Gündem

''İşçisinden Kürt hareketine, hukuktan sanata; 12 Eylül darbesinden 36 yıl sonra da aynı noktadayız!''

Orhan Alkaya: 12 Eylül bugünün rahmidir

12 Eylül 2016 09:23

Türkiye tarihinin en karanlık askeri darbesi; 12 Eylül'ün üzerinden tam 36 yıl geçti. Akademiden sanat dünyasına, işçi hareketinden Kürt hareketine, hukuktan medya sektörüne bazı uzman isimler, Türkiye'nin 12 Eylül darbesinden 36 yıl sonra bugün de aynı nokta olduğunu savundu. 

Nörolog Prof. Dr. Gençay Gürsoy, 12 Eylül dönemiyle bugünleri değerlendirirken ''Akademi olarak bugün yaşananlarla 12 Eylül döneminde yaşananlar arasında büyük niteliksel benzerlikler var. Ancak bugün sürmekte olan tasfiyenin boyutları çok daha geniş'' diye konuştu.

Şair ve sinema oyuncusu Orhan Alkaya ise gözaltı operasyonları ve otosansür konularından 12 Eylül ile bugün arasında benzerlikler olduğu vurgularken ''12 Eylül bugünün rahmidir'' dedi. Alkaya, ''Kimin kapısı, hangi nedenle, hangi saatte çalınacak noktasında belirsizlik sözgelimi birbirine çok benziyor. Otosansür ki yaratıcılığın en belalı düşmanıdır, bir korunma kalkanı olarak o gün de bugün de fazlasıyla gündemdeydi'' dedi.

1980 darbesi sırasında DİSK Örgütlenme Daire Başkanlığı'nı yapan CHP İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi, hâlen yürürlükte olan Siyasi Partiler Kanunu, Olağanüstü Hâl Kanunu, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun çıkarıldığı 12 Eylül dönemiyle ilgili olarak ''Tahribat mirasına AKP ortak oldu'' ifadelerini kullandı. Çelebi, ''Darbenin ürünü olanlar, varlıklarını darbe ortamlarının yasalarında bulanlar bırakın darbelerle hesaplaşmayı, bizzat kendileri yeni darbelerin mimarlığını üstlenmişlerdir'' diye konuştu.

Radikal İki'nin eski Genel Yayın Yönetmeni Tuğrul Eryılmaz, ''Gazetecilik olarak bugün daha dipteyiz'' görüşünü ileri sürerek ''Gazeteciler, 12 Eylül’de şimdiki kadar hükümetin ya da iktidarın basın sözcüsü gibi davranmadı'' ifadelerini kullandı. ''Tüm darbelerin Kürtleri vurduğunu'' belirten HDP Milletvekili Hasip Kaplan ise ''Bugün darbe dinamikleri sürekli işleyen bir durum haline geldi. Darbeciler de darbe karşıtı olanlar da bunu yapıyor. İkisi de aynı zihniyet'' dedi.

Hukukçu Bahri Belen ise 12 Eylül ile bugün arasındaki benzerlikleri değerlendirirken ''Şahsen 12 Eylül darbesi sonrası bile hukuktan umudum vardı. Ve o dönemin biteceğine inancım. Şimdi gelecek için hiçbir umudum olmadığını söyleyebilirim. Hukuk güvenliği diye bir şey kalmadığını hissediyorum'' dedi.

Gençay Gürsoy: Enseyi karartmak için erken

 

Bugün akademi ve akademisyenler nelerle ve nasıl bir tutumla karşı karşıya?

Akademi olarak bugün yaşananlarla 12 Eylül döneminde yaşananlar arasında büyük niteliksel benzerlikler var. Ancak bugün sürmekte olan tasfiyenin boyutları çok daha geniş. 12 Eylül’de bütün kamu kesimindeki tasfiye yaklaşık 5 bin kişiydi. Bugün bu rakam daha şimdiden 100 bine yaklaşmış durumda. 12 Eylül döneminde bir iki istisna dışında tutuklanan öğretim üyesi yoktu. Bugün bu sayı çok daha fazla ve “cadı avı” devam ediyor. Fakat asıl garabet şu ki, o dönemde bütün bu işlemlerin faili darbecilerken bugün fail darbeyi bastıran iktidar. Aslında 7 Haziran seçimlerinden sonra başlayan sürece, darbe girişimi “Allah’ın lütfu” sayılan bir gerekçe hazırlamış oldu. 

12 Eylül dönemi ile bugünü karşılaştırsanız neler söylersiniz?

12 Eylül döneminde ortak kanaatimiz, yaşananların bir geçiş dönemi ile sınırlı olduğu ve sonunda asgari düzeyde de olsa bir demokratik düzene geçileceği yönündeydi. Bugün ondan günbegün uzaklaştığımız, üstelik içte ve dışta kanlı çatışmaların giderek tırmandığı bir süreç yaşıyoruz. Ama bütün baskılara karşın sesini yükselten ve direnen çeşitli toplumsal dinamikler yanında, azımsanmayacak sayıda akademisyen, gazeteci, yazar, sanatçı, sendikacı var. “Enseyi karartmak” için henüz erken...

Orhan Alkaya: 12 Eylül bugünün rahmidir

Bugün sanat dünyası ve sanatçılar nelerle ve nasıl bir tutumla karşı karşıya?

12 Eylül askeri darbesi sonrasıyla bugün arasında niteliksel farklar elbette var. Nedir, büyük benzerlikler de var. Kimin kapısı, hangi nedenle, hangi saatte çalınacak noktasında belirsizlik sözgelimi birbirine çok benziyor. Otosansür ki yaratıcılığın en belalı düşmanıdır, bir korunma kalkanı olarak o gün de bugün de fazlasıyla gündemdeydi. Sanat disiplinlerinin ve kamunun sanatla ilişki kurduğu zincirin en fazla tehdit altında olduğu dönem ise 12 Eylül sonrası değil bugündür. Uzun zamandır hepimizin üzerinde sallanan TÜSAK tehdidi karşımıza çıkarılabilir endişesi içersindeyiz ki endişe de yaratıcılığın en büyük düşmanıdır.

12 Eylül dönemi ile bugünü karşılaştırsanız neler söylersiniz?

12 Eylül faşist darbesi, bugünün rahmi, postmodern zamanın tayin edici kötülüğüdür. Karşılarında (bugüne kıyasla) daha diri bir toplum organizması olduğu için entelektüel hayata büyük hasar veremediler. Bekaları için gazeteleri satın almak, sektörlere el koymak, sanat disiplinlerini belden aşağı - belden yukarı diye tasnif etmek gibi dertleri olmadı. Bugün çok daha kaotik bir ortam hüküm sürüyor. 12 Eylül cuntacılarının Türk-İslam sentezi (yerli-milli) empozesi, bugün diğerine yaşam alanı bırakmama yönünde terk edinmiş gözüküyor. 12 Eylül cuntacılarının kutuplaştırma politikası politizasyona karşı depolitizasyon ya da a-politizasyondu. Bugünün kutuplaştırma politikası, biz ve geri kalan herkes şeklinde. Bu da derin bir toplumsal yarılmaya yol açtı, açıyor.

Süleyman Çelebi: Tahribat mirasına AKP ortak oldu

Bugün emekçiler ve sendikacılar nelerle karşı karşıya?

AKP döneminde Bakanlar Kurulu kararlarıyla durdurulan grev sayısına, kapatılan sendika sayısına bakıldığında zaten bu hükümetin antidemokratik sicili ortaya dökülmektedir. Çok geriye gitmeye gerek yok, 15 Temmuz darbemsi durumun ardından cadı avına başlayan siyasi iktidar örneğin 11 bin 301 öğretmeni açığa aldı ama bunların 9 bin 843’ünü darbe karşıtı, muhalif kimliği olan Eğitim Sen’li öğretmenler oluşturuyor.

12 Eylül dönemi ile bugünü karşılaştırdığınızda neler söylersiniz?

Bundan 36 yıl önce, tank sesleriyle ve marşlarla uyandırılmamızla başlayan süreç Türkiye’yi siyasal, sosyal, ekonomik, hukuksal, kültürel ve bilimsel alanlarda büyük tahribata uğrattı. 12 Eylül 1980 darbesi öncesi Türkiye nüfusu 44 milyondu, aktif sendikalı işçi sayısı 2 milyon 400 bin civarındaydı. Türkiye’nin nüfusu şu an 77 milyon, aktif sendikalı sayısı 734 bin civarındadır. Türkiye’de örgütlenme özgürlüğünün nereden nereye geldiğini ortaya koymaktadır. 12 Eylül toplumsal muhalefeti ve başta emekçilerin örgütlenme özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlükleri yok etti. Türkiye’nin yaşadığı bu etkilerin sonuçlarını ve devamını günümüzde de yaşamaktayız. 12 Eylül hâlâ güncelliğini koruyor. Darbeyle hesaplaşılmamıştır. Darbenin ürünü olanlar, varlıklarını darbe ortamlarının yasalarında bulanlar bırakın darbelerle hesaplaşmayı, bizzat kendileri yeni darbelerin mimarlığını üstlenmişlerdir.

Tuğrul Eryılmaz: Gazetecilik olarak bugün daha dipteyiz

''Gazeteciler, 12 Eylül’de şimdiki kadar hükümetin ya da iktidarın basın sözcüsü gibi davranmadı. Kerameti kendinden menkul birtakım adamların çıkıp neredeyse Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın kelimelerini kullanarak konuşması ve gazeteciyim demesi, 12 Eylül’le bugün arasındaki en büyük fark bence. Yani özetle, bence 12 Eylül’e oranla çok daha beter bir dipteyiz. Ben bu işi ifade özgürlüğü ve haber alma özgürlüğü için yapıyorum. Gazeteciyi öldürürsen, bilgiyi de habere ulaşma kaynaklarını da öldürürsün.''

''Şartlar daha belirsiz''

''Şu anda o noktadayız. 12 Eylül’den daha belirsiz şartlar altında yaşıyoruz. Gazetecinin denge politikası gütmek ya da devletin çıkarlarını korumak gibi görevleri yok ki. Gazetecinin kamunun çıkarlarıyla ilgili derdi olmalı. Özetle 60’larda da, 70’lerde de ve 80’lerde de çektik ama bu artık tepeye vurdu.”

Hasip Kaplan: Tüm darbeler Kürtleri vurdu

Bugün Kürtler ve Kürt siyasal hareketi nelerle karşı karşıya?

Bugün darbe dinamikleri sürekli işleyen bir durum haline geldi. 15 Temmuz darbe girişimi bahanesiyle binlerce insan işten atılıyor, tutuklamalar ve gözaltılar oluyor. Bu durumun Kürtlere, seçilmiş milletvekili ve seçilmiş belediye başkanlarına yönelmesi beni şaşırtmadı. Darbeciler de darbe karşıtı olanlar da bunu yapıyor. İkisi de aynı zihniyet. Bir noktada darbe soruşturması derinleşirse suç ortaklıkları ortaya çıkacağı gerekçesiyle hedef saptırmak için Kürtlere yöneliyorlar. 

12 Eylül dönemi ile bugünü karşılaştırsanız neler söylersiniz?

Sıkıyönetim kanunları, işkenceleri kabul edilemez boyuttaydı. Çok insan yaşamını yitirdi. Ama hiç olmazsa sıkıyönetim mahkemelerinde hâkimlerde bir insaf, bir vicdan sınırı vardı. Hukuka riayet durumu vardı. Bugün fiili olağanüstü bir rejim yaşanıyor. Olağanüstü halin (OHAL) ve sıkıyönetimin de bir hukuku vardır. Bugün ne OHAL ne de sıkıyönetim hukuku uygulanıyor. Bir kalemde bütün yargı görevden alınıyor. Bağımsız bir mahkeme diye bir şey kalmıyor. Yurttaşların sığınacağı adalet limanı ve hukuka güven kalmıyor. Bugün Meclis by-pass edilmiştir. Eğer ülke yönetilemez durumdaysa halka gitmek üzere erken seçim kararı alırsınız. Ancak halka gitmek yerine korku imparatorluğu yaratarak, başta basını, siyasetçileri, aydınları susturarak korkunç bir dikta rejimine sürükleniyoruz.

Bahri Belen: Artık hukuktan umudum kalmadı

12 Eylül dönemi ile bugünü karşılaştırıp kısa bir değerlendirme yapsanız neler söylersiniz? 

Demokratik toplumların ve hukukun üstünlüğünün kabul edildiği sistemlerin hiçbirinde olmayacak şekilde “yargıç- savcı” güvencesi kalmamıştır. Çünkü suçluluğu iddia edilen/suç işlediği anlaşılan yargıç ve savcıların bile disiplin hukuku, ceza hukuk açısından soruşturulma ve yargılanmaları, ulusal/anayasal ve uluslararası belgelerdeki kurallara göre yapılmalıdır. Birçok avukat tutuklanmış ve ofislerine, müvekkillerinin sır bilgilerine el konulmuştur. Tedbir olan gözaltı ve tutuklamalar toptancı bir zihniyetle ve somut suç isnatları olmaksızın uygulanmakta, avukatlar dosyalarla ilgili bilgi alamamakta, hatta savcılarla görüşme fiilen olanaksız hale gelmiş vaziyettedir. Bunlar, 12 Eylül döneminde bile olmayan hukuksuzluk uygulamalarıdır. 12 Eylül döneminde 1402 sayılı yasaya göre birçok akademisyen görevden uzaklaştırıldı. Ama böylesine yaygın değil, böyle gerekçesiz değil, toptancı değil. Şahsen 12 Eylül darbesi sonrası bile hukuktan umudum vardı. Ve o dönemin biteceğine inancım. Şimdi gelecek için hiçbir umudum olmadığını söyleyebilirim. Hukuk güvenliği diye bir şey kalmadığını hissediyorum.


Cumhuriyet gazetesindeki haberin tamamını okumak için tıklayınız

İlgili Haberler