Karaciğer kanserine yakalanan tiyatrocu Levent Kırca, "Neden ben?' demek, bana bencillik gibi geliyor, kibir gibi geliyor. 18 yaşında çocuk da şehit düşüyor, var mı bunun açıklaması? Yok. Neden o ölüyor da başkaları ölmüyor? Yok bunların açıklaması" ifadeleri kullandı.
Ayşe Arman’ın Hürriyet’te ‘Hükümetlere kafa tutmuş adamım ölüme de eğilmem!’ başlığıyla yayımlanan (13 Eylül 2015) röportajın ilgili bölümü şöyle:
Neeee?! Karaciğer kanseri mi! Levent Kırca mı!"
O, benim kahramanlarımdan biriydi.
Ben de, 'Olacak O Kadar"la büyüyen kuşaktanım. Ortaokul yıllarımda hayranlıkla izlerdim, bu ülkenin gelmiş geçmiş en büyük mizahçılarından biri olduğuna inanıyorum.
Zaman zaman fevri çıkışlar yaptığını düşünmeme rağmen severim ve o dik duran haline hep saygı duyarım. Zekidir, birikimlidir ve bir sürü ilke imza atmıştır ve 25 yıl televizyonda yaptığı 'Olacak O Kadar'la bu ülkede çığır açmıştır. İşte o adamın karaciğer kanseri olduğunu eski eşi Oya Başar'dan öğrendik. "Başucundan ayrılmıyoruz!" dedi. Ardından, Levent Kırca'dan "Kimse nemalanmasın hastalığımdan!" diye bir
açıklama geldi. Ben de aradım onu. En yumuşak haliyle demesin mi, "İyi de ben Oya'yla hiç görüşmedim ki! Başucumdan ayrılmamak ne demek? Görmedim bile onu. Başımda olan bir tek insan var, o da Aslı. Borçlarımı ödeyen de o, kemoterapide elimi tutan da, buzdolabıma et, süt koyan da... Ama bütün bunların önemi yok. Gel, ne istiyorsan konuşalım..."
Bu röportaj beni çok sarstı. Bilinmesini isterim ki; bu artık, eski eş, yeni sevgili meselesi değil; burada amansız bir hastalıktan ve ölümden söz ediyoruz. Kimseyle polemiğe girme derdi yok, zaten hali de yok. Müthiş bir sanatçı Levent Kırca.
Çok zor yürüyor ama yorgun haline rağmen esprilerini şimşek
gibi yapıyor, bence çok cesur şeyler de anlatıyor.
Ara ara gözlerim doldu o anlatırken. Eviyle tiyatrosu arasında birkaç bina var fakat artık sahnede duramadığı için tiyatro da yapamıyor. Ama birlikte gittik, bize gösterdi.
Fotoğraflarda da iyi görünmek için büyük çaba harcadı.
Onu saygıyla selamlıyorum. Salı günü de, neden kanser
olduğunu anlatacak...
Öncelikle çok çok geçmiş olsun. Siz bir sürü şey yaşadınız. Bunu da atlatırsınız ve sağlığınıza kavuşursunuz...
- Teşekkür ederim güzel dileklerin için. Ama çok da iyi değilim. Ölecekmişim gibi hissediyorum. Karaciğer kanseri olduğum için böyle hissediyor olabilirim, kim bilir belki de iyileşebilirim... Ama zaten insanın kendini düşünme zamanı mı şimdi, baksana ortalık yangın yeri.
Onlar da önemli, sizin başınıza gelenler de. "Neden ben?" diyor musunuz?
- Hayır hiç! Oysa etrafımda, "Allahım niye böyle oldu? Neden beni buldu? İnşallah ölmeyeceğim, herkes bana dua etsin!" diyenleri görüyorum. Onların hastalıkla yüzleşmesi böyle, saygı duyuyorum. Ama ben hastalığıma böyle yaklaşmıyorum. Belki de devrimci bir kültürle büyüdüğüm için, "Öleceksek de öleceğiz" diyorum. Ölüm de bir haktır değil mi ama? Ölümü de hak etmek gerekir. Ben hak etmeye çalışıyorum. O da güzel bir şey. Doğumu yaşıyoruz, ölümü de hakkıyla yaşamak lazım. Böyle düşünüyorum.
Ağır oldu bu söyledikleriniz! Biz bunları genelde konuşmayız...
- İyi de sadece ben değil ki, hepimiz ölümü yaşayacağız. Ölüm de bir güzellik. Bir müziğin sonu, bir oyunun, bir eserin sonu gibi bir insanın sonu... Finali güzel yaşamak lazım. Ağlayıp sızlayıp dövünüp onu rezil etmemek lazım. Bir de, 65 yaşına gelmişim. Çok rasgele de gelmemişim. Okumuş, yazmış, çizmiş, üretmişim. Hayata katkıda bulunmuşum. İnsanları güldürmüşüm, kendi çapımda eğitmişim. Şanı-şöhreti görmüşüm, bunu taşıyabilmişim, çoluğum çocuğum olmuş, hayatıma birbirinden değerli insanlar girmiş, insanlar beni sevmiş, mutlu olmuşum. E, 65'te ölmezsem, 75'te öleceğim...
'Neden ben?' demek 18'inde can veren şehitlere haksızlık
Seneler evvel bir arkadaşım çok ağır kanserdi. Hastaneye ziyaretine gittim. Hiç unutamam, pencereyi açtı ve gökyüzüne bağırdı, "Neden ben?" diye. Sesimi çıkarmamıştım ama yadırgamıştım. "Neden ben?" demek, bana bencillik gibi geliyor, kibir gibi geliyor. 18 yaşında çocuk da şehit düşüyor, var mı bunun açıklaması? Yok. Neden o ölüyor da başkaları ölmüyor? Yok bunların açıklaması. Kemoterapiye, sosyal sigortalar hastanesinde, herkesle birlikte giriyorum, küçücük çocuklar görüyorum. Onlar acı çekerken benim şikâyet etmem, "Ölmek istemiyorum. Gitmeyeceğim, kazık çakacağım!" diye tutturmam ayıp değil mi? Bu son olaylar çok sarstı beni, her an ağlayabilirim. Bu vatanın evladına şehit olarak gelen ölüm, bana kanser olarak gelmiş çok mu? Yanlış anlama, bu politik bir konuşma değil. Bunları ölüm döşeğinde söylüyorum sana...
Röportajın tamamı için tıklayın