15 Temmuz 2015 18:58
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Murat Karayılan, "devletin İmralı'da tutuklu bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan'la görüşmek istemeyip, Kandil-Ankara hattını kurmak istediğini; Kürtlerin "Mam Cemal" olarak seslendiği Celal Talabani'nin de bu görüşmelere aracılık yaptığını" söyledi. "Orada önderimiz tecrit altındayken biz öyle bir ilişkiyi kabul etmeyiz, muhatap Apo'dur" diyen Karayılan, "Zaten daha önce bunu önerdiler. Bu bir kere değil, birkaç kere olan bir şeydir" ifadesini kullandı.
Bazı medya organlarında çıkan “Kandil de görüşme sürecine dahil olmak istiyor” yolundaki haberlere değinen Karayılan, "Böyle değildir biz hep şunu söyledik; 'Önderliğimizi bypass ederek bizimle ilişki kurmayı doğru görmediğimizi ifade ettik. Hareketimizin baş muhatabı Önder Apo’dur. Önder Apo’yla görüşülmesi gerekir. Kandil, Ankara’ya çok uzak ama İmralı daha yakın' dedik" diye konuştu.
"IŞİD Türkiye’de örgütlü, anlaşması var, eylem yapmıyor” iddiasında bulunan Karayılan, dört kişinin yaşamını yitirdiği 7 Haziran öncesi HDP'nin Diyarbakır mitinginin bombalanmasına ilişkin olarak ise, şunları söyledi:
“Son basına yansıyan hususlar gösterdi ki Amed’deki o mitinge saldırıda devletin parmağı vardır. Devlet yapmıştır bunu."
İMC TV’den Ayşegül Doğan’ın sorularını yanıtlayan Karayılan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
Türkiye’nin IŞİD’le mücadeledeki pozisyonunda bir değişiklik oldu mu, siz olmadığını söylediniz ama yine de emare sayılabilecek değerlendirmeler var onu bir kez daha hatırlatmış olayım. Siz o üst düzey Dışişleri yetkilisinin Feridun Sinirlioğlu olabileceğini söylediniz. Bunu bir bilgiye dayalı olarak mı söylediniz?
Hayır bir yorumdu. Birtakım gözaltı ve tutuklama haberleri geliyor, IŞİD üyelerine yönelik olduğu söylenen. Bu önemli değil mi sizce? Daha önce benzer konularda eleştiriler vardı, işte özellikle de Kürt Hareketi’nden ve HDP’den vardı böyle eleştiriler, “Sınırlar niye iyi kontrol edilmiyor? Niye hiçbir IŞİD üyesi gözaltına alındı ya da tutuklandı haberleri çıkmıyor? Madem IŞİD’le etkin mücadele ediliyor” deniliyordu. Öte yandan Obama’nın ilginç bir açıklaması var, olduğu gibi aktarmak adına buraya not almıştım: “Yerelde etkin ortaklıkla verilen mücadele IŞİD’e karşı savaşılabileceğini gösterdi.” Şimdi doğrudan YPG ve YPJ’den bahsetmese de doğrudan PYD’den bahsetmese de bu imalı cümle herkes tarafından doğrudan YPG ve YPJ güçlerinden bahsedildiği şeklinde algılandı.
Doğru Savunma Bakanlığı isim de verdi.
Evet. Ayrıca, dediğiniz gibi. Şimdi bunları da bu çerçevenin içine koyduğumuzda sizce Türkiye’nin pozisyonunda bu anlamda hiçbir değişiklik yok diyebilir miyiz?
Şimdi bakın, Türkiye’nin IŞİD ve El Nusra ile yani bu tür Selefi, radikal, şeriatçı örgütlerle ilişkisine ilişkin, doğru bizler eleştiriyoruz. İşte demokratik çevreler eleştiriyor Türkiye’de. Ama eleştiriler sadece Türkiye sınırları içerisindeki eleştiriler değil. Uluslararası güçlerde çok çeşitli platformlarda, değişik görüşmelerde bu konuda Türkiye’ye dönük eleştiri, telkin veya istemlerle ifade ediyorlar. Gizli veya açık. Bütün bunlara rağmen, çok ilginçtir, AKP yönetimi bugüne kadar IŞİD’le ilişkisini sürdürdü. Demek ki önemli görüyor kendi açısından. Yani önemli görmemiş olsaydı, Kürt toplumu eleştiriyor, Türkiye demokrasi güçleri eleştiriyor, uluslararası güçler eleştiriyor sınırlardı. Ama onlar sınırlamadı. Ne yaptılar? Biraz daha gizlediler, MİT daha çok tedbir aldı. Açık yerleri biraz daha kapattılar, biraz daha gizlemiş oldular ama ilişki sürdü.
Şimdi siz diyorsunuz ki, “Son dönemde bazı tutuklamalar oldu” doğru, fakat tutukladıktan sonra ne yapıyorlar? Türkiye vatandaşı olanları bırakıyorlar, evine gönderiyorlar, Türkiye vatandaşı olmayanları da sınır dışı ediyorlar. E onlar zaten Türkiye’de yaşamaya gelmemiş, sınır dışına çıkmak için gelmişler. Yani kısaca, böyle ciddi bir yaptırımı şimdiye kadar olmamıştır. Bundan sonra nasıl olur konusuna bir şey diyemem ama bugüne kadar herhangi bir değişiklik yoktur. O tutuklamalar daha çok ordu bazen sınırda İslahiye veya Kilis oralarda tutukladığını söylüyor ama onları sonra savcılar bırakıyor. Şimdi Amed’de 5 Haziran’da katliamı yapan unsur, Orhan bilmem ne. Şimdi onunla ilgili de biliyorsunuz, IŞİD bağlantılı olduğu söyleniyor. Şimdi onunla ilgili basına yansıyan hususlar bile Türk Devleti’nin ve güvenlik kuvvetlerinin IŞİD’e nasıl yaklaştığını gösteriyor. Yani görmezden geliyor, dikkate almıyor yani. Son basına yansıyan hususlar gösterdi ki Amed’deki o mitinge saldırıda devletin parmağı vardır. Devlet yapmıştır bunu.
Neye dayandırarak söylüyorsunuz bunu?
E aranan kişi tutuklanmamış, aranan kişi -bir de o tek değildir bu sabah daha bu sabah siz görmemiş olabilirsiniz ben izledim, mitinge giriş görüntüsü yansımış basına. Elinde bir şey yok. Bu bir kere tek kişi değildir, bu bir örgüt işidir. IŞİD Türkiye’de de örgütlüdür. Ama AKP’yle anlaşması var, Türkiye’de şimdiye kadar bir eylem yapmamış, en son İzmir’de bir eylem için hazırlanırken polis bazılarını yakalamış diyorlar. Fakat anlaşması var, Türkiye’de eylem yapmıyor. Türkiye’den malzeme alıyor, Türkiye’den kendine asker çıkarıyor. Yani şimdi 10 bin Türkiye vatandaşının IŞİD’e katıldığından bahsediliyorsa şimdi polisin bir Adıyaman’da bir Bingöl’de bu kadar kişinin katılmasına göz yummasına ne dersiniz. Bu bir hoş karşılama değil midir, bu bir destekleme değil midir?
O gün basına yansıyan bir olgudan bahsedeyim: Adam gidiyor Suriye’de savaşıyor. Kelle avcılığı yaptığını söylüyor ve geliyor Türkiye’de evinde bunları basınla konuşabiliyor yani. Ne iyi bir şey. Gidiyor, savaşıyor, sonra geliyor Türkiye’de dinleniyor. Dolaşıyor, geziyor kimse kendisine bir şey demiyor. Yani bunlar hep IŞİD’i güçlendiren, teşvik eden duruşlardır. Yani biz şimdi Türkiye Cumhuriyeti Devleti polisinin gücünü en iyi bilen bir hareketiz. Elinde imkânlara olanaklara dayanarak Türkiye polisi istese tek bir IŞİD’çi sınıra bile yaklaşamaz. İstanbul’a ilk indiğinde teslim alır. Yani bu teknolojik imkânlar var polisin elinde. Fakat es geçiyorlar, göz yumuyorlar bu biçimde Türkiye cirit yeri olmuş IŞİD için, El Nusra için. Beslenme yeri olmuş yani, tedavi yeridir. Gidip orda tedavi oluyorlar orda dinleniyorlar. Ha şimdi gerçekten yeni dönemde AKP veya yeni oluşacak artık hükümet koalisyon hükümeti buna son verecek mi, vermeyecek mi bu konu önemli tabii.
Ben tekrar söyleyeyim; AKP yönetimi bunu salt Rojava karşıtlığı, Kürt karşıtlığı nedeniyle yaptı. Çünkü El Nusra ve IŞİD eliyle Rojava devrimini tasfiye etmek istedi. Biz aslında 2013’te ateşkes ilan ettik ama o bu çeteler aracılığıyla Rojava’daKürtlere karşı savaş yürüttü. Bunun sonucu bu kadar olay, bu kadar katliamlar yaşandı. En son Kobani katliamını biliyorsunuz yani. Bu örgüt dünyanın gelmiş geçmiş en vahşi örgütüdür. En son Palmira’daki tabloya bakın mesela. 25 kişi çocuklar eliyle nasıl açıkça infaz ettiğini dünyaya gösteriyor, hem de hiç arlanmadan, utanmadan hepsini de kameralardan yansıtıyorlar. Kısaca böylesine vahşi, barbar, insanlık dışı bir yapının Türkiye’de ne işi vardır. Niye Türkiye’yi böyle hallaç pamuğuna çevirmiş, gir çık, gir çık. Bazen diyorlar ki “7 kişi yakaladık”. Ama kameralar gösteriyor ki, o gün yine basına yansıdı, bir ajans çekmiş bir sürü grup da geçebiliyor yani. 10 grup geçmiş birisini yakalamış, bu birşey ifade etmez. Yani bu konuda daha ciddi daha tutarlı bir tutum yerleşirse o zaman insan diyebilir değişmiş. Mevcut durumuyla politikasının değiştiğinden bahsedemeyiz.
Koalisyon güçlerinin burada nasıl bir belirleyici gücü olabilir ya da bir belirleyici rolü olur mu sizce? Özellikle de Amerika’nın yaklaşımı, biraz önce hatırlattım mesela Obama’nın açıklaması, son günlerdeki Ankara-Amerika trafiği, uzun süren toplantılar, bir kez daha hatırlatmak gerekirse PYD’den bazı talepler, Türkiye’nin IŞİD’le mücadeledeki pozisyonunu değiştirmede bir baskı unsuruna dönüşebilir mi açık sormak gerekirse?
Bu mümkündür. İşte en son diyorlar iki gün boyunca görüşmüşler. Ama daha önceki Kobani sürecinde Türkiye kendi şartlarını söyledi. Yani bu IŞİD’le mücadeleye aktif bir biçimde katılmak için. Neydi şartları? İşte dedi ki: “IŞİD’le PKK’nin benim için bir farkı yok, yani PKK de hedef kapsamına alınmalı.” Sonra da dedi ki: “PYD’yle PKK’nin de bir farkı yok, o zaman PYD’de de hedef kapsamına alınmalı.” Yani şunu söyledi: “Siz Rojava’daki Kürt yapısını da hedeflerseniz veya hedef kapsamına alırsanız ben katılırım” dedi. Bunu da uluslararası güçler belliki kabul etmediler, onun için o zaman herhangi bir uzlaşma durumu gelişmedi.
Bu geçen yıl idi. Bu yıl ise Rojava’daki devrim güçleri bir yerde kendi rüştünü ispatladılar. Bir yerde irade olduklarını, bir savaş gücüne sahip olduklarını açıkça ortaya koydular. Şimdi buna rağmen bu son yapılan görüşmelerde yine de Türkiye acaba YPG’nin, PYD’nin, Rojava devriminin hedeflenmesini dayatır mı dayatmaz mı bilmiyorum. Ama bence artık dayatmaz çünkü gülünç olur. Çünkü, Ortadoğu’da özellikle Suriye’de,IŞİD’e karşı savaşan tek güçtür. Onu artık öyle dayatmaz fakat -demin sizin bir sorunuzun içinde vardı- sanki böyle bir biçimde kontrole alma yollarını deneyebilecek bir öneri geliştirebilirler. Bunu da Rojava devriminin kabul edeceğini sanmıyoruz. Uluslararası güçlerin de bu konuda dayatıcı olacaklarını pek beklemiyoruz. Çünkü Rojava devrimi başlı başına yeni bir şeydir, yeni bir çıkıştır. Artık bu bir biçimde kendi gelişimini yaşayacak bir yapıdır, ilerlemesini sürdürür. Bu konuda Türkiye devrede olmasa da zaten yapacağını yapıyor.
Sizin bahsettiğiniz Obama’nın ifade ettiği şey de iki şey vardı. Yani bir nevi proje. Türkiye’nin ileri sürdüğü, “şartlarımız kabul edilsin, biz müdahale edelim” Kobani sürecinde bu önerildi.
İlk Kobani saldırısında mı, son mu?
İlk. Geçen yılkinden bahsediyorum. Uluslararası güçlerin, ABD’nin yaklaşımı, “Yerel güçler savaşırsa, bunlar diyelim havadan da desteklerse, başarılı olabilirler” biçimindeydi. Şimdi Kobani’deki başarı aslında Türkiye’nin değil, bu uluslararası güçlerin projesini doğruladı. O nedenle onların projesi daha da güçlendi, Türkiye’ninki geriledi.
Şimdi tekrar tartışıyorlar, herhalde aynı minvalde sonuçlara ulaşmazlar, değişik durumları mutlaka tartışıyorlardır. Yani Türkiye’nin o siyaset üzerinde bir etkisi olur mu olmaz mı bilmiyorum. Ayrıca tabii artık AKP’nin tek iktidar dönemi de yok. Muhtemelen belki bazı değişimler gelişebilir. Ama halihazırda söz konusu değil.
Siz biraz önce dediniz ki, “Biz biliyoruz ki dünya siyaseti AK Parti hükümetinin IŞİD’i desteklediğini düşünüyor” bunu biraz açmanızı rica edeceğim sizden. Bu konuda bir takım temaslarınız mı oldu? İddianın ötesinde bir şeyden bahsediyorsunuz çünkü. Bu iddialar çok gündemleştirildi ama siz çok net konuşuyorsunuz. Mesela yine biraz önce dediniz ki: “AK Parti IŞİD’le ilişkisini kesmedi” böyle net bir cümle kurdunuz. Kobani saldırısı bağlamında soracağım bu soruyu 25 Haziran’da olan. İşte Türkiye’den girdiler, girmediler tartışması oldu biliyorsunuz. “Cerablus’tan gelmeleri mümkün değil” dedi PYD Eş Başkanı Salih Müslim. Sizin elinizde bu konuya ilişkin size ulaşmış bir bilgi var mı? Ve yine bu, “Dünya siyaseti böyle görüyor” bilgisini biraz daha açarak paylaşabilir misiniz?
Ortaya çıkan siyaseti, pratik tutumlardan hareketle, yaklaşımlardan anlamak mümkündür. Evet uluslararası güçlerin öyle düşündüklerini biliyorum. Bu bir bilgidir çünkü pratikte de zaten görülen bir şeydir. Bu söz konusu güçlerin birçok duyum organları var, istihbaratları var. Biliyorlar zaten böyle bir şey var. Yani o konuda bir bilgidir. Bu kadar söyleyebilirim.
Kobani saldırısıyla ilgili peki durum nedir? Araştırmalar sürüyor denmişti.
Doğru. Araştırmalar bize de yansıdı, basına da yansıtıldı. Üç ayrı komisyon halinde araştırma, soruşturma devam ediyor. Yani bazıları içe dönüktür. İçteki yetmezlikler, içteki güvenlik hataları nelerdi, neler değildi? Nasıl bunlar bu kadar sızabildiler? Bir ona dönüktür bir de herhalde dışardan genelde nasıl bu örgütlendi nereye dayanıyor gibi yönlerine dönüktür.
Ortaya çıkan şimdiye kadar ki sonuçlar şu; Esas güç üç koldan hareket etmiş. Bunların amacı oldubittiye getirerek, Kobani’yi yeniden işgal etmektir. Ama tabii ki çok delicesine bir planlamadır. Yüz kadar güç Kobani’yi işgal edecek, halkı vuracak ürkütecek, aynı gün boşaltmasını sağlayacak, bir kol ise Cerablus’tan, evet sudan geçme var, Türkiye tarafı dedi ya doğru söylediler, bir kol da Cerablus’tan geçecek, orada Şexler nahiyesinden ilerleyecek. Yani Kobani’ye doğru ilerleyecek. Diğer bir kol da Sirrin’denKarakozak, o eski türbenin bulunduğu, Süleyman Şah’ın bulunduğu hattan ilerleyerek, bir kol da Kobani’yi işgal etmiş, bu üç kol birleşecek böylece Kobani’nin batısı güneye doğru, merkez dahil kurtarılmış olacak onlarca, yani işgal edilmiş olacak.
Çünkü istihbaratları iyi almışlar, YPG’nin güçleri ezici çoğunluğu Ayn İsa’dadır. Ayn İsa 90 km uzak, sapa düşüyor onların geldiği yöne göre, bu konuda istihbaratları tamdır. İçlerinde Kürtçe konuşan, Kürt vardır. Sayısı belki çok değil ama var öncü Kürt’tür. Belli ki keşfetmişler alanı, yani nasıl geçebileceklerini de tespit etmişler. Bu biçimde geliyorlar. E şimdi yapılan araştırmaların sonucu şudur: Esas ana grup Sirrin’den yola çıkıyor bu doğru, yani merkeze gelen grup da Sirrin’den geliyor. İlk önüne çıkan bir kontrol noktasını imha ediyor. 6 kişi var orada onları yok ediyor. Bir grup orda kalıyor, oradaki köyde Barxbatan’da katliam gerçekleştiriyor. Esas konvoy da süratle Kobani’ye yöneliyor. Kobani’deki kontrol noktasında da, ayakkabıları, bayrakları, elbiseleri herşeyi ÖSO güçlerine göre düzenlenmiş, orda YPG’yle birlikte çatışan Suar el Rakka var onun lideri var, biz onun cemaatiyiz diyorlar. Bu biçimde o kontrolcüler şüphelenmeden bırakıyorlar.
Kobane saldırısı nasıl oldu?
Asayiş var orada. Orada YPG farklı, asayiş farklı. Asayiş güçleridir. Asayişler bırakıyor onları, şüphelenmiyorlar. Bir kol hemen sınır kapısına yöneliyor. Bir kol da Miştenur’a yöneliyor. Diğerleri de şehrin merkezindeki önemli stratejik yerlere yöneliyorlar. Fakat giderlerken yolda kimle karşılaşıyorlarsa onu vuruyorlar. Çoluk çocuk kimi gördülerse. Vura vura gidiyorlar yani kendi yerlerine. Yine girdikleri evde kim varsa vuruyorlar. Çünkü evleri ele geçiriyorlar, yüksek binaları, oralarda silahlarıyla hemen mevzileniyorlar.
Kapıyı ele geçirmek istiyorlar. Kapı eğer tam olarak alınsa kim bilir ne kadar kişi gelebilir Türkiye tarafından, orası net değil. Ama kapıda savaşanlar şunu görmüş; 4 kişi Türkiye tarafından gelip çatışmaya katılmış. Yani oradan saldırmışlar, başaramayınca bu sefer, diğer çatışan güçlere dahil oldukları net bilgidir, 4 kişi silahlı olarak, bu bir.
İkincisi, ele geçenler var sağ olarak, sanırım 3 kişidir. Bunların ifadelerinde planlama şöyledir; Esas ana kol Sirrin’den geliyor doğru ama bir kol da Türkiye’den gelecek, bunlar yürüyerek geliyor esas önemli cephaneyi onlar kendileriyle getirecekler. Şimdi bu kaç kişidir, kaç kişi değildir net değil. Yani sadece o 4 kişi değil. Sanırım en azından 20-30 kişiden bahsediliyor. Bunlar Türkiye’den gelmişler. Kaniya Kurda diye bir mahalle var, basına o çok yansıyan bir sırt var, bir tepe var, oradaki mahalle, mesela oradaki mahallede katliam yapılmış, 50 kişi öldürülmüş çoğu çocuktur. Örneğin o gelen, güneyden gelen gruplar oraya ulaşmamışlardır. Oradan gelen grubun, Türkiye’den gelmiş olduğu sanılıyor. Bu konuda çok net, çok kesin bulgular henüz yok. Var olan bulgu, o 4 kişinin geçmesidir. Bir de işte o Türkiye’ye yakın olan o mahallenin saldırıya uğramış olması durumu var. Diğeri de adamların ifadeleri var yani. Yani bu planın bir kolu da Türkiye’den gelecek ifadeleri vardır. Fakat henüz soruşturma sonuçlanmış değil. Mevcut siz gelinen aşamayı söylediniz. Soruşturma devam ediyor. Hem içe dönük hem dışa dönük, daha sonuçlanmış değil benim bildiğim kadarıyla.
Bir nokta da önemli siz de altını çizdiniz üç komisyon, soruşturma komisyonundan bahsettiniz, biri de içte bir güvenlik zafiyeti olabilir mi meselesiydi. O konuda netleşmiş bir durum, yeni bir bilgi var mı?
İşte o da devam ediyor daha, net bir şey yok. İki güç var orada bir asayiş güçleri, bir de YPG-YPJ güçleri. O aradaki boşluktan da yararlanmış olabilirler. Mesela asayiş güçleri örneğin ÖSO güçlerini tanımıyor. Yani sima olarak tanımıyor. Çünkü ilişkileri yok onlarla. Onlar daha çok polistir, yani asayiş polistir. Orada bir boşluk var belli ki, yani orada soruşturulması gereken hususlar var tabii. Ama daha netleşmiş durumlar yok benim bildiğim kadarıyla.
Ben şunu söyleyeyim de, ben bu üç komisyonu da basından izledim. Basında öyle açıkladılar.
Peki ama bu olayın olma biçimi bunlar bilgi ve ilk kez bu kadar net bir biçimde bu bilgi, derli toplu bir şekilde anlatılmış oluyor.
Evet onlar bir bilgi.
Yine Rojava’da kalırsak Kürt kantonlarının birleştirilmesi meselesinin ya da birleştirilmesi ihtimalinin yarattığı kaygılardan bahsettik. Bu endişelerin ifade ediliyor olmasından bahsettik. Buna uluslararası koalisyon güçleri nasıl yaklaşıyor?
Olumlu yaklaşıyorlar.
Kantonların birleştirilmesi konusunda Türkiye’nin hassasiyetleri dikkate alınmıyor şeklinde yorumlanabilir mi bu söylediğiniz? Ne açıdan olumlu yaklaşılıyor? IŞİD’i gerilettiği için mi oradaki yerel güçler, ne açıdan olumlu yaklaşıyor?
Öncelikle tabii IŞİD’e karşı mücadeledir. Uluslararası güçler, uluslararası koalisyon ABD’nin öncülüğündedir yani ABD belirleyicidir. Fransa da etkilidir ama ABD daha çok belirleyicidir. Şimdi onların projesi nedir? İşte yerel güçler, bu devlet olur, Peşmerge olur, YPG olur yani IŞİD’e karşı savaşırsa biz de destekleriz. Aslında ilişkisi de budur yani. Bu ilişki çok dillendiriliyor ama kim ki IŞİD’e karşı savaşırsa bu uluslar arası koalisyonun prensiplerine desteklenmesi lazımdır. YPG’yi de bu temelde destekliyorlar.
Şimdi bu konuda YPG’ninCizire ile Kobani kantonlarını birleştirme projesini onlar da destekledi. Bu açıdan söylüyorum. Yani Kobani ile Afrin’in birleştirilmesini de aynı biçimde destekleyebileceklerini düşünüyorum, bu konuda veriler de var bilebildiğim kadarıyla. Yani mümkün olabilecek bir şeydir, olamayacak bir şey değildir. Bu demin anlattığın yaklaşımları da var bunun içinde. Bir de yani IŞİD’e karşı etkili bir etkin savaş gücüdür YPG-YPJ mevcut durumda. Dolayısıyla destekleyebilirler. Ama tabii ondan önce çok uzun bir koridordan önce, başka yerlerin de alınması gerekiyor. Örneğin Rakka var. Şimdi IŞİD Rakka’da hazırlık yapıyor. Rakka’daki son kalmış Kürtleri de çıkarıyor. Kısaca çeşitli projeler var bu konuda. Bazı şeyleri biz burada bilemeyiz. Bazı şeyleri de henüz söylemek doğru olmaz.
Ama şu var: Rojava devrimi artık demokratik Suriye devrimine dönüşme sürecine girdi. Zaten GreSipi’nin alınmasının en önemli sonucu odur. Yani Rojava devrimi artık sadece bir Kürt devrimi değildir. Rojava devrimi demokratik Suriye devrimine dönüşmüş durumdadır.
Şimdi Kobani’de Burkan El Fırat adıyla 5-6 örgütten oluşan bir yapı var. Bunun içinde YPG de var. Ama öyle olmuş ki yani sanki YPG dışındadır, YPG ile birlikte Burkan El Fırat kurulmuştur.
Bir de Afrin tarafında, Halep tarafında 8-9 örgütten oluşan farklı bir yapı var. Türkçe adıyla Devrimci Ordu.
Yine ÖSO’nun tamamen kendini dış güçlere dayandırması ve artık çok bir iradi yapıyı açığa vurmayan içinde bazı yapılar var, kesimler var. Dolayısıyla ÖSO’yla bu koşullarda birleşmekten ziyade, ÖSO içerisindeki demokratikleşmeye, demokratik bakışa yakın yapılarla ortak bir demokratik Suriye savunma güçlerini oluşturmaya dönük şimdi tartışmalar vardır. Eğer bu başarılı olursa yani bu iki yapının birleşmesi, Afrin tarafındaki yapıyla Kobani tarafındaki yapının birleşmesi, daha farklı bazı grupların da dahil olmasıyla birlikte, yeni bir ÖSO kuruluyor, kurulacak ya da. Mevcut ÖSO zaten rolünü oynamadı. Zemini daha çok DAİŞ’e, El Nusra’ya, Ahrar el-Şam’a bıraktı. Böyle gerçekten demokratik Suriye’yi inşa edecek bir yeni savunma gücüne doğru gidiş var. Bu konuda tartışmalar söz konusu. Eğer ki bu oluşursa, sadece öyle Afrin’e doğru uzanan ince bir koridor değil, daha geniş bir yelpazede hareket eden, yani oradaki işte Rakka dahil değişik yerleşim alanlarını da kurtaran ve böylece ileriye doğru ilerleyen bir düzey kazanabilir. Yani bu bir yapılanma meselesi. Bunun tartışmaları vardır şimdi.
IŞİD ne kadar geriletildi ya da geriletilebildi?
IŞİD çok önemli darbeler yedi. Aslında böyle en önemli kadrolarının Kobani’de ve en son bu YPG’nin geliştirdiği hamlelerle kaybetti. Fakat zayıfladıkça güçlendiği noktalar da olabiliyor. Aslında mevcut durumda Suriye Ordusu’yla Irak Ordusu’nun zayıflıkları IŞİD için bir nevi güçlenme kaynağı olmuş, yemlik olmuş. Mesela YPG-YPJ güçleri kendisiyle birlikte olan Burkan El Fırat’la birlikte hem Kobani’de hem de Cizire’de önemli hamleler yaptılar. MesalaTilHemis, Til Barak’ı aldılar, sonra o Kezvan Dağı onunla birlikte çok geniş bir alanı kontrol altına aldılar. Aslında burada çok zayıfladı. Ama ne yaptı, gitti Palmira’yı aldı, oradan moral aldı, güç aldı, propagandasını daha fazla yapma olanağını yakaladı. Dolayısıyla yeni katılımları içine çekebildi. Yani bir taraftan zayıflarken bir taraftan da güç alıyor.
Aynı şey Irak’ta da oldu. Irak’ta Tikrit’i elinden aldılar, Kürdistan Tikrit’ten darbe yedi ama gitti Ramadi’yi aldı oradan da güç aldı. Yani kısaca böyle bir yapı birden kendisini süratle yenileyebilen bir karaktere sahip yapı IŞİD. Yani kolay kolay öyle tasfiye edilemez bir güçtür. Zayıflatılabilir ama öyle kendisine de güç kaynakları da bulabiliyor. Mesela o son hamleleri öyledir.
Sanırım şimdi Haseke’yi almak istiyor. Özellikle de rejimin elindeki o alanları yine oradan da güç almak amacıyla Haseke’ye dönük bir planı var. Ama o engellenecek. Ona YPG müdahale etti sanırım, onun Haseke’yi alması önlenecek, alamaz onu.
Şimdi bir de bu IŞİD’in performansı var, askeri performansı var. Yani bu insanlar öyle sıradan insanlar değil. Daha önce Afganistan’da, Pakistan’da, Çeçenistan’da savaşmış, son 10 yıldır Irak’ta savaşıyorlar. Savaş tecrübesi kazanmış belli bir niteliği bulunan bir güçten söz ediyoruz. Dolayısıyla manevra kabiliyetleri var, kendini yenileme gücü var. Yani öyle basit sıradan bir güç değil. Türkiye şimdi diyor ki, “IŞİD’e karşı savaşırım, şöyle ederim böyle ederim” ama bizim bildiğimiz kadarıyla düzenli ordular savaşamadı ne Suriye ne Irak hatta ne Peşmerge. Onlara karşı biz cevap olabildik. Yani gerillanın yöntemi, savaş tarzı onları geriletebildi, bu önemli bir husus aslında. Mesela biz bunu Kerkük’te de Mahmur’da da Şengal’de de gösterdik aslında. YPG de bundan istifade ederek kendi içinde o da belli bir tarzı yoğunlaştırmaya çalıştı, bu onları durdurabildi. Yani sorun biraz nitelik sorunudur. Nitelikli bir güçle DAİŞ geriletilebilir. Yoksa normal ordular filan DAİŞ’e karşı dayanamaz.
Irak ve Irak Kürdistanı’ndan bahsetmişken siz, oradaki durumda biraz gündemden düştü gibi ama Kerkük, Şengal ve Mahmur’da son duruma ilişkin yeni bilgiler var mı? Onu da aslında merak ediyor kamuoyu, ne oldu gündemden düşmesi oradaki sorunların hallolduğu anlamına mı geliyor?
Nasıl gündemden düşme?
Mesela Rojava’dan sonra, son zamanlarda Kerkük’te, Şengal’de ve Mahmur’da yaşananlar daha sıcak bir savaş sürdüğü için Kobani saldırısı ve ondan önceki durumlar daha az konuşulur hale geldi mesela. Şengal’de yaşananlar da öyle, Mahmur’da yaşananlar da öyle, keza Kerkük zaman zaman gündeme geliyor ama son durumun ne olduğu bilinmiyor, oraları boşaltmak zorunda kalan insanlar geri dönebildiler mi? Ne durumdalar, size bu konuya ilişkin ulaşmış son bilgi var mı?
Kerkük ve Mahmur hattındaki savaş durumu biraz hafifledi. Bunun nedeni IŞİD güçleri biraz geriletildi bir de cephe gerileri olan Tikrit’te biraz zayıfladılar. Yani en az şehir merkezinden çıkarılmış doldular. O yüzden o hattaki şeyleri zayıfladı. Fakat en son yine Kerkük’te bir saldırı yaptılar, bir köyü Peşmergelerden aldılar. Ama aynı gece Peşmerge gücüyle HPG gücü müdahale etti geri aldı. Kayıp verdiler onlar. Yani zaman zaman böyle karşılıklı saldırılar olabiliyor. Mahmur ve Kerkük hattında. Bizim güçlerimiz orada belli bir rol oynuyorlar. Peşmergeyi güçlendirici bir roldür. Çünkü güçlerimizin performansı farklı, daha etkili bir düzeyleri var. Eğitimleri daha farklı. O açıdan o alanları savunmada gerillanın önemli bir rolü var. Hem daha önce Mahmur’da durdurulmaları hem Kerkük’ün işte o sözü edilen mevzilerin savunulmasında gerillanın bir rolü vardır. Bu Peşmerge için güçlendirici takviye edici bir güçtür. Oradaki savunma güçlerinin mevcut durumu böyle.
Sorun Şengal’dir. Şimdi Şengal’de 2-3 mahallenin girişine kadar Kürt güçleri gitmiş fakat şehir merkezi halen IŞİD’in elinde. Şengal’in kurtarılma görevi var. Mevcut durumda önümüzdeki en temel görevlerden birisi odur. Hem Şengalşehir merkezi hem de o şehrin güneyine düşen, katliamların yapıldığı esas köyler. Oraların kurtarılması gerekiyor. Fakat öyle bir siyasal, konjonktürel durum ortaya çıktı ki, biz kendi inisiyatifimizle, kurtarabiliriz ama kurtarırsak aramızdaki sorunların ve krizin daha da derinleşeceği görüldü.
KDP’yle aranızdaki sorunlar anlamında mı söylüyorsunuz?
Yani Kürt güçleri arasındaki sorunlar. Temel olarak tabiiKDP’dir ama diğer güçler de var. Yani kurtarmak için konsensüsün oluşması lazım. Biz bunu sağlamaya çalışıyoruz. En son oradaki yerel güçlerimiz hem KDP hem YNK güçleriyle görüşmeler yaptılar kendileri şu durumda Şengal’i kurtarmaya dönük bir projelerinin olmadığını söylüyorlar. Telafer ve Mısır’a dönük daha kapsamlı bir plan varmış, uluslararası güçlerin de öncülüğünde Irak Devleti’nin de katılacağı bir plan var, çoğu zaman gündeme getiriliyor sonra soğutuluyor. Yani orası alınmadan Şengal’in alınmasının, savunmasının zor olacağı ama buraların alınması durumunda da kolay alınacağını belirterek, şimdi somut bir projelerinin olmadığını ifade etmişlerdi. Ama biz buna katılmıyoruz. Yani Musul’un ne zaman IŞİD’in elinden kurtarılacağı belli değil. Bu topraklarda Kürt kanı akıtılmıştır, katliam yapılmıştır. Bizim kadınlarımız, kızlarımız daha onların elindedir, esirdir, pazarlarda satılıyor. Bir an önce Şengal sorununu çözmek gerekiyor. En azından belki her bir yere giden insanlar kurtarılamaz ama Şengal’in kendisi kurtarılarak buna bir cevap verilmesi gerek diye düşünüyoruz. Şimdi bu konudaki önerilerimiz gündemdedir. Eğer ki, bir yakınlaşma bir ortak şey oluşursa, projede ortaklaşma oluşursa, Şengal’i kısa sürede kurtarmak mümkündür. Biz kendimiz yalnız da kurtarabiliriz, fakat belirttiğim gibi böyle bir durum beraberinde daha farklı sorunları da getirebilir. Onun için biz sorunların çözümünü bir ortaklaşmanın gelişmesini bekliyoruz.
Yakın zamanda gelişme ihtimali var mı bu ortaklaşmanın?
Şimdi bu konuda kesin bir şey söylemek mümkün değil. Biliyorsunuz gündemde, ulusal bir platform oluşturma, ulusal kongre, konferans vardı, o süreç zaten durdu. Şimdi bakış, yöntem farklılığı var aslında. Biz diyoruz ki, kongre toplansın ulusal kongre, ne sorunlar varsa o sorunlar orada çözülsün. Yani zaten kongrenin toplanma nedenlerinden birisi de Kürtler arası sorunları çözme, diyalog geliştirme, bir Kürt konsensüsünü geliştirmedir değil mi? Bir araya gelme ortak bir çatıda bir yapı oluşturma bir kurumlaşmaya gitmenin amacı bir iç sorunları çözmedir. Bir de tabii Kürt sorununu çözmeyi önüne koyacak bir projeye sahip olması gerekmektedir.
Şimdi KDP diyor ki, hayır önce sorunlar çözülsün, ne sorun varsa bir çözelim sonra platform kuralım. Biz de diyoruz ki, hayır önce platform kuralım sorunları orada tartışalım biz şimdi yani bir araya gelmeden sorunlar genişçe tartışılmadan sorunların çözülmesi zor. İşte mesela Şengal bir problem. Biz Şengal’de ulusal bir politikanın geliştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yani biz sadece, Şengal’de şöyle şöyleşöyle yapacağız, edeceğiz herkes de bunu kabul etmek durumundadır, gibi bir noktada değiliz.
Biz diyoruz ki, Şengal sorunu biz Kürtler açısından Kürt siyaseti açısından önemli bir sorun, Şengal’deki halkımız Ezidi bir halkımızdır. Tüm Kürdistan’ın diğer parçalarındaki Ezidiler için de Şengal’in çok önemli manevi bir değeri yeri vardır. EzidilerinŞengal’de yaşamaları çok önemli. Şengal’e yeniden geri dönüşün sağlanması için Ezidi toplumuna güven vermek gerekiyor. Güven vermenin yolu olarak da Ezidiler orada kendi kendini yönetsin.
Diyorlar ki bizi savunmadı oradaki Kürt güçleri. Bir diğeri de adeta işte Sünniler bizi savunmadı, diyebiliyorlar, diyenler var. İşte bunu gidermek ve bunu dengelemek için kendilerine ait savunma güçleri olsun, kendilerine ait yönetme güçleri olsun, kendilerine ait yönetim güçleri olsun. Bunların hepsi Kürdistan Bölgesel Hükümeti’yle bağ içinde olsun. Bizim önerdiğimiz şey, Kürdistan Bölgesel Hükümeti’nden ayrı kopuk bir şey değil.
Ama tam da böyle yansıdı, böyle anlaşıldı ya da böyle mi yansıtılmak istendi
Onu biraz bazı çevreler bilinçli çarpıttılar. Bizim dediğimiz Ezidi toplumuna güven vermek, onları yeniden oraya çekmek ve onların özgürlüğüne, kültürel inançlarına uygun bir yapılanma içinde yaşamalarını özgürce sağlamak için kendilerine ait yönetim erkleri olsun, savunma güçleri olsun. Yine Peşmerge de olsun, başka güçler de ek olarak olabilir yani. Fakat kendilerine ait güçleri de olsun ve bunu öncelikle Bölgesel Kürt Hükümeti kabul etmek suretiyle bu olabilir. Yani onlardan ayrı onlardan kopuk, öyle almadık yani. Bunu yanlış anladılar, dediler bu koparılıyor, Güney Kürdistan’ın bir parçasıdır. Doğrudur, koparan da yok. Koparmak isteyen de yok. Yani bazı böyle yanlış anlamalar oldu tepkiler gelişti.
Bunları gidermeye dönük peki karşılıklı bir temas oldu mu?
Daha oturaklı birbirini anlayabilecek bir şekilde bir tartışma platformu oluşmuş değil. Biz diyoruz ki, bu oluşsun, ulusal kongre çalışmaları kapsamında bunu da tartışalım. Ama onlar diyor hayır önce bu sorunu çözelim. Orada bir Meclis oluştu, Şengal Meclisi, halkın oluşturduğu bir meclistir. Ezidilerin oluşturduğu bir meclistir, işte bu meclis alternatiftir. “Önce bu meclis feshedilsin sonra bir araya gelelim” gibi şeyler oldu. Yani böyle yöntem farklılıkları var. Dolayısıyla henüz Şengal sorunu bu anlamda çözülmesi gerek bir sorun. Ben yani aslında sorunun çözülebileceğine inanıyorum, bizler öyle inanıyoruz. Fakat bazı yöntem hataları vardır. Şimdi mesela ilişkileri askıya alma, dondurma, bazı doğal, normal, olması gereken gidiş-gelişleri durdurma, böyle yani birbirine karşı Kürt örgütlerinin yaptırım yapması doğru değil. Kimse kimsenin yaptırımlarına karşı geri adım atmaz yani. Bu bilinen bir husus. Bu bilinmesine rağmen böylesine yanlış yöntemlerde ısrar da sorunu daha fazla ağırlaştırıyor. Umarız yakın bir dönemde bunların aşılması gündemleşir. Yani bu konuda bizim bazı çabalarımız vardır, hareketin bazı çabaları vardır. Çünkü bu tarihi süreçte Kürtler arası sorunların diyalog yöntemiyle tartışılarak çözülmesi ve her konuda olmasa da birçok konuda ortak bir tutumun geliştirilmesi, hayati bir sorundur. Kürt halkının çıkarları açısından bölge demokrasi güçlerinin de çıkarları açısından böyle bir birliktelik çok çok önemli olacaktır. Mutlaka sağlamamız gereken bir husustur. Ama dediğim gibi böyle problemler var.
Rojava’da Peşmerge güçleri de bulunuyor mu şu anda?
Yok.
İkinci Kobani saldırısından sonra Kobani’ye yeniden Peşmerge gönderileceğine dair haberler okuduk doğru mu bunlar?
Hayır, o benim bildiğim kadarıyla bazı sitelerde, bazı basın yayın organlarında üretilmiş gibi verildi. Öyle bir durum söz konusu değil. Bizim bildiğimiz kadarıyla öyle bir durum yoktur.
Şu anda hâlihazırda Rojava’da da artık o giden ilk Kobani saldırısında gidenler de geri döndüler herhalde öyle mi?
Evet tabii tabii.
Bir daha oraya bir takviye güç olarak Peşmerge güçleri gitmedi diyorsunuz, bildiğimiz kadarıyla.
Hayır gitmedi, hatta şunu da söyleyeyim, Kobani’den geri dönen 150 civarındaki Peşmerge gücü, herhangi bir kimseye haber verilmeden çektirildi, tek taraflı çektirildiler. Bizim mesela görüşümüze başvurulsaydı veya benim bildiğim kadarıyla PYD’nin, Kobani kanton yönetiminin ya da YPG’nin de bilgisi olmadan çektirildi.
Ne sebeple, artık orada ihtiyaç bulunmadığına mı karar verildi, nasıl oldu?
Benim tahminim Türkiye’nin istemiydi, belki de Kobani’ye dönük biraz daha kıskaca alma benzeri politikaları vardı. Ondan dolayı çektirildi ama ondan sonra tabi durumlar değişti yani. O çekme öyleydi, ondan sonra herhangi bir güç gönderme durumu söz konusu değil.
Şimdi şöyle bir şey var; KDP’ye yakın bir yapılanma Rojava’da var. En son biçimiyle işte KDP Suriye adını kullanıyor. Şimdi bu yapıya bağlı bir askeri örgütlenmenin güneyde örgütlendirildiği, bunların KDP tarafından eğitildiği, bizim bildiğimiz kadarıyla Türkiye’nin de maddi destek sunduğu bir eğitim süreci 4 yıldan beri gündemdedir. Bunların Rojava’ya gitmesi ikinci bir güç olarak orada konumlandırılması yaklaşımı var. Fakat Rojava’daki kanton yönetimlerinin yine YPG-YPJ’nin tutumu da, “Biz bunu tartışarak çözmeliyiz” dediler ama bu tartışma bir türlü gelişmedi. “Bir komisyon tartışmalı ve o biçimde sorunu çözmeliyiz” dediler. Şimdi sorun da YPG’nin yine kanton yönetiminin bakış açısı şöyledir: “İki ordu olmaz, bir yerde iki parti, 10 parti, 100 parti de olabilir fakat savunma gücü tek olur.”
Bu ortaklaştırılamaz mı?
Evet yani bunun için bu eğer gerçekten böyle birşey varsa, ne kadar var yok da bilinmiyor. Kimsenin net bilgisi yok. Ne kadar güçlüdür, nasıldır filan, bu güç gerçekten biz biliyoruz ki bu maaşlı bir güçtür. Şimdi oraya gidip savaşır mı? Keskin bir savaş var orada. Ne kadar dayanır? O belli değil. Ama eğer varsa böyle bir güç bu güç gelip YPG’ye dahil olabilir, savunma görevini öyle yapabilir. “Yok” diyorlar, “Ayrı, bu güneydeki gibi, nasıl YNK ve KDP peşmergeleri ayrıysa o da ayrı ikinci bir güç gibi orda konumlanması gerekiyor” diyorlar. Bu 4 yıl önce, 3 yıl önce ileri sürülen bir husustu ama şimdi üzerinden zaman geçti büyük savaşlar oldu, binlerce şehit verdi YPG, bunun ardından ikinci bir olguyu sokuşturmak, kabul edilebilir değil. Mevcut durumda kanton yönetimleri YPG yönetimleri kendi tutumlarını böyle belirlediler. Yani böyle ayrı bir orduyu uygun görmüyoruz dediler. Ancak gelirler tartışırız, YPG içinde savunma görevlerini yapabilirler. Şimdi burada yapılacak olan şey, işi geriye çektirme değil, Güney’in en temel sorunlarından birisi nedir? İki ayrı askeri gücünün olmasıdır. Şimdi aynı şeyi kalkıp Rojava’da da dayatmak doğru olmaz. Bunun yerine şu istenebilirdi: “Savunma güçleri bağımsız olsunlar, savunma güçleri taraf tutmasınlar, savunma güçleri siyaset yapmasınlar, askeri görevlerini yapsınlar, bunun için gerekli denetleyici kurullar kurulabilir, komisyonlar geliştirilebilir. O kanton hükümetleri bünyesindeki Savunma Bakanlığı gibi şeyler var onlar bağımsızlaştırılabilir. Yani böyle şeyler önerilerek çözüm geliştirilebilir. Böyle şeyler önerme yerine doğrudan ikinci ordu gibi, işte Peşmerge gelecek orada bilmem yer alacak. Bunu da bu saatten sonra Rojava güçlerinin kabul etmesi mümkün gözükmüyor. Önceden biraz daha yumuşak yaklaşım vardı, fakat üzerinden yıllar geçti şimdiye kadar neredeydi bu güç? Yani bu kadar savaş oldu, bu kadar Rojava’da katliamlar oldu. Kobani ayaklar altında, neredeyse gidecekti, bu güç neredeydi? Rojava, devrimine doğru yürüyor, ikinci bir ordu gelip burada yerleşecek demek, oradaki güçler tarafından uygun görülmüyor. O denilen yansıtılan haber o güçle ilgiliydi sanırım tartışma konusu olan bir şey.
Net bir bilgi olmadığını söylüyorsunuz, tartışma konusu olduğunu söylüyorsunuz. Gelelim son sorularıma. Rojava’yı konuştuk, bir yandan Amerika’yı, uluslararası koalisyon güçlerini konuştuk. Peki sizin Amerika’yla bir temasınız var mı PKK olarak? Bu soruyla sürekli karşılaşıyorsunuz biliyorum ben de en son geldiğimde bu soruyu sormuştum, diğer gazeteci meslektaşlarım da bu soruyu sormuşlardı ama, PYD-ABD yakınlaşması ya da teması olarak görünen, siz nasıl tanımlarsınız bilmiyorum, ‘Bu durum PKK’de acaba nasıl bir değişiklik getirir?’ sorusu var bir yanda. Ne dersiniz?
Bizim PKK olarak herhangi bir ilişkimiz yoktur. Bu konuda biz ilişkiye de kapalı değiliz açıkçası. Ama öyle pek peşinde de değiliz. Biz artık Ortadoğu’da bir gücüz. Eğer Amerika veya daha değişik çeşitli güçler onlar da siyaset yapıyorlarsa haliyle şurada burada rastlaşmamız mümkün oluyor, olacak. Dolayısıyla ilişki de olabilir. Yanlış anlamalara yol vermemek için, değişik senaryoları her iki tarafın çıkarlarına göre biçimlendirilmesi için biz ilişkilere karşı değiliz. Fakat herhangi bir ilişkimiz yoktur. Biz Şengal’e müdahale ettik, dünya hepsi Şengal’i seyretti ve tüm dünyanın gözü önünde Ezidi halkımız katliam yaşıyordu, herkes seyretti. Biz çok ani ve çok hızlı bütün riskleri göze alarak müdahale ettik. Biz müdahale ettikten sonra Şengal’deki o dağı denetime aldıktan sonra, bunu şehitler karşılığında ancak yapabildik ve bu sefer halk hepsi dağa çıktı, dağda yaşam sorunları çıktı, su sorunları çıktı. Ona da kimse destek çıkmadı, yine biz kendi gücümüzle Rojava’ya bir koridor açtık ve oradaki halkımızı, 150 bin kişiyi Rojava’ya taşıdık. Bu süreçte, artık Rojava’ya taşıma süreci bitmek üzereyken bir Amerikan heyeti helikopterle Şengal’deki kurtarılmış denetim altına alınmış o dağa geldi. İşte oradaki komutan arkadaşlar karşıladı onları. Arkadaşlara söyledikleri şuydu: “Siz doğrudan mı PKK’siniz?” Demek ki dolaylı PKK de varmış onların hesabına göre. Arkadaşlar da diyor ki, “Evet biz doğrudan PKK’yiz, PKK gücüyüz.”
Olumlu yaklaşıyorlar, zaten gerekli oradaki konuşma, temas oluyor. Biraz dolaşmak istediklerini söylüyorlar, dolaşıyorlar gün boyu orada kalıyorlar. Ondan sonra gittiler açıklamalar yapıldı Obama tarafından. İşte “Şengal’in herhangi bir insani yardıma ihtiyacı yok” diye. Niye çünkü gördüler, halkın çoğu gitmiş, ama vardı daha, bir sürü halk da vardı. Ondan sonra yardımlar kesildi. Fakat baktılar ki oradaki halk da biziz. Yani oraya ne giderse biraz da PKK hanesine yapılacak, kestiler. Herhangi bir yardım yapmadılar. Yani orada yine bir iki sefer görüşmeler olmuştur. Askeri şeylerdir. Yani bizim siyasi organlarımızın veya siyasi ilişkimiz söz konusu olmamıştır.
Ama böyle bir arayışa da kapalı olmayacağınızı söylüyorsunuz. Yani böyle bir talep, arayış istek olursa…
İllaki olsun gibi bir şeyimiz de yok. Herkes bizi tanıyor biliyor yani. Biz reddetmemişizdir ve biz burada yani özellikle DAİŞ’e karşı mücadele yürüten bir gücüz. Bunu herkes biliyor, görüyor. Bizim DAİŞ’e karşı mücadelemizin, DAİŞ hareketini durduğunu da herkes biliyor. Sanırım en çok da Amerika biliyor. Dolayısıyla biz burada bulunuyoruz zaten. Dediğim gibi ilişkiye de öyle kapalı değiliz. Biz onurlu bir hareketiz ve biz bakın Ortadoğu’da kendi öz gücüyle bugüne kadar gelebilmiş olan tek hareketiz. Tek hareket. Bunu da neye borçluyuz? Elbette ki ideolojimize, Önder Apo’nunideolojisine ve değerli çok fedakar halkımıza borçluyuz. Halkımızın yardımı, desteği, maddi ve manevi desteği sayesinde biz bugün bu düzeye gelmiş bulunuyoruz. Öz evlatlarını, en güzide evlatlarını bu yolda vererek şehit vererek biz bu düzeye gelmişiz. Halen halkımızın yardımlarıyla belli bir sistemleşme düzeyini kazanmışız. Bu yüzden yani biz kendi kendimize yeterli olan bir hareketiz. Hani bazı hareketler var dıştan destek olmazsa biterler veya yürütemezler. Bizimki öyle değil.
YPG ile Amerika arasındaki temasla ilgili bizi bilgilendirmeniz mümkün mü? Bu konuya ilişkin duyumlarınız nelerdir? Nasıl bir işbirliği söz konusu? Var mı, uluslararası güçler evet Amerika öncülüğünde, sonuçta Kobani’deki ve Rojava’daki savaşa vurarak bir şekilde aktif bir şekilde katılmış oluyor. Ama bunun dışında bir işbirliği ve temas söz konusu mu, mesela YPG ve YPJ güçleri Amerika’ya gittiler, bir dizi diplomatik görüşmede bulundular. Keza İtalya’da yine PYD eşbaşkanı ile birlikte bir dizi diplomatik görüşmede bulundular. Ama özellikle Amerika açısından ne dersiniz.
Doğru yani ben bir şey söylemedim çünkü bir şey söylemek bana düşmüyor. O kadar detaylı bilgim de yok. PYD’yle Amerika’nın ilişki düzeyiyle ilgili ancak ya Amerika ya da PYD’liler cevap verebilir. Bu konuda çok çeşitli kesimler bizi aynılaştırıyor durum tamamen öyle değil. YPG’yle Amerika’nın ilişkileri zaten biliyor. Belli bir ilişki düzeyi pratikte vardır. Bu konuda kamuoyunun da bilgisi var benim de bilgim var. Ama bildiğim kadarıyla bu ilişki halen YPG-YPJ güçleri karadan operasyon yapar, uluslararası koalisyon güçleri de havadan buna destek sunar. Şimdiki ilişki ekseni budur. Halen, net söylüyorum, o Kobani’de havadan bırakılan cephane dışında uluslararası koalisyon güçleri tarafından YPG’ye sunulmuş bir silah desteği yoktur. Bu açık bir şey. YPG, bu konuda yoksulluğu yaşıyor. Aslında YPG’nin elinde daha yeterli yetkin silahlar olsa, onun bu savaş performansıyla birlikte çok daha keskin sonuçlar alınır. Mevcut YPG’nin elindeki silahlar, YPG’nin Irak pazarından satın almış olduğu silahlardır. Bir kısmını da biz verdik. Bunu açık söylüyorum. YPG, 2012’de ete kemiğe bürünmüşken gelip bizden destek istediler. Aynı zamanda KDP’den bizzat Sayın Mesut Barzani’den de destek istediler. Silah desteği. Ben bin kaleşnikof istenildiğini biliyorum. Onlar o zaman politik cevap verdiler ama yardım etmediler. Ama biz ettik. Yani biz destekliyoruz fakat biz ayrıyız onlar ayrıdır. Bunu sanırım YPG’yle ilişkide olan ABD’liler de zaman zaman merak ediyormuş. Yani ‘YPG’yle PKK’nin ilişki ne?’ anlamında merakları filan varmış. İlişki öyle Türkiye’nin ya da başka çevrelerin geliştirdiği gibi değil. Daha önce de ifade ettim. Önder Apo, bir düşünce sitemini geliştirmiştir. Bu düşünce sistemine göre her Ortadoğulu insan örgüt kurabilir, savunma gücü geliştirebilir. Bunu yaparlarsa biz elimizden gelse destek de sunarız. Ama o bizim talimatımızla ilerleyen bir organ değil.
Şunu da sormak istiyorum: Seçimden önce veya sonra evet Öcalan’dan haber alınamıyor, görüşmeler gerçekleştirilemiyor ama size devlet aracılığıyla ulaşmış bir haber var mı? Daha önceleri sizinle görüşmek istemişlerdi mesela temas kurmak istemişlerdi Kandil’le ama bütün bu arayışlarda asıl baş müzakerecinin, muhatabın Öcalan olduğunu ve ona gidilmesi gerektiğini söylüyordunuz. Acaba bu süre içerisinde sizlerle bir kontak kurma arayışı söz konusu oldu mu?
Hayır olmadı. Olsa bile kabul etmeyiz. Yani orada önderimiz tecrit altındayken biz öyle bir ilişkiyi kabul etmeyiz. Zaten daha önce bunu önerdiler. Eğer biz kabul etseydik, Ankara-Kandil hattını oluşturalım dediler. Bu konuda hatta Mam Celal’i aracı yaptılar. Direkt bir heyetlerinin Kandil’e gelip görüşmek istediklerini bize ilettiler. Biz bunları doğru görmedik. Bu bir kere değil, birkaç kere olan bir şeydir. Zaten Türk medyasında zaman zaman şöyle şeyler de çıkıyor: “Kandil de görüşme sürecine dahil olmak istiyor” filan. Böyle değildir biz hep şunu söyledik, Önderliğimizi bypass ederek bizimle ilişki kurmayı doğru görmediğimizi ifade ettik. “Hareketimizin baş muhatabı Önder Apo’dur. Önder Apo’yla görüşülmesi gerekir. Kandil, Ankara’ya çok uzak ama İmralı daha yakın” dedik. Ben bu kavramlarla da ifade ettiğimizi hatırlıyorum. Dolayısıyla hep bunda yönetimimiz ısrar etmiştir. Şimdi de gelseler yönetimimizin aynı cevabı vereceğini çok iyi biliyorum. Zaten arkadaşlarımızın aynı çerçevede bir takım beyanatları da vardır. Yani kısaca böyle bir ilişki olmamıştır olsa bile kabul etmeyiz. Tek ilişki halkası Önder Apo’dur. Eğer Türk Devleti bizimle ilişki kurmak istiyorsa Önder Apo’yla kurar, Önder Apo’yla ilişki kurduğu vakit de belirttiğim prosedür temelinde müzakere sürecinin özgürlük koşullarında gelişmesi gerekiyor. Çözüm böyle olabilir. Bunun dışındaki bütün yaklaşımları biz oyalama ve taktik yaklaşımlar olarak anlarız ki öyle olur. Çünkü gelinen bir düzey var, yakalanan bir düzey var. Eğer gerçekten devlet bu sorunu çözmek istiyorsa, o zaman bu düzeyi geriletme değil, ilerletme suretiyle süreci geliştirebilir. O vakit bütün inisiyatif, yetki, zaten baş müzakereci olan Önder Apo’da olur. Bu yolun tıkanması, kapatılması ise deminde başta söylediğim gibi, o zaman hareketimiz gerekli inisiyatifi kullanarak gerekli kararlaşmalara gider. Süreç şimdi gelinen noktada buna dayanmıştır.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Çözüm sürecinin yeniden rayına girmesi ve gelişmesi için Türkiye’deki tüm demokrasi güçleri, sivil toplum kuruluşlarının demokrasiden ve barıştan yana olan tüm kesimlerin bu konuda daha etkili devreye girmelerinin önemini vurgulamak istiyorum. Çünkü gerçekten süreç çok hassas ve kritik bir noktaya gelip dayanmıştır. Önderliğimize karşı uygulanan tecrit tüm halkımıza karşı bir hakarettir. Bu bizim artık onurumuza dokunuyor. O açıdan bir artık Türkiye toplumunun vicdanını temsil eden tüm kurumları tüm kesimleri bu konuda daha etkili devreye girmeleri, gündem oluşturmaları önemli görüyoruz. Türkiye toplumunun da barış adına demokrasi adına, kardeşlik adına, adil bir düzen, sistem adına devreye girmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu çok önemli. Bu konuda beklentilerimiz vardır. Biz büyük emeklerle bir düzey oluşturduk. Bir tek adam Erdoğan ortaya çıktı bir çırpıda hepsini yerle bir etti. Türkiye halkları buna müsaade etmemeli barış ve demokrasi için herkes bu konuda üstüne düşeni yaparsa kazanacağımızı düşünüyorum. Bütün var olan engellerin aşılabileceğini düşünüyorum. Ama eğer bu biçimde kayıtsız yaklaşılırsa da sürecin bizim açımızdan daha farklı bir kulvara doğru gittiğini bizim de bu konuda gereken kararları almak durumunda olacağımızı da belirtmek istiyorum.”
© Tüm hakları saklıdır.