Milliyet yazarı Tunca Bengin, meydana gelen terör saldırılarının ardından tartışılan "istihbarat ve güvenlik zafiyeti" ile ilgili olarak "Bir uyarı vardır analize dayanır. Nedir? Başlattığı hendek teröründe büyük zayiat veren, Fırat Kalkanı harekâtıyla da Suriye’deki koridor planları çöken, PKK/YPG, Türkiye’de ses getirici eylem yapabilir. Zaten terör örgütü de bunu saklamıyor, internet ortamından alenen duyuruyor. Ses getirici eylem için de İstanbul başta olmak üzere, havaalanları, AVM’ler, bakanlıklar gibi yerler bir istihbaratçının normal analiz edebileceği hedefler arasında" dedi. Bengin, "Aslında bunlar gazetecilerin, hatta sokaktaki insanın dahi kestirebileceği şeyler" görüşünü savundu.
Tunca Bengin'in "İstihbarat nedir, ne değildir?" başlığıyla yayımlanan (15 Aralık 2016) yazısı şöyle:
Her terör saldırısından sonra olduğu gibi yine “istihbarat ve güvenlik zafiyeti”ni tartışmaya başladık. Bir taraf diyor ki; istihbarat zafiyeti var, olmasaydı bombacılar yakalanır ve bu katliam önlenebilirdi. Aksini savunanlar ise diyor ki; Emniyet Genel Müdürlüğü İstanbul’daki saldırıdan 37 gün önce 81 il valiliğini uyarmış, olaydan bir gün önce 40 bin polisle ülke çapında yapılan operasyon da bu konudaki duyarlılığın kanıtı. Dahası, küresel tehdit teröre karşı dünyanın hiçbir yerinde yüzde yüz etkin önlem söz konusu değil. Olmadığı da birçok ülkede yaşanan örneklerle ortada. Kaldı ki; bugüne kadar yakalanan çok sayıda canlı bomba var...
Yani 44 şehit verdik, son 1.5 yılda düzenlenen bombalı kalleş saldırılarda yitirdiğimiz insanlarımızın sayısı 500’e yaklaştı ama biz hâlâ istihbarat ve güvenlik zafiyeti var mı yok mu ve benzer olaylar her ülkede olabilir noktasındayız. Oysa her ikisinde de zafiyet olduğu çok açık ve net. Aynen 15 Temmuz darbe girişiminde olduğu gibi...
Şöyle ki; Bir uyarı vardır analize dayanır. Nedir? Başlattığı hendek teröründe büyük zayiat veren, Fırat Kalkanı harekâtıyla da Suriye’deki koridor planları çöken, PKK/YPG, Türkiye’de ses getirici eylem yapabilir. Zaten terör örgütü de bunu saklamıyor, internet ortamından alenen duyuruyor. Ses getirici eylem için de İstanbul başta olmak üzere, havaalanları, AVM’ler, bakanlıklar gibi yerler bir istihbaratçının normal analiz edebileceği hedefler arasında... Aslında bunlar gazetecilerin, hatta sokaktaki insanın dahi kestirebileceği şeyler...
Bir de örgütün içinden alınan bilgiye dayanan, eylemi örgütün hangi mensubu ne zaman yapacak, geliş istikametleri nedir, günü, saati gibi somut bilgiye dayanan sıcak ya da “gerçek” istihbarat vardır.
Özetle; eylem önlenemiyorsa, olaydan 4-5 gün önce araba satın alan teröristler, olay günü de Emniyet Müdürlüğü’nün bulunduğu Vatan Caddesi’nde cirit atıp 12 saatlik bir İstanbul turunun ardından bombalar ve patlayıcı yelekler giymiş olarak Dolmabahçe’ye kadar gelebiliyorsa o zaman bu nokta değil analize dayanan istihbarattır. İşte 37 gün önce valiliklere yapıldığı ve “Kameralar sürekli incelenecek, arama yapılmayan kişi kalmayacak, otoparklarda araç kalmayacak” gibisinden önlemler içerdiği söylenen uyarı da böyledir. Yani istihbarat değildir...
MİT yeniden yapılandırılmalı ama...
Darbe girişimi ve terör saldırılarındaki istihbarat ve güvenlik sorunları MİT’in ne kadar önemli bir kuruluş olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla da günün şartlarına uygun, yeniden yapılandırılması konusunda herkes hemfikir. Nitekim bu yönde de düğmeye basılmış durumda. Ancak MİT eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş’in buna zamanlama açısından itirazı var:
“Yaşadığımız olaylar liyakatin ve hukuk devleti kavramının MİT içinde yerleşmesinin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. MİT bünyesindeki FETÖ yapılanmasının ve yapılan temizliğin derecesi dikkate alındığında bu sorunun ciddiyeti ortada. Ama olağanüstü hal döneminin yaşandığı bir süreçte KHK’larla MİT’e şekil verilmesi de çok hatalı. Muhalefetin katılmadığı, destek vermediği yeni bir MİT yapılanmasını ya da devlet güvenlik konseptinin yeniden belirlenerek yapılandırılması çok riskli. TBMM’de bir yeni yapılanma tartışmasının gündeme gelmesi, siyasi partilerimizin özellikle ana muhalefet partisinin desteği alınarak şekillendirilmesi kaçınılmaz olmalıdır. Aksini düşünmek istemiyorum...”