Gündem

İlhan Selçuk'u Ergenekon'dan yargılatan o kağıt parçası

İlhan Selçuk'un, Ergenekon savunmasının üçüncü bölümü Cumhuriyet'te yayımlandı.

30 Haziran 2010 03:00

T24 - Tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitiren Cumhuriyet Gazetesi Başyazarı İlhan Selçuk'un, ölmeden önce, 580 yıl 5 ay hapis cezası istemiyle yargılandığı Ergenekon davası ile ilgili savunmasını hazırladığı ortaya çıktı.

Selçuk'un, hasta yatağında el yazısıyla kaleme aldığı ve mahkemede okumayı planladığı savunmasının üçüncü bölümü Cumhuriyet gazetesinde bugün (30 Haziran 2010) yayımlandı.

İLHAN SELÇUK'UN SAVUNMASI CUMHURİYET'TE

İddianamede gerekli gereksiz üç kez tekrarlanan ‘Pusula’nın içeriği değiştirilmiştir


MANTIKTAN YOKSUN


c) Pusula

İlhan Selçuk’un evinde yapılan aramada çeşitli evrak, belge, mektup arasında bir de üzerinde çeşitli notlar bulunan bir pusula bulunmuş, delil olarak iddianameye girmiş ve iddianamenin dağınıklığında gerekli gereksiz üç kez tekrarlanmıştır.

Bu tekrarlarda pusulanın içeriği de değiştirilmiştir. Örnek olarak 1724’üncü sayfadaki pusula gösterilebilir.

Hukuki Durumun Değerlendirilmesi faslında, “şüphelinin el yazısı ile yazdığı notta” başlığı altında (İddianame s. 1762) pusulanın aynen şu biçimde kaleme alındığı görülüyor:

“M. Pamukoğlu, Erol Mütercimler, Erdal Avukat, Mustafa Ha...

M. Pamukoğlu

Bir ekip kurdum sana yardımcı olacak

Büyük Kulüp’te

Pamukoğlu

M. Hüs... Güray var....

Mütercimler

Sonradan

Gölcük’te buluşacağız

Erdal’la birlikte.........

Erol Mütercimler de geliyor

Oral Çelik’le birlikte

İzmit Gölcük’te toplanırız

M. Pamukoğlu o toplantıda yok

Erol Mütercimler

Erdal’a...

Erol Mütercimler

A... 500 bin dolar verirsen bu işi yaparız.”

İddianamede bu pusula delil sayılmakta ve 1763’üncü sayfada şöyle değerlendirilmektedir:

“Yazı içeriğine dikkatle bakıldığında gizemli veya gizli bir toplantıda örgütsel konulara ilişkin bir yazı olduğu anlaşılmaktadır. (...) Şüpheli İlhan Selçuk’un kendi el yazısı ile yazdığı bu notu (...) hatırlamadığını söylemesi tamamen gizli olarak yürüttüğü bir kısım faaliyetlerinin bulunduğu (...) kanaatine varıldığı gibi şüphelinin gazeteci yazar olması sebebiyle böyle bir notun konumuyla uyuşmadığı, (...) Şüpheli İlhan Selçuk’un gizli ve illegal bir faaliyet içinde olduğu açıkça anlaşılmıştır.”

Bu birbiriyle kopuk sözcükler ve adlardan oluşan pusulayı belge ve delil sayarak bir kişiyi suçlamak ya mantıktan yoksun olmak, ya da kasıtla hareket etmektir.

Savcının böyle bir not için “şüphelinin gazeteci yazar olması sebebiyle böyle bir notun konumuyla uyuşmadığı” iddiası da gerçeklere uymayan asılsız bir yaklaşımdır.

Ben gazetenin vakıf adına imtiyaz sahibi ve başyazarıyım. Vakfın ve ‘Cumhuriyet’ Yayın Kurulu’nun başkanıyım. Hem gazetenin genel yayınından hem mali, idari yönetiminden sorumluyum. Bu ağır sorumluluğu üstlendiğim için her gün yapacağım işleri, düşüncelerimi, tasarılarımı, parasal gelişmeleri, öteki şirket ve gazetelerle mutasavver ilişkileri, buluşmam gereken kişilerin adlarını küçüklü büyüklü kâğıtlara gelişigüzel not ederim. Ancak aradan zaman geçince bu notlar da geçerliliğini yitirir.

Gece yarısından sonra saat 4’te eve savcılık talimatı üzerine baskın yapan polisler yığınla evrak tomarlarının arasında suç unsuru olarak demek ki bula bula aradan geçen zamanda ne idüğü belirsizleşen bu pusulayı bulmuşlar.

Kâğıt üzerinde hep satırbaşlarıyla yazılmış bu notlar ne anlam taşıyor?

Abdi İpekçi cinayetine adı karışan Oral Çelik adı notlarda ne amaçla geçiyor?

Yazıişlerine dönük bir gazete haberi için mi?

Erol Mütercimler’in adı birbirinden kopuk satırlarda dört kez geçiyor...

Neden?

Mali müşavirimiz M. Pamukoğlu’nun adı da her biri ayrı satırda olmak üzere dört kez geçiyor...

Neden?

“500 bin dolar”ı kim kime verecektir? Bir kredi işi midir, yoksa gazeteye sermaye katkısı için öneri midir?

Yoksa o günlerde medyada geçen bir yolsuzluk olayının notu mudur?

Soruları çoğaltmak kolay...

Ama bunları suçlama konusu yapabilmesi için, savcının bu sorulara inandırıcı yanıt vermesi gerekirdi.

Çünkü hangi tarihte tutulduğu bilinmeyen bu bellek ve bilgi notunda belli ki birtakım hatırlatmalar ve düşünceler ilişkili ya da ilişkisiz alt alta sıralanmış...

Sonra gün geçince unutulmuş...

Evimdeki evrak arasında buna benzer bir sürü not kâğıdı bulunabilir. Buradan gizli bir terör örgütüne ilişkin bir suçlama çıkarmak hem gülünçtür, hem de Ergenekon savcılarının çaresizliğinden doğan kastını vurgulamaktadır.

Böyle bir ne idüğü belirsiz pusula asla delil olamaz ve bu konuda yüksek heyetinizi meşgul etmek bağışlanamayacak bir kusurdur, ancak iddianamenin hangi kafayla yazıldığını da göstermektedir.

Yemeklere katılanlar garsonlarla mı terör ve darbe yapacaklardı?

d) Ankara’daki yemekli toplantılar...

İddianamede belirli belirsiz, açık ya da örtülü ama çekingen bir yaklaşımla Ankara’da benim de katıldığım yemekli bazı toplantılardan söz açılıyor, sanki bu yemekler bir suçmuş gibi ele alınıyor...

Ankara’da kimi yemekli toplantılara katıldığım olmuştur.

İddianamenin 1726’ıncı sayfasında bana ait olduğu ileri sürülen şu açıklama var:

Ankara’daki arkadaşların “zaman zaman yemekli toplantılar tertip ettiklerini, bu toplantılara emekli yargı mensupları, emekli askerler, emekli üst düzey bürokratların katıldığı, bu görüşmelerde her sefer bir kişinin uzmanlık alanında konuşmalar yaptığı, zaman zaman bu kişiye sorular sorulduğu ve bu kişinin de soruları ve gündemdeki olayları anlattığı”nı dile getirmişim.

Demokratik rejimlerde insanlar yemekli ya da yemeksiz toplantılarda fikir alışverişi yaparlar; bu özgürlük rejimlerinde hem hak hem de görevdir. Savcılar nasıl olur da bu gerçeği bilemezler?..

Bu yemeklere çoğu zaman kimlerin katıldığını bile bilemem, konukların da çetelesi tutulmazdı.

Ergenekon iddianamesinde savcı her toplantıyı, her görüşmeyi, her konuşmayı, her yemeği suç sayan bir mantıkla demokrasi aleyhine yaklaşımını her sayfada belirtiyor ve yineliyor.

Bir otelde, açık salonda, gereğinde gençlerin ve hatta çocukların da katıldığı, garsonların yemek boyu servis yaptıkları açık toplantılar bile suç sayılırsa ve iddianameye girerse bu toplum demokrasiyle nasıl yönetilecektir?

Yemekli toplantılar konusunda konuşulacak her şey fuzulidir ve antidemokratiktir.

Yoksa yemeklere katılanlar garsonlarla birlikte mi terör ve darbe yapacaklardı?..