16 Temmuz 2020 14:36
Kızı Dilara Türkkan'ın, sirenli araçla emniyet şeridinden hızla gittiği görüntülerle ilgili gündemde olan İYİ Parti Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan, iktidara ilişkin eleştirilerde bulundu.
"İthalatın her geçen gün daha pahalı ve zorlaştığından bahsederek ihracata dikkati çeken İyi Partili Türkkan, Türkiye'nin 2019 yılında toplam tarım ithalatının 117 milyar lira olduğunu belirtti. Türkkan, devamında ise, " 2019 yılında otoyol-köprüler ve tüneller için 5 müteahhite ödediğimiz para ise 116 milyar lira. 117 milyarla 83 milyon kişiyi doyurmuşuz" diyerek iktidarı eleştirdi.
Türkkan, dün gece saatlerinde gelen şehit haberleri için, Maalesef dün gece ve bu sabah gelen iki acı haberle sarsıldık. Van'da keşif görevi yapan uçağın Artos Dağı'na düşmesi sonucu meydana gelen kazada ikisi pilot, beşi teknik personel yedi emniyet personelimiz şehit oldu. Diğer acı haber ise Siirt Pervari’den geldi. Terör örgütüne yönelik operasyonda çıkan çatışmada iki kahraman Özel Harekat polisimiz şehit düştü. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine ve Milletimize başsağlığı diliyorum. Yaralılarımıza acil şifa diliyorum" ifadelerini kullandı.
Türkkan'ın açıklamaları şöyle:
21. Yüzyılın stratejik sektörleri arasında gösterilen gıda sektörü, 2050’de 10 milyara ulaşacak dünya nüfusunun beslenmesinde büyük bir sorumlulukla karşı karşıya. Artan nüfusuyla giderek zorlaşan ithalat koşullarından dolayı Türkiye, belli oranlarda dışa bağımlı olduğu hububat, bakliyat ve yağlı tohumlarda üretimini artırmak zorunda. Koronavirüs süreci bunu daha da hızlandırdı. Bakliyat ürünlerine olan talep arttı. Evlerine kapanmak zorunda kalan tüketicilerin en çok tercih ettiği ürünlerin başında bakliyat, makarna, un var. Sağlanacak üretim artışı, bu ürünlerin dış ticaretinde de ülke lehine bir sonuç doğuracaktır.
İthalat her geçen gün daha pahalı ve zorlaşıyor. İhracat ise daha kârlı. Bu nedenle üretim her zamankinden daha önemli olacak. Önemli çünkü; Türkiye'nin 2019 yılında toplam tarım ithalatı tam 117 milyar lira. 2019 yılında otoyol-köprüler ve tüneller için 5 müteahhite ödediğimiz para ise 116 milyar lira. 117 milyarla 83 milyon kişiyi doyurmuşuz. 116 milyarla o beş müteahhiti ancak doyurabilmişiz. Yani Türkiye tarımda ithalata bağlı olmadığı sürece, kendi öz kaynaklarıyla 5 kişiyi doyurmak zorunda kalmadan mega projeleri kendisi üretebilir.
Ancak gıda talebindeki artışa karşılık, tarım ve gıda üretiminin önündeki en büyük tehdit olarak iklim değişikliği öne çıkıyor. Hububat, bakliyat ve yağlı tohumlara yönelik talebin arttığı bir dönemde, üretim yaparken de iklim değişikliğinin etkilerini göz ardı etmemeliyiz. Bütün dünyada gündem oluşturan iklim değişikliğinin etkilerini, birbiri ardına yaşanan kuraklık ya da aşırı yağışlara ve sellere neden olan yağış rejimindeki düzensizlikler ile hepimiz yaşıyoruz. Tarımsal üretimde önümüzdeki dönem yaşanması olası risklerin önemli bir bölümünün küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliklerinden kaynaklanacağını öngörmek yanlış olmayacaktır.
İklim değişikliğinden en fazla etkilenecek bölgelerin başında gelen Akdeniz havzasında yer alan ülkemiz için bir İklim Değişikliği Acil Eylem Planı’nın vakit yitirmeden hazırlanması ve uygulamaya konulması çağrımızı yineliyoruz.
Son dönemde, Doğu Akdeniz, Orta Doğu ve Afrika‘da artan sıklıkta yaşanan kuraklıklar, Avrupa‘daki sıcak hava dalgaları, Güney Doğu Asya‘daki sel felaketleri, Kuzey Amerika ve Avustralya‘daki yangınlar ve Karayipler‘deki siklonlar, artan aşırı iklimsel olaylar Türkiye’nin karşı karşıya olduğu belayı daha iyi anlamamız için yeterli olmalıdır diye düşünüyorum.
İktidar, olmayan 2023 ya da 2071 planlarıyla Türkiye’yi oyalamayı artık bırakmalı. Mesela 2071 yılını dilinden düşürmeyen Ak Parti acaba 2071 yılında Türkiye’de iklim değişikliğinin meydana getireceği yıkım hakkında bir çalışma yaptı mı? Tabi ki hayır.
Gelişmiş ülkeler iklim değişikliğine karşın büyük bir vizyon ortaya koyarken, ülkeyi yönetenlerin aklı fikri çevre felaketine yol açacak, bir ihanet ve rant projesi olan Kanal İstanbul gibi inşaat projelerinde.Bu gidişle Ak Parti torunlarımıza, o çok özendikleri Arap ülkeleri gibi çorak ve kurak bir Türkiye bırakacak. Buna dur demek zorundayız. Çünkü; Türkiye’nin, toplam toprak alanının yüzde 86,5’inin çölleşmeye karşı oldukça hassas olduğu ortadadır. Ekilebilir toprakların da yüzde 73’ü erozyon, toprak bozulması ve çölleşme riski altındadır. İklim faktörleri, seyrek ve hassas bitki örtüsü dikkate alındığında, Güneydoğu Anadolu ve Türkiye’nin iç bölgelerindeki çorak alanlar çölleşmeye yatkın görünmektedir.
Sadece toprak değil havamızda değişiyor. İklim değişikliğinin etkisi ile oluşan doğal afetler özellikle; seller, fırtınalar, sıcak hava dalgaları hatta geçen haftalarda İstanbul’da görülen devasa hortum gibi aşırı hava olayları, tarımsal üretime ve hayvancılığa zarar vermektedir.
Bu zararlar sonucu çok büyük kayıplar yaşanmaktadır. Bunun sonucu tarımsal üretim ve tarımın Gayri Safi Milli Hasıla içindeki payı azalıyor. Nihayetinde tarımın ekonomiye katkısı gün geçtikçe azalıyor. Çiftçimiz daha da fakirleşiyor.
Koronavirüs nedeniyle olağanüstü şartlarda tarımsal üretimi sürdürmeye çalışan çiftçiler virüsten değil, ani hava değişimi ve şiddetli yağışlardan darbe yedi. Pandemi döneminde yaşanan ani hava değişimi nedeniyle bazı bölgelerde aşırı sıcaktan, bazı bölgelerde aşırı soğuk, don, dolu ve fırtınadan tarım ürünleri büyük zarar gördü.
Özellikle 15-24 Mayıs tarihleri arasında yaşanan ani hava değişimi ve yağışlar bitkisel üretimde ciddi zararlara neden oldu. Önce 40 dereceleri gören aşırı sıcak hava ve hemen sonrasında -1 dereceye kadar düşen aşırı soğuk havanın yanı sıra dolu, don, fırtına birçok bölgede bitkisel ürünlere büyük zarar verdi.
Hemen her bölgede ürünler ani hava değişimi ve yağışlardan zarar görürken en çok etkilenen ürünler arasında portakal, mandalina, limon, zeytin ağaçları, Antep fıstığı, tarla mısır, patates, ayçiçeği, buğday ilk sıralarda yer aldı. Türkiye'nin ekmeklik buğday ihtiyacının önemli bir kısmını karşılayan Trakya'da, kuraklık nedeniyle buğday üretimi azaldı. Kış sezonu kurak geçti, yağmurlar olmadı. Geçen seneye göre. İklim değişikliğinin tarımsal ürünlerin verimlerinde azalışa neden olarak, üretim miktarının azalmasına ve fiyatların yükselmesine neden olacağı tahmin ediliyor.
Suyun verimli kullanılması bugünden çok daha önemli olacak. Yağışlar azalacağı için su kaynaklarına ihtiyaç artacak. Tarımsal su talebinin 2030’a kadar yüzde 30 artması bekleniyor. Bu nedenle suyun tasarruflu kullanılması çok önemli. Türkiye’nin, 98 milyar metreküp yer üstü, 14 milyar metreküp yeraltı olmak üzere toplam 112 milyar metreküp kullanılabilir su kaynağı var. Kişi başına düşen yıllık su miktarı 1400 metreküp. Suyun yüzde 73’ü tarımda, yüzde 16’sı konut ve yaşam alanlarında yüzde 11’i sanayide kullanılıyor. Türkiye su zengini değil. Fakat, zenginmiş gibi kullanıyor. Daha iyi anlamanız için söylüyorum. Suyumuzun yüzde 73’ünü tarımda kullanıyoruz. Ve bu tarımsal sulamanın yüzde 75’i salma sulama, yaygın deyimi ile vahşi sulama ile yapılıyor.
Son yıllarda yapılan desteklere ve gösterilen çabalara rağmen, damla sulama oranı yüzde 5, yağmurlama sulama oranı ise yüzde 20 seviyesinde. Dolayısıyla suyun verimli kullanıldığı söylenemez. Gıdanın üçte ikisi sulu tarımdan üretiliyor. Bu nedenle gıda güvenliği için su güvenliği şart. Sulama ile verimi 3-6 kat artırmak mümkün. Hayvancılık için yem, yem bitkisi için de su en önemli girdi.
Türkiye’de tarım, hem ekonomik hem de sosyal olarak önemli bir sektördür. Bununla beraber, üstü açık büyük bir fabrika olan tarım sektörü küresel iklim değişikliğine karşı büyük ölçüde savunmasız. Aynı zamanda iklim değişikliği tarımda çalışan 5 milyon insanımızı yani istihdamın %20’sini de tehdit etmektedir. Bu tehdit sadece kendilerini değil, çocuklarını, torunlarını yani geleceklerini de tehdit etmektedir.
Tehlike artık çok yakınımızda değil çünkü şu an o tehlike eşiğinin üzerinde duruyoruz. Ama bakıyoruz iklim değişikliği iktidarın umurunda değil. Sevdalısı oldukları Katar bile iklim değişikliğinin farkında ve kendileri ikinci bir vatan arayışındalar. Onlara ikinci vatan imkanı sunan iktidar birazda kendi vatanımızda Katarlıların değil bu ülkenin çocuklarının, torunlarının geleceğini düşünmek zorunda.
İklim değişikliğine karşı önlem alın derken bakıyoruz AK Parti iktidarı geçtiğimiz 1 Temmuz günü komisyondan geçirdiği “Tarımsal Torba Yasa Teklifi” ile Türk tarımını ve çiftçisini koyduğu tabuta son çiviyi de çaktı.”
İYİ Parti olarak iklim değişikliğinin ve beraberinde yaşanacak olan su sorununun farkındayız. Bu bir parti meselesi değil bir memleket meselesidir. 80 milyon vatandaşımızla beraber ileride bu topraklarda doğacak milyonlarca çocuğumuzun, geleceğimizin meselesidir.
Tarımsal üretim faaliyetlerinin iklim değişikliğinden önemli derecede etkilenmesi beklenmektedir. 2050 yılına yaklaşıldıkça hemen hemen bütün bölgelerde verim kayıpları artacaktır. 2030-2039 yılları arasında ortalama verim kayıpları %6-7 civarında iken 2040-2049 arasında olası verim kayıplarının ortalamasının %8-9 seviyesine ulaşacağı öngörülmektedir. Bütün bu gelişmelerin her türlü tarımsal faaliyet üzerinde olumsuz etki yaratması kaçınılmaz olacaktır.
İklim değişikliği önemli bir tarımsal ürün ihracatçısı olan Türkiye‘nin küresel seviyede rekabetçi olduğu ürünleri de doğrudan etkileyecektir. Önemli bir kısmı çok yıllık bitkilerden oluşan ihracat ürünlerinin genellikle belli bölgelerde yoğunlaşması iklimle bağlantılı riskleri artırmaktadır.
Türkiye, kuru meyve ve fındık gibi ürünlerde dünyanın en önde gelen üreticilerinden biri olduğu için iklim değişikliğinin bu ürünlere etkisi dünya piyasalarını etkileyecektir.
2071 yılı Anadolu’da Türk milletinin gurur yılıdır. Ancak şimdiden önlem alınmazsa kurak ve çorak bir ülkede gurur karın doyurmaz. Bu çerçevede, tarımsal ürün arzının sürdürülebilir kılınması için iklim değişikliğinin gözlenen ve öngörülen etkilerine yönelik orta ve uzun vadeli 2030 ve 2050 tarım politikalarının belirlenmesi gerekmektedir.
Birçok üründe Katma Değer vergisi (KDV) indirimleri yapılıyor. Sulama sistemlerinde yüzde 8, malzeme ve ekipmanda yüzde 18 olan KDV’nin yüzde 1’e indirilmesi modern sulama sistemlerinin yaygınlaşmasına katkı sağlayacaktır.
Türkiye için önümüzdeki 10 ve 20 senenin tarım politikaları belirlenirken, 2-3°C sıcaklık artışı ve bu artışın iklim üzerine yaratacağı etkiler varsayım senaryosu olarak ele alınmalı ve politika planları bu çerçevede yapılmalıdır. Bu konuda yapılan araştırmalar ve yayınlanan raporların ortak noktası çok açık: Eğer, yeterli önlemler alınmazsa 2050 yılına gelindiğinde düşen gıda üretimi, artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamayacak.
Bu yüzden iktidarın görevi yakın zamanda Meclis’e getirecekleri tarımla ilgili torba konun üzerinden Türk tarımını ve çiftçisine öldürücü son vuruşu yapmak değildir. İktidarın görevi ülkenin yarınlarını kurtarmak için iklim değişikliğiyle ilgili acil mücadele planını hazırlamak ve uygulamaktır.
© Tüm hakları saklıdır.