aday olmak istiyoruz diye. Şu anda fiilen parti yönetim kadrolarında başörtülü çok sayıda kadın var. Hiçbir zaman onlara niye geliyorsunuz demedik. Onu istismar da etmedik."
Gezi olaylarında ne kadar etkindiniz? Başbakan’ın tabiri ile organizatörü siz miydiniz?
"Bu işin organizatörü biziz ve çok etkiniz dersek, Gezi eylemcilerine haksızlık yapmış oluruz. Bu, onların demokrasi, özgürlük talepleriydi ve onlar bütün dünyaya seslerini duyurdular. Biz, parti olarak sadece onlara destek verdik."
Daha güçlü, özgüveni yüksek bir CHP bekliyorum. Ayrışmayı değil, beraber olmayı, ortak mücadele etmeyi bekliyorum. Herkesin gönlünde bir aslan yatar. Sonuçta Sayın Sarıgül, “Ben CHP’nin Genel Başkanı olacağım” diyorsa, bunun yolları vardır, kuralları vardır, kurultayı vardır. Gelir, kurultaya girer, seçilirse seçilir. Ben geçmişte Genel Başkan olmak için parti tüzüğünde konulan büyük duvarları yıktım."
Yerel seçimlerde başta Ankara olmak üzere MHP ile işbirliğine açık mısınız?
"İşbirliği şansı yok. Çünkü her siyasal partinin hedefleri vardır, ilkeleri vardır, kuralları vardır. Tepede böyle bir şeyin olacağını pek tahmin etmiyorum."
Yerel seçimlerde CHP’nin başarı çıtası nedir?
"Bizim amacımız yerelde sosyal demokrasiyi iktidar yapmaktır. Kentleri sosyal kılmaktır. Sanatı kente getirmek, kenti sanatla daha fazla buluşturmaktır. Bugün İstanbul’a bakın. İstanbullu nefes almak için CHP’li belediyelerin olduğu yerlere gider. İstanbullu neden nefes almak için oraya gidiyor? Çünkü oralarda sosyal demokrat yapılanmalar var. Ama AKP’li belediyelerin olduğu yerlere bakın, daha karamsar bir hava vardır. Kadın eve kapatılmıştır. Daha despotik bir yapı vardır. Sosyalleşme çok azdır. Yeşil alanlar talan edilmiştir. Parklara bile büyük binalar, gökdelenler yapılmıştır."
Suriye meselesine gelirsek, Esad’a bakışınız nedir?
"Benim bakışım şu; hiçbir lider kendi ülkesinde halkına baskı yapamaz. Her liderin bir görevi vardır, olmak zorundadır. Bu görev kendi ülkesinde demokrasiyi geliştirmek, kökleştirmek, derinleştirmek ve özgürlük alanlarını genişletmektir. Kadın-erkek eşitliğini sağlamaktır. Din-devlet işlerini birbirinden ayırmaktır. Liderlerin varlık nedeninin bu olması gerekir. Esad bunları yapıyorsa iyi bir liderdir, yapmıyorsa iyi bir lider değildir. Türkiye’nin Suriye politikasının yanlış olduğuna inanıyorum."
Niye?
"Suriye’nin iç işlerine müdahale doğru değildir. Türkiye, radikal İslami gruplara, El-Kaide, El-Nusra gibi örgütlere destek vererek, eğitip, eline silah verip, cebine para koyup Suriye’ye gönderip, “Git orada kardeşini öldür” diyen bir ülke olmamalıdır. İtirazımız bu noktadadır. Eğer Türkiye bu konuda daha sağlıklı, daha tutarlı bir politika izleyebilseydi, Suriye’deki iç savaş çoktan sonlandırılabilirdi. Bugün radikal unsurların Suriye’de etkin konumda olmalarının tek nedeni Türkiye’nin onlara verdiği destektir. Bu, Türkiye’nin uluslararası arenada da meşruiyetinin sorgulanmasına yol açabilir."
Hrant Dink cinayetinin örtbas edildiğini düşünüyor musunuz? Bu cinayetin üzerine yeterince gidildi mi?
"İktidar bu cinayetin üzerine yeterince gitmiyor. Sorumluların tamamı terfi ettirildi. Bazıları milletvekili oldu, bakan oldu. Bu gerçekten de 21’inci yüzyıl Türkiye’sine yakışmadı. Bir insanı sokak ortasında öldürüyorsunuz, ta Trabzon’dan başlayan bir süreç bu. Bütün olay biliniyor, Hrant Dink’in öldürüleceği biliniyor. Önlem alması gereken hükümet, gerekli önlemi almıyor. Cinayet gerçekleşiyor. Bu andan sonra olay, derin dehlizlerde birkaç kişinin sırtına yüklenerek kapatılmak isteniyor. Bunu kabul etmiyoruz. Hrant Dink bizim insanımızdı. Bu toprakların insanıydı. Anadolu insanıydı. Bir gazeteciydi. Bir düşünce adamıydı. Demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü savunan iktidarın, failleri ortaya çıkartması gerekir. Çıkartmıyorsanız, siz o suçun ortağısınız. AKP bu suçun ortağıdır."
Geçtiğimiz günlerde “Başbakan kadınları dikizliyor” diye bir ifade kullandınız ve Sayın Bülent Arınç, Sayın Hüseyin Çelik size oldukça sert cevaplar verdi...
"Ben sadece kahvede oturan vatandaşın günlük diliyle bu olayı gündeme getirdim. Bunun adı dikizlemektir. Bundan rahatsızlık duymuş olabilir. Asıl rahatsızlık duyulması gereken nokta şu; Dolmabahçe’de bir Başbakan’ın Kadıköy’den gelen vapurlara bakması, oradaki insanların kılık kıyafetlerini sorgulaması. Bir ülkenin başbakanının, kadınların giysileriyle uğraşması. İçine sindirememesine rağmen, “saygı duyuyorum” demesi. Olmaz! Olmaz! Bir başbakan bunu yapamaz. 21. yüzyıl Türkiye’sinde bir başbakan bunu yapamaz. Tarihin hiçbir döneminde de olmamıştır. Bizim Cumhuriyet tarihimizin hiçbir döneminde, hiçbir başbakan Kadıköy’den gelen vapurları izleyip, kadınların kılık kıyafetiyle ilgili görüşünü açıklamamıştır."
© Tüm hakları saklıdır.