İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın genel sanat yönetmeni olan Erhan Yazıcıoğlu, “Figüran olarak girdiğim bu tiyatroda, emekliliğimi istediğim bir dönemde bu göreve geldim. Hastalığımdan sonra yitirdiğim ihtirasım geri geldi. Ekibimle birlikte bu tiyatroyu uçuracağım. Şehir Tiyatroları 100’üncü yaşında yeniden doğacak” dedi.
Milliyet gazetesinden Güliz Arslan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Erhan Yazıcıoğlu ile konuştu. Milliyet’te “İhtirasım geri geldi, bu tiyatroyu uçuracağım” başlığıyla yayımlanan (27 Temmuz 2014) söyleşisi şöyle:
‘İhtirasım geri geldi, bu tiyatroyu uçuracağım’
Uzun zamandır bu kadar heyecanlı ve enerjik birini görmemiştim. Hilmi Zafer Şahin’in istifasından sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın genel sanat yönetmenliği görevine getirilen Erhan Yazıcıoğlu bugünlerde, aklından geçenlerin hızına yetişebilmek için oradan oraya koşturmakla meşgul.
Yazıcıoğlu’yla yoğun bir gününde, bu yıl 100’üncü yaşını kutlayan Şehir Tiyatroları’nın müdürlük binasında buluştuk. 60 yaşında, emekliliğini istediği bir dönemde geldiği bu görevde yapmayı planladıklarını konuştuk.
Hilmi Zafer Şahin’in istifası, göreve sizin getirilmeniz, buna karşı çıkanlar... Şehir Tiyatroları’nda neler oluyor?
Yeni bir düzen geliyor, olan bu. Eskiyle yeninin çok hoş bir karışımı olacak bu yeni düzen. Yolda önümü kesip “Biz Şehir Tiyatrosu âşığıyız ama ayağımız kesilmişti tiyatrodan. Bizi eski günlere döndüreceğinize inanıyoruz” diyorlar. Çok heyecanlıyım. Bir haftadır uyumuyorum. Uyku hapı aldırdım, onunla uyuyacağım. Müthiş bir adrenalin var. Sürekli notlar alıyorum, birilerini arıyorum. Hastalıktan sonra yitirdiğim ihtirasımı geri kazandım.
Bu tiyatroya liseyi terk ederek figüran olarak girdim. Ertesi yıl başrol oynadım. Şans çizgim tiyatroda inanılmaz yükseldi. Emekliliğimi istediğim bir dönemde de bu göreve geldim.
Evet, birkaç ay önce ayrılma kararı almıştınız...
Şehir Tiyatroları yaklaşık 10 senedir bir duraklama da değil, gerileme dönemindeydi. Artık burada hiçbir şeyin yapılamayacağını düşünüyordum. O yüzden ayrılma kararı almıştım. Hayat programımda diziyi bitirdikten sonra dünyayı gezmek vardı, biraz erteledim.
‘Evimdeki toplu iğne bile bu tiyatro sayesinde alındı’
Ne oldu da geri dönmeyi, hem de başa geçmeyi kabul ettiniz?
Altı-yedi senedir bu göreve gelmem için ısrar ediliyordu ama ben kabul etmiyordum. Hastalığımı bahane ediyordum. Baktılar ki çok enerjik biçimde dolaşıyorum etrafta, “Hadi bakalım” dediler. Teknik bölümdeki çocuklar da hep “Ya baba, gel işte şu tiyatronun başına” derlerdi. Onlara da “Oğlum başımı derde sokmayın” derdim. Genç oyuncu arkadaşlarım “Abi neden kabul etmiyorsun?” diye sorduklarında, “Oğlum benim tahsilim uygun değil” derdim. Oysa yönetmelikte bir madde var; “Tahsili uygun olmadığı halde yurt çapında kendini kanıtlamış tiyatrocu, oyuncu ve yönetmen bu işi yapar” diyor. Ama ben kaçacak delik arıyorum ya, tahsili bahane ederdim bazen. Sonra bana da bir “Ben bu tiyatroyu düzeltirim” duygusu geldi. Çünkü bana duyulan güveni hissettim. Kadir Başkan (Topbaş) “O çocuğu üzmeyin” diyecek kadar şefkat göstermiş. İnanılmaz bir destek alıyorum. Benim ne olduğumu, kim olduğumu, hangi fikre sahip olduğumu bildikleri halde, bir kenar mahalle çocuğu olduğumu bildikleri halde, buraya figüran olarak girdiğimi bildikleri halde beni baş tacı ettiler. Bu desteği tiyatro lehine kullanacağım.
Bu tahsil meselesi yüzünden sizin genel sanat yönetmeni olmanıza karşı çıkanlar oldu...
Bu onların sorunu hayatım. Kötü niyetlilerle hiç muhatap olmayacağım. Onlardan sadece iş isteyeceğim. Çünkü onlar işlerini çok iyi yapan insanlar. İşlerini yaptıkları sürece söyledikleri bu şeyleri yok sayabilirim. Ama tiyatroya ihanet ederlerse yok sayamam. İş ret ederlerse yok sayamam. Tiyatroyu politikaya alet ederlerse yok sayamam, onlarla çatışırım. Çünkü ben buranın kıymetini biliyorum. Ben burada var oldum. Evimdeki toplu iğne bile bu tiyatro sayesinde alındı.
Sert bir üslubunuz var sanki...
Biraz tatlı sert olmak gerekiyor. Bu görevdeki birinin “hayır”ı olmalı.
‘Kenan İmirzalıoğlu, Bergüzar Korel sahneye çıkacak’
Göreve gelince ilk işiniz ne oldu?
Çok özel yardımcılar seçtim kendime; Arif Akkaya, Engin Alkan, Yiğit Sertdemir, Aziz Sarvan, Aslı İçözü ve Hakan Arlı. Onlarla birlikte bu tiyatroyu uçuracağım. Şehir Tiyatroları 100’üncü yaşında yeniden doğacak. Oyuncu arkadaşlarıma “önce tiyatro” ilkesini aşılamak istiyorum. Çünkü bilmeliler ki tiyatroya zaman ayırdıkları kadar varlar. Televizyon bir adam harcama makinesi. Gençler televizyona çıkıyor ve sapıtıyor. Önce büyük bir paraya ve şöhrete kavuşuyorlar sonra sönüyorlar. Çünkü çalışmıyorlar. Onlardan bu tiyatroda yararlanacağım. Tiyatronun zevkini aldıklarında televizyon oyunculuğunun ikinci planda olduğunu görecekler zaten. Buraya ellerinden tutup getireceğim. Kenan İmirzalıoğlu bu tiyatroda oyun oynayacak! Daha kendisinin haberi yok ama oynayacak. Bergüzar Korel muhteşem bir müzikalde oynayacak!
Başka neler planlıyorsunuz?
Ödenemeyen teşvikler ödenecek. Ama sadece hak edenlere! “Kapıma teşvikim ödenmedi diye gelmesinler, ödeyiverelim” zihniyeti yok artık. Beş senedir çalışmayan adama ben teşvik, ikramiye vermem. Tiyatronun çeşitli bölümlerinden gençler yurt dışına eğitime gönderilecek. Olağanüstü bir repertuvar hazırlıyoruz. Dünyaca ünlü yönetmenler getireceğiz. Devlet Tiyatrosu’nda pasifize edilmiş tiyatro beyinleri bizimle çalışacak. Eğitilemeyen gidecek. Böyle bir katılığım var. “Oyun bitse de gitsek” diye düşünen arkadaşlarla çalışmayacağız. Seyirciden en küçük bir şikayet istemiyorum. Önümü kesip “Bu nasıl bir rezalet Erhan Bey, siz en eskilerden birisiniz, bir şey yapamıyor musunuz?” demelerini istemiyorum. Muhteşem bir 100’üncü yıl müzesi kuruluyor. İlave sahneler açacağız. Bir meydan sahnesi açacağız. Kütüphane canlanacak. İki senede bir mucize gerçekleştireceğiz.
100’üncü yıl etkinlikleri yeterli bulunmuyor...
Bence de yeterli değil. Son üç ayı biz değerlendireceğiz.
‘Siyasetçiler tiyatroya karışmıyor’
Siyasetçilerin tiyatroya müdahil olduklarına dair eleştirileri yapılıyor. Sizin görüşünüz ne bu konuda?
Hiçbir şeye karışmıyorlar. Tavsiye bile vermiyorlar. Ben izin vermem zaten. Didişirim, ikna ederim. Küsüp gitmem. Tiyatro geniş bir yelpaze, o seyirciyi ya da öteki seyirciyi mahrum edemezsin bu yelpazeden.
Tiyatro, Gezi’den çok etkilendi...
Büyükler bana gösterdikleri şefkati gençlere gösterseydi, bugün Türkiye daha güzel bir yerde olurdu. O bir hata. Hatadan her insan karakterine göre döner. Ben özür dilemesini çok severim. Özür dilemek bir tuğla üste koymaktır. Bu tuğla koyulamadı belki ama bize verilen destek bir yerde bir özür belki de...
Kimse “Gezi’yi konu alan bir oyun olmasın ya da eylemlere katılan bir oyuncu istemiyoruz” demez yani...
Asla. Yeter ki gençler saygısızlık etmesin. Bazıları otokontrolü kaybetti. Bunu ben de kabul edemem.
‘40-45 sene önce, bir gün bu tiyatronun başına geleceğim demişim’
Tiyatroya başladığınız günleri şimdi nasıl anıyorsunuz?
İlk yıl tiyatrodan hiç para almadan oynadım. Annecim mutfak paralarından tırtıklar verirdi. Bir bütün günü bir simitle geçirirdim. Kulis faresi derlerdi bana, bütün rollerin repliklerini ezberlerdim. İnanılmaz bir ihtirasa sahiptim. O ihtiras beni bugünlere taşıdı. Mahallede bir yüzbaşının karısı ayakkabı, çanta süslerdi. Onları dublajlarda kadın sanatçılara satardım. Bayramlarda kart satardım. Tezgahı da kendim çakardım, apartmanın deposunda. Manav çıraklığı yaptım, bakkal çıraklığı yaptım, fotoğrafçı çıraklığı, matbaa çıraklığı yaptım...
Bir gün çok ünlü olacağınızı, çok para kazanacağınızı, Şehir Tiyatroları’nın genel sanat yönetmeni olacağınızı umar mıydınız o günlerde?
Daha iyi yaşamayı düşünürdüm sadece. Babam çok çalkantılı günler yaşattı bize. Ama Atacan Arseven geçenlerde bir şey hatırlattı; “40-45 sene önce, bir gün bu tiyatronun başına geleceğim demiştin, bak geldin” dedi. Doğru yerlere kullanılırsa ihtiras çok işe yarıyor. Gençlere tavsiyem budur.
Keşke okula devam etseydim dediniz mi hiç sonra?
İlk yıllarda diyordum. Sonra Türkçemle, sahnedeki tavrımla, oynadığım yüzden fazla oyunla konservatuvarın yetiştirdiklerinin üstüne çıktığımı gördüm.
‘Kanser yine gelsin, yine kovarım onu’
Beş kez kanser teşhisi kondu size. Nasıl bir psikolojisi var birden fazla kez kansere yakalanmış olmanın?
Gelsin, gene kovarım diyorum! Birçok kişiye de bu düşünceyi aşılıyorum, bu da beni çok keyiflendiriyor. Telefonla ulaşıyorlar. Benimle konuştuktan üç dakika sonra sesinin rengi değişiyor; “İyi ki sizinle konuştum, bambaşka bakıyorum hayata” diyor. “Hadi saldır hayata” diyorum kapatırken. “Ama ben 71 yaşındayım” diyor. “Önemli değil, 20 yıl daha veriyorum sana” diyorum. İnsan olmanın tadına varıyorum böyle...
Şimdi sağlığınız iyi değil mi?
Hayatımın en güzel dönemini yaşıyorum. Çok sağlıklıyım. Çok şey atlattım. En son midemde üç yerde kanser vardı. Alındı, yarısı yok. Bağırsakta problem vardı, ondan da 1.5 metre kokoreç yapıldı. Ama çok iyiyim. İnanılmaz bir dimağ açıklığı var. Bu ihtiras beni acayip enerjik kıldı. Bu enerjinin iki yıl sürmesini diliyorum. Hiç tempomu düşürmeyeceğim.
‘Karadayı’ da devam edecek bir yandan herhalde?
Evet. Yakında başlayacağız yine çekimlere. Yazarlara yoklama çektim “Rol küçülür mü?” diye, “Asla” dediler. Umut yok. Çok çalışacağız. Bir de bir program yapacağım galiba. Bu sene araya bir de onu sıkıştıracağım, bir Yarışma programı ya da bir gece sohbet programı olacak.