24 Ağustos 2009 03:00
Birinci "Ergenekon" davasının tutuksuz sanıklarından İşçi partisi Genel Başkan Yardımcısı Talatpaşa Komitesi Genel Sekreteri Ferit İlsever, dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in "Talat Paşa Komitesinin yurt dışındaki çalışmalarının aydınlatılması açısından" tanık olarak dinlenilmesini istedi. İlsever, ayrıca "Hepimizin aklına, zamanına yazık değil mi? Burada oturmuşuz, haham bozuntusu bir şizofrenin saçmalıklarını çözmeye çalışıyoruz" dedi.
Danıştay ve Cumhuriyet gazetesine yönelik saldırılara ilişkin 8 sanıklı dava dosyasının da birleştirildiği, emekli Tuğgeneral Veli Küçük ve İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek'in de aralarında bulunduğu 27'si tutuklu 86 sanığın yargılandığı birinci "Ergenekon" davasının görülmesine, 19 günlük aradan sonra bugün yeniden başlandı.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmada, Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, Danıştay ve Cumhuriyet gazetesi saldırılarına ilişkin davanın tutuklu sanıklarından Osman Yıldırım'a dosyada ismi bulunan avukatların mahkemede bulunmadığını ifade ederek, "Avukatınız yok mu?" diye sordu.
Tutuklu sanık Yıldırım da "Avukatım yok. Korkuyorlar, kimse benim avukatım olmak istemiyor. Ben de avukat istemiyorum" dedi.
Bunun üzerine Şengün de "Sizin istemenize bağlı değil, suçlandığınız konu avukatınızın olmasını gerektiriyor" diye konuştu.
Duruşmada daha sonra tutuksuz yargılanan sanıklardan İP Genel Başkan Yardımcısı ve Talat Paşa Komitesi Genel Sekreteri Ferit İlsever'in kimlik tespiti yapıldı.
Gazetecilikten emekli olarak, 700 lira emekli maaşı aldığını belirten İlsever, savunmasını yapmaya başladı. İlsever, 2455 sayfalık iddianamenin çöktüğünü, tertibin iflas ettiğini savunarak, operasyonun hedefinin TSK'yı teslim almak olduğunu ileri sürererek, bunu örnekleriyle kanıtlayacağını dile getirdi.
ABD'nin isteğiyle Talatpaşa Komitesine operasyon yapıldığını, Ermenistan sınır kapısının açılmasının kararlaştırıldığını öne süren İlsever, İP ve Talat Paşa Komitesinin, ABD'nin çıkarına çomak soktukları her noktada baskıya uğradıklarını söyledi.
İlsever, "Lütfen, şu zamanlamaya dikkat edin: İki yıl boyunca 'Ergenekon' dalgalarıyla TSK yıpratıldıktan, başta üniversite ve yargı olmak üzere tüm devlet kurumları ve halk baskı altına alındıktan sonra AKP-PKK ittifakıyla 'Kürt açılımı' gündeme getiriliyor. Bunların açılımı milli birliğe değil, etnik bölünmeye hizmet eder" dedi.
Ferit İlsever, emekli Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün bu davanın baş tanıklarından olduğunu savundu. "Ergenekon operasyonlarıyla, darbe uydurmalarıyla TSK'nın teslim alınması ve milli devletin değiştirilmesinin amaçlandığını" ileri süren İlsever, terör örgütü PKK ile mücadele edenlerin cezalandırıldığını, intihara sürüklendiğini iddia etti.
İlsever, Türkiye'nin Kıbrıs ve Irak'ın kuzeyindeki kırmızı çizgilerinin tamamen yok edildiğini öne sürdü. Tutuklu sanık Ferit İlsever, bölücülükle mücadele etmenin suç olduğunu, terör örgütü PKK ayaklanmasını önledikleri için yargılandıklarını ileri sürerek, "İddianame, Doğu Perinçek ve beni, Abdullah Öcalan ile görüşmekle suçluyor. Kaderin cilvesine bakın... Ferit İlsever'i Öcalan ile görüşmekle suçlayan kafalar bugün, onun her sözcüğünde bir keramet bularak manşetlere taşıyorlar. Medya, Öcalan ile görüşmek için sıraya girmiş. Yetkililer 'gizli mi görüşmeli, açık mı görüşmeli' diye tartışma yapıyorlar. Apo, bugün Türkiye'nin en makbul kişilerinden biridir bugün... ABD'nin bölücülüğüne hizmet edersen makbuldur. Ama Ferit İlsever gibi Doğu Perinçek gibi PKK ayaklanmasını bastırmaya ve ayrı bir hükümet kurulmasını önlemeye soyundun mu? En büyük suçlusun" dedi.
İlsever, "Milli Kuvvetler-Turuncu Kuvvetler Çarpışması ve Ergenekon tertibi" başlıklı bir CD'nin gösterilmesini istedi. Sunumda 2007-2009 yılları arasında Türkiye'deki gelişmelerle "Ergenekon" operasyonları arasında ilişki kurulmaya çalışıldığı görüldü.
İP Genel Başkan Yardımcısı İlsever, yaklaşık 1,5 saat sonra savunmasını, Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün'ün izniyle oturarak yapmaya devam etti. "Ergenekon tertibinin İP'i bastırmayı, TSK'yı teslim almayı ve Türkiye Cumhuriyeti'ni çökertmeyi hedeflediğini" öne süren İlsever, darbeyi değil, Atatürk devrimini savundukları için yargılandıklarını iddia etti.
"Çiçek ile 4 kez görüştük"
İlsever, Talat Paşa Komitesinin Cenevre'de yapacağı konferansla ilgili dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek ile 3 kez görüştüklerini, daha sonra Çiçek'in de dönemin İsviçre Adalet Bakanı ile irtibat kurduğunu ve ihtiyat önerilerinde bulunduğunu anlattı.
Cemil Çiçek'in Talat Paşa Komitesinin yurt dışındaki çalışmalarının aydınlatılması açısından tanıklığının davanın seyri açısından önemli olduğunu belirten İlsever, Çiçek'in tanık olarak dinlenilmesini istedi.
"Haham bozuntusu bir şifzofren"
İlsever, terör örgütleri arasında "kuryelik" yapmaktan suçlandığını belirterek, "İddia makamı bu suçlamayı benim 1992 yılında Bekaa'da Abdullah Öcalan ile görüşmeme dayandırmaktadır. Öncelikle, PKK kamplarında çekilmiş fotoğraflarımızı, 18 yıl sonra bir yerlerde görünce üzerine atlamak huyundan vazgeçin. Biz o fotoğrafları daha Bekaa'ya gittiğimiz günlerde 2000'e Doğru dergisinde yaptığımız söyleşiyle beraber yayımlamışız" diye konuştu.
"Örgüt kamplarına her gazetecinin gidemeyeceği" görüşünün, "iddianamenin uydurması olduğunu" ifade eden İlsever, "Çünkü isteyen gitmiş ve Öcalan'la görüşmüştür" dedi.
Terör örgütü PKK kamplarına Doğu Perinçek ve kendisinin yaptığı ziyaretler kadar anlamlısının yapılmadığını dile getiren İlsever, "terör örgütleri arasında kuryelik" iddiasını "şerefsizlik" saydığını ve nefretle reddettiğini söyledi.
Ulusal Kanal'ın haberciliğinin soruşturulduğunu ileri süren İlsever, şunları söyledi: "Değerli yargıçlar, şunu samimiyetle soruyorum; Hepimizin aklına, zamanına yazık değil mi? Burada oturmuşuz, haham bozuntusu bir şizofrenin saçmalıklarını çözmeye çalışıyoruz. Bir ruh hastası bütün Türkiye'yi makaraya sarıyor. Adam ruh hastası ama bunu hastalığı dolayısıyla yapmıyor. CIA'nın ve Eymür'ün talimatlarını işte bu ruhla, bu kafayla uyguluyor. Vahim olan iddia makamının, bu saçmalıkları geldikleri adresi bildiği için iddianameye aynen koymasıdır."
"Cumhuriyet gazetesini satın almak" ve "medya grubu kurmak" iddialarının doğru olmadığını savunan Ferit İlsever, "Ayrıca temel gerçek; Cumhuriyet'i niye satın alayım, Cumhuriyet gazetesi zaten bizimdir" dedi.
Bu arada, tutuksuz sanıklardan Cumhuriyet gazetesi Başyazarı ve imtiyaz sahibi İlhan Selçuk'un avukatlarının, Selçuk'a "beyin embolisi" teşhisi konulduğu ve hastaneden ne zaman çıkacağının bilinmediğine ilişkin belgeyi mahkemeye sunduğu öğrenildi.
Alpaslan Arslan'ın babası:
Acaba ilaç mı verildi?
Birinci "Ergenekon" davası ile birleştirilen Danıştay ve Cumhuriyet gazetesine yönelik saldırılara ilişkin davanın tutuklu sanıklarından Alparslan Arslan'ın babası İdris Arslan, oğlunun yaşadığı sağlık sorunlarıyla ilgili olarak, "Bu işin içinde 'Ergenekon'un parmağı var' diye düşünüyorum. Acaba ilaç mı verildi?" dedi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya eşi Hatice ve kızı Hilal ile katılan İdris Arslan, oğlunun duruşmanın öğlenden sonraki bölümüne de katılmaması üzerine salondan ayrıldı.
Silivri Ceza ve İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki duruşma salonundan ayrılırken gazetecilere açıklamalarda bulunan İdris Arslan, Danıştay ve Cumhuriyet gazetesine yönelik saldırılara ilişkin davanın, 17 Mayıs 2006 tarihinden beri devam ettiğini anımsattı.
"Sabırla bekliyorum. Devletimiz inşallah bu olayı aydınlatacak. Konu açığa çıkacaktır diye bekliyorum" diyen Arslan, oğlu Alparslan Arslan ile en son 21 Nisan 2008 tarihinde görüştüklerini ve yaklaşık 17 aydır oğlu ile açık veya kapalı görüş, telefon ve mektupla hiçbir görüşmeleri olmadığını ileri sürdü.
İdris Arslan, bir gazetecinin, "Oğlunuzun durumunu nasıl yorumluyorsunuz?" sorusu üzerine, şunları söyledi. "F tipi cezaevlerinde durum farklı. Alparslan, 4 yıldır bir odada yalnız başına kalmakta. Acaba o yalnız başına kaldığı odanın verdiği sıkıntıdan dolayı rahatsızlık mı geçiriyor? Yoksa farklı bir şey mi var? Bugün duruşmada kendisiyle hiç yüz yüze gelmedik. Bizim anladığımız kadarıyla görüşmek istemiyor. Ankara Sincan F Tipi Cezaevine gittiğimiz zaman oradaki yetkili arkadaşlara durumu açıkladığımızda, Alparslan'ın görüşmeye çıkmadığını söylediler defalarca.
Ankara'dayken yetkili mercilere Alparslan'ın doktora götürülmesi konusunda defalarca dilekçe yazdım. Ama bu talebimiz hiç dikkate alınmadı. 17 Mayıs 2006 tarihinden itibaren bütün görüşmelerimizde Alparslan'ın rahatsız olduğunu gözlemledim. Ama bu rahatsızlığının nasıl bir rahatsızlık olduğuna bir anlam veremedim."
İdris Arslan, "Oğlunuzun baskı altında olduğunu düşünüyor musunuz?" soruna karşılık, "Acaba Alparslan bir baskı altında mı? Yoksa kendisine ilaç mı veriliyor? Yoksa zihin yönlendirmesi mi var? Böyle durumlarda insanın aklına her türlü ihtimal gelebiliyor" dedi.
Bir gazetecinin, "Danıştay davası Ergenekon davasıyla birleştirildikten sonra farklı bir mecraya girdi. Siz bu aşamadan sonra oğlunuzu birileri tarafından yönlendirilme ihtimalini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konuda Ergenekon savcılarına bir başvurunuz oldu mu?" sorusu üzerine İdris Arslan, Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz ile bizzat görüşmek istediğini telefonla bildirdiğini, mahkeme heyetine defalarca dilekçe yazdığını, ancak bu dilekçenin dikkate alınmadığını iddia etti.
"Ergenekon'un parmağı var"
Davanın, soruşturulmayan, incelenmeyen bazı yönleri bulunduğunu ileri süren Arslan, bunun için Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi heyetini Adalet Bakanlığına şikayet ettiğini, mahkeme heyetinin de bunun üzerine soruşturma geçirdiğini bildirdi.
Bir gazetecinin, İdris Arslan, "Danıştay saldırısından sonra (Oğlum bunu türban için yaptı) dediniz. Şimdi ise daha farklı değerlendiriyorsunuz" sözleri üzerine ise şunları kaydetti: "Olayı, ilk etapta, Danıştay baskını şeklinde duydum. Cumhuriyet gazetesi ile ilgili bilgim yoktu. Araştırdım, inceledim, bir de baktım olay farklı. O zamanlar öyle düşünüyordum. Bu işin içinde 'Ergenekon'un parmağı var' diye düşünüyorum. Acaba ilaç mı verildi? Uzmanlar, zihin yönlendirmesinden bahsederler. Hüseyin Görüm, Alparslan'ın bir gece fabrikada kaldığından söz ediyor. Alparslan'ın kaldığı fabrika acaba 'Ergenekon'a ait bir fabrika mı? Acaba o uyku sırasında Alparslan üzerinde bir operasyon mu yapıldı? Babası olarak tabii her şeyden şüphelenmek durumundayım. Her şeyi dikkate almak durumundayız."
İdris Arslan, bir başka soru üzerine de, oğlunun söylemeyeceği şeyler bulunabileceğini ifade ederek, "Belki de başkası yaptı. Alparslan, kendisinin yaptığı yanılgısı içerisine girdi" dedi. B
Bir gazetecinin, "Siz oğlunuzun Ergenekon tarafından yönlendirilmesiyle böyle bir olaya alet olduğunu mu düşünüyorsunuz?" sorusuna, "Zihin yönlendirmesi belki. İlaç, kimyasal ilaç... Alparslan idealist bir insandı" yanıtını verdi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Silivri Ceza ve İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde görülen duruşmaya, Veli Küçük, Muzaffer Tekin ile birleştirilen Danıştay ve Cumhuriyet gazetesine yapılan saldırılara ilişkin davanın tutuklu sanıkları Alparslan Arslan, Osman Yıldırım, Erhan Timuroğlu, Süleyman Esen, İsmail Sağır ve Tekin Irşi'nin de aralarında bulunduğu 27 tutuklu sanık katıldı.
Duruşmada, tutuksuz sanıklar Kemal Alemdaroğlu, Ferit İlsever, Güler Kömürcü Öztürk, Aykut Metin Şükre de hazır bulundu. Tutuklu sanık Alparslan Arslan, duruşmaya katılanların tespitinden sonra salondan ayrıldı.
Bu arada, Danıştay ve Cumhuriyet gazetesine yönelik saldırıya ilişkin davanın sanıklarının tutuklu sanıkların bulunduğu bölümün arka sıralarında jandarma nezaretinde tutuldukları görüldü.
Duruşma salonuna, 20 gün önceki duruşmanın ara kararında da yer aldığı üzere havaların çok sıcak olması nedeniyle 6 tane klima yerleştirildiği görüldü.
Duruşmaya, tutuksuz sanık Ferit İlsever'in kimlik tespiti ve savunmasıyla devam ediliyor. Duruşmayı, tutuklu Alparslan Arslan'ın babası İdris ve kız kardeşi Hilal Arslan da izliyor.
İlk duruşma
20 Ekim 2008'de yapılmıştı
"Ergenekon" davasının ilk duruşması, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde oluşturulan duruşma salonunda 20 Ekim 2008 tarihinde yapıldı.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, yaklaşık 8 ayda yapılan 103 duruşmada, iddianamedeki sıralamaya göre, önce tutuklu sanıkların savunmalarını aldı.
Yargılama sürecinde en uzun savunmayı 12 duruşma boyunca yaklaşık 60 saatte sanık avukat Kemal Kerinçsiz yaptı.
Tutuklu sanıklarla birlikte ifadeleri alınan Ali Yiğit ve Semih Tufan Gülaltay dışındaki tutuksuz sanıklardan, aralarında Sedat Peker ve Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu'nun da bulunduğu 33'ünün savunması ise davanın 94. duruşmasında tamamlandı.
Mahkeme heyeti, birinci "Ergenekon" davasında ilk tahliye kararını, 15. celsenin yapıldığı 18 Kasım 2008 tarihinde verdi. Mahkeme heyeti, bu tarihte Mahmut Öztürk'ün serbest bırakılmasını kararlaştırdı.
Tutuklu sanıklardan Gazi Güder 25. celsede, Muammer Karabulut, Vedat Yenerer ve Orhan Tunç 41. celsede, Sami Hoştan, Serhan Bolluk ve Abdulmuttalip Tonçer 53. celsede, Vatan Bölükbaşoğlu ve Hüseyin Gazi Oğuz 65. celsede, Bekir Öztürk, Abdullah Arapoğulları, Rasim Görüm, Oğuz Alparslan Abdülkadir ve Halil Behiç Gürcihan ise 83. celsede tahliye edildi.
Mahkeme heyeti, 101. duruşmada da Mete Yalazangil, Mehmet Adnan Akfırat, Ali Kutlu ve Murat Çağlar'ın tahliyelerini kararlaştırarak, tutuklu 46 sanıktan 19'unu serbest bırakmış oldu.
102. duruşma
Mahkeme heyeti, 3 Ağustos'ta yapılan 102. duruşmada, Danıştay üyeleri ve Cumhuriyet gazetesine yönelik saldırıya ilişkin 8 sanıklı dava dosyasının bu davayla birleştirilmesini kararlaştırdı.
Bu karar üzerine Doğu Perinçek'in de aralarında bulunduğu İP'li sanıklar duruşma salonunu terk etti. Köksal Şengün başkanlığındaki mahkeme heyeti, aynı duruşmada davaların birleştirilmesi kararına yapılan itirazları da reddetti.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, ertesi gün yapılan 103. duruşmada da Danıştay üyelerine ve Cumhuriyet gazetesine yapılan saldırılara ilişkin davanın sanıklarından İsmail Sağır'ın "Emniyet muhbiri olarak kullanılıp kullanılmadığı"nın Edirne, İstanbul ve Ankara emniyet müdürlüklerinden sorulmasını kararlaştırdı.
Mahkeme heyeti, "Duruşma salonunun fiziki şartları ile ilgili yapılan yazışmalar, birleşen dosyadaki sanıkların savunmalarının tespiti ve birleştirme talebiyle mahkemeye gönderilen iddianamelerin kapsamları ve yapılacak usulü işlemleri de dikkate alarak" duruşmayı 24 Ağustos Pazartesi günü saat 09.30'a bıraktı.
Ceza istemleri
Davanın, İstanbul Cumhuriyet Savcıları Zekeriya Öz, Nihat Taşkın ve Mehmet Ali Pekgüzel tarafından hazırlanan, 450 klasörden oluşan 2 bin 455 sayfalık iddianamesinde, emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün, "kişiyi yerine getirdiği kamu görevinden dolayı tasarlayarak öldürmeye azmettirmek" ve "cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek" suçlarından 2 kez ağırlaştırılmış müebbet hapsi isteniyor.
Küçük'ün diğer suçlamalarla ilgili de 194 ile 435 yıl arasında hapsi talep edilen iddianamede, Doğu Perinçek'in de "cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapsi isteniyor.
Perinçek'in TCK'nın 220. maddesinde yer alan "örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır" hükmü uyarınca "kişiyi yerine getirdiği kamu görevinden dolayı tasarlayarak öldürmek" suçundan da ağırlaştırılmış müebbet hapsi istenen iddianamede, Perinçek'in diğer suçlamalara ilişkin de 192 ile 417 yıl arasında hapse çarptırılması talep ediliyor.
İddianamede, Küçük ile Perinçek'e ilişkin sevk maddeleri arasında Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kanunu'nun 73. maddesi ile Telsiz Kanunu'nun 32. maddesinin de bulunması dikkat çekiyor.
Diğer sanıklardan Cumhuriyet gazetesi İmtiyaz Sahibi ve Başyazarı İlhan Selçuk ile Kuvayı Milliye Derneği Başkanı emekli Kurmay Albay Mehmet Fikri Karadağ'ın da "cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapsi talep ediliyor.
İddianamede, Selçuk ve Karadağ ile eski İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Yalçın Alemdaroğlu ve Türk Ortodoks Patrikhanesi Basın Sözcüsü Sevgi Erenerol'un da TCK'nın 220. maddesinde yer alan "örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır" hükmü uyarınca "kişiyi yerine getirdiği kamu görevinden dolayı tasarlayarak öldürmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapsi isteniyor.
Emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin'in "kişiyi yerine getirdiği kamu görevinden dolayı tasarlayarak öldürmeye azmettirmek" ve "cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek" suçlarından 2 kez ağırlaştırılmış müebbet hapsi istenen iddianamede, bu sanıkların diğer suçlamalara ilişkin olarak da 217 ile 500 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırılmaları talebinde bulunuluyor.
İddianamede, avukat Kemal Kerinçsiz'in de aralarında bulunduğu diğer 79 sanığın ise değişik suçlamalardan 1 ile 74 yıl arasında değişen hapsi isteniyor.
Danıştay'a saldırı davasında
karar ve bozma
Birinci "Ergenekon" davasıyla birleştirilen Danıştay ve Cumhuriyet Gazetesine yönelik saldırıya ilişkin davaya bakan Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, yapılan yargılama sonucu sanık Alparslan Arslan'ı, "cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya, yerine yeni bir düzen getirmeye, fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs etmek", "Danıştay 2. Dairesi Başkanı Mustafa Yücel Özbilgin'i, tasarlayarak ve yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kasten öldürmek" suçlarından 2 kez ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırmıştı.
Mahkeme heyeti, Osman Yıldırım, Erhan Timuroğlu ve İsmail Sağır hakkında da "cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya, yerine yeni bir düzen getirmeye, fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs etmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası vermiş, cezalar TCK'nın 62. maddesi uyarınca müebbet hapis cezasına çevrilmişti.
Sanık Süleyman Esen de "cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya ve yerine başka bir düzen getirmeye teşebbüs etmek amacıyla kurulan silahlı suç örgütünün üyesi olmak" suçundan duruşmalardaki olumlu hal ve tavırları da göz önüne alınarak 6 yıl 3 ay hapisle cezalandırılmıştı. Esen'e ayrıca "patlayıcı madde bulundurmak ve taşımak" suçundan 3 yıl 11 ay 15 gün hapis cezası verilmişti.
Sanıklar hakkında "patlayıcı madde bulundurmak ve taşımak", "kişiler arasında korku, kaygı ve panik yaratacak şekilde patlayıcı madde kullanmak", "tasarlayarak ve yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kasten öldürmeye teşebbüse yardım etmek" suçlarından çeşitli hapis cezaları da veren mahkeme heyeti, sanıklardan Aykut Metin Şükre, Ayhan Parlak ve Salih Kurter'in de üzerlerine atılı suçlardan ayrı ayrı beraatlarını kararlaştırmıştı.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi ise Danıştay 2. Dairesi üyelerine ve Cumhuriyet gazetesine yönelik saldırılarla ilgili Alparslan Arslan'ın da aralarında bulunduğu 8 sanık hakkında Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesince verilen kararı oy birliğiyle bozmuştu.
Dairenin kararında, "tüm dosya kapsamına göre sanıkların mensubu bulundukları iddia edilen örgütün niteliği, atılı suçların vasfının belirlenmesi ve delillerin birlikte değerlendirilmesi yönünden İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan "Ergenekon" davası ile bu dava arasında hukuki ve fiili irtibat bulunduğunun iddia edilmiş olunması karşısında, öncelikle davaların birleştirilmesinde zorunluluk bulunduğuna" işaret edilmişti.
© Tüm hakları saklıdır.