20 Aralık 2011 02:00
T24 - PKK askeri kanat sorumlusu Murat Karayılan, Alman vakıfları aracılığıyla belediyelerin örgüte para aktardığı iddiasına cevap verirken dağa çıkan bir PKK'lının yıllık giderini açıkladı. Karayılan "Yani öyle yalanlar üretiyorlar ki sanki biz milyon dolarlarla oynuyoruz! Halbuki Kürdistan’da her bir gerillanın yıllık bütün gideri yedi yüz dolar civarındadır.
Fırat Haber Ajansı'nın haberine göre, Murat Karayılan, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın KCK operasyonlarına ilişkin sözleri, BDP’li belediyelere yönelik baskınlar, PKK ile devlet arasında görüşmeler olup olmadığı konusunda önemli açıklamalarda bulundu.
AKP ve cemaatinin iftira dalgası
Bugün Kürt siyasetine karşı resmen bir iftira dalgası başlatılmıştır. Bu, AKP’nin ve Cemaat’in Kürt siyasetine atmış olduğu bir iftiradır. Güya kendilerinden önceki iktidarlar ‘90’larda Kürt siyasetini baskı ve faili meçhullerle tasfiye etmek istemiş ancak başaramamışlar, bunlar da kanuni iftira yollarıyla yapacaklarını sanıyorlar. Para-pul dökerek, bazılarını ihanet ettirerek, aralarına nifak tohumları ekerek ve herkesi rehin alıp-içeri atarak sonuç alacaklarını sanıyorlar. Yürürlükte olan sömürgeci hukuk ve yasaları olmakla birlikte esasta, istedikleri kişiye istedikleri suçu yükleyip kanuni işlem yapıyoruz diye içeri atıyorlar. Ortada hukuk diye bir şey yoktur; sömürgeci uygulama vardır.
Bir gerillanın yıllık gideri 700 dolar
* Başta Batman olmak üzere BDP’li belediyelere dönük çeşitli operasyonlar geliştirildi. Örgütün mali birimine yönelim olduğu iddia ediliyor. Yine daha önce Başbakan, Alman vakıfları aracılığıyla belediyelerin örgütünüze para aktardığını iddia etmişti. Bu son operasyonun da daha çok bu çerçevede gelişen bir operasyon olduğu belirtiliyor. Bu konu hakkında neler belirteceksiniz
Hareketimize karşı çok kapsamlı bir psikolojik savaş süreci gündemdedir. Yürüttüğümüz mücadele dünyanın en temiz, dürüst, sade ve kutsal bir özgürlük mücadelesidir. Gerçekleri tersyüz ederek Kürt Özgürlük Hareketi’ni kötü ve “terörist” olarak göstermek için mafyavari yöntemlerle para elde ettiğinden-eroinle uğraştığından tutalım da her türlü yalan senaryolar üreterek saldırmakta ve uluslararası güçleri de etkilemeye çalışmaktadırlar. Bu tür iddiaların hepsi yalandır. Bu sorunuz üzerinden bu konuya biraz açıklık getirmemde fayda vardır: Birincisi hareketimiz Ortadoğu’da özgücüne dayanan, hiçbir yerden yardım-destek almadan, salt kendi halkının ödediği aidatlarla, yaptığı maddi katkılarla beslenen, mütevazı bir yaşamı sürdüren ve özgücüne dayanan tek harekettir.
Kürdistan özgürlük gerillasının ne kadar mütevazı bir yaşamı yaşadıklarını görselerdi, herhalde bu yalanlarından utanırlardı. Yani öyle yalanlar üretiyorlar ki sanki biz milyon dolarlarla oynuyoruz! Halbuki Kürdistan’da her bir gerillanın yıllık bütün gideri yedi yüz dolar civarındadır. Bu kadar mütevazı yaşıyor, bu kadar büyük bir fedakarlıkla en mütevazı bir yaşamı yaşayan bu hareketin insanları hakkında hiç kimse farklı iddiaları ileri süremez. İleri sürse de ispatlayamaz, çünkü temeli yoktur. Bazı Türk ve Amerikalı istihbarat elemanlarının ortaklaşa çıkardıkları sözüm ona PKK ile ilgili “The PKK” diye bir kitap da varmış.
Baştan sona kadar saçmalıklarla dolu bu kitapta bizim neredeyse Afganistan ile Türkiye ve Avrupa arasındaki tüm eroin trafiğini yönlendirdiğimizi iddia etmektedirler. Bu çok büyük bir yalan ve çarpıtmadır. Tek bir yerde tek bir olayla ilgili, hareketimizin herhangi bir bağlantısını ispatlarlarsa biz her türlü cezaya razı oluruz. Böyle bir şey yoktur. Biz hem ahlaki hem de ilkesel olarak ve her açıdan tümüyle kaçakçılığa ve sözü edilen, adını bile ağzıma almak istemediğim maddelerin kullanımına karşı olan bir hareketiz. Hiçbir ilişki ve alakamız yoktur ve kimse de bunu ispatlayamaz.
AKP ve cemaat basını psikoljik savaş dairesi gibi
AKP ya da CHP’de olduğu gibi her belediye başkanı dilediğini yapar diye bir sistem yok; kendince denetleyen bir sistemi olduğunu biliyoruz. Kısaca KCK Mali Birimi üyesi gibi söylemlerin hepsi birer safsatadır. Bunlar, Kürt siyasetini ve Kürt demokratik belediyeciliğini lekelemek için uydurulmuş safsatalardır. AKP bu belediyeleri almak için çok çeşitli yöntemleri denedi, sandıkta yenildi. Zaten 2009 Yerel Seçimleri ardından almış olduğu yenilgiden dolayı adeta intikam alırcasına bu KCK adı altındaki operasyonlara start verdi.
AKP ve Cemaat basın-yayın organlarının her birisi birer psikolojik savaş dairesi gibi çalışmaktadırlar. Bu konuda ürettikleri her şey yalandır. Herhangi bir belediyede ve Kürt siyasetinde herhangi bir kimse gerçekten suistimal etmişse ve bireysel çıkar sağlama durumu söz konusu olmuşsa, herkesten önce Kürt siyaseti yönelmelidir ve zaten bildiğimiz kadarıyla Kürt siyaseti de bu tür durumlarda yöneliyor ve fırsat vermiyor.
Bir de bu makamlara gelenler çıkar sağlamak ve zengin olmak için değil, halkına hizmet etmek amacıyla gelmektedir. Daha önce belediye başkanı olup da zengin olanlar var mı? Bunu gösterebilirler mi? Onlar da çok iyi biliyor ki bunlar fedakarca çalışıyor, halka hizmet ediyorlar. Onlar da bundan korkuyorlar. Onların korkusu BDP belediyelerinin ranta bulaşmamasıdır. Onların korkusu BDP belediyelerinin halka doğru-demokratik hizmet götürmesidir.
Örnek bir belediyeciliği sergilemesidir. Onlar esas olarak bundan korkuyorlar, bundan çekiniyorlar. Bunun için kara çalıyorlar. Hatta bunun için belediye başkanlarını tutukluyorlar, kontrolsüzlük gelişsin, suistimal ortamı oluşsun diye zemin hazırlıyorlar. Bu gerçeği tüm yurtseverler ve yurtsever belediyeler bilmelidir. Çünkü Kürdistan’da bugün alternatif bir belediyecilik gelişiyor; alternatif-demokratik halk belediyeciliği gelişiyor. Bu, onların kofluğunu, gerçeklerini de açığa vuruyor. İşte bunun için saldırıyorlar.
Bu konu hakkında sonuç olarak belirteceğim; bizim herhangi bir biçimde ne belediyelerden ne de sözünü ettikleri o diğer, kaçak vb. yollardan herhangi bir gelir elde etmemiz durumu asla söz konusu değildir. Biz bütün bu iddiaları reddediyoruz ve onları iddialarını ispatlamaya çağırıyoruz. Yaptıkları iftiradır, gerçekdışıdır. Bu vicdansız, temelsiz büyük yalanlarından dolayı tarih onları mahkum edeceği mutlaktır.
PKK ile devlet arasında hergangi bir görüşme yok
* Beşir Atalay PKK ile herhangi bir görüşme, ilişki ve irtibatın olmadığını söyledi. Zaman zaman kimi basın organlarında da ilişkilerin olduğu yönünde iddialar yer alıyor. Bu konuda siz ne diyeceksiniz?
Beşir Atalay bu konuda doğru söylemiş. Bizim devletle şu an itibarıyla herhangi bir ilişkimiz ve görüşme durumumuz söz konusu değildir. Şimdi önceden bazı dengeler vardı. İşte İmralı’daki sistem her ne kadar tecrit izolasyon sistemi olsa da bir ilişki biçimi vardı. Önderliğimizle avukatların görüşmesi ve yine zaman zaman devletin Önderlikle görüşmesi bir denge oluşturuyordu. Fakat şimdi AKP hükümeti bütün bu dengeleri bozdu. Bütün halkaları söküp attı. Bu durum ne kadar tehlikeli bir yönelim içerisinde olduklarını gösteriyor. Yani Kürt halkını, Kürt Halk Önderliğini, siyasetini ve gerillasını kesin imha etme konsepti temelinde derinleşeceklerini gösteriyor. Bu bir imha politikasıdır. Tüm ilgili çevreler ve Kürt halkı devletin bu konuda açığa çıkan zihniyetini iyi görmek durumundadır.
Biz aslında bunun böyle olduğunu önceden biliyorduk. Fakat biz çözüm zihniyetini geliştirmek istiyorduk. Sürdürülen görüşmelerin bir amacı da çözüm zihniyetini oluşturmaydı. Önder Apo’nun çabası tümüyle buna dönüktü. Onun için uzun uzun yol haritalarını yazdı, devlete mektuplar yazdı, protokolleri en uygun bir dil ve üslupla dile getirdi, devlete sundu. Büyük bir çaba gösterildi. Bu çabaların amacı, devlette -AKP iktidarında- çözüm zihniyetini geliştirmekti. Şimdi bütün bu çabalarımıza rağmen çözüm zihniyeti değil de bizi şiddet yöntemiyle, bastırmayla, tecritle, katliamla etkisiz kılmayı önüne koymuş bulunuyor. Demek ki kararını vermiştir.
Bize karşı kimyasal silah kullanıyor, her türlü kanunsuzluğu-hukuksuzluğu yapıyor. 5 aydır Önderliğimiz üzerinde uygulanan tecridin hukukta bir yeri var mıdır? 5 bin Kürt siyasetçisinin tutuklanmasında ne gibi bir hukuki delilleri vardır? Uluslararası savaş yasaları ve yine Cenevre Savaş Sözleşmesi’ne göre kimyasal silahları kullanması gerekiyor mu? Hayır. Peki, Türk devleti bunları kullanıyor mu? Evet. ABD’yi arkasına almış, ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarlarının bir gücü ve taşeronu olmayı kabul etmiş, bunun karşılığında da Kürt halkını yok etme onayını almış bir devlet, vicdansız ve sömürgeci-ırkçı bir zihniyet söz konusudur. Kimse bunlardan herhangi bir beklentiye girmemelidir. Eğer ki zihniyette bir değişiklik olursa tamam ama bu biçimdeki bir duruştan beklentiye kapılmak gaflettir ve doğru da değildir.
Türkiye'ye göbekten bağlı değiliz
* Ateşkes sürecinin bir kez daha gelişme durumu söz konusu mu?
Şimdi bu zihniyet karşısında biz de farklı alternatiflere yönelmek zorundayız ve biz önümüzdeki süreç açısından bunu tartışmaktayız. Biz Türkiye’ye göbekten bağlı bir halk değiliz. Eğer Türkiye, bütün çabalarımıza rağmen özgür kimliğimizle ortak-bir arada yaşamamızı kabul etmiyorsa, o zaman biz farklı seçeneklere yönelmek zorundayız. Biz hareket ve halk olarak farklı alternatifleri ve seçenekleri siyaseten tartışmak durumundayız. Çünkü bu biçimde tüm kapıları kapatan ve bizi kimyasal silahlarla, her türlü yöntemle yok etmek isteyen ve özgür Kürdü ısrarla kabul etmeyen, tekçiliği bize dayatan bir sömürgeci-faşist zihniyet karşısında bizim de halk olarak farklı arayışlara girmemiz gayet doğaldır. Ancak bir kez daha tek taraflı ateşkes olmaz; olsa olsa artık çözüm olabilir. Yani dokuzuncu kez ateşkes yap, sonra da operasyonların gelip gelmeyeceğini bekle, böyle bir durum söz konusu olmaz.
Tek taraflı ateşkes yok
Ne zaman çözüm zihniyeti karşılıklı olarak gelişirse -ki zaten iş artık sonuna gelmiştir- o zaman ateşkes olur ve beraberinde çözüm de gündeme girer. Onun için evvela Önderliğimizin bizzat ifade ettiği sağlık, güvenlik ve özgür hareket etme koşullarının yaratılması gerekmektedir. Yine, ülkenin bir toplama kampına döndüğü bir ortamda yumuşama olması mümkün mü? Beş bin kişi toplatılmış, toplam sekiz bin kişi zindana atılmıştır. Böyle bir ortamda barış mümkün olabilir mi? Bu nedenle KCK adı altında tutuklanan BDP’liler ve diğer siyasi Kürt kurum temsilcileri bırakılmadan herhangi bir ateşkes ve yumuşama ortamı da doğmaz. O açıdan yeni bir ateşkes aslında bir çözüm süreci anlamına gelmektedir. Çözüm sürecinin gelişmesi de bu belirttiğim şartların yerine getirilmesi ve çift taraflı, karşılıklı anlayışın ve karşılıklı pratik tutumun gelişmesiyle mümkün olabilir. Bunun dışında yeni bir sürecin gelişmesi eskinin tekrarı olacağı gibi, başarısız olan bir yöntemi denemenin de hiçbir anlamı yoktur.
Hükümet ve Türk basını kayıpları gizliyor
* Dört günden bu yana Diyarbakır’ın Dicle ilçesinde kapsamlı bir operasyon var. Çatışmaların devam ettiği belirtiliyor. Farklı bölgelerde de askeri operasyonlar var. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
Türkiye hala savaş durumunu kabul etmemekte ama eğer bir yerde en gelişmiş savaş uçaklarını, kobraları, tankları ve akla gelen tüm savaş silahları hem de günlerce kullanılıyorsa o yerde savaş var demektir. Ama bugün Türk devleti bir savaşın olduğunu da kabul etmiyor.
Başbakanın basın mensuplarıyla yani gazete, televizyon sahipleri ve yönetimleriyle yaptığı toplantıdan bu yana Türk devleti artık kendi kayıplarını basına ve kamuoyuna açıklamıyor. Yani ne kayıp verirse versin kendi kayıplarını basına vermiyor. Sadece bizimkilerini veriyor ancak onları da çarpıtarak veriyor. Doğru-dürüst bir şekilde “sonuçları şudur” demiyor. “Teslim aldık, ikna ettik, çözüyoruz, sonuç alıyoruz” gibi göstermeye çalışıyor. Halbuki ortada bir savaş ve çatışma durumu var. Türk basın-yayın organları bu biçimde yürüttüğü psikolojik savaşla hem bir savaş gerçeğinin olduğunu göz ardı etmiş oluyor, perdeliyor hem de hareketimize karşı sürekli olumsuz bir fotoğraf çizerek, kendilerinin başarılı, bizim de başarısız olduğumuzu göstermeye çalışıyorlar. Durum böyle değil.
Çukurca bir daha tekrarlanmaz
Öncelikle şunu belirteyim: Ben Pîran’da “elli kişi kuşatılmış, öldürülecekler” gibi bir şeyin gelişeceğini sanmıyorum. Yani Kürdistan özgürlük gerillası bir kere Çelê’de bir hata yaptı. Kendine aşırı güven, düşmanı küçümseme, yine düşmanın takibini-tekniğini dikkate almama, gerilla kurallarına uymama gibi hatalardan dolayı Çelê’de 36 kayıp verdi. Bir daha aynı durumun tekrarlanacağını sanmıyorum. Kuşkusuz dört-beş gündür sürdürülen bir çatışma var; eğer bir çatışma varsa her iki taraftan da mutlaka kayıplar vardır. Bu anlamda bizim Pîran’da kayıplarımız olmuş olabilir ama belirtildiği gibi tüm grubun elli kişinin imha edilebileceğini sanmıyorum. Fakat doğru olan, sonuçlarını beklemektir. Şu anda bizim yaptığımız yorumdur.
Ancak genel süreç itibarıyla Türk devleti 2011 yılını bizim için bir yok etme yılı olarak planladı. Yazar-çizerleri Tamil örneğini çok işlediler. Sri Lanka’da nasıl yapmışlar, bu sonucu almışlar, konusunu çok gündemleştirdiler. İran ile ittifak yaptılar. İran da bir takım Iraklı güçlerle ittifak yapmıştı. Sözüm ona Kandil’de başlayan ve giderek de Medya Savunma Alanlarına yayılan Tamil benzeri bir katliam sürecini dayatacaklardı. Ancak başta Kandil’deki o kahramanca direniş ve daha sonra gerillanın Kürdistan'ın dört bir yanında geliştirdiği direnişçi tutumu, Türk devleti ve AKP hükümetinin bu hevesini kursağında bıraktı. Yani başarısızdır. Bu süreçte hem AKP hükümetinin başarısızlığı ve hem de gerçek niyeti ortaya çıktı. Bu açıdan biz kazançlıyız. Sömürgeciliğin bugünkü amacı ve her zaman gizlediği gerçek niyeti açığa çıkmıştır.
Kayıplarımızın sayısal oranı her yılki gibidir
Doğrudur, bizim de bazı kayıplarımız olmadı değil. Ama bu kadar kapsamlı bir savaş içerisinde verilen kayıplar, bizim için bir süreci kaybetme anlamına gelmemektedir. Belki yönetim üyelerimizin de içinde olduğu bazı kayıplar oldu ama kayıplarımızın sayısal oranı her seneki gibidir. Öyle fazla farklı bir durum ortada yoktur.
Tersine Türk devleti amaçladığı planlamasına hiçbir biçimde ulaşmamıştır. Üzerimizde oluşturmuş olduğu konsept direniş ve doğru politikalarla parçalandı. Bu açıdan da istediği sonucu elde etmedi. Yine, Kürdistan özgürlük gerillası, sistemi sarsan birçok ciddi eylemsellikle iradesini ortaya koydu. Bununla birlikte halkımıza dönük bu kadar zulüm siyaseti, işkence ve tutuklamaya rağmen son mitinglerle bir kez daha gösterildi ki halkımız dimdik ayaktadır. Kürt siyaseti teslim olmadı, herhangi bir taviz vermedi.
Yurtsever direnişçi çizgide mücadelesini sürdürüyor. Önder Apo zindanda çok dirayetli, kararlı bir biçimde anlamlı bir direnişi sürdürmektedir. Bu açıdan Önderliğimizin direnişi Kürt siyasetinin ve halkının direnişi, özgürlük gerillasının direnişi bütünlüklü bir duruş sağlayarak sömürgeciliğin planlarını boşa çıkarmıştır ve daha da boşa çıkaracaktır. Bu süreç içerisinde bizim yetersizliklerimiz ve hatalarımız da olmadı değil.
© Tüm hakları saklıdır.