Politika

‘Karanlık kulaklar telefonları dinliyor kirli eller sızdırıyor’

YARSAV’ın Başkanı Ülker Tarhan, telefonlarla, kameralarla yürütülen rontgenciliği Adalet Bakanlığı’nın özellikle engellemediğini ileri sürdü.

12 Haziran 2010 03:00

T24 - YARSAV’ın Başkanı Ülker Tarhan, telefonlarla, kameralarla yürütülen rontgenciliği Adalet Bakanlığı’nın özellikle engellemediğini ileri sürdü.

Yargıyla ilgili tartışmaların taraflarından biri sayılan, yaptığı sert açıklamalarla hükümeti yargıyı ele geçirmeye çalışmakla suçlayan YARSAV’ın Başkanı Emine Ülker Tarhan, Vatan gazetesinden Deniz Güçer'in sorularını yanıtladı. Güçer'in "Karanlık kulaklar telefonları dinliyor kirli eller sızdırıyor" başlığıyla (12 Haziran 2010) yayımlanan yazısı  şöyle:



* “Avukatlar tutuklanıyor, hukukçuların yeterince sesi çıkmıyor” eleştirileri var?

Bu ülkede karanlık bazı kulaklar var. Onlarca yapıldığı açık telefon ve ortam dinlemeleri var. Bu karanlık kulakların yaptığı kirli işleri, bazı kirli eller marifetiyle sızdıran odaklar var. Ben işbirliği içinde çalıştıklarını düşünüyorum. Özellikle belli yayın organlarında yer almasını hukuksuz ve suç teşkil eden bir fiil olarak görüyorum.


* YARSAV’ın da dinlendiğini ileri sürmüştünüz?

Temel hak ve özgürlükler ancak yasayla ve sınırlı şekilde sınırlandırılabilir. Adalet Bakanlığı bir iç yönetmelikle yargıç ve savcıları dinleyebilir hale geldi. Anayasa, yasalar hiçe sayıldı. Bu yargıdan döndüğünde Bakan Bey, “Yargı durdurdu ama yeni yöntemler geliştireceğiz” dedi. Temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması için yöntemler geliştirilmesinden söz ediliyor ki, okuduğumda gözlerime inanamadım.  


* Ne tür yeni yöntemler?

Erzurum - Erzincan hattında yeni yöntemler geliştirildi. Adalet Bakanlığı’nın emriyle güvenceli bir savcının Anayasa’nın 144. maddesi açıkça ihlal edilerek tutuklandığını görüyoruz. Yargılanmadan infaz edildiğini görüyoruz. Dinlemeleri, izlemeleri, röntgenlemeleri bu bağlamda değerlendirmek lazım. Bu insanlık suçudur. İşkenceden farkı yoktur.


* Nasıl bir benzerlik kuruyorsunuz?

İşkencede de sanıktan kanıta ulaşırsınız. Tamamen hukuksuz. Tarihi adlarla anılan bazı davaların ayaklarının oluşturulmasından söz ediliyor. Adliyeye bağlı bağımsız bir kolluk kurulmadığı sürece, yürütmeye yani bir partiye bağlı kolluktan söz edilir. O parti, hangi soruşturmanın açılmasını öngörüyorsa açılır. Hangisinin kapatılmasını istiyorsa -buna yasa dışı cemaatler, onların siyasi ve parasal ilişkileri dahil- kapatılır. Yargıçların hiçbir güvencesi yok.


* MİT ve İçişleri Bakanlığı’nın yetkisi mi?

Jandarma için verilen dinleme kararlarını yargıya taşıdık ve Adalet Bakanlığı gerekeni yaptı. Ancak MİT ve İçişleri Bakanlığı adına alınan kararlarla şu anda Türkiye’de 70 milyon kişi dinlenebilir durumda. Bunun önüne geçecek tek mekanizma Adalet Bakanlığı’dır ama yapılmıyor. Kendine güvenen, demokrasiye inanan hiçbir yönetim bu tür röntgenleme, dinleme gibi karanlık metodlara başvurmaz. Bunların hangi tarihlerde çıktığına bakın. Hangi davalardan önce halkın dikkatini başka konulara çekmek için kullanılıyorlar?


* Deniz Feneri’ni mi kast ediyorsunuz?

“Denizi Feneriyle yutanlar” tarafından işlemler yapılacağı veya halkın bir takım sezgiler duyacağı noktada bir bakıyorsunuz, bu toplum mühendisliği çabaları devreye giriyor ve o noktadan uzaklaştırıyorlar. Bence Türk halkının zekasına hakarettir bu.


* Yargıçlar dinleniyor, izleniyor ve konuşamıyor diyorsunuz özetle...

Çok sakıncalı. Kovuşturma, duruşma aleni savcılık aşamasında her şey gizlidir. Taraflar bilgi sahibi olabilir. Artık soruşturma, ifade alma süreçlerinin hiçbir gizliliği kalmadı. Zaten UYAP devreye girdiği günden beri güvenilir bir ortam olmadığını söylüyoruz. Adalet Bakanlığı’nın denetimindedir ve gizli soruşturma, kovuşturmalar bir odadan denetlenmekte. 1984 romanından farksız bir ortam yaşanmaktadır.


* Bu röntgenin son kurbanı Deniz Baykal’ı sormadan geçemeyeceğim.

Dinleme, izlemelerle önünüze dedikodu malzemeleri sunuluyor ve bunlarla meşgul olmamız isteniyor. Bizi içerikle meşgul etmeye, bunu tartışmaya çalışan insanlara bu primi vermeyeceğiz. Önce çerçeveye bakar “Hukuksuzdur, suçtur” deriz ve asla içeriğini tartışmayız. Ne Sayın Baykal, ne yargı üyeleri, ne de iktidar partisi mensupları için; içeriğini tartışır, o dedikodulara girer ve meşruiyet kazandırırız.



Osman Can beni hayrete düşürdü



* Osman Can’ın Anayasa Mahkemesine yönelik açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Anayasa Mahkemesi, Anayasa’da yetkileri, görevleri tanımlanmış bir kurumdur. Mahkemenin verdiği kararı yok sayarsanız, anayasal düzeni tartışma konusu yaparsınız. Ayrıca yargı kararlarını herkes uygulamak ve özümsemek durumundadır.


* Karar henüz çıkmadı...

Evet ama karar verilmeden önce olabilecekler üzerine bir takım spekülasyonlar yapılıyor. Bence bu, anayasal düzenle ilgili bir tartışmayı gündeme getiriyor. Kesinlikle yok hükmünde sayılamayacağı kanısındayım. Karar verilmeden, bu şekilde şiddetle ve yok sayılarak eleştirilmesini, özellikle de bir Anayasa Mahkemesi mensubu söylediği için yadırgadım.


* Can’ın iddiasının hukuki dayanağı var mıdır?

Hiçbir hukuksal önerme olmadığını düşünüyorum. Bu açıklamada demokrasiyi özümsemekle, yargının denetim görevi ve yetkisini kabul etmekle ilgili bir sorun var.


* Bu açıklama doğruysa nasıl bir tabloyla karşı karşıya kalabiliriz?

Anayasa Mahkemesi’nin vermediği bir karar üzerine spekülasyon yapmayı doğru bulmam. Ama kural şudur: Anayasa değişikliğine ilişkin bir yasa yayınlandı. Partinin önemi yok, 110 milletvekili Anayasa Mahkemesi’ne gitti. İptal edildiğinde artık bunun varlığından söz edilmesi abesle iştigaldir. Ben bu noktada hayretler içindeyim.


* İktidar partisi üyeleri “şeklen denetim” ısrarında...

Bizi şaşırtmıyor. Çünkü aslında “demokrasi” denilirken bugün yaşadığımız bir “korku krallığı”ndan söz ediliyor. “Adalet” derken adaletsizlikten, “yargılama” derken infazdan söz ediliyor. Ülkemizde büyük bir trajedi yaşanıyor. Adli kolluk kurulmaması, yürütmeye yakın bir kolluk nedeniyle yaşadığımız süreci, açılan davaları görüyorsunuz. Yargılama yok, infaz var.



Borges okuyor Livaneli dinliyor 24 yaşında kızı var


* Kahkaha atar mı?: Elbette. Ciddi biriyim ama arkadaşlarımla gülmeyi çok severim. Hep söylüyorum; çocuklarım çok komik. Genç insanların bakış açısını bana taşıyorlar çok eğleniyorum.

* Sinirlenir, bağırır mı?: Öfkelendiğim olur ama hiç bağırdığımı hatırlamıyorum. Sakinliğimle tanınırım.

* Nasıl bir anne?:
Çok yumuşağım. Bugüne kadar çocuklarıma sesimi yükselttiğim görülmemiştir. Aramızda öyle gizli bir dil var ki, sinirlenmeme fırsat vermiyorlar.

* Diyet yapar mı?: Hiç yapmadım. Her şeyi yiyebilirim ama en çok çay içerim.

* Saçlarını açar mı?: Mesleki bir görüntüm ve ciddiyetim var. Temsil ettiğim bir kitle var. Sorduğunuz şeyi pek yapamam.

* Ne giyer, nereden giyinir?: Aslında çizgi ve seçimler olarak muhafazakarım. Yani aynı tür giysiler giymek, saçımı aynı şekilde toplamak gibi bir muhafazakarlığım var.

* Spor yapar mı?: Lisanslı sporcuyum. Lisede basketbol ve hentbol oynadım. Mersin’de Amatör Atletizm Klübü’ndeydim . Keşke spor için hala vaktim olsa. Tatilde bisiklete binebiliyorum sadece. O yıllarda milli olmak rüyalarıma girerdi. Fakat üniversiteden sonra devam edemedim.

* Basketbol mu hentbol mu?: Hentbol. Takım sporu yapmak çok zevklidir.

* Ne okur?: Latin edebiyatına çok meraklıyım, Borges baş yazarımdır.

* Dizileri izliyor mu?: Hiç vaktim olmuyor. O konuda kendimi çok eksik hissediyorum, çünkü bazı sohbetlere katılamıyorum.

* TV’de ne sever: Açık oturumları izlememeye çalışıyorum. Etkilenmek de öfkelenmek de istemiyorum. Ama bütün haberleri ve bütün haber kanallarını izliyorum.

* Kriminal dizileri sever mi?:
Çok zevklidir. Üniversitede seçmeli kriminoloji, adli tıp dersi aldım. Çok zevkli, vahşi yanları da vardır ama arkasındaki hikaye etkileyicidir. İnsana ulaşmanız mümkündür.

* Erkek dünyası zor mu?: Hayır. Yargıçlar ve cumhuriyet savcıları omuz omuza çalışmaya alışıktır. Erkekler dünyası değil yargı dünyası diye değerlendiriyorum. Çalışırken cinsiyetimizin farkında değiliz.

* Müzik tercihi:
Livaneli dinlerim. “Yanık yanık koksa karanfil” başyapıt diye düşünüyorum. Sık sık dinlerim. Derinleştirmekten hoşlanırım. Bazı duyguların, fikirlerin derinleştirilmesini severim, isterim. Uzmanlaşma çok önemli. Çok basit bir alanda, bilgide olabilir. Çocukken ansiklopedi karıştırmaya bayılırdım.

* Araba kullanır mı?: Gereklidir, sadece kocaların kullanması yeterli değildir.

* Alışverişi sever mi?:
Özel bir düşkünlüğüm yok. Gerekli olan şeyleri alırım. İhtiyaç hissetmem, çok özlemem. Öyle de bir sıkıcı yanım var.

* Teknoli: Aram kötü değil.

* Yemek yapar mı?: 17 yaşından itibaren yemeğimi kendim yapmak durumunda kaldım. Vaktim varsa yapabilirim. Girit yemeklerini bilen bir Güneyliyim.

* Eşi eleştirir mi?: En büyük eleştirmenim eşimdir. Derinlemesine eleştiriler yapar. Sadece YARSAV Başkanı olduktan sonra değil, yaşamının her aşamasında eleştirileriyle beni güçlendirmiştir.

Emine mi, Ülker mi: Ülker.



Batı mı, doğu mu?


Cumhurİyetİn kurucu felsefesi, çağdaş uygarlık ve batı standartlarına dayanır. Türk toplumu bunu kıskançlıkla savunmak zorundadır. Kurucu değerlere, çağdaş uygarlık düzeyine, batı standartlarına bakış ekseninin kaymaması gerekiyor. Laik, demokratik, çağdaş hukuk sistemlerinde yönümüzü hafifçe döndüğümüz bağnaz ve dar coğrafyada Atatürk’ün gösterdiği çizgi yok. O eksenin kayması bir kadın yargıç olarak benim varlık nedenimin sorgulanmasıdır ve itiraz etme hakkımı doğurur.



Savaş çığırtkanlığı değil barış...


Ne içerde ne dışarda savaş çığırtkanlığıyla hiçbir yere varılamayacağını düşünüyorum. İçerde, dışarıda her kurumla, yargıyla, başka kurumlarla savaşın barış duygusunu zedelediğini düşünüyorum. Bir takım hamaset nutuklarıyla, içi boş söylemlerle ve kabadayı jargonlarla değil, barışçı söylemlerle, uzlaşarak bir takım sonuçlara varmak gerekir. Bence Türk toplumunun en çok barış duygusuna ihtiyacı var.