Doç.Dr. Şükrü Uğuz, yaşanan toplu cinayetlerde 'The Lucifer Effect' teorisinin yansımaları olabileceğini söyledi.
İnsan doğasının kötü yönde dönüşümüne işaret eden Lucifer Effect
(Lucifer Etkisi) teorisine göre, insanoğlu doğası gereği ‘koşullar’
müsait olduğunda, içindeki şeytan uyanıp şiddet eğilimleri
gösterebiliyor.
Toplu cinayetlerin benzerleği ile ilgili davranış bilimi, psikoloji ve
psikiyatri yönünden yapılmış bir araştırmasının olmadığını, her birinin
kendi içinde farklı nedenleri olabileceğini belirten Doç.Dr. Şükrü
Uğuz, Türkiye gündemine oturan Mardin, Adana ve Zonguldak'daki
katliamları DHA’ya değerlendirdi. Olayların arka planındaki psikolojik
ve sosyal nedenleri araştırırken, Stanford Üniversitesi’nden Phil
Zimbardo’nun yaptığı ve adını ‘şeytan’ olan ‘Lucifer’den alan ‘Lucifer
Effect’ denilen bir teorinin etkisini de göz öününde bulundurmak
gerektiğini söyledi. Doç.Dr. Uğuz, teoriyi anlatırken; çok sakin bir
insanın, trafikte bir canavara dönüşebileceği örneğini verdi.
Teorinin kanıtı
Teröristin ya da katilin hiç bir tanımı olmadığını, tipik bir kişilik
özelliğinden söz edilemeyeceğini belirten Doç.Dr. Uğuz, antisosyal
kişilerin daha çok cinayet işledikleri, daha çok zarar verdikleri ya da
iyi huylu, sıradan insanların kimseye zarar vermediklerinin çok doğru
olmadığını, sadece riski artıran unsurlardan söz edilebileceğini
belirtti.
Doç.Dr. Uğuz, bu konuda dikkat çektiği araştırmayı şöyle
anlattı: “İçimizdeki şeytanın canlanması’ ya da İngilizce olarak ‘Lucifer
effect.’ 1971’de Stanford Üniversitesi’nde yapılan bu çalışmada,
sağlıklı iki öğrenci grubu, bir hapishane simülasyonunda mahkumlar ve
gardiyanlar olarak ayırılmış. Bir süre sonra gardiyanların şiddet
davranışları göstermeye başladığı gözlenmiş. Günlük yaşamda da bunun
benzerlerini görebiliriz. Trafiğe çıkan ruhsal sağlığı yerinde olan
masum bir insanın, bir anda aşırı hız yapan, hatalı sollamalar yaparak
kendisinin ve karşısındakilerin hayatını tehlikeye sokan bir trafik
canavarına dönüşmesi bu örneklerden birisi olarak verilmektedir. Bakın,
mesela maça gidin, eskiden ‘Ölmeye geldik’ diye pankartlar vardı. Hiç
hayatında İstanbul’a gitmemiş, herhangi bir futbolcusuyla tanışmamış
ancak Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş için ‘ölmeye gelen’ insanlar
görebilirsiniz. Bu ‘ölmeye gelenler’, öldürmeye de gelebilir.
İçimizdeki şeytanın canlanması an meselesi. Bu birçok faktör tarafından
tetiklenebilir. Bakın işsizliğin etkisi var, çevre baskısı, sıcakların
etkisi var. Hanımlar için adet öncesi zamanın da etkisi var. Bir de var
olan bir ruhsal probleminiz vardır. Dürtülerini denetlemekte zorluk
çeken insanlara empati yapamayan bireylerde yani antisosyal kişilik
özelliklerinde bu tetiklenme çok daha kolay ortaya çıkabilmektedir.
Diğerlerinin acısı, onlar için acı değildir. Bahsettiğim tipte ruhsal
sorunu olan bu bireylerin etkilenmesi çok daha kolay olabilmektedir.”
Lucifer Etkisi
İnsan doğasının kötü yönde dönüşümüne işaret eden Lucifer Effect
(Lucifer etkisi) adını, gözden düşen ve şeytan olan Lucifer meleğinden
alıyor. Bu teoriye göre, insanoğlu doğası gereği ‘koşullar’ müsait
olduğunda, birer şeytana dönüşüp şiddet eğilimleri gösterebiliyor.
Stanford Üniversitesi’nde yapılan deney; Okulun bodrumunun hapishaneye
dönüştürülmesi (Kıyafetlerden kimlik kartına kadar aslına uygun bir
hapishane) ve ‘akıl sağlığı’ konusunda testten geçirilmiş Amerika ve
Kanada’dan 24 ‘normal’ erkek üniversite öğrencisine mahkum ve gardiyan
rollerinin verilmesine dayanan 2 haftalık bir simülasyon. Öğrencilere
aynı zamanda 15 dolar cep harçlığı veriliyor. Ancak mahkum
rolündekilerin duygusal çöküntü içine girmesi, devamında gardiyan
rolündekilerin acımasız ve gaddar eğilimler göstermesi ve deneyi
yapanların da kendilerini hapishane müdürü gibi görmeye başlamaları
üzerine deneye 6’ncı günde son veriliyor.
Lucifer etkisi önlenebilir mi?
Doç.Dr. Uğuz, Lucifer etkisinin sıfırlanamayacağını, ancak önlenebileceğini belirterek şunları söyledi: “Daha problem çıkmadan danışmaya başlarlarsa, koruyucu önlemlerle,
koruyucu hekimlikle bu iş belli bir ölçüde önlenebilir. İşadamları,
şirket sahipleri son zamanlarda şunu keşfettiler, sağlıklıyken de
şirketin ruhsal yapısını güçlü tutmak gerekiyor. Şirketin psikolojisini
aynı birey gibi değerlendirmek, eksikleri varsa, onarmak gerektiğini
keşfettiler. Yardım alan çok sayıda insan var. Çoğu ilaç tedavisi bile
kullanmasına gerek kalmadan psikoterapi ile ya da birkaç psikolojik
görüşme ile kendini rahatlatabiliyor. Burada beklenen şey; psikiyarti
dışındaki diğer hekimlerin de kendilerine başvuran hastaları, özellikle
tansiyon, mide ya da migren şikayetleriyle başvuranları, son zamanlarda
hayatında önemli değişiklikler olup olmadığını, (ticaret olabilir,
ailesel ya da sosyal olabilir) sorması ve öyle bir değişikli varsa,
yardım almaya yönlendirmesinde fayda var.”