*Baskın Oran'ın bu yazısı Agos'taki köşesinden alınmıştır.
10 Ekim 2014 12:58
Baskın Oran *
Geçen hafta yazmıştım (link): AİHM, Türkiye’deki din derslerinin zorunlu olmaktan çıkarılması gerektiğine 16 Eylül 2014’te oybirliğiyle hükmetti. Uygulanması mecburi bu karara uluslararası ilişkiler profesörü Başbakan Davutoğlu karşı çıktı (link), Cumhurbaşkanı Erdoğan da eğlendirici bir katkı yaptı: “Fizik kimya zorunlu oluyor da, din dersi niye olamıyor!” (link). Bunlar doğrudan saldırılardı.
Dolaylı ve sinsi saldırı, iktidarın gazetelerinden geldi. Bu hafta bunları sergileyeceğim. Ama önce, konuya tam hakim olmak için, bizim din derslerinin AİHM’deki geçmişi:
AİHM, Ekim 2007’de Zengin/Türkiye davasını karara bağladı. Hasan Zengin; din derslerinde Sünni İslam eğitimi yapıldığını, çocuğuna Alevilik’le ilgili bilgi verilmediğini, devletin tarafsız bir program uygulamadığını şikayet etmişti. Dolayısıyla AİHM bu davada, din derslerinin zorunlu olması konusunu incelemedi. İki şey söyledi: 1) Derslerde Sünni İslam pratikleri öğretilmektedir, dolayısıyla nesnel, eleştirel ve çoğulcu değildir; 2) Bu ders gerçekten din kültürü ve ahlak bilgisine ilişkin olsaydı, Gayrimüslim çocuklarını muaf tutmak gerekmezdi.
Sonuçta AİHM, eğitim hakkını düzenleyen AİHS 1 no’lu Protokolünün 2. maddesinin ihlal edildiğini söyledi ve ders kitaplarının nesnel, çoğulcu bilgiler öğretecek şekilde değiştirilmesi gerektiği kararına vardı. Kararın satır arasında şunu fark etmek mümkündü: Derslerin temel amacı İslam dinini öğretmekse, o zaman bu derslerin zorunlu olmaması gerekir (link).
İşte 16 Eylül 2014’te AİHM’nin verdiği “din dersleri zorunlu olamaz” kararı, bu satır arasındaki 2007 tespitini hatırlatan, sanki ‘Ben sana daha önce usulca söylememiş miydim?’ diyen bir karar oldu. Önemi şuradaydı ki, 2007 kararından sonra Hükümet 2011-12’de din dersi müfredatına kimi eklemeler yapmış, bu arada iki ünite Alevilik koymuş, savunmasında bunu da sunmuştu. AİHM incelemesini işte bu “yeni” müfredat üzerinden yaptı ve bildiğimiz kararı verdi.
Şu andaki durumumuz
AİHM’ye sunulmuş bu “yeni” müfredata ilişkin taze bilgi de vereyim (link), (link):
2007 öncesine oranla iyileşme var. Ama bir öğrencinin 9 yıl boyunca okuduğu 1.086 sayfa din dersi kitabında Alevilik-Bektaşilik’e ayrılan yer, toplam 16 sayfa (yüzde 1,5). Sadece 7. ve 12. sınıfta tanıtılan bu Alevilik de, Sünniliğin folklorik bir kolu gibi sunulmakta: “Hz. Ali’yi seven, sayan ve ona taraftar olan kişiye Alevi denir. Aleviler; Allah’ın birliğine inanan, Hz. Muhammed’i son peygamber olarak kabul eden, kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim olan, Hz. Muhammed’i ve onun ehl-i beytini seven Müslümanlardır”.
Kitaplarda kullanılan ifadeler herkesi inançlı Müslüman varsaymakta: “Dinimize göre”, “Peygamberimize göre”, “İnancımıza göre Yüce Allah”, “Sonuç olarak bizler Kur’an-ı Kerim’in emirlerine, Peygamberimizin öğütlerine uyalım”.
6. Sınıfa kadar tek taraflı İslam dersi var. Sık sık, “Kuran-ı Kerim’de Allah’a dua etmemiz emredilir” gibi hatırlatmalar yapılıyor. Namaz, fotoğraflarla veriliyor. Engellilere yönelik olarak acıma, hayır işleme yaklaşımı var. Ateizm anlatılırken, “Sanki Tanrı yokmuş gibi davranırlar” diyor. Devlet kontrolünde bir Sünni İslam temeli üzerine yazılmış bu kitaplarda Bilgi Üniversitesi araştırması, evrensel insan hakları standartları açısından 350 adet iyi örnek, 3.300 adet ihlal buldu.
Şimdi gelelim esas konumuza, yani İslamcı yandaş basının bu kaçar yer bırakmayan AİHM kararını dolaylı olarak nasıl kötülemeye uğraştığına.
Manşet başka, altında söylenen bambaşka
Star ve Yeni Akit’te çıkan “haber”, yalan manşet atarak Hükümet’e destek verdi (link), (link). Bu manşet şöyleydi: “Avrupa’da Sınıf Geçmek İçin Hıristiyanlık Dersi Şart!” Manşet altı ise şöyle: “Birçok Avrupa ülkesinde Hıristiyanlık Bilgisi dersi zorunlu olarak verilirken, bazı ülkelerde sınıf geçmede dahi esas alındığı belirlendi. Yani, Hükümet’in AİHM’ye imzayı inkarı yetmemişti, bir de yandaş İslamcı basının Müslüman kamuoyunu aldatarak tahriki gerekmekteydi.
İşin sinsiliği de şurada: Bizde insanlar haberi değil manşeti okur ve geçer. Bunu bilen uyanık yandaş gazeteciler bu manşet ve manşet altını Müslümanlara, ‘Vay! Durum böyleyken gavurun mahkemesi bize nasıl karışırmış!’ dedirtecek şekilde atmışlar. Ama hemen altta içerikte yazılanlar manşeti yalanlıyor. Şöyle:
1) İçerikte çok farklı bir şey denmiş: “Din derslerinin sınıf geçmeye etkisi var”. Eh, herhalde! Verilen bir dersin notunun dikkate alınması çok mu anormal? Kaldı ki, Berlin’de din dersi sınıf geçmeye etki yapmıyor.
2) İçerikte, din derslerinin seçimlik olduğu itiraf ediliyor: “Din ya da ahlak dersi zorunlu”; “Din dersine katılmayan öğrenciler ahlak dersi almak zorunda”; “Devlet okullarında din dersleri seçmeli ve mezhebe göre veriliyor”.
Bu durumda bu gazeteler din derslerini nasıl “zorunlu” ilan edilebiliyorlar, hiç anlayamadım.
Oxford'da hocalık yaptığı sırada tanıdığım, şu anda Graz Üniversitesi profesörlerinden Kerem Öktem’le yazıştım, şöyle diyor:
“Temel olarak belli bir dini/mezhebi öğreten hiçbir ders hiçbir AB ülkesinde zorunlu değildir. 1970’lerin Almanyası’nda bile Müslüman olduğum için din dersinden muaf sayılmıştım. Gerçi Almanya’nın her eyaletinde uygulama farklıdır ama, tek veya ağırlıklı olarak belli bir dini anlatan hiçbir ders AB ülkelerinde zorunlu olamaz”. Israrla tekrarlıyor:
“Bir ders zorunlu ise, bil ki belli bir dini anlatan ders değildir; bir dinler kültürü dersidir. Hele de, içine birkaç sayfa başka dinlerden bilgi karıştırarak ‘sınıf geçer’ hale getirilmiş bir şey hiç değildir”.
Ben de kendimden örnek vereyim. Orta okulu İzmir Saint Joseph’te okudum (1956-60). Bütün hocalar, “frer” denilen Katolik papazlardı. Her gün 13.00-13.30 arası Hıristiyan öğrenciler ayrı bir sınıfa kateşizm (yani, pratikte Katoliklik) dersi görmeye giderdi, biz Müslüman ve Yahudi öğrenciler yerimizde kalır ve kısa soru-cevap biçiminde düzenlenmiş Moral (ahlak) dersi görürdük: Nasıl dürüst insan olunur, yalan söylemek niçin kötüdür, iftira karşısında ne yapmak gerekir, vs.
Bu Moral dersinde din’e ilişkin tek bir soru-cevap hatırlıyorum: “Quand faut-il prier?” (ne zaman dua etmelidir?). Cevap: “Il faut prier surtout le matin et le soir, et quand on est devant un danger” (özellikle sabah ve akşamları ve bir tehlike karşısında).
Strasbourg Üniversitesi profesörlerinden Samim Akgönül anlatıyor:
“Fransa’nın hiçbir yerinde ilk ve orta dereceli resmî okullarında zorunlu veya seçimlik hiçbir din dersi okutulmaz. Sadece, isteyen ebeveyn çocuklarına okul dışında din dersi aldırabilsin diye çarşamba öğleden sonraları tatildir. Din olgusu, sanat, edebiyat, müzik, tarih gibi konularda, ana derslerin konuları olarak işlenir.
“Özel okullar din derslerine kendileri karar verirler, ama oralarda da din dersi mecburi değildir. Örneğin bir Katolik okuluna giden Müslüman çocuk Katoliklik dersine girmez. O dinden olmayan öğrencilere o dinin dersi zorunlu tutulamaz.
“Diğer yandan, Strasbourg’un bulunduğu Alsace-Moselle bölgesi farklıdır, burada ilk ve orta dereceli özel ve resmî okullarda din ya da Ahlak dersi zorunludur. Ebeveyn Katolik, Protestan, Yahudi din dersleri ile Ahlak dersi («Moral») arasında seçim yapar”. Devam ediyor:
“Katolik ve Protestan okullarına gelince, orada isteyen çocuk din dersinden muaf olur. Başörtüsü yasağı sadece resmî okullarda olduğu için, çok sayıda başörtülü Müslüman kızımız bu okullara gidiyor ve elbette din derslerini almıyorlar”. Daha ayrıntıya giriyor:
“Benim iki oğlum burada Moral derslerine yıllarca girdiler. Orada anlatılanlardan örnekler: Kadın-erkek eşitliği, vücudun bireyselliği, ayrımcılık nedir, nefret söylemi nedir, neden ve hangi durumlarda kurallara karşı gelinebilir, saygı ve sınırları nelerdir, vs. vs.”
Tövbeler olsun; bizde hoca bunlardan bahsetse ertesi gün soruşturma açılır, belki meslekten atılır, üstüne bir de vatan haini ilan edilir.
Bu iki akademisyen arkadaşımın yanı sıra, Avrupa’da bulunmuş/yaşayan Yakup, Gabriel, Tuma, Özcan, Jan, Burak adlı, büyük kısmı Süryani arkadaşlarımla da haberleştim. Bunlardan bazıları şu anda oralarda din dersi vermekte. Onlardan da öğrendiğim son durumları, Star ile Yeni Akit’in aldatmacalarıyla karşılaştırasınız diye ülke ülke yazacağım.
Almanya: Din dersleri anayasada var. Eyaletine göre Protestan, Katolik, Ortodoks, Süryani, Musevi, Sünni, Alevi dersleri Kilise ve cemaatlerin işbirliğiyle verilmekte. Devlet denetliyor ve masrafları karşılıyor. Yalnız Alman yetkililer, muhatap sıkıntısı yüzünden İslam cemaatlerine İslam derslerinin içeriğini belirleme yetkisi vermiyor ve bunu kendi seçtiği muhataplarla yapıyor (link). Bu derslerden birini almak istemeyen öğrenci “nasıl iyi insan olunur”, “ayrımcılık ne demektir” gibi konuların işlendiği Etik (ahlak) dersini alıyor. Avusturya: Din derslerini ve hocalarını dinî cemaatler belirliyor, ücretleri devlet ödüyor. Din dersi almak istemeyen Etik (ahlak) dersi alabiliyor. Belçika: Öğrenci din dersi istemezse Moral (ahlak) dersi görüyor. Din dersi programlarını ilgili dinin temsilcileri, Ahlak dersininkini Eğitim Bakanlığı yapıyor. Fransa: Yukarıda verdim. İngiltere: Dinler dersi zorunlu, ama bu derste ülkedeki bütün dinler anlatılıyor. Kilise okullarında güne toplu duayla başlanıyor fakat isteyen aileler çocuklarını bu merasimden muaf tutabiliyor.
İspanya: Resmî okullarda seçimlik din dersi var. İstemeyenler ahlak ve din kültürü dersi alıyor. İsveç: Resmî okullarda din dersi var. Bunlarda dinsel uygulama öğretilmiyor, tüm dinler hakkında bilgi veriliyor. Hocalar, sosyal bilgiler hocası. İtalya: İlk ve orta öğrenimde haftada bir saat, temelde Katoliklik öğreten bir din dersi var. Ama ebeveyn çocuğunu muaf tutabiliyor. Lisede başka dinler de anlatılıyor. Polonya: 1990’dan beri din dersleri var fakat onun yerine ahlak dersi seçmek mümkün. Romanya: Resmî okullarda din dersi zorunlu ama ebeveyn isterse çocuğunu muaf tutturuyor. Ortodoksluk dersine girmeyenler için eğer yeterli talep varsa kendi dinleriyle ilgili ders açılıyor. Yunanistan ve Kıbrıs: Din dersi ilkokul 3’te başlıyor. Ortodoks olmayanlar muaf olabildikleri gibi, en az 20 kişi bulunursa kendi dinleriyle ilgili ders açılabiliyor. B. Trakyalı Müslümanlar/Türkler için hiçbir sorun yok, medreseleri var, din meseleleri en başından beri tamamen kendi ellerinde.
Bütün bunlardan çıkan sonuç: Avrupa’da din dersi zorunlu değil, seçimlik.
Din dersleri konusunda AB’de iki temel ilke var: 1) Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü (AİHS, Md. 9); 2) Eğitim hakkı (AİHS 1. Protokol, md. 2).
Bu iki ilkeden kalkarak 7 ülke üzerinde yoğunlaşan ama bütün AB ülkelerini dikkate alan “Avrupa’da Din Öğretimi” adlı önemli çalışmanın (link) tespit ettiği 4 kategori var:
1) Dinsel nitelikli olmayan (non-confessional) din dersleri; 2) Dinsel nitelikli (confessional) seçmeli din dersleri; 3) Dinsel nitelikli, zorunlu, ancak ebeveynin yazılı talebiyle muaf olunabilen din dersleri; 4) Dinsel olguların, ilgili başka dersler (tarih, coğrafya, edebiyat, dil, sanat, vs.) içinde öğretilmesi.
Özetle, ders dinsel içerikli olabiliyor, ama o zaman ya seçimlik oluyor, yahut muaf olunabiliyor.
Avrupa Konseyi’ndeki durumu sorarsanız, Zengin/Türkiye kararından öğreniyoruz (link): 46 AK üyesinden (bugün 47) 25’inde din dersi zorunlu, 21’inde zorunlu değil. Zorunlu olanlarda muafiyet ve başka ders seçmek mümkün.
Not: Bizde bu iş ancak Erdoğan el atarsa düzelir. Nitekim, cumhurbaşkanının ferahlatıcı bir demecini okumuş bulunuyorum. Sanırım ayağı yere değmeye başladı:
“Allah’a yemin olsun ki, bugün yaşadığımız dünyada gençleri ikna etmekten başka bir yolumuz yok. Zorla olmuyor. Onu kapatmayla, bunu yasaklamakla netice alınmıyor. Duvar çekmek ve filtrelemekle işin hallolacağını zannediyoruz. Siz filtre uyguluyorsunuz, o da filtre kırma programı yapıyor. Bu sorunlar yasaklarla çözülmez, eğer çözülseydi bugüne kadar çözülürdü".
Ah, çok özür dilerim, aceleden hata yapmışım. Pardon. Bir daha okudum, bu İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin başörtüsü demeciymiş! (link).
*Baskın Oran'ın bu yazısı Agos'taki köşesinden alınmıştır.
© Tüm hakları saklıdır.