Cumhuriyet yazarı Ahmet Tan, Dokuz Eylül Üniversitesi’nde Güneydoğu’daki çatışmaların son bulması için “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildiriye imza atan akademisyenlerin okuldan uzaklaştırılmasını köşesine taşıdı ve “KHK’lerden ve FETÖ darbesinden bile çok önce o bildiriyi 1128 öğretim üyesi imzalamıştı. Ama görevden neden uzaklaştırma ve niçin şimdi?” diye sordu.
“Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza atan birçok akademisyen olağanüstü hâl (OHAL) ilanı sonrası çıkarılan kanun hükmünde kararnameler (KHK) ile ihraç edilmişti. Bunun en son örneği Dokuz Eylül Üniversitesi’nde, aralarında Prof. Dr. Cem Terzi’nin de bulunduğu 12 akademisyenin rektörlük kararıyla görevlerinden uzaklaştırılması oldu.
Ahmet Tan’ın bugün (2 Temmuz 2017) “Soruşturmanın alameti!” başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
“Analar elbette ağlamasın! Ama ‘Ananı da al git!’ diyenler de var. Anaları ise bazen azrail alıp götürüyor...” demiştik, bu sütunda.
Cumhurbaşkanı Erdoğan suç duyurusunda bulundu.
Hakaretten yani 4 yıla kadar ağır hapis talebiyle. (TCK 299).
Ama ne savcılık ne de gazete yönetimi “soruşturmanın selameti” ve “görülen lüzum üzerine” demedi yazmaya devam ettim.
Bu girizgâh neden?
9 Eylül Üniversitesi’nden Prof. Cem Terzi “Analar ağlamasın diye bu bedeli ödemeye hazırım!” demiş!
Prof. Terzi, bir buçuk yıl önce açılan Barış Bildirgesi soruşturmasını “selameti” için 12 akademisyen ile birlikte geçen gün görevden uzaklaştırıldı.
Bu belli ki Allah’a emanet bir soruşturma!
KHK’lerden ve FETÖ darbesinden bile çok önce o bildiriyi 1128 öğretim üyesi imzalamıştı. Ama görevden neden uzaklaştırma ve niçin şimdi?
CHP lideri peşinde binlerce yurttaş “Adalet” diye yollara düştüğüne göre boş yere km. yapmış olmasınlar diye olabilir mi?
***
Bu devirde “üst akıl” değilse bile “çok üst irade”nin ve elbette savcıların bu arada rektörlerin de hikmetinden sual olunamıyor!
“Görülen lüzum”a ve “soruşturma selameti”ne alışığız.
Ancak gerekçedeki “kamu görevlilerine ilişkin tedbirler” lafı harika duruyor.
Kamu görevi halk için kamu için olduğuna göre...
Kamunun sağlığından, canından daha önemli TEDBİR ne olabilir ki?
Savcılık “barış imzacısı” herkesi “makul şüpheli” olarak gördüğü için öyle ince eleyip sık dokumaz.
Peki, ya ülkenin en büyük tıp fakültelerinden ve hastanelerinden birinin en tepedeki yetkilisi rektörlük?
Öylesine zamanın ruhu ile “senkronize” ki, emekli bir hocaya da isim benzeyen bir başka öğretim üyesine de kapıyı göstermiş.
Hani “kamuya karşı” tedbir ve sorumluluk?
Ya açığa alınan hekimlerin en ağır en kritik ameliyatlar için sırada bekleyen hastaları?
Savcılık elbette hastaya değil yaralıya ve maktule bakar.
Peki, ya rektörlük savcılığa karşı kendi akademik kadrosunu ve hastaların durumunu hatırlamaz mı?
Kendi alanında en kritik ameliyatları, tedavileri medyadan habersiz sessiz sedasız gerçekleştiren cerrahları hekimlerin bir odacı gibi kapıya konulması bilimsel etikle ne ölçüde bağdaşıyor.
***
Bu rektörlük düzenin bu hale geleceğini ilk işaretini 10 yıl önce Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Pakistan’a giderken vermişti:
“YÖK’ten 3 isimli rektör adayı dosyası geldi. Arasında da adaylardan birine ait de imzasız not: (Karısı kara çarşaflı. Hocaları tehdit eder) diyor. Dehşete düştüm. Araştırttım. Adam bekârmış. Hem de hiç evlenmemiş. YÖK Başkanı Erdoğan Teziç notu kendilerinin koymadığını açıkladı.” (A. Tan - Sözcü 05.12.2007)
FETÖ davası savcıları bu yazıyı ihbar kabul edip bir el atsalar bu dosyaya da.
“Soruşturmanın selameti” Allah’a emanet bir gerekçe dedik ya, Mülkiye hocamız Prof. Korkut Boratav örneği babasından vermiş: “Prof. Pertev Naili Boratav da, ülkemizin demokrasisiz yıllarında bu madde ile açığa alınmıştı. 19 yıl açıkta, soruşturmanın selametini bekledi. Emekli oldu”.
***
Birkaç kez söz etmiştik. Tayyip Bey’in de İskender Paşa’dan tanışı, bendenizin de Vefa Lisesi’nden arkadaşı Kamil Özdemir yıllar önce bağırsak yakınmasıyla Cerrahpaşa’ya yatırılmış ve uzun tetkiklerden sonra ileri safhada mezotelima teşhisi konulmuştu.
Tüm karın boşluğu tümör ile sarılı idi. Bu ameliyatı ancak o dönemde Türk Cerrahi Derneği Başkanı olan 9 Eylül’de Prof. Cem Terzi’nin yapabileceği söylendi. Bu kritik, ülkemizde uygulanmayan bir yöntemle iki ayrı ameliyatı ve sıcak kemoraterapi uygulaması başarı ile yapıldı. Ancak yakından izlenmesi gerektiği için Kamil evini barkını doğup büyüdüğü İstanbul’dan İzmir’e taşıdı. Kendisi gibi çok sayıda hasta var. Şimdi onlarla birlikte “soruşturmanınselamati”ni bekliyorlar.