Theresa May'in tek rakibi konumundaki Andrea Leadsom'un sürpriz bir kararla adaylığını geri çekmesinin ardından, Başbakan David Cameron da çarşamba günü istifasını Kraliçe II. Elizabeth’e sunacağını ve May'in aynı günün akşamına kadar başbakanlık koltuğuna oturmuş olacağını açıkladı. İngiltere’nin müstakbel başbakanı hakkında Kölner Stadt-Anzeiger gazetesinde şu yorumu okuyoruz:
“Theresa May ile Andrea Leadsom arasında dokuz hafta sürmesi beklenen yarış gerçekleşmeyecek. İngiltere’nin Avrupa Birliği’ndeki partnerleri için bu, yakında Londra’da karşılarında yine işleyen bir hükümet bulabilecekleri anlamına geliyor. May Birlik’ten çıkma müzakereleri için bir plan geliştirene kadar bir süre geçecek olsa da... Referandum öncesi Birlik’te kalınmasından yana tavır koyan May, Birlik'ten çıkılacağı konusunda şüphe duyulmaması gerektiğini vurguluyor. Ödün vermeye yanaşmayan Brexit yanlıları ise May’in tüm icraatlerine kuşkuyla yaklaşacaktır. Bu kesimin beklentilerini ve aynı zamanda Avrupa Birliği ile yakın ilişkilerin sürmesini isteyenlerin ümitlerini boşa çıkarmamak pek kolay olmayacak.”
Berlin’de yayımlanan Der Tagesspiegel gazetesi de gelişmeleri şöyle değerlendiriyor:
“Daha 2015’te seçilmiş olan parlamentonun çoğunluğu Avrupa Birliği’nde kalınmasından yana. Muhafazakar Partili milletvekillerinin çoğunluğu da - Birliğe şüpheyle yaklaşsa da - aynı görüşte. Theresa May bu çoğunluğa dahil, ancak şimdi ülkenin Avrupa Birliği’nden çıkma sürecini yönetmek zorunda. İçtenlikle bu görüşte olmadığı için, bu gerçekten zor bir durum. Olumlu bir sonuca varmak mümkün mü? May bunu gerçekten istiyor mu? Eğer istemiyorsa referandum sonucu ne olacak? Konunun odağına anayasayı oturtmak için parlamentonun yeniden seçilmesi bir çıkış yolu olabilir. Ama seçim kampanyasında hangi soru sorulacak? Avrupa konusundaki tutum mu? Yoksa yine Brexit kampanyasının temelindeki ülke sınırları, göç gibi yabancı düşmanlığını kışkırtıcı konular mı hakim olacak? Ya da Avrupa Birliği dışında kalmış bir İngiltere'nin geleceği üzerine sorular mı? May, son olarak dile getirdiği ‘yumuşak' sosyo-politik önerileri ile bu son opsiyona doğru dümen kırmış gibi görünüyor.”
Lübecker Nachrichten adlı gazete de Cameron’ın halefinin hızla belirlenmesinin nihayet iyi bir haber olduğuna vurgu yapıyor:
“Theresa May'in başbakanlığının hızla kesinleşmesi adada çıkmaza girmiş olan sürecin durulması yönünde ilk adım. İşçi Partisi hiç durmadan ve görünüşe göre zevk de alarak kendini parçalamakla meşgulken, Muhafazakarlar birlik içinde olmaya özen gösteriyor. Bölünmüş İngiltere'de birliğe acilen ihtiyaç duyuluyor. Downing Street 10 Numara'nın yeni sakinini dev ödevler bekliyor. İçte ve dışta durumu sakinleştirme bu görevlerin en acilleri. Theresa May daha hızlı bir şekilde resmi olarak Brüksel'e Brexit kararını iletirse, iki yıl sürmesi beklenen çıkış süreci de hızlanabilir. Tüm bu talihsiz kaosun içinde bu olabilecek en iyi haber.”
Almanya'da Federal Meclis Gizli Servisleri Kontrol Komisyonu'nun son raporu, ülkenin dış istihbarat teşkilatı BND'nin dinleme faaliyetlerinin sanılandan daha kapsamlı olduğunu ortaya koydu. Raporda pekçok AB ve NATO ülkesinin BND tarafından dinlendiği belirtildi. Konuyla ilgili Reutlinger General-Anzeiger şu yorumu yapıyor:
“Görünüşe göre Almanya'nın dış istihbaratının ne ölçüsü var ne de bir hedefi. Bu marjinal bir siyasi oluşumun iddiası değil. Söz konusu saptama, gizli servislerin faaliyetlerini denetlemekle görevli Federal Meclis'teki kontrol komisyonunun raporundan alınma. Casusların dünyasına ilişkin yapılan denetlemelerde, neredeyse inanılmaz sonuçlara varıldı. Hazırlanan rapora göre, istihbarat çalışanları, çıkar sağlayabilecek her hedefi dinlemeye çalışıyor. Ancak demokratik bir hukuk devletinde istihbarat teşkilatları da hak ve hukuka uygun davranmak zorundadır. Ancak BND buna hep uymuş değil. Bu yüzden kontrol komisyonu yetkilileri teşkilatı haklı olarak eleştiriyor.”