Sayısı her geçen gün artan kadın cinayetleri ve Türkiye'de kadınların yaşam hakları için verdikleri mücadele, İngiliz film yönetmeni Chloe Fairweather 'ın çektiği Dying to Divorce-Ölümüne boşanmak belgeseli ile uluslararası platforma taşınıyor.
Radikal’den Birce Altay’ın haberine göre, gün geçtikçe artan kadın cinayetleri, cinayetleri takiben açılan davalarda artık duymaya alışık olduğumuz iyi hal, tahrik indirimleri ve katillerin son verdikleri hayatın kıymetiyle mukayese dahi edilemeyecek cezalarla ellerindeki kandan birkaç sene içinde kurtulmaları Türkiye’nin utançtan kızarmak bilmeyen yüzü. Cinayete kurban giden kadınların isimlerinin ve haberlerinin eklendiği Anıt Sayaç’a eklenen isimlerin azalmasını dilemenin, başta mevcut yasal düzenlemeler olmak üzere, birçok sebepten ötürü ‘naif bir umut’ olarak adlandırıldığı bu zamanlarda, Türkiye’de yaşayan hemen her kadın adının bir gün o sayaca eklenebileceğini bilerek yaşamak zorunda bırakılıyor.
O naif umudu bir kazanıma dönüştürmek için canla başla çalışan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre Türkiye’de 2013 senesinde 237 öldürüldü. 2014 senesinde bu sayı 294’tü. 2015 senesinde ise, platformun yayınladığı Eylül-Ekim ayları da göz önünde bulundurulduğunda öldürülen kadın sayısı 234. Son raporda yer alan bilgilere göre bu iki ayda öldürülen kadınların öldürülme sebeplerine bakıldığında ilk sırada kadının kendi hayatına dair aldığı finansal, bedensel ve sosyal kararlar var. İkinci sırada ise kadının evliliği sonlandırmak istemesi ya da bunun için bir girişimde bulunmuş olması…
“Seni öldürmeyeceğim, süründüreceğim”
‘Dying to Divorce’ – Ölümüne Boşanmak bu topraklardaki erkek boyunduruğunun kadınlara nelere mal olduğunu, öldürülmekten son anda kurtulan, öldürülmüş kadınların katillerinin ceza indirimi almaması için uğraşan ve kadınların yaşam hakkı için canla başla çalışanlarla birlikte gözler önüne seren belki de en kapsamlı belgesel olacak. Belgesel aynı zamanda bu şiddetin sebebini, doğasını anlayabilmek için de uğraşacak.
Geçtiğimiz hafta yayınlanan fragmanda aralık ayında eşinden boşanmak istediği için altı yerinden vurularak yaralanan Arzu Boztaş, kocasının onu vurmadan önce, ‘Seni öldürmeyeceğim, süründüreceğim’ dediğini anımsadığını anlatıyor. Birkaç dakika süren bu bölümde bile izleyicilerin kanıksanmış farkındalığında bir iz bırakacağından emin oluyorsunuz belgeselin. Fragmanın devamında ise Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Ankara temsilcisi Ayşen Kavas’ı, avukat İpek Bozkurt’u ve CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’yı izliyoruz. Türkiye’nin yakından tanıdığı birkaç ismin daha projeye dahil olması bekleniyor.
Özgecan’dan Arzu’ya
Belgeselin yönetmeni Chloe Fairweather, kadın hikayeleri odaklı çalışan İstanbul bazlı Fuller Project ile bir arada olduğu dönemde, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’u Arzu Boztaş'ı ziyaret ederken onlara katılmış. Yaptığı kısa çekimin ileride Dying to Divorce gibi önemli bir belgeselin temeli olacağından o zamanlar habersiz olan Fairweather, yaptığımız görüşmede kafasındaki Türkiye imajı ile gördüğü şey arasındaki farka çok şaşırdığını söyledi. Avrupa’daki pek çok ülkeye göre kadınlara seçme seçilme hakkını çok önce vermiş ve oldukça etkileyici bir tarihi olduğunu düşündüğü bir ülkede karşılaştığı bu manzaranın onu afallattığını da sözlerine ekledi.
Fairweather, geçtiğimiz şubat ayında Özgecan Aslan’ın bindiği servisin şoförü tarafından öldürülmesinin yarattığı tepkinin şiddetinin kendisi için bir umut ışığı olduğundan bahsetti. ‘Özgecan’ın öldürülmesi ve cinayetin toplumda yarattığı etkinin şiddeti uluslar arası basında da geniş yer tutunca Arzu ve Arzu gibilerin hikayelerinin de duyulması gerektiğine dair inancım perçinlendi.’ diyen Fairweather, şu an belgeselin yapımcısı olan Sinead ile tanıştıktan sonra belgeseli çekmeye karar verdiklerini anlattı.
"Türkiye’de başka yerlerde olmayan bir şey var"
Londra’da yaşayan Fairweather, Türkiye’de alan araştırmacıları Özge Sebzeci ve Seda Gökçe ile birlikte çalışıyor. Belgeselin pek çok detayı için birlikte karar veren üçlü, aradaki mesafeye rağmen etkin bir biçimde çalışmalarını sürdürüyor. Fuller Project’in de desteklediği belgesel adına açılan kitlesel fonlama sayfasında toplanan bağışın Dying to Divorce’un alan araştırmacılarına, ulaşım masraflarına, çeviri ve araştırma ihtiyaçlarını karşılamak için harcanması hedefleniyor. Fairweather, belgeselin dağıtım planlanmasının Türkiye’nin daha küçük illerini de kapsayacak şekilde yapılmasını dilediğini söylüyor ve ekliyor, “Bu belgesel insanlarda farkındalık yaratacak bir araç olsun istiyorum, insanlar bu tür şeylerin neden olduğunu düşünmeye başlasınlar. Yalnızca Türkiye için değil, bu tür aile içi şiddetle baş eden bütün ülkeler için ilham verecek bir şeyi temsil etsin istiyorum.”
Fairweather’a göre Türkiye bu konularda başka ülkelerde daha az olan bir şeye de sahip; bir şeyleri değiştirmek isteyen ve bunun için uğraşan insanlara. İnsanların bir şeyleri düzeltmek için sürekli alternatifler aradığını ve bu bakımdan pek çok ülkenin Türkiye’den öğreneceği bir şeyler olabileceğine inanıyor genç yönetmen.
Dying to Divorce eşlerini ya da birlikte oldukları kadınları öldüren erkeklerin hikâyelerine de yer verecek. Fairweather kadına karşı şiddeti anlayabilmek için şiddetin doğasını anlamak gerektiğine inanıyor; ‘Bir toplumun yarattığı insanlardan bahsediyoruz, özgür iradeleri olan ve özgür iradeleri doğrultusunda bu eylemleri gerçekleştirmiş insanlar. Varlar, oradalar. Bu göz ardı edilemez.’
Belgeselin ne zaman gösterime gireceği konusunu sorduğumuzdaysa, ‘Umarım önümüzdeki yıl’ diyerek cevap veriyor Fairweather. Açtıkları kitlesel fonlama sayfasında toplanan para işlerin yürümesini hızlandıracağı için önemli; hedeflenen para toplanabilirse belgesel umdukları gibi önümüzdeki yıl vizyona girebilir.