KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanlığı, Sur, Cizre, Nusaybin başta olmak üzere Güneydoğu’da ilan edilen sokağa çıkma yasakları ve bölgede yaşayan halkın göç etmesi ile ilgili olarak açıklama yaptı. “Varlığımızı sürdürmenin, özgür ve demokratik yaşamı hak etmenin yolu, evimizde, sokağımızda, köyümüzde, mahallemizde yaşama konusunda göstereceğimiz direnişten geçmektedir. Yaşanılacaksa da mahallemizde, ilimizde ve ilçemizde yaşanılmalıdır. Evimizi ve barkımızı terk etmek, daha baştan ölümü kabullenmektir” ifadeleri kullanılan açıklamada halka evlerini terk etmemeleri çağrısında bulunuldu.
Açıklamada “Türk devletinin bu göçertme politikasına karşı tüm Kürt halkı var olma direnişi göstermelidir. En büyük var olma direnişi tüm baskılara rağmen toprağına, taşına sarılmaktır. Soykırıma, sömürgeciliğe inat, binlerce şehidimizin uğruna yaşamını verdiği bu alanları terk etmeyelim” ifadelerinin yer aldı. “Türk devleti saldırılarıyla, propagandalarıyla psikolojik savaşı arttırıp halkımızı göçertmek istiyor. Kesinlikle bu psikolojik savaşın oyununa gelmeyelim; bu kirli savaşçılara inat mahallelerimizi, ilçelerimizi terk etmeyelim! Bu göçertmeye karşı direnmek kesinlikle saldırganları yenilgiye uğratacak, halkı özgür ve demokratik yaşama kavuşturacaktır” denildi.
ANF’de yer alan habere göre, Yürütme Konseyi Eş Başkanlığı’nın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:
‘’Türk devletinin demokratik zihniyeti ve Kürt sorununda çözüm politikası olmadığından on yıllardır yaptığı gibi yine boyun eğdirme saldırıları yürütmektedir. Nasıl bir işgalci ve kültürel soykırımcı sömürgeci güç olduğunu bu birkaç ay içinde tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermiştir. Bu birkaç aylık uygulamalarıyla Türk devletinin Kürt halkına yaklaşımı nedir sorusuna çok açık ve net bir cevap vermiştir. İşte Kürtler karşısındaki Türk devlet gerçekliği budur. Ya Türk devletinin Kürt politikasına boyun eğeceksin, ya da saldırılarla karşılaşacaksın!
Devlet direnişe karşı göçertme politikasına yönelmiştir
Kürt halkı kırk yıl önceki halk değildir. Ölüm döşeğine yatırılmış halk olmak istemediğini, özgür ve demokratik yaşamda ısrarlı olacağını kırk yıldır ortaya koymaktadır. Artık kırk yıl içinde kendini küllerinden yaratan bu halkı ölümle, zulümle korkutmak, sindirmek ve boyun eğdirmek mümkün değildir. Çünkü bu halk 1980’li yıllarda Diyarbakır zindanı şahsında direnen ve kazanan halk gerçekliğine ulaşmıştır. Zor koşullarda direnip başarmanın tarzını Kürdistan devriminin tarzı haline getirmiştir; özgür ve demokratik yaşamı elde etme tarzı haline getirmiştir. Koşullar ne kadar zor olursa olsun direnilecek, özgür ve demokratik yaşam kazanılacaktır. Kürdistan halkının bugün Kürdistan'da somutlaştırdığı bu 14 Temmuz ruhu olmaktadır.
Türk devleti Kürt halkının koşullar ne olursa olsun direnebileceğini göstermesi karşısında halkı zorla göçertme politikasına yönelmiştir. Sur’da yapılan saldırıların amacı budur. Diğer yerlerde yapılan saldırılar da halkı göçertmeye yöneliktir. 1990’lı yıllarda köyleri boşaltma politikası şimdi de şehirlerde uygulanmaktadır. Bu, kültürel soykırım amaçlı bir tehcir saldırısıdır. Soykırım yapmak isteyenlerin tarih boyu uyguladıkları yöntemlerden biri de tehcir ve göçertmedir. Şu anda Kürt halkına yönelik bu politika yürütülmektedir. Türk devleti göçertmelerle Kürt halkının varlığına yönelik bir saldırı yapmaktadır.
Göçertme politikasına karşı direnelim
Devletin göçertme politikasına karşı direniş çağrısında bulunan KCK, Kürdistan halkına şu mesajı verdi;
‘’Türk devletinin bu göçertme politikasına karşı tüm Kürt halkı var olma direnişi göstermelidir. En büyük var olma direnişi tüm baskılara rağmen toprağına, taşına sarılmaktır. Soykırımcılara inat evimizi, sokağımızı, mahallemizi terk etmemek bir var olma direnişidir. Özgür ve demokratik yaşam direnişinin başarısı ancak göçertmeye, boşaltmaya karşı durmakla gerçekleşir.
Tüm sömürgeciler, baskı ve zulüm sahipleri 20. Yüzyılda halkların özgür ve demokratik yaşam direnişine karşı hep bu göçertme politikasını izlediler. Buna “suyu kurut, balığı öldür taktiği” dediler. Şu anda da kültürel soykırımcı sömürgecilik Kürt halkına karşı bu kirli politikayı yürütmektedir. Biz bu kirli savaşı tüm dünyadaki uygulamalardan tanıyoruz; biz bu kirli savaşı Kürdistan'da 20. yüzyılda uygulanan politikalardan tanıyoruz; biz bu kirli savaşı 12 Eylül’den bu yana uygulanan politikalardan tanıyoruz; biz bu kirli savaşı 1990’lı yıllardaki uygulamalardan tanıyoruz. Bu politikalar ve uygulamaları konusunda bilinçlendik. Artık bu politikaları çok iyi tanıyoruz. Bu politikalara verilecek tek cevap, direnişte ısrar etmek, evimizi ve sokağımızı terk etmemektir.
‘Evimizi ve barkımızı terk etmeyelim’
Varlığımızı sürdürmenin, özgür ve demokratik yaşamı hak etmenin yolu, evimizde, sokağımızda, köyümüzde, mahallemizde yaşama konusunda göstereceğimiz direnişten geçmektedir. Yaşanılacaksa da mahallemizde, ilimizde ve ilçemizde yaşanılmalıdır. Evimizi ve barkımızı terk etmek, daha baştan ölümü kabullenmektir. Sevilecek, yaşanılacak yaşam, ölümsüz şehidimiz Kemal Pir’in dediği gibi “uğruna ölünecek yaşam”dır. 14 Temmuz’la birlikte “yaşamı uğruna ölünecek kadar sevmek” Kürtlerin yaşam ilkesi olmuştur. Önder Apo'nun yaşam ilkesi de budur. Uğruna ölünecek kadar sevilmeden Kürdistan'da özgür ve demokratik yaşamı yaratmak mümkün değildir. Bunun ilk sözü ve adımı da evimizi, sokağımızı, mahallemizi sevmekten ve bırakmamaktan geçmektedir.
Evimizi, barkımızı, mahallemizi, köyümüzü, ilimizi ve ilçemizi sevelim ve bırakmayalım! Soykırıma, sömürgeciliğe inat, binlerce şehidimizin uğruna yaşamını verdiği bu alanları terk etmeyelim! Sur, Amed’in ruhudur; Kürdistan'ın ruhudur. Bu ruhu kültürel soykırımcılara teslim etmeyelim! Tarihimizin ve kırk yıllık büyük direnişimizin yarattığı Amed’in ve Kürdistan'ın bu ruhunu özgür kılalım! Diriliş devrimi şehitlerinin şehri olan Cizre’yi, Nusaybin’i, Silopi’yi, Gever’i, Farqin’i ve diğer şehirlerimizi şehitlerimize bağlılığın gereği terk etmeyelim! Şehitlerimizin direniş kaleleri haline getirdiği bu şehirlerimizi özgür ve demokratik yaşamı kazanmanın kaleleri haline getirelim!
Yaşam alanlarımızı terk etmediğimiz takdirde başarı bizim olacaktır
Değerli halkımız, evimizi, sokağımızı, köyümüzü, mahallemizi, ilimizi ve ilçemizi terk etmediğimiz takdirde başarı bizim olacaktır. Özgür ve demokratik yaşam kazanılacaktır. Mahallemizi, sokağımızı, taşımızı, toprağımızı korumak varlığımızı ve özgür yaşamımızı korumaktır. Sokağımıza, mahallemize, taşımıza, toprağımıza sarılarak özgür ve demokratik yaşam kazanılacaktır.
Türk devleti saldırılarıyla, propagandalarıyla psikolojik savaşı arttırıp halkımızı göçertmek istiyor. Kesinlikle bu psikolojik savaşın oyununa gelmeyelim; bu kirli savaşçılara inat mahallelerimizi, ilçelerimizi terk etmeyelim! Bu göçertmeye karşı direnmek kesinlikle saldırganları yenilgiye uğratacak, halkı özgür ve demokratik yaşama kavuşturacaktır.
Her çiçek toprağında güzeldir. Her çiçek toprağında kendi yaşamını var edebilir; en güzel renklerini ve kokusunu verir.
Hiçbir zalim elin ve psikolojik savaşın bizleri toprağımızdan koparmasına izin vermeyelim. Gül gibi dikenlerimizle, direnişimizle varlığımızı koruyalım!’’