Çevrenizde onlarca Kate görmeniz mümkün. Benzer kıyafetler ve görüntü...Yine de o tek.
Moda yazarı Angela Buttolph bu sırrın peşine düşüp Kate Moss’un dolabını “karıştırdı” ve bunun kitabını yazdı... Buttolph kitabında Kate Moss’un tarzının hangi evrelerden geçtiğini keyifle bir şekilde anlatıyor. Elle dergisi kitaptan alıntıları sayfalarına taşıdı.
İlk evre
Kitabı okuma fırsatınız olursa, Kate Moss’un bu işe nasıl başladığını, giyim kuşama merakının ne zaman başlayıp hangi noktada depreştiğini ayrıntılı bir şekilde öğreneceksiniz. Yine de bilmeniz gereken en önemli şey, modelliğin ilk günlerinde onun kıyafetleri ile ilgilenen iki kişi olduğu. Moda fotoğrafları çeken Corinne Day ve stilist Melanie Ward. Üçünün ortak noktası ikinci el kıyafetlere meraklarıydı. Kate Moss bu dönemde şunları öğrendi: İyi giyinmek için servet harcamak gerekmiyor (zaten o zamanlar öyle bir parası da yoktu), iyi bir “avcı” olmak şart, dahası, en güzel parçaları bulmak için çaba göstermek lazım (sabahın köründe yollara düşüp ikinci el pazarına gitmek gibi). Bilgi sahibi olmak çok işe yarıyor, neyi nereden alacağını bilmek çok faydalı, (bunca alıcı varken en iyi pantolonu önce kapma konusunda) şansın da payı var... istediği kıyafetleri bulmak için uzun saatler harcayan Kate Moss en çok da şuna dikkat ediyordu: Giyindiğinde sonucun asla fazla çabalamış, bunun için saatlerini harcamış gibi görünmemesine!
Londralı kız
Ünlenmeye ve 80’li yılların süper modelleri ile sık sık aynı podyumlara çıkmaya başladığında Kate, ufak tefek olmasına rağmen hepsi çok uzun boylu bu mankenler arasında yine de kaybolmamayı başarıyordu. Dikkat çeken bir şey daha vardı: Kate hepsinden farklı giyniyordu. Oysa jean ve bot diğerlerinin adeta üniformasıydı. Linda, Cindy ve Naomi gibi modeller Chanel ceketler, Azzedine Alaia streç etekler, Versace ipek gömlekleri tercih ediyor, Kate Moss ise upuzun etekleri veya bol pantolonları, sade üst ve tişörtleri, spor ayakkabıları ile aralarına tesadüfen düşmüş gibi görünüyordu. Akşamları gecelik gibi elbiselerini botlarla tamamlıyordu. Ve hala ikinci el pazarlarından alışveriş yapıyordu. Henüz kimse vintage’den haberdar değilken o dönemsel parçaları ustalıkla kullanıyordu. Üstelik onun üzerinde “en” vintage elbise dahi yenisinden daha modern duruyordu. Bir defilenin ardından Manohlo Blahnik Mary Jane’lerini almış ve yıllarca bunların her rengini giymişti. Blahnik “O günlerden 15 yıl sonra dahi müşterilerim gelip ‘Kate Moss-Mary Jane’lerinden istiyorum’ deyip durdular” demişti.
Los Angeles Dönemi
Hayatına Johnny Depp’in girmesi ile Kate Moss ilk defa film gala ve festivallerine katılmaya, şık gece kıyafetleri giyip mücevherler takmaya başladı. Depp bir nevi katalizatör görevi görmüş, Kate’in “grunge” tarzından daha şık kıyafetlere, topuklu ayakkabılara ve mücevherlere “geçmesini” hızlandırmıştı. Moss da çocukluğu geride bırakmış, artık genç bir kadındı. Lüks zevki adım adım gelişiyordu. Ancak tavrı değişmemişti. Bir pırlanta kolyeyi bile günlük kıyafetlerle bir araya getirip fark yaratıyordu. Makyajsız yüzü ve doğal saçları “imzası”gibiydi. İngiliz Vogue’a verdiği bir söyleşide “en önemli makyaj malzemem kırmızı rujum” demişti. En fazla yaptığı dudaklarını kırmızıya boyamaktı. Muhteşem görünmek için fazlasına gerek yoktu.
Olgunluk Çağı
Kate Moss 21. yaş gününü kendine 3000 dolarlık açık mavi bir Hermes Birkin çanta alarak kutladı. Modeline bayılmıştı. Burada önemli bir dipnot düşelim: 1995 yılında henüz kimse Birkin furyasına kapılmamış, Kate çantayı herkesten çok önce keşfetmiş ve sevmişti. Logo gibi ayrıntılar onu ilgilendirmiyor, kaliteye önem veriyordu. Bir şeyi sevmesi ve beğenmesi onu satın almayı istemesi için yeterliydi. Giyiminde bir olgunluk dönemine giren Kate, “dolabımdakileri annem de giyebilir, üstelik komik görünmez” diye özetlemişti bu değişimi. Ayrıca parasını da kıyafetten çok antika mücevherlere yatırmaya karar vermişti.
Büyük değişimler
2000 yılında Kate Moss ilk defa insanların onun tarzını kopyalamaya çalıştıklarını fark etti. Londra’da bir konsere giderken Vivienne Westwood’un 1981 Pirate koleksiyonuna ait, tokalı vintage botları giydiğinde adeta bir delilik yaşanmış, herkes o botlardan istemeye başlamıştı. Müşteriler günde 200 defa mağazaları arayıp botları soruyordu. Ne giyse aynı şey oluyordu. Mini etekli fotoğrafları çekiliyor, Londra sokakları mini etekli kızlarla doluyor; parka giyiyor, parka satışlarında patlama yaşanıyordu. Kate’in farkına gelince: O hiçbir şeyi öylesine seçmiyor, her parçanın hikâyesi ile de ilgileniyordu, kim yapmış, neden yapmış... Kate en çok kopyalanan, aynı zamanda kopyalanması mümkün olmayan bir insandı. O herkesin kendine benzemeye çalışmasından hiç hoşlanmamıştı. Botlardaki çılgınlığa şahit olunca “Demek bu botları bir daha giyemeyeceğim” demişti. 2000’lerde saçları ile de sık “oynamaya” başlamıştı, rengi ve modelini sıkça değiştiriyordu. “Yıllarca en yakın arkadaşım James’e ‘Saçımı kestirmeli miyim? diye dırdır ettim. O da bana ‘Kate, Allah aşkına sus! Ve git şu saçını kestir’ dedi. Aynı gün kestirdim” diye anlatmıştı. Kate Moss en çok para kazanan model, her büyük markanın birlikte çalıştığı veya çalışmak istediği reklâm yüzü olmuştu. O yıllarda Jefferson Hack ile birlikte olan 28 yaşındaki Kate, hamile kalmıştı. Bol jean ve Prada tunikleri veya işlemeli koton üstler, altında uzun çizmeler veya parmak arası terlikler ilk tercihi olmuştu. Cazibesinden hiçbir şey kaybetmemiş, etkisi bir nebze dahi azalmamıştı.
Bir Moda İkonu
Eylül 2002’de Lila Grace adını verdiği kızını doğurdu. Sadece dört ay sonra dışarıya ilk çıktığı gece üzerinde Lanvin’in son koleksiyonundan, henüz satışa bile sunulmamış, dekolte kısmı mücevherlerle işlenmiş lacivert, saten bir elbise vardı. Ertesi gün Suzy Menkes Herald Tribune’deki köşesinde bunu yazdı. Hiçbir reklâm kampanyasının yapamayacağını Kate Moss tek başına başarmıştı. Elbaz’ın da itiraf ettiği gibi bu olaydan sonra Lanvin için yeni bir dönem başlamıştı. Moss, en iddialı veya uçuk bir elbisenin dahi “normal” ve ulaşılır görünmesini sağlıyordu. Giydikleri ile yarattığı etkiye dair yüzlerce örnek vermek mümkün. Üzerinde J Brand’in Love Story jean’i olan fotoğraflarının yayımlanmasının ardından mağaza ve stoklarda bu jean’ler bir çırpıda tükenmişti. Kitabın yazarının da dediği gibi, Kate Moss sadece kitleleri değil, modanın tarihini de etkilemiş bir isim, bir moda ikonu, bir ikondur.