Gündem

'Kamuda başörtüsü için yasal düzenlemeye gerek yok'

Egemen Bağış'ın sunduğu raporda, kamuda başörtüsü yasağının yasal bir dayanağı olmadığına dikkat çekilerek yönetmeliklerin değiştirilmesinin yeterli olacağı savunuldu

13 Şubat 2013 18:19

 AB Bakanı ve Başmüzakereci Bağış, Türkiye ve AB üyesi ülkelerdeki kamu görevlilerinin kılık kıyafet düzenlemesine ilişkin Bakanlar Kurulu'na rapor sundu.  Başörtüsü yasağının yönetmelikle düzenlenmesinin anayasaya aykırılık teşkil ettiği belirtilen raporda, Fransa hariç diğer 26 AB ülkesinde devlet memurları için herhangi bir kılık - kıyafet zorunluluğu ya da yasağı bulunmadığı bildirildi. Raporda, kıyafet ayrımcılığının sona erdirilmesi için temel hak ve hürriyetleri kısıtlayan yönetmeliklerin değiştirilmesi, genelgelerle temel hakların kısıtlanamayacağı, hiç kimsenin kaynağını anayasadan almayan bir yetkiyi kullanamayacağı hukuki gerçeğinin kabul edilmesinin yeterli olacağı ifade edildi.

Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Türkiye ve AB üyesi ülkelerdeki kamu görevlilerinin kılık kıyafet düzenlemesine ilişkin olarak Bakanlar Kurulu'na bir rapor sundu. Bağış, raporunda, başörtüsü yasağının yönetmelikle düzenlenmesinin anayasaya aykırılık teşkil ettiğini, Fransa hariç diğer 26 AB ülkesinde devlet memurları için herhangi bir kılık-kıyafet zorunluluğu ya da yasağı bulunmadığını belirtti.

Bakan Bağış'ın raporunda, Türkiye'de Kamu Görevlilerinin Kılık Kıyafet Düzenlemesi'nin Milli Güvenlik Konseyi döneminde, 12 Eylül 1980 darbesinden sonraki ilk seçimlerin ardından Meclis'in toplandığı 6 Aralık 1983 tarihine kadar geçen yaklaşık 39 aylık sürede yapıldığına dikkat çekildi.

Bu dönemde, anayasal kurumlardan temel hak ve özgürlüklere uzanan pek çok hayati konuda çok önemli düzenlemeler yapıldığına işaret edilen raporda,  Milli Güvenlik Konseyi döneminde, yüzlerce kanun, kanun hükmünde kararname (KHK), tüzük  ve yönetmelik çıkarıldığı, söz konusu 12 Eylül yasal düzenlemelerinin, aradan geçen 30 yılda Türkiye'nin yakın siyasal tarihine damga vuran temel metinler haline geldikleri kaydedildi.

Bu bağlamda, 16.07.1982 Tarih ve 8/5105 Sayılı Bakanlar Kurulu  Kararı ile düzenlenen Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmelik'in de Milli Güvenlik Konseyi Dönemi'nde çıkarıldığına dikkat çekilen raporda, kadınlar ve erkekler için çağın özgürlükçü ve ileri demokrasi standartlarına yakışmayacak nitelikte aşırı sınırlayıcı hükümler içeren söz konusu yönetmeliğin, kamu görevlilerinin başörtüsü yasağına da temel teşkil ettiği tespitinde bulunuldu.

Raporda, "Dolayısıyla, Türkiye'de kamu görevlilerinin başlarını örtmelerini yasaklayan kural, bir kanuna değil darbe sonrası çıkarılmış bir yönetmelik hükmüne dayanmaktadır" denildi.

 Anayasanın 13. maddesine göre, kamu görevlilerine yönelik bir başörtüsü yasağı olabilmesi için, "önce başörtüsü yasağının bir kanunla düzenlenmesi, daha sonra da bu kanuni hükümlerin uygulanışını gösteren tüzük ve yönetmeliklerin çıkarılması" gerektiği belirtilen raporda, şunlar kaydedildi:

"Gerek 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununda, gerekse diğer bir başka kanunda, kamu görevlilerine yönelik başörtüsü yasağını öngören hiçbir düzenleme mevcut değildir. Bu konu yukarıda da bahsedildiği üzere, yalnızca 16.07.1982 Tarih ve 8/5105 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmelikle düzenlenmiştir. Dolayısıyla bayan devlet memurları için öngörülen başörtüsü yasağının hukuki kaynağını kanun değil, 8/5105 Sayılı Yönetmelik oluşturmaktadır. Burada kanunla düzenlenmesi gerekli bir alanda yürütme organı yetkilendirilmekte, o da söz konusu alanı bir yönetmelik ile düzenlemiş olmaktadır. Bu durum Anayasaya açıkça aykırılık teşkil etmektedir."

    

   AB üyesi ülkelerdeki düzenlemeler

    

AB'ye üye 27 ülkeden yalnızca Fransa'da kamuda kılık kıyafet yasağının veya düzenlemesinin Türkiye ile paralellik arz ettiği belirtilen raporda, Fransa'da kamu görevlilerinin dini simge ve semboller taşımasını yasaklayan doğrudan yasal bir düzenleme bulunmadığı ancak Fransa'da idarenin  tarafsızlığı ilkesinden dolayı, kamu hizmeti verenlerin dini sembol kullanamayacağı konusunda öteden beri bir fikir birliği olduğu kaydedildi.

Fransız mahkemelerinin, Fransız Anayasası'nın 1. maddesinde yer alan laiklik ilkesinin kamuda görev yaparken tarafsızlık gerektirdiğine hükmettikleri ifade edilen raporda, bu ülkedeki mahkemelerin, kamu görevlilerinin dini sembol ve simgeleri kullanmasını yasaklayan pek çok içtihat kararı verdiklerine işaret edildi.

AB üyesi ülkelerdeki kamuda kılık kıyafet düzenlemesinin detaylarıyla ele alındığı raporda, "Fransa hariç diğer 26 ülkede devlet memurları için herhangi bir kılık-kıyafet zorunluluğu ya da yasağı bulunmamaktadır" denildi.

Yalnızca Almanya'nın bazı eyaletlerinde öğretmenlerin başörtüsü ile görev yapmasının, Hollanda'da (yargı görevlisi, polisler gibi) belli meslekleri icra edenlerin (başörtüsü gibi)  belli kıyafetleri giymesi ve aksesuarları taşımasının ve Danimarka'da yargıçların duruşmalara herhangi bir dini veya siyasi sembol ile girmesinin yasaklandığına dikkat çekilen raporda, "Dolayısıyla,  tüm kamu görevlilerinin dini semboller  taşımasını yasaklaması anlamında Fransa, üye ülkeler arasında bir istisna oluşturmaktadır" denildi.

Raporda, uluslararası sözleşmelerdeki düşünce, din ve vicdan özgürlüğüne ilişkin düzenlemelere de yer verildi.

    

'Yasak' başörtülü kadınlar aleyhine eşitsizlikle sonuçlanmaktadır

    

Raporun, "Genel Değerlendirme ve Sonuç" bölümünde ise, Milli Güvenlik Konseyi dönemi miraslarından olan Kılık Kıyafet Yönetmeliği'nin, kadınlar ve erkekler için çağın özgürlükçü ve ileri demokrasi standartlarına yakışmayacak nitelikte aşırı sınırlayıcı hükümler içerdiği belirtilerek, bu bağlamda bu hükümlerin özelde Türkiye'de halihazırda kamu görevlilerine yönelik uygulanmakta olan başörtüsü yasağına da temel teşkil ettiği ifade edildi. Raporun bu bölümünde şunlar kaydedildi:

"Söz konusu başörtüsü yasağı, kadınların çalışma haklarını kısıtlamakta ve en önemlisi temel haklardan olan düşünce, vicdan ve din özgürlüğünü sınırlamaktadır. Kadınların başlarını örttükleri için sınırlamaya tabi tutulması, çalışma haklarını, düşünce özgürlüklerini ve mahremiyetlerini ihlal eden bir ayrımcılık olarak görülmelidir.

Nitekim Türkiye'de kamu görevlilerine yönelik uygulanmakta olan başörtüsü yasağı, kadını toplumdan soyutlayarak dar bir alana hapsetmektedir. Zira ayrımcı uygulamalar başörtülü kadınların eğitim, çalışma ve siyasal hayatın dışında bırakılmasına neden olmaktadır. Yasak, statü ve güç açısından hizmetlere, kaynaklara, imkanlara ulaşmada, başörtülü kadınlar aleyhine ciddi bir eşitsizlikle sonuçlanmaktadır. Başörtüsü yasağı, herkesin haklarının yorumlarla kısıtlanabileceğini göstermesi açısından da tüm hukuk düzenine zarar vermektedir.

Üstelik istisnalar hariç AB üyesi ülkelerde kamuda kılık kıyafet düzenlemesi incelendiğinde başörtüsü gibi dini sembollerin kullanılmasının Avrupa'da kamuda görev yapmaya engel teşkil etmediği görülmektedir."

Türkiye'de uygulanmakta olan başörtüsü yasağının, evrensel hukuk ilkeleri gereğince herkesin eşit olarak haklarını kullanmasını da engellediği belirtilen raporda, demokratik bir toplumda beklenenin, başörtüsü ayrımcılığının ortadan kaldırılarak temel hakların kullanımının "başın açık olma şartına" bağlanmaması olduğu ifade edildi.

Raporda, Türkiye'de bunun için mevzuat değişikliğine de ihtiyaç duyulmadığı vurgulanarak, şunlar kaydedildi:

"Açıklandığı üzere halihazırda uygulanmakta olan başörtüsü yasağının meşru bir dayanağı bulunmamaktadır. Kıyafet ayrımcılığının sona erdirilmesi için temel hak ve hürriyetleri kısıtlayan yönetmeliklerin değiştirilmesi, genelgelerle temel hakların kısıtlanamayacağı, hiç kimsenin kaynağını anayasadan almayan bir yetkiyi kullanamayacağı hukuki gerçeğinin kabul edilmesi yeterli olacaktır. Zira demokratik bir hukuk devletinde hakların kısıtlanması Anayasa ve uluslararası sözleşmelerde öngörülen usullere tabi olmalıdır."